Subaru’nun uzun konuşması bittiğinde Kenichi, tamamıyla sessizliğe bürünerek düşünür gibi gözlerini kapattı. Babasını böyle gören Subaru, içindeki zayıflığı ve korkaklığı mühürlemek için çaresizce çaba harcıyordu.
Düşüncelerini paylaşma fırsatı bulmuştu, artık durumunu değiştirmek için ufak da olsa bir şansı vardı, kalbindeki tuhaflığı görmüştü.
Şu an ya da öncesinde Subaru daima kendi hareketlerinin sonucunu başkalarına yıkmıştı.
Kendisinden vazgeçmeye cesareti olmadığı için, kendi dünyasının kötü adamı olmaktan ziyade trajik bir kahraman olmak istediği için, tek kelime bile etmeden başkasının kötü adam olmaya gönüllü olmasını beklemişti.
Eğer okula gitmeyi bırakırsa, odasında tembellik yaparak günlerini geçirirse, bu aptalca hareketlere devam ederse ――bir gün Kenichi kapısını tekmeleyip Subaru’nun bu dünyasına son verecekti.
Bilinçsizce, kalbinin derinliklerinde bu tembel günlerin sona ermesini iple çekiyordu.
Zihni bu kilit noktasında sıkışmışken Paralel Dünyaya gelmişti. Orada bile kendi halinden memnunluğunu sergilemişti, ta ki ――
[Baba: ――Subaru]
Derin düşüncelere dalmış olan Kenichi, gözlerini açtı ve Subaru’nun adını söyledi.
Bu çağrı Subaru’yu daldığı düşünceler denizinden çıkartıp gerçek dünyaya döndürdü――babasının yüzü doğrudan gözlerine bakıyordu.
[Baba: BABA―KAFA ATIŞI!]
[Subaru: Adaghh!?]
Subaru’nun alnı korkunç bir etkiye maruz kalmıştı, sanki her tarafından kıvılcımlar çıkıyordu. Kahredici acıyla alnını tutarken yanında ayakta duran Kenichi’yle göz göze geldi.
[Baba: Bak, Subaru. Bu benim sevgiyle dolu BABA KAFA ATIŞIMdı, tek seferlik bir öfke darbesi.]
[Subaru: Sen buna kafa atışı diyorsun ama bu resmen balta darbesiydi! Ustaca bir şekilde kafanı bile eğdin!!]
[Baba: Bu hileyi kullandım çünkü ‘sen oturuyorsun, ben de ayaktayım’ Eech, vücudum gerginleşti. Eskisi gibi değil. Duş sonrası esnemelerimi bırakırsam böyle olur.]
Bu sözlerden sonra Kenichi, suratında garip bir ifadeyle esneme hareketlerine başladı. Babasının vurduğu kafanın etkisiyle yarı ağlar haldeki Subaru, bu hiç beklenmeyen tepki karşısında ne yapacağını bilemiyordu. Subaru her ne beklediyse, onun bu olmadığı kesindi.
[Baba: Ama, Subaru. Biliyorsun, sen……sen gerçekten bir mankafasın.]
[Subaru: Uuooghhh]
Bu sevimlileştirilmemiş düpedüz ifade Subaru’yu adeta ikiye böldü, boğazından saçma sapan sesler çıkmasına engel olamadı.
Burnundan soluyarak kollarını çaprazlamış olan Kenichi, Subaru’ya doğru bakıyordu.
[Baba: Sürekli “nieh-nieh-nieh-nieh” diye yaşaman ve her şeyden endişelenmen…… Benim ve annenin hangi kısmından bu kendine acımayı aldın? Kesinlikle annenin küçük kardeşine benziyorsun bilesin. Kısa, şişman ve kel olan, sürekli endişeli bir suratla dolaşan.]
[Subaru: Eh bu biraz fazla oldu……gerçi evet, o dayım kesinlikle ilerde böyle olmamalıyım dediğim bir tip.]
Baba ve oğul en azından konuyla hiç alakası olmayan bir şey konusunda da olsa anlaşmışlardı.
[Şöyle başlayayım,]
[Baba: Beni sinirlendiren çok şey oldu, ama bir tanesi çok ağır bastı. Bu pasif davranışlarınla seni sevmemi bıraktırmaya çalışman beni aşırı kızdırdı. Bu odana-kapanıp-okulu-bırakıp-soğuk-davranmalarınla kendi babanın çılgına dönüp seni kovacağını mı düşündün? ……Nesin sen gerizekalı mı? Seni azarlamamı mı istiyorsun? Küçükken yeterli fiziksel ilgiyi alamayan bir kız çocuğu falan mısın? Seninle her sabah yaptığım güreşler yetmedi mi?]
[Subaru: Söyleme şeklin bir iki noktada yanlıştı ama özünde haklı olduğun için bu tezini çürütemeyeceğim ……]
[Baba: Hayır, senden vazgeçmemi istiyorsan bundan çok daha fazlasını yapmalısın. İçine kapandı diye kim evladından vazgeçer? Senden nefret etmemi istiyorsan gidip insanlığın yarısını falan öldürmen lazım. O zaman senden nefret edebilirdim.]
[Subaru: O tarz kötü adamları artık Shounen Mangalarında bile görmüyoruz! Kim gidip bu kadar saçma bir şey yapar !?]
[Baba: ――Eh az önce bana söylediklerin de bunun kadar saçma değil miydi!?]
Onun bunları sesli dile getirişi karşısında Subaru diyecek bir şey bulamadı.
Önünde duran Kenichi, Subaru’nun gözlerinin tam içine bakabilmek için eğilmişti. [Anlaştık mı?] diye sordu.
[Baba: Salyangoz kadar yavaş da olsan, çarpım tablosunu hatırlayamayacak kadar gerizekalı da olsan, dikkat çekmek için kendi kendine zarar verme temalı bloglar da açsan ……]
[Subaru: Ben o kadar yavaş, gerizekalı ya da aptal değilim……]
[Baba: O kadar yavaş, gerizekalı ya da aptal da olsan senden nefret etmeyeceğim ve vazgeçmeyeceğim. Bu çok belli değil mi? Ben senin babanım ve sen benim oğlumsun.]
Bu sözlerden sonra Kenichi, nefes nefese kalmış şekilde doğruldu. Subaru’nun yoğun bakışlarına maruz kalan baba konuşmaya devam etti.
[Baba: Ayrıca ne tarz bir süpermen sanıyorsun beni? Söylediklerine bakılırsa ben bir tür SÜPER-insanüstü-MÜKEMMEL-kusursuz-YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜRÜNÜ-süper kahramanım.]
[Subaru: Biraz aşırı değerlendirdin.]
[Baba: Sen sadece benim de binbir çeşit derdim, pişmanlığım, tökezleyişim olduğunu bilmiyorsun. Ben de ağlarım, bağırırım, reddedilirim ……yeah ben hiç de özel biri değilim. Hiç değilse güzel görünüşlü bir suratım var tabi. Senin aksine.]
[Subaru: İki numaralı aşırı özgüven vuruşu!]
[Baba: Ben de senin yaşındayken pek olgun değildim. Tabii biraz ünlüydüm, ama özel bir şeyim yoktu. Birazcık zamanı durdurabilirdim falan.]
[Subaru: Geçen yıl arabayla kaza yaparken bu yeteneği kullanmalıydın.]
3 parçalı şaka tamamlanmıştı. Kenichi beşlik çakmak için elini kaldırdı. Ama tam avuç içleri buluşacakken bir el diğerini kavradı.
[Baba: Şimdi bırak da mankafa, baş belası karakterini düzeltene kadar biraz bileğini burkayım …..]
[Subaru: Ow! OwOW! Du- dur, bileğim……Owww acıyooor!]
[Baba: ――Ama bunun çok da gerekli olmadığını hissediyorum, halihazırda dayak yemiş gibi görünüyorsun.]
Burkulan bileği serbest bırakılan Subaru, acısı geçene kadar kolunu biraz salladı. Bir gözü kapalı bir şekilde Subaru’yu izleyen Kenichi hafifçe homurdandı.
[Baba: Sabah da hissetmiştim ama şu anda sende bir şeyler değişmiş görünüyor. Ne oldu?]
[Subaru: Söyledim sana, değil mi? Çünkü hoşlandığım biri var.]
Gümüş bir parlaklık Subaru’yu yönlendiriyordu.
[Subaru: Ayrıca, ne olduğumu bilmesine rağmen beni sevdiğini söyleyen biri de var.]
Ilık, gökyüzü mavisi bir ışık da Natsuki Subaru’yu hafifçe itiyordu.
[Subaru: Onlar benim Natsuki Kenichi’nin oğlu olduğumu bilmiyor. Onlarlayken ben yalnızca Natsuki Subaru’yum……Hayır-]
Kafasını sallayarak gözlerini önünde duran babasının gözlerine dikti.
[Subaru: -Hayır, kimin önünde olursam olayım ben yalnızca Natsuki Subaru’yum. Bu tabelayı sırtıma kendim yükledim, gerçekten onun ağırlığıyla ezilmek üzereydim. Sonunda anlıyorum.]
[Baba: Eh, gerçekten süper geç kaldın. Ben bu aileyi bir arada tutan büyük siyah direğim. Asla senden ailenin başı olmanı istemedim, böyle bir yükü taşıma fikrini sana kim verdi ? Seni tokatlamalıyım.]
[Subaru: Tokatlamaktan çok daha fazla acı veren bir sürü şey yaptın zaten!]
Subaru’nun daha önceki saldırıları protesto etmek için ayaklarını yere vurduğunu gören Kenichi gülerek [Benim hatam, benim hatam] dedi. Sonra da gözlerini iyice incelterek [Buna kıyasla] dedi.
[Baba: Hoşlandığın biri olduğunu ve senden hoşlanan biri daha olduğunu söyledin, ama, ne? Sen...onları aldatıyor musun? Yalnızca bir Subaru-rütbesiyle? ]
[Subaru: Buna Subaru-rütbesi deme! Gerçi bunun benim levelim için çok fazla olduğunun farkındayım! En üst makamda iki yıldız olabilir ne var bunda!]
Muhalefet olmaya çalışmıyordu, bu onun gerçek hisleriydi.
Emilia’yı sevmişti. Ve Rem’i de sevmişti. O ikisi Subaru’yu ayağa kaldırmış ve yürümesine yardım etmişlerdi, Kenichi’nin karşısında durabilmek için de kendi geçmişiyle yüzleşmek için de ona kaçmama gücü vermişlerdi.
Tüm yıldızlar denizi yeniden Subaru’nun gökyüzünü sarmıştı ――tüm parlak ışıkları üzerine yansıyordu.
Şimdi üzerinde, tüm yıldızların birleşiminden daha parlak, kör edici derecede bir yıldız vardı, bu ikisine aitti. O en parlak yıldızın etrafındaki tüm yıldızlar geri dönmüş, farklı ışıklar saçıyordu.
Paralel bir dünyaya çağrılmıştı, umutsuzluğa düşmüştü, acı çekmişti, üzülmüştü, ağlamıştı, çığlıklar atmıştı, yüzünü mutlulukla doldurmuştu, hevesle ilerlemişti ve bu yıldızlı gökyüzünü kazanmıştı.
[Baba: Peki, sorun yok. Ne istersen onu yap . Yasaları çiğnemeden mutlu sona erdiğin sürece itirazım yok. Anlaşılan kızları aldatma konusunda da yeteneğin varmış ha.]
[Subaru: Eğer herhangi bir yeteneğim olsaydı muhtemelen okulun ilk gününde tökezleyip tamamen yalnız kalmazdım. Mucize yaratamam baba.]
[Baba: Bunun doğru olduğunu sanmıyorum, biliyor musun? Sen benim oğlumsun sonuçta. Ve pek çok şeyi yanlış anlamış olsan da hepsinden çok yanlış anladığın bir şey var.]
[Subaru: Neymiş o?]
[Baba: Annenin ve senin yanında hiperaktif olabilirim ama baban böyle şeylerde ZAMANI-YERİ-DURUMU ayarlamasını iyi bilir. Sizin yanınızda hep öyle olduğum için belki yanlış anladın, ama herkesin önünde babanın yaptığı gibi davrandıysan tabii ki işler sarpa sarpmıştır oy.]
[Subaru: Be, bek-bekle bir dakika……]
[Baba: Çok açık değil mi? Eğer ilk tanışmanızda bu kadar HEYECANLI birini görürsen muhtemelen korkup ona bir daha yaklaşmazsın, değil mi? İyi arkadaşlar olana dek kendini kontrol etmen lazım. Sadece dışarısı ısındığında gömleğinin düğmesini açarsın. Aksi takdirde nisandan hazirana kadar sabredersin.]
Bu şok edici bir gerçekti. Babası bile, normal bir insan gibi, davranışlarını karşısındaki kişiye göre ayarlıyordu demek ki.
Bunu bilmeden, babası gibi davranırsa herkes tarafından sevileceğini sanmıştı. Ne kadar sığ bir düşünceymiş halbuki.
[Subaru: Ruhsuz geçirdiğim onca zaman……]
[Baba: Eh, bence tamamen faydasız değildi. Aslına bakarsan, seni şu anki sen haline getiren oydu. Bulduğun o yıldızlar, onları aramak için geçirdiğin zamana değmedi mi? ]
Subaru pişmanlık içinde kendi başını sarmışken bu sözleri duyarak kafasını kaldırdı. Bir an bile tereddüt etmeden cevap verebilirdi bu soruya.
[Subaru: ――Hayır, değdi. Ne kadar değişirsem değişeyim, şu an sahip olduğum yıldızları kovalamak isterim. Sanırım şu anki halimi seviyorum.]
[Baba: Demek öyle……O zaman her şey gayet yerinde, değil mi?]
Subaru’nun kalbindeki problemi çözümlediğini gören Kenichi, gülümsedi.
Bu gülümsemeyi alan Subaru göğsündeki ağırlığın kalktığını hissetti. İçindeki karanlık çözülmüştü, tüm kötü hisler bir anda yıkanıp gitmişti sanki.
Subaru’ya göre bencil ve kibirli bir duygu olsa da, yine de onun kurtuluşuydu.
Geçmişiyle yüzleşip eski benliğine veda edip yaptığı her şeyi kabullenerek geldiği noktada, şimdiki ilerlemeyi hedefleyen benliğinden gurur duyuyordu.
Ve böylece――
[Subaru: Kendimi kapattığım tüm zamanlar için üzgünüm. İçimdeki duyguları çözemeyip okula gitmeyerek sizi endişelendirdiğim için üzgünüm. Hatalı olduğumu biliyorum. Gerçekten üzgünüm. ]
[Baba: Sorun değil, özür dilemene gerek yok. Ben olmayı bu kadar harika bulacağını tahmin edememek benim hatam. Gözlerinde bu kadar mükemmel olduğum için ben özür dilemeliyim asıl! ]
[Subaru: Ne kadar gerçek bu olsa da, sen bu şekilde ortaya koyduktan sonra kabul edesim gelmiyor!]
[Baba: Hahaha, utanmana gerek yok. Sen benim oğlumsun, damarlarında benim kanım akıyor. Kesinlikle benim yarım kadar mükemmel olma potansiyeline sahipsin.]
[Subaru: Sadece yarın mı? Yeni jenerasyonun eskiye göre daha iyi olacağını sanıyordum?]
[Baba: Eh, diğer yarını da annenden aldın. Benim harikalığım ve yakışıklılığım annenden aldığın diğer yarıyla birleşince birazcık etkilerini yok ettiler, bilirsin.]
[Subaru: Üzgünüm anne, buna itirazım yok!]
Annesini övecek hiçbir şey bulamayan Subaru ellerini çırptı. Bunu gören Kenichi,
[Baba: Peki o zaman, omuzlarımızdaki yükü attık, değil mi? Bugüne kadarki yerinde sayışların geride kaldı, artık onları düşünmene gerek yok. Artık tek önemli şey bu saatten sonra ne yapacağın.]
[Subaru: Yeah, en. Üzgünüm, seni endişelendirdim……]
[Baba: Eğer böyle bir şey için özür dilemek istiyorsan, zamanı geldiğinde bunu nezaketinle yapmalısın. Bir gün, annene ve bana sen bakacaksın, büyük oğlum.]
[Subaru: ――――]
Subaru yaptığı her şey için özür dilemeye karar vermişti, içindeki tüm hisleri de itiraf edecekti.
Bunu başarıyla yerine getirmişti, yıllarca aralarında oluşturduğu bariyer yıkılmıştı, artık ebeveynleriyle temiz bir kalple yüzleşebilirdi.
Şu ana kadar söylemek istediği her şey――
[Subaru: ――Şu]
O an ―― ‘’Şu andan itibaren’’ diyeceği an, içinden başka bir şey fırladı.
[Subaru: ……Lüt… lütfen beni bağışla.]
[Baba: Subaru?]
[Subaru: Ben ço……Üzgünüm, çok üzgünüm…… Ben, ben üzgünüm, üzgünüm ……Çok üzgünüm……]
Kafası karışan Kenichi Subaru’ya bakıyordu, ama Subaru ona bakacak güçte değildi.
Gözlerinden kuvvetle akan yaşlar Subaru’nun görüşünü engellemişti. Yüzünü avuçlarıyla kapatmış, çaresizce gözünden akan yaşları silmeye çalışıyordu. Ama ne kadar silerse silsin gözyaşları bitmiyordu. Durdurulamazlardı, durmayacaklardı.
[Subaru: Affet beni, lütfen affet beni……Be, ben……Sadece ikiniz……Üzgünüm, üzgünüm……]
――Anlamıştı.
Subaru, kalbinin derinliklerinde bunu çoktan anlamıştı.
Paralel dünyaya ışınlandığı an, güneş ışıklarıyla yıkandığı ve parlak güneşten gözünü kıstığı an, bunun onun tek çözümü olduğunu biliyordu.
――Bir daha asla orjinal dünyasına dönmeyecekti.
Babasına kalbini açtıktan, içinde gömülü olan kötü duygularını itiraf ettikten, devam etme gücü bulduktan sonra,
[Subaru: Her şeye rağmen, ben…… ben size borcumu geri ödeyemeyeceğim…… Sizi bir daha asla göremeyeceğim…… Üzgünüm, üzgünüm, üzgünüm……Çok üzgünüm, çok üzgünüm, çok üzgünüm.]
Gözyaşları durmuyordu. Dizlerinin üzerine yığılmak üzereydi.
Buna rağmen ayakta durmaya devam etti, bunu sağlayan Subaru’nun vücudunu kollarıyla sararak ona sımsıkı sarılan adamdı.
Avuç içleri sert ve güçlüydü, neredeyse kendi boyunda olan oğlunu sertçe sarıyorlardı, ağlayan bir çocuğu teselli ediyor gibi sırtını okşuyordu.
[Baba: ――Ne zaman ve nerede olursan ol baş-belası-bir-oğulsun. Tanrım.]
Bunu söylerken Subaru’yu yatıştırarak, sevgiyle sarılmayı asla bırakmamıştı.
※※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Baba: Sakinleştin mi?]
[Subaru: ――Yeah. Üzgünüm. Bu oldukça rahatsız edici olmalıydı. ]
[Baba: Dalga geçme. Tişörtüme baksana. Gözlerim kurumuş ve her yerim sümük içinde. Komşuların beni böyle görürse ne yapacağını düşününce bile çok utanıyorum.]
Ağlamayı kesen oğlunun alnına bir fiske vurdu ve “Haha” diye kaba bir kahkaha attı.
Subaru’nun gözlerindeki mutsuzluğu ve özrü gören Kenichi iç çekti.
[Baba: Neden bu kadar çok ağladığını bilmiyorum ama seni utandırmış olmalı, o yüzden bunu bir sır olarak saklayacağım. Bana elinden geldiğince iyi teşekkür etmeye çalış, tamam mı? ]
[Subaru: ……Aah. Teşekkürler. Gerçekten, kalbimin ortasından, dünyadaki her şeyden çok minnettarım sana.]
[Baba: Ama böyle yaparsan kızaracağım.]
Utanmış görünerek yüzünü kaşıdı. Doğrudan onun gözlerine bakmaya çekinen Subaru da gözlerini kaçırmıştı.
Kenichi omuzlarını silkti ve ellerini çırptı.
[Baba: Tanrım, hadi artık eve dön seni ağlak çocuk. Baban biraz daha yürümek istiyor o yüzden uzun yoldan dönecek. Eğer hıçkıra hıçkıra ağlayan senin yanında görünürsem insanlar benim garip olduğumu düşünecek.]
[Subaru: ……Bizim yaşımızda bir baba oğulun ne yapıyor olabileceğini merak edecekler ha.]
[Baba: Yeah gerçekten. Eğer bu şekilde dönersem arkadaşlarım bunu duyacak ve beni utandıracak, bilirsin.]
[Subaru: Bu cümle kime söylediğine bağlı olarak öldürücü olabilir, o yüzden nasıl kullandığına dikkat et!]
Babasının ağzından çıkan yanlış yorumlanabilecek sözlere sinirlenen Subaru’nun kalbi bir anda nostaljik bir acıyla doldu. Dişlerini sıkarak yüzünü çevirdi.
[Subaru: Ben yola koyuluyorum o zaman. Polis tarafından falan sorgulanmamaya çalış.]
[Baba: Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama bu bölgedeki tüm polisler beni tanır. Eğer gelir ve selam verirlerse onları görmezden gelemem. ]
[Subaru: Lütfen sadece cevap vermekten başka bir şey yapmamaya çalış.]
Kenichi’nin bu tavrı hiç değişmemişti. Subaru bunun karşısında hala eskisi kadar güçsüz olduğunu hissetti. Nerde olursa olsun kendisini koruması için birilerine bel bağlıyordu. Bu bakımdan hala umutsuz vakaydı.
Ama her şeyden çok, Kenichi’nin bu zayıflığı görmesinden çekiniyordu.
Bu yüzden derin bir nefes aldıktan sonra arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Hızlıca adımlarla oradan kaybolmayı düşünüyordu.
[Baba: ――Hey, Subaru!]
Arkasından Kenichi’nin sesini duyan Subaru yürümeyi kesti.
[Baba: Demek bunca şeyle boğuşuyordun ha. Sana söyleyecek tek bir şeyim var.]
[Subaru: ――――]
[Baba: Elinden gelenin en iyisini yap, sana güveniyorum oğlum!]
Güvenilme korkusu, hayal kırıklığına uğratma korkusu...
Babasının beklentilerine ihanet etme endşesi Subaru’yu uzun zamandır etkisi altına almıştı. Bu yüzden Subaru için babasının beklentileri bir korkuya dönüşmüştü. ――
[Subaru: ――Yeah, orasını bana bırak baba.]
Hala arkası dönük bir halde tek parmağını gökyüzüne doğru kaldırdı.
[Subaru: Benim adım Natsuki Subaru. Natsuki Kenichi’nin oğlu. ――Bu yüzden her şeyi başarabilirim, ne gerekirse yapacağım. Senin oğlun gerçekten harika biri, bilesin.]
[Baba: Yeah, biliyorum. Yarını benden aldın sonuçta!]
“HAHAHA”, bu sözlerden sonra Kenichi, Subaru’nun arkasından bir kahkaha daha patlamıştı.
Bunu duyan Subaru’nun dudaklarında bir gülümseme belirdi.
Babasına sırtı dönük şekilde yeniden yürümeye başladı. Bacakları artık titremiyordu. Kalbi bocalamıyordu. Yalnızca önüne bakıyordu.
――Bugüne kadar dünyayı arkasından izlediği kişi, artık onu arkasından izleyecekti.
Bu kadar güçlü olabildiğine şaşırmıştı.
Subaru, yürümeye devam etti, durmadan...
#Çok duygusal bir bölümdü bence. Çevirirken içim sızladı, umarım sizin de hoşunuza gider.
Kenichi gerçekten mükemmel bir baba örneği, samimiyetleri çok hoş. Bir de 'yarını annenden aldın, buna yapacak bir şey yok' kısmında çok eğlendim.
O zaman, bizler de Natsuki Subaru'yu izlemeye devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..