Cilt 7 Bölüm 56 [ Büyük Felaket ] (1/2)

avatar
1651 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 56 [ Büyük Felaket ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



――Şehri terk edip geri çekilmek.

 

Oni maskeli adamın bu beyanını işiten Yorna’nın yanakları kaskatı kesilmiş, bakışları sertleşmişti.

 

Daha az önce topraklarını, Kaos Alevini korumanın en iyi yolu olduğuna inanarak karşısındaki adamın fikrine saygı duymakta karar kılmıştı.

 

Ama o, Yorna’nın kararlılığının aksine şehri terk etmekten bahsetmişti.

 

Yorna: [Böyle bir fikri kabul etmem mümkün değil.]

 

Abel: [Ha. Nedenmiş o?]

 

Yorna: [Bariz değil mi? Burası Kaos Alevi İblis Şehri, İmparatorluk tarafından kovalanan ve dönecek başka hiçbir yeri, hiç kimsesi olmayanların son yuvası… Böyle bir şeyi çöpe atmaksa…]

 

Abel: [Kabul edilemez, öyle değil mi? ――Değersiz bir duygusallık.]

 

Yorna: [――Hk, Vincent Vollachia…!]

 

Dişlerini sıkan Yorna, kollarını kavuşturmuş halde bu kalpsizce sözleri söyleyen İmparatorluk hükümdarına sert bir bakış eşliğinde seslendi. Genç adamsa buna maskesine dokunarak karşılık verdi.

 

Ve oni maskesine rağmen görünen o kara gözlere Yorna yansırken,

 

Abel: [Artık Abel ismini kullanıyorum, dolayısıyla bana bu şekilde seslenmen uygunsuz kaçıyor. Ayrıca İmparatordan iyilik dilenmeye kalkman da büyük bir düşüncesizlik olur.]

 

Yorna: [―― İmparatorluk halkı güçlüdür, öyle değil mi?]

 

Abel: [Aynen öyle.]

 

İmparator―― ya da kendine Abel diyen adam, İmparatorluk yolunun tam da bu olduğunu ilan etti.

 

Vollachia İmparatorluğunun zirvesini teşkil eden İmparator, halkın inandığı, saygı duyduğu bir soğukkanlılık timsali olmak zorundaydı. Doğru olsun ya da olmasın, bunu onaylamak durumundaydı.

 

Abel’in bu iddiasıyla birlikte Yorna, yersiz bir talepte bulunduğu için kendi kendini azarlıyordu.

 

Peki Abel en başından beri o gölgenin kimliğini biliyor muydu? Ya da Kırmızı Lapis Kaleyi bütünüyle kuşatan o muazzam karanlığın?

 

Şehri terk etmek gibi duygusuzca bir karara varma sebebi bu muydu?

 

Yorna: [Anında kaçmamızı gerektirecek kadar tehlikeli olduğunu mu düşünüyorsun? O şey neyin nesi ki?]

 

Abel: [――Büyük Felaket.]

 

Yorna: [Büyük, Felaket mi…?]

 

Yorna’nın soru cümbüşü, birkaç kelimelik bir fısıltıyla karşılık buldu.

 

Ancak sesinin alçaklığının aksine kullandığı sözcüklerin ağırlığı, Yorna’yı şaşkına döndürmek için yeterliydi. ――Büyük bir trajedi söz konusuydu.

 

Yorna: [“Büyük Felaketten” kastın nedir tam olarak?]

 

Abel: [İmparatorluğun varlığını tehlikeye atan ve güneş ışıklarının dahi ulaşamayacağı bir yıkıma yol açan bir şey.… Yıldız Gözlemcisi bahsetmişti. İlk duyduğumda abartıyor diye düşünmüştüm.]

 

Yorna: [――――]

 

Abel: [Ama o şeye bakınca kullanılan tabirlerde en ufak bir abartı olmadığı anlaşılıyor.]

 

Diyen Abel, çenesiyle o şeyi, tezahür eden o karanlığı―― onun deyimiyle yıkım getiren Büyük Felaketi işaret etti.

 

Yorna’ysa dudaklarından dökülen “Yıldız Gözlemcisi” kelimeleri yankılanırken içinde bir burukluk duymadan edemedi. Yıldız Gözlemcisinin varlığı, Vollachia İmparatorluğunun uğursuz yöntemlerinden biriydi.

 

Hiç değilse Yorna’nın gözünde böyleydi.

 

Daha en başta Yorna’nın güçlü, yoğun arzusunun doğumu bile Yıldız Gözlemcisiyle bağlantılıydı.

 

Her halükarda――

 

Yorna: [Yani Yıldız Gözlemcisinin sözünü dinleyecek ve kuyruğunu kıstırıp kaçacak mısın? Eğer öyleyse yaptığın şeyin korkaklık olarak yansıyacağı kesindir. Bence sen İmparatorluğun işleyişinin vücut bulmuş halisin… Çok ama çok iyi bir örneğisin.]

 

Abel: [Böyle ucuz provokasyonlarla fikrimi değiştirebileceğine inanıyorsan bu yanılgıyı bir an önce düzeltmekle iyi edersin. Her şeyden önce, Yıldız Gözlemcisinin sözlerini olduğu gibi kabul eden ve bu rezaleti gerçek kılan kişi ben değilim.]

 

Yorna: […Görüyorum ki sen de Yıldız Gözlemcisinin bildirdiği şeyler hakkında bazı düşüncelere sahipsin.]

 

Abel: [Sağduyu sahibi hiçbir birey bu konuda hoş düşüncelere sahip olamaz. Ama bu şeyleri gereksiz görüp göz ardı etsek bile devamı gelecektir. Sıkıntılı yanı da bu zaten. ――Hm.]

 

Louis: [Uu!]

 

Diyen Abel’in sözü, sabırsızlanan Louis’in homurtularıyla kesildi.

 

Büyük Felaketin nasıl çözümleneceğiyle doğrudan ilgili olmayan bir konuşma yaptıkları için Abel ve Yorna'yı suçluyor gibiydi.

 

E bu da çok doğaldı. Çünkü Büyük Felaket――

 

Louis: [Uau!]

 

Abel: [―― Yorna Mishigure, bir şeyden emin olmak istiyorum.]

 

Yorna: […Neymiş, o?]

 

Louis’in güçlü yakarışları karşısında gözlerini kısan Abel, çılgınca çalkalanan Büyük Felaketi işaret etti. Onun bir soru yönelttiği Yorna’ysa badem gözlerini kıstı.

 

Hangi kelimeleri işiteceğini, kendisine hangi soruların sorulacağını kabaca tahmin edebiliyordu.

 

Yani――

 

Abel: [Bu kızla birlikteysen yanınızda biri daha, siyah saçlı bir çocuk daha olmalıydı. O çocuk nereye kayboldu?]

 

Yorna: [―― O çocuğu kastediyorsan…]

 

Diyen Yorna’nın göz ucuyla attığı bakış, kelimelerin verebileceğinden çok daha anlamlı bir yanıt verdi.

 

Çünkü baktığı yer, Louis’in de delice işaret etmekte olduğu Büyük Felaketti. Oğlan, Kırmızı Lapis Kaleyi yutan karanlık peyda olduğu anda o noktadaydı.

 

――Yo, o noktada değildi. Yorna’nın gördüğü kadarıyla Büyük Felaket, bizzat o oğlanın içinden taşmıştı.

 

Abel: [Beklediğim gibi.]

 

Yorna’nın sessiz yanıtıyla birlikte Abel, zihnindeki son yapboz parçasını da yerine yerleştirdi.

 

Bu kulağa bir ültimatom gibi gelirken Yorna, Abel’e bakarak “Sen…” dedi. Fakat Abel, kafasını hafifçe sağa sola sallayarak karşılık verdi.

 

Abel: [Amaçlarımız ters düşse de bundan kaçış yok. Nihayetinde hiçbir sonuç alınamayacaksa planları saplantı haline getirmenin bir anlamı da yok.]

 

Yorna: [Yani diyorsun ki?]

 

Abel: [Stratejimiz değişmiyor. İblis Şehrini terk edecek ve geri çekileceğiz. ――Ama yine de hasar alacağız. Bundan tamamıyla kaçınamayacağız.]

 

Yorna: [――Hk, böyle bir kararı kabul…]

 

İşte tam da Yorna’nın böyle bir kararı kabul edemeyeceğini söyleyeceği anda bir şey yaşandı.

 

Louis: [Aa, uh!]

 

Abel: [Guh…!]

 

Abel, bir acı nidası eşliğinde karnını tutarak dizlerinin üzerine yığıldı.

 

Sebepse Louis’in, Yorna’nın yapabileceğinden daha hızlı bir şekilde aradaki mesafeyi kapatıp kısacık koluyla ona indirdiği darbeydi.

 

Acımasızca bir karar vermiş olan adama, Abel’e dik dik bakıp şiddetle homurdandıktan sonraysa,

 

Louis: [Uau… Uau!]

 

Arkasını döndüğü gibi gözden kayboldu.

 

Yine kulenin üzerinde Olbart’la verdikleri mücadeledeki gibi ani ışınlanmadan yararlanıyordu. Uzak mesafelere ışınlanamayan Louis, ardı ardına ışınlanarak Büyük Felaketin hüküm sürdüğü savaş alanına dönüyordu.

 

Bu esnada uzaklarda olan Kafma’ysa bedenindeki böcekleri kullanarak Büyük Felaketi oyalıyordu.

 

Yorna, Louis’in Büyük Felakete etkili bir darbe indirebilecek güçte olduğuna inanmakta zorlanıyordu.

 

Bunu yapabilseydi en başta Abel’e bel bağlamak yerine o oğlanı kendi başlarına kurtarmaya çalışabilirlerdi. Demek ki bir kozu yoktu.

 

Eğer koz olarak görülebilecek bir şey varsa o da――

 

Yorna: [―― Yang Kılıcının Alevleriyle karşılık vermemiz mümkün olmaz mı?]

 

Abel: [――――]

 

Yorna: [Kime diyorum!]

 

Hala karnını tutmakta olan Abel, binanın çatısında diz çökmüş durumdaydı.

 

Ve Yorna, Abel’in Louis’ten yediği bu darbeyi hak ettiğine inansa da aynı zamanda mevcut durumun üstesinden gelmenin anahtarına sahip tek kişinin Abel olduğuna da inanıyordu.

 

Vollachia İmparatorluğunun İmparatoru, Kutsal Kılıçlardan biri olarak görülen gerçek bir Büyülü Kılıç ile donatılmıştı.

 

Ve Yang Kılıcının Alevleriyle Büyük Felaketin varlığı bile――

 

Abel: [――O kılıcı çekmeye niyetim yok.]

 

Lakin Abel’in yanıtı Yorna’nın umduğu gibi değildi.

 

Yorna, bunu normal bir insanın vereceği bir yanıt olarak göremiyordu. Büyük Felaketin alışılmadık bir vukuat olduğunu bilse de ve bu olayı İblis Şehrini terk etmeye hazır hale gelecek kadar tehlikeli görse de,

 

Yorna: [Her şeye rağmen Yang Kılıcını çekmeyeceksin… Bunun olmasına nasıl izin verebilirsin?]

 

Abel: [――――]

 

Yorna: [Cevap ver bana, Vincent Vollachia! Eğer sen… Sen bu İmparatorluğun İmparatoruysan yerine getirmen gereken bir rol olmalı! Eğer İmparatorsan…!]

 

Derken gözü kararan Yorna, diz çökmekte olan Abel’i ensesinden tutarak kendisiyle göz göze gelmeye zorladı.

 

Tüm bunlar olurken Yorna’nın hükmettiği Kaos Alevi Şehri büyük bir tehlike içerisindeydi. Kafma ve Louis Büyük Felakete ne kadar direnebilirdi ki? Kırmızı Lapis Kalenin patlayışı Büyük Felaketin gücünü ne derece azaltmıştı ki?

 

Hiçbir şey anlamıyordu. Bildiği tek şey, bu gidişata bir dur demek zorunda olduğuydu.

 

Bu gidişle düşü de yemini de yalan olacaktı.

 

Bu sebeple ne pahasına olursa olsun, ne gerekirse gereksin karşısındaki adamla iş birliği yapmak zorundaydı.

 

Yorna: [Eğer sen Vollachia İmparatorluğunun İmparatoruysan…]

 

Abel: […Yang Kılıcını kullanmayacağım.]

 

Yorna: [――Hk, sen…]

 

Keskin azıdişlerini sergileyen Yorna Abel’i kışkırtmaya çalışsa da o, inatla fikrini değiştirmeyi reddediyordu.

 

Yorna, ağzındaki dişleri göstermek gibi kabaca bir hareketi çok nadir gerçekleştirirdi. Bununla birlikte canı istediği takdirde o dişlerle karşısındaki adamın ince boynunu kolaylıkla paramparça edebilirdi.

 

Tabii karşısındaki adam, Abel, böyle tehditlere alışkındı.

 

Vollachia İmparatorluğunun İmparatoru, mütemadiyen etrafındakilerin sonu gelmez kötü niyetleri ve düşmanlıklarıyla karşı karşıya kalınan bir konuma sahipti. O adamın bu noktaya gelmiş olma sebebi de buydu――

 

Yorna: [Eğer sen Vollachia İmparatoruysan…]

 

Abel: [――Ne zaman anlayacaksın, Yorna Mishigure?]

 

Yorna: [――Hk.]

 

Abel: [Şimdiki neslin İmparatoru Vincent Vollachia, tasavvur ettiğin İmparatordan farklı… Ben senin arzu ve ideallerine göre hareket etmek gibi bir şeyle yükümlü değilim.]

 

Kendininkinden açıkça kopuk olan bu tavırla karşılaşan Yorna, hafifçe iç çekti.

 

Ve en sonunda elini adamın boynundan çekerek geriye doğru, sakince bir adım attı. Sonra da boynunu tutan Abel’in gözlerinin içine bakarak dişlerini gıcırdattı.

 

Dile getirilmese de farkındaydı.

 

Karşısındaki adam, oni maskesi olsun olmasın, Yorna’nın tasavvur ettiği kişiye zerre kadar benzemiyordu. Hem de damarlarında Yorna’nın kıymetlisinin kanı akmasına rağmen.

 

Yorna: […Sözlerini kabullenemem.]

 

Abel: [İblis Şehrini terk etmezsen her şeyini yitireceksin.]

 

Yorna: [Benim her şeyim bu şehir zaten!]

 

Kollarını açarak bu yanıtı veren Yorna, göğsüne yerleştirdiği kiseruyu çıkartarak ucunu yaktı. Sonra da dumanını tüm gücüyle çekerek göğe doğru üfledi.

 

Ve yayılan mor dumanlardan ulaşan muazzam bulut, Büyük Felaketin çalkalandığı savaş alanının eteklerine―― pek çoğu bu manzara karşısında dehşete düşmüş olan İblis Şehri vatandaşlarının üzerine yöneldi.

 

Ardından mor bulut usulca dağıldı ve duman öbekleri tüm vatandaşların―― Yorna’nın tüm evlatlarının ellerine yerleşti.

 

Yorna: [――Beni sevin.]

 

Yorna’nın mırıltısı öylesine sessizdi ki onu yalnızca yanı başındaki Abel duymuş olabilirdi.

 

Fakat arzuladığı şey, üzerlerine mor dumanlar çöken tüm vatandaşlar tarafından algılanmıştı. Dolayısıyla sesi onlara ulaşmasa da her biri o dumanları açılmış olan ağızlarına çekmeye başlıyordu.

 

Yorna: [――Benim tarafımdan sevilin.]

 

Yorna’nın süregelen sözleri, mırıltıları hiç kimseye ya da hiçbir şeye hizmet etmiyordu.

 

Bu sözler olsa olsa Yorna’ya kendisi tarafından sağlanmış bir bağımlılık olabilirdi. Yalnızca daha ileri gidebilmek adına gerekli bir ritüel, bir duaydı.

 

Yorna'nın mor dumanlarının ulaştığı kişiler, o dumanı sindirenler, yavaş yavaş, telaşsız bir şekilde kafalarını kaldırıyordu. ――Ve her birinin tek bir gözünde bir alev parıldıyordu.

 

Yorna tarafından sevilenler, Yorna’yı sevenler; işte o kişilerin ruhları Büyük Felaket karşısında alev alev yanmaya başlıyordu.

 

Şüphesiz ki bu, ruhların bir oluşuydu―― Ruh Evliliği Tekniğinin gücü, İblis Şehrini bütünüyle sarmalıyordu.

 

Yorna: [Bu şehir, Kaos Alevi Şehri yitirilmeyecek. ――Hepinizden, benimle birlikte o kötü niyetli davetsiz misafirimizi geldiği yere geri göndermenizi diliyorum.]

 

Derken pozuna bürünen Yorna, kiserusunu önünde salladı.

 

Şehrin dört bir yanında, her noktasında duyulabilen şey, yerin yerinden oynamasıydı. Sayısız ayakkabının, sayısız adımın, sayısız nefesin ve sayısız savaşma arzusunun sesi, şiddetle ve korkuyla yankılanıyordu.

 

İblis Şehri liderinin sevgi dolu çağrısı önderliğinde, sevilen ve birlik olan halkın ilerleyişi başlıyordu.

 

İşte bu manzaraya tanık olan Yorna, dizini hafifçe büktü ve havaya sıçradı.

 

Bu sıçrayışla hedeflediği şey, kendisini bekleyen, görkemli bir karanlıkla dolu o felaket gölgeydi.

 

İblis Şehrini tehdit eden her şeyi bertaraf eden kişi olarak――

 

Yorna: [――Ben, Gösterişli Yorna Mishigure, senin rakibin olacağım.]

 

#Tekrar merhaba millet! Yorna’yı giderek daha çok takdir ediyorum ya, altından bir bit yeniği çıkmazsa gerçekten sağlam bir karaktere benziyor. Bu arada Abel mevzusunda ‘damarlarında kıymetlisinin kanının akması’ gibi bir bilgi geçti, bununla ne kastedildiğini çok merak ediyorum. Tabii Yorna’nın halkıyla birlikte başarılı olup olamayacağını da öyle. E öyleyse bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr