Olbart: [Geyik kız bu yüzden Ekselanslarıyla işte.]
Subaru: [――――]
Olbart, bağdaş kurmuş halde, sakince bu yanıtı vermişti.
Ancak Subaru, bu hayal edemediği bir şey olmadığı için şaşırmamıştı.
Subaru: [Kalede değilse sizin hanınızdadır diye düşünmüştüm zaten…]
Olbart: [Oh, demek bunu düşünmüştün. E öyleyse korkunç bi karakterin olmalı, evlat. Damarlarında Vollachia Kraliyet Ailesi kanı akmadığına emin misin cidden?]
Subaru: [Bu sözlerin gerçekten ödümü kopartıyor, bunu yapmaya bir son ver…]
Olbart’ın mizah anlayışı bu olabilirdi ama şakalarının hiçbiri gerçekten komik değildi. Ama o şakaları yapan kişi her zamanki gibi “Kakakakka!” şeklinde bir kahkaha patlatmaktaydı. Ve keyfi yerinde görünüyordu ki uzun yaşamanın sırrı bu olsa gerekti.
Başkalarını umursamamak, stresin birikmesine izin vermemek, sık sık gülmek; Olbart bu kuralların bir numaralı uygulayıcısıydı.
Subaru: [Benim memleketimde acı patlıcanı kırağı çalmaz diye bir atasözü vardır.]
Olbart: [Oh, bir atasözü, öyle mi? Ne anlama geliyor?]
Subaru: [Ne kadar az sevilirsen o kadar çok yaşarsın gibi bir şey.]
Olbart: [Kakakakka! Ehh, buna uyduracak bir kılıfım yok. Of, acıttı!]
Louis: [Au!]
Atasözünün anlamı karşısında histerik kahkahalar atan Olbart, Louis’in öfkeli yumruğunu yemişti. Omzuna inen basit bir darbeden ibaret olsa da bu dokunuşa harcanan çabanın sonucu da bu manzara olmuştu.
Eğer düşmanlık veya öldürme arzusu taşısaydı İmparatorluğun en güçlü fertlerinden biri olan Olbart, bu darbeyle kolaylıkla baş edebilirdi.
Bu anlamda Louis’in ışınlanışını bir saldırıdansa şakacı bir dokunuş olarak kullanmak, Subaru için doğru seçimdi. Evet, bu seçim için kendisiyle gurur duymalıydı.
Yorna: [Her neyse, artık Tanza’nın yerini biliyorum… Şehir vatandaşlarının size ve diğerlerine çok kaba davrandığını duydum, bunun için de özür dilerim.]
Subaru: [Hah, yo, Yorna-san, yapma lütfen! Özür dilenecek hiçbir şey yok!]
Louis: [Uu!]
Yorna’nın mahcup şekilde dizlerini büküşü Subaru’yu galeyana getirmişti. Louis bile Yorna’nın eğilişinin önemi karşısında istemsizce sıçramış durumdaydı.
Evet, Yorna gerçekten de Subaru’yu ciddiye almış, Olbart karşısında asla geri adım atmamış ve Subaru’ya tekrar tekrar yardım etmeye çalışmış, sonra da――
Subaru: [Ah…]
Yorna: [――? Mesele nedir, evlat? Yüzün kıpkırmızı.]
Subaru: [Yo, şey, yalnızca aklıma bir şey geldi de…]
İşler yatışıp da kabus gibi üzerine çöreklenen acı ve çileler son bulunca Subaru’nun aklına o tekrarlanan acı ve çileler arasında Yorna’dan aldığı öpücüklerin sayısı gelmişti.
Bu hatıra Yorna’nın hafızasında yer almamıştı ve Subaru da öpücüğün hissiyatını anımsayacak halde değildi, haliyle yalnızca böyle bir şey yaşandığını hatırlayabiliyordu.
Yine de sırf ölmekte olan bir çocuğu kurtarabilmek adına, kendisinden hoşlansın diye onu öpmeye razı gelmiş olması, Yorna’yı fazlasıyla takdir etmesine ve ona hayranlık duymasına yol açıyordu.
Ve bu sebeple de――
Subaru: [Bu işe dahil olmanı istemiyorum.]
Giderek Yorna’yı bu karışıklığa, tüm İmparatorluğu istikrarsızlaştıracak bu savaşa sürüklemeye yönelik daha güçlü bir direnç beslemeye başlıyordu.
Bu yalnızca çocuklaşmasından kaynaklı bir düşünce mi, kendi bedeninde olsaydı farklı bir fikirde mi olurdu bilemiyordu.
Ama kendi bedenine döndüğünde farklı bir fikirde olsa bile bu küçük bedendeyken hissettiği ve düşündüğü şeyleri yanlış bulacağına da inanmıyordu.
Çünkü öyle olsaydı――
Louis: [Uau?]
Subaru: [O kişi benim yetişkin halim olsa bile seninle ilgili bir yanıt bulma işini bambaşka birine bırakmak istemiyorum.]
Elini tuttuğu genç kızla, Louis’le ilgili ne yapacağı, Subaru’nun zihninde yanıt bulamayan bir soruydu.
Abel ve diğerlerine katıldığı takdirde mesele kaçınılmaz bir hal alacaktı. Fakat o on saniyelik çaresizliklerin sonucunda Subaru’nun ister istemez kapıldığı bir his söz konusuydu.
――Louis’i öldürmek ya da onun ölmesine müsaade etmek istemiyordu, o kadarı kesindi.
Yorna: [Kalenin onarımı beklemek zorunda. Öncelikle gidip Tanza’yı göreceğim.]
Subaru: [Ah… Yorna-san, umm, Tanza’ya gelince…]
“Ona fazla sert davranmayın” demek istiyordu ama onun açısından bu cümleyi kurmak zordu.
Onun da kendince bir gündemi ve düşünceleri olduğuna inansa da bunları işitmemişti. Yalnızca――
Yorna: [Elbette ki ona kendisini açıklama şansı tanımadan onu azarlamam söz konusu bile olamaz. Ayrıca hislerine yenik düştüyse bunun suçlusu ben olmalıyım.]
Subaru’nun endişelenmesine gerek yoktu; İblis Şehrinin Hanımı ne yapması gerektiğini iyi biliyordu.
Zaten Tanza da dahil olmak üzere nicelerinin ona hayranlık duymasının sebebi de tam olarak buydu, böyle biri olmasıydı.
Ve Subaru, eğer mümkünse Yorna’nın normal haline döndüğünde kendisine bir anda soğuk davranmaya başlamamasını umuyordu.
Subaru: [Böyle bir şey olursa kendimi tutamayıp ağlayabilirim…]
Gerçekten de fena halde yürek burkucu bir düşünceydi. Bunun gerçekleşmemesini içtenlikle diliyordu.
Her halükarda Yorna Tanza’yı ikna edebilirse Subaru ve arkadaşlarını kovalayan grup geri çekilirdi. Bu noktada Subaru’nun kritik ikinci adımı başlardı.
Ama――
Subaru: [――Ölmekten daha korkunç bir şey yok.]
Kendisine onca korkunç tecrübeyi atlattıktan sonra her şeyin yoluna girdiğini söylüyordu.
Bunun yanı sıra, Yorna’yla birlikte Kaleden uzaklaşmak istiyordu――
Olbart: [Ne, beklebekle, evlat. Neden seni eski haline döndürmüyorum? Yoksa bu halin daha mı çok hoşuna gidiyo? Eğer öyleyse benim için fark etmez.]
Subaru: [Oh, pardon, yo, tabii ki öyle değil. Eski halime döneceğim, döneceğim, mutlaka döneceğim. Yani bu halde olmaya da alışıyorum ama kıyafet bulmakta zorluk çekiyorum.]
Olbart: [Kakakakka! Bu konuda endişelendiine göre bayaa yürekli olmalısın.]
Olbart arkasından seslenirken Subaru, bir kiremide basarak kendi etrafında döndü.
Aslına bakarsanız yalnızca birkaç saattir bu bedende olmasına rağmen şu ana kadarki toplam ölümlerini aştığı için içerisinde en çok yaşayıp öldüğü beden bu olmuştu.
Bu sebeple olduğunu söylemek istemese de bu küçük bedeni uğursuz buluyor, dolayısıyla mümkünse bir an önce eski haline dönmek istiyordu.
An itibarıyla onu korkutan tek şey fikirlerinin ansızın değişebilme ihtimali olsa da――
Subaru: [Endişelenme, Louis. Seninle layıkıyla ilgileneceğim.]
Louis: [Uau… Au.]
Louis Subaru’nun sözlerinin ardından başını öne eğse de ardından güçlü bir onay geldi. Ve tek parmağıyla Louis’in alnına bastıran Subaru, onu Yorna’ya yönlendirdi.
Louis’in sırtıyla buluşan Yorna’ysa onu bağrına bastı.
Yorna: [Evlat, İhtiyar Olbart ne yapıyor…]
Subaru: [Hmm, ona tam anlamıyla güvenmiyorum. Ama yine de hiç değilse galibiyet ve mağlubiyet mantığını takip edecek kadar insaniyet sahibi olduğuna inanmak istiyorum.]
Olbart: [Oiii~, bilmem farkında mısın ama seni duyabiliyorum.]
Subaru: [Farkındayım, bu yüzden söylüyorum zaten.]
Diyen Subaru, Olbart’ın alaylı yorumu karşısında buruk bir gülümseme sundu. Yorna’ysa gözlerini kısarak Louis’i sımsıkı kucakladı.
Yorna: [Bunu anlıyorsan söyleyecek başka bir şeyim yok demektir. Bana tam olarak neler olacağı söylenmemiş olsa da bu çocuk ve ben, sizi izliyor olacağız.]
Louis: [Uh!]
Subaru: [Hmm, tamam. Şey, anlarsın ya, umarım bu yaşananlardan sonra da aramız iyi olur, Yorna-san.]
Yorna: [――? Evlat, amma endişeli bir tipsin, haksız mıyım?]
Yorna’nın gülümseyişi ve Louis’in neşeli simasıyla uğurlanan Subaru, Olbart’ın yanına geçti. Ayağa kalkan Olbart ise bacaklarına vurarak,
Olbart: [Yine saçmalıyosun. Oh Tanrım, şu işi halledelim artık.]
Subaru: [Hı hı… Ahh, acıyacak mı acaba?]
Olbart: [Seni küçültürken canını acıtmış mıydım? Yanıtını aldın işte!]
Subaru’nun çekimser sorusuna kısa bir yanıt veren Olbart, uzattığı eliyle karın boşluğundaki sinir ağına usulca dokundu.
Abel Olbart’ın “çocuklaştırma” tekniğinin Od’la ilişkili olduğunu söylemişti, belki de o Od, kalp civarındaydı.
Bu esnada Subaru’nun aklına bir anı geldi. Sahiden de geçen gün şu anda durduğu yerin hemen altındaki kaleden kaçarken de Olbart’tan acısız bir darbe almıştı.
Ve Od’unun tetikleyici olarak devreye girmesiyle “çocuklaşmaya” maruz kalmıştı.
Bedeninin ufalışının üzerinden yalnızca birkaç saat geçmiş olsa da bunun, İmparatorluğa geldi geleli verdiği en büyük mücadele olduğu kanısındaydı. Gerçi bu İmparatorluğa adım attı atalı bir mücadele içerisindeydi ya, hadi neyse.
İmparatorluğun dışındaki süreç de dahil olmak üzere tattığı o on saniyelik çaresizlik, en büyük acılarından――
Subaru: [Oh, bahsi açılmışken…]
Derken bir anda düşünmemeye çalıştığı bir şeyi anımsadı.
O on saniyelik çaresizlik, cehennem gibi gelen o yeniden doğuş ve ölüm döngüsü, Subaru'nun bildiği Ölümden Dönüşten çok farklıydı.
Buna sebep olan şey neydi ve Subaru’nun içerisinde ikamet eden Ölümden Dönüş Otoritesine ne olmuştu?
???: [Seni buldum.]
△▼△▼△▼△
——O anda meydana gelen her şey, ortamda bulunanların algılayamayacağı cinstendi.
Olbart: [Ağh.]
Olbart, bu nidayla birlikte uzattığı sağ elini bir hışımla geri çekti.
Ama fazla yavaştı. Kırışık sağ eli, bileğinden itibaren gözden kaybolmaktaydı.
Ve sonra da――
Yorna: [Sakin――]
Louis: [Uau!!]
Gözleri faltaşı gibi açılan Yorna, özgür kalma mücadelesi veren Louis’i kollarından tutup çektiği gibi olabildiğince geriye sıçradı.
Hemen ardından ikisinin de görüş alanlarına katıksız bir karanlık çöktü ve görkemli, şairane ışıltısıyla ünlü Kırmızı Lapis Kale, çatısı, üst kısımları, ortası derken bütünüyle karanlığa gömüldü.
O sırada――
Kafma: [Ekselansları! Bu…]
Vincent: [――――]
Belli bir mesafede, koruma hizmeti verdiği İmparatorunun yanında, keskin bir mücadele aurası besleyerek pencerenin dışından aynı manzaraya tanık olan, Kafma, duyduğu dehşetle tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.
Vincent ise ayaklandı ve keskin bakışlarını siyaha boyanan Kaleye çevirerek temkinli düşüncelerinin dünyadaki barışla birlikte akmasına müsaade etti.
Ve ardından――
Tanza: [Orası, Kale… Yorna-sama…]
Al: [Ah, ahhh, AHHHHHHH――!]
Medium: [Al-chin!?]
Çocuklar, olanları mutlak bir şokla, sersemlemiş, gözleri faltaşı gibi açılmış halde izliyordu.
Tanza Kaledeki efendisi için korkuyordu. Al ise şehrin aldığı hasar karşısında şehirdeki—— yo, dünyadaki herkesten daha yüksek sesle haykırıyordu.
Medium, bir hışımla yanına atılarak Al’ı omuzlarından destekledi. Ve bu açıklanamaz durumda ondan güç alma umuduyla gözlerini Abel’e dikti.
Yine o sırada――
???: [Amanııın~ amanın, nasıl ifade etsem… Gözlemlemediğim ufak bir şey söz konusu olabilir.]
Taritta: [Sen――]
Un ufak olan, gölgeler tarafından yutulan şehri uzaktan izleyen Ubilk, ellerini dürbün yapmış halde umursamazca böyle söylerken karşısında dikilen esmer Shudraq, yani Taritta, dişlerini sıkmış, onu dinliyordu.
Uzaklardaki gölgelere mi yoksa karşısındaki adama mı dikkat etmesi gerektiğini bilemiyor gibiydi.
Derken――
Abel: [――İçinde taşıdığın şeyin gerçek kimliği, bu mu?]
Gözlerini sahte İmparator ve ağlayan çocuklarla aynı şeye diken Abel, bu şekilde mırıldandı.
Yumruklarını sıktı, dudaklarını oni maskesinin ardından görünmese de kanatacak kadar ısırdı. O kapkara kütleye bakarken siması, oni maskesinin korkunç görüntüsünü andıracak derecede çarpıldı.
Ve sonra da――
△▼△▼△▼△
――Seni seviyorum.
――Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
――Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
――Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Hiçbir şekilde, asla yakasından düşmeyecek bir lanete benzer bir sevgi, mümkün olan her boyutu aşarak Natsuki Subaru denen varlığı karalıyordu.
Sevgiden yoksun cehennem gibi o dünyayı; tanıyordu.
Kendi varlığının hala seviliyor olduğunu; biliyordu.
Ama aynı zamanda “sevginin” her formunun onaylanacak cinsten olmadığını da bilmesi gerekiyordu.
Tam da bu cehaletinden ötürü, misilleme yapılacaktı.
Tam da bu cehaletinden, herkesin korkma sebebini, kaçma sebebini bilemeyişinden ötürü.
――Her şeyi yutan, mutlu mesut yok eden kara bir gölgeye dönüşecekti.
Kavuşmanın, bir araya gelmenin, kucaklaşmanın, bağlanmanın, takdiri ilahinin, uygun adım marşın mutluluğuna.
İtirafların, pişmanlıkların, şüphelerin, gizemliliğin, coşkunluğun, düşkünlüğün mutluluğuna.
Tanıdığı o sevgiden yoksun, cehennem gibi dünyaya.
Peki sevginin var olduğu bir dünyaya ulaşacak olursa, karşısında nasıl bir cehennem bulurdu?
Anlamıyordu. Hiç anlamıyordu.
Kimsenin hiçbir şey anlamadığı, anlatamadığı bu dünyada söylenebilecek tek bir şey vardı.
Dışlananların ütopyası, Kaos Alevi İblis Şehri.
――Bu ütopyaya yıkım getiren, Natsuki Subaru’nun nedenselliğinden başka bir şey değildi.
#Olbart yaptığı şeyle birlikte bir şekilde Subaru’nun Otoritesine ve ona aşık pek sevgili cadısına mı dokundu acaba? Zaten Subaru küçüldükten sonraki ölümlerinde yaşadığı şeyin Ölümden Dönüşten farklı olduğunu söyleyip duruyordu. Şimdi de Olbart Subaru’yu düzelteyim derken yine cadıyı tetiklemiş gibi görünüyor. Ee, Olbart’ın müdahalesi bu şekilde sonuçlanırsa Subaru nasıl düzelebilir ki? İşler iyice karışıyor ve kızışıyor gibi ya hadi hayırlısı. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..