Cilt 4 Bölüm 22 [ Zayıflık ] (1/3)

avatar
4762 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 22 [ Zayıflık ] (1/3)


Çevirmen : Clumsy 

 

 

――Subaru karanlıkta uyanıp sessizce oturdu.

 

Üzerindeki ince battaniyeyi kenara attı, hiç ses çıkarmamaya çalışarak hafifçe gerindi. Esnemesini bastırarak kafasını çevirdi, çevresinden horlama sesleri geliyordu.

 

Yerde sıralanmış uyuyan pek çok kişiden biri olmasına rağmen tek uyanan o gibi görünüyordu. Tabii bu çok doğaldı ―― katedralin dışı hala karanlıktı, güneşin doğma saati henüz gelmemişti.

 

Saate bakmadan tam olarak vakti söyleyemezdi, ama gece yarısı olduğu ortadaydı. Genellikle güneş doğana kadar uyumaya devam ederdi, ama,

 

[Subaru: Çok erken saatte uyudum ve şimdi de uyuyamıyorum, huh……. böyle olunca ne zaman istersem uyuduğum günleri özlüyorum.]

 

Sertçe kafasını kaşıyan Subaru, battaniyesini katlayıp sessizce yataktan kalktı.

 

Çevresinde uyuyan insan kümesi―― Roswaal’la birlikte sığınağa gelen Arlam köyünün sakinleriydi.

 

Subaru, kendisine tahsis edilen küçük ikamet yerinden vazgeçmişti ve geceyi burada geçirmeye karar vermişti. Sebebi pek de karmaşık değildi.

 

Katedralinda kalanlar Subaru’ya da duvar kenarında bir köşe vermişti. Böyle rahat bir yerin verilmesinin sebebi onu bekliyor oluşlarıydı. Diğer taraftan bir dezavantaj varsa o da tüm çocukların çevresinde toplanmasıydı.

 

Ama çocuklar Subaru’yu sevdiği için doğal olarak ona yaklaşmışlardı ve Subaru da yetişkinler ev hapsindeyken çocukların yükünü mümkün olduğunca hafifletmenin en doğrusu olacağına karar vermişti. O yüzden bu konuda bir şikayeti yoktu.

 

[Subaru: Gerçekten böyle şeyleri düşünmek hiç bana göre değil.]

 

Bir anda böyle düşünceli biri olduğu için kendine gülmeden edemiyordu. Sonuçta, böyle karmaşık şeylere takılırsan hayatın hiç eğlencesi kalmazdı.

 

Gürültüyle uyuyan çocukları uyandırmamak için dikkat ederek aralarından geçip katedralin çıkışına doğru ilerledi. ―― Dışarı adım attığında onu nemli bir rüzgar karşıladı, ne sıcak ne de soğuktu, yalnızca biraz rahatsız ediciydi.

 

Kalın bulutlar yıldızların parlaklığını örtmüştü. Tepesindeki bulutlar rüzgarın etkisiyle hafifçe ilerliyordu. Havanın döneceğinden, sabah olduğunda güneşli bir güne başlayacaklarından emin değildi.

 

[Subaru: Düşündüm de, buraya geldiğimden beri bir damla bile yağmur yağmadı. İnsanlardan duyduğum kadarıyla galiba buranın mevsimleri böyle.]

 

Duyduğu mevsim çeşitlerini hatırlamaya çalışıyordu. ‘’Kırmızı-güneş, Mavi-güneş, Sarı-güneş, Yeşil-güneş’’ hepsi bir büyülü elementle uyumluydu.

 

Eğer kendi orjinal dünyasında da mevsimler böyle olsaydı muhtemelen içlerinden biri ‘’yağmurlu sezon’’ olurdu. Sıcaklık ne çok fazla ne de çok azdı, tam olarak yaz yağmurlarından önce olduğu gibi bir his veriyordu insana.

 

[Subaru: Yağmurlu sezonlarda kurumayan çamaşırlar yüzünden hep bir baş ağrısı olurdu. Hele on bin yıllık yatak tatillerde yıkanıp kurumazsa büyük sıkıntı çıkardı……gerçi benim için her gün tatildi.]

 

Basitçe, o her zaman yatağında yaşadığı için yatağın yıkanma şansı olmuyordu. Ama annesinin ara ara sabrı taşardı, Subaru’yu yataktan atıp yatağını yıkayarak Bay Güneş-sama’nın ellerine bırakırdı.

 

Bu nostaljik günleri hatırlayan Subaru, klasik radyo jimnastikleriyle vücudunu esnetti. Büyük katedral, tam da ismine yakışan şekilde devasa bir binaydı, koridoru bir sürü uyuyan insanla dolsa bile hepsine yayılacak yer kalıyordu. Battaniyeler de herkese yetmişti, dolayısıyla şikayet edilecek bir şey yoktu.

 

Eğer memnun olmadığı bir şey söylemesi gerekirse, o da yattığı sert zemin olurdu, bazı bölgeleri bu uykudan rahatsız olmuştu.

 

[Subaru: Eski düz yatağımı, ya da köşkteki yumuşacık yatağımı özledim. Ama bu sadece 4. ya da 5. günüm, sürekli bu şekilde olan insanlar neler hissediyor acaba.]

 

Ne kadar herkes Subaru’nun önünde canlı ve mutlu görünmeye çalışsa da yüzlerinde her geçen gün daha büyük bir yükün izi belli oluyordu. Yemek zamanlarında Subaru saçma sapan şeyler yaparak onları güldürürdü, onun dışında insanlar stres yüzünden pek fazla konuşmazlardı.

 

İstemedikleri bir tahliyeden sonra şimdi de bilmedikleri bir yerde hapis tutuluyorlardı. Lordları da onlar için yaralanmıştı, bu durumda gelecekleri için giderek daha çok endişeleniyorlardı.

 

Subaru da teknik olarak Lord’un ekibinden olduğu için köylülerin onu bu durumdan sorumlu tutması sürpriz olmazdı, ama ――

 

[Subaru: Beni suçlamadılar bile. Bir liderin halkının iyi niyetine bel bağlaması gerçekten büyük başarısızlık.]

 

Gerçek şu ki, köylülerin Subaru’ya sırt çevirmemiş olmalarının ana nedeni hala ona yoğun bir minnet duyuyor olmalarıydı.

 

Subaru ise kendi başarılarının pek farkında olmadığı için onların iyi niyetini sadece kibarlıklarına bağlıyordu.

 

Ama,

 

[Subaru: Herkesin böyle merhametli olduğu bir ortamda yaşamaya alışamıyorum.

 

――Subaru ve diğerleri sığınağa varalı 6 gün olmuştu.

 

Sığınmacılar Subaru’lardan 1 hafta önce gelmişti, yani 2 haftadır buradalardı.

 

Subaru’dan, insanların güvenle tahliye edilip başkente götürüldüğünü, geride kalan akrabaları için endişelenecek bir şey olmadığını öğrenmişlerdi. Ama 2 haftadır hiçbir şey yapmadan bekliyor olmak başlı başına bir sıkıntı kaynağıydı.

 

Her halükarda, Roswaal’ın kendi-kendini-yok etme-savaş-planı’nın suya düşmesine az kalmıştı.

 

O zaman geldiğinde köylüler ve buranın yerlileri karşı karşıya gelecekti. Subaru bunu, iki tarafın desteğini de alabilmeleri için engellemeliydi.

 

[Subaru: Çıkmazdayım. Ne yapmalıyım……]

 

[???: ――Yeterince uzaklaştın, bi adım daha atma, yeah?]

 

Kafasını endişeyle sallayıp yürürken kulaklarına gelen sesle durdu.

 

Subaru bir ayağı havada donakalmıştı, arkasına dönüp baktı. Görüş açısında karanlığa gömülmüş ağaçlar dışında bir şey yoktu.

 

[Garfiel: Bu erken saatte yürüyüş mü yapıyosun? Gevşek bi ruh halinde misin yoksa böyle bi hobin mi var söyleyemiyorum. ‘’ Mujigemujige kırmızı ve yeşil bariyerler arasında kayboldu’’ gibi bişi oldu. ]

 

Yine her zamanki anlaşılmaz deyimlerinden birini daha mırıldanan――altın saçlı genç, ağaç dallarından birinden aşağı zıpladı.

 

Kollarının ve bacaklarının üzerine düşen Garfiel, çimlere hiçbir ses çıkarmadan inmişti.

 

[Garfiel: Çok şaşırmış gibi görünmüyosun. O zaman seni korkutmanın eğlencesi nerde?]

 

[Subaru: Seninle karşılacağımı düşünmesem korkabilirdim, ama içimde buralarda olduğuna dair bir his vardı. Ağaçlardan çıkmanı beklemiyordum gerçi.]

 

[Garfiel: Beni mi arıyodun?]

 

Şüpheci görünen Garfiel, ayağa kalkıp kendisinden bir baş daha uzun olan Subaru’ya baktı. Subaru da anlamsızca göğsünü kabartarak [Uh-huh] dedi.

 

[Subaru: Çok erken olduğu için pek şansım olmadığını düşünüyordum ama seni gördüğüme sevindim…… Sadece merak ediyorum ama, neden beni korkutmak istedin?]

 

[Garfiel: Önemli bir şey değil. Burdan ilerisi, ormanın bu tarafı benim avlanma bölgem. Eğer burda kaybolursan kendimi boynunu kırarken bulabilirdim, o kadar.]

 

[Subaru: Buna önemli bir şey değil deme! Kesinlikle önemli bir şey!]

 

Garfiel’in böyle korkutucu bir bilgiyi kolaylıkla ağzından çıkarışını gören Subaru bağıra bağıra şikayet ediyordu …

…onun bağırışları ormanın karanlığında yankılanarak, uyuyan kuşlara ulaştı ve onları kaçırdı.

 

[Garfiel: ……Tch. Oy, hepsini korkuttun, ne yiycem ben şimdi?]

 

[Subaru: Bir avuç korkaklarmış. Öyle ezik şeyleri yersen onların güçsüzlüğünü alırsın zaten. ――böyle düşünüp bu konuyu geçiştirsek nasıl olur? ]

 

[Garfiel: Peki ya bugünden sonra tabağındaki tüm etleri almama ne dersin?]

 

[Subaru: Üzgünüm! Böyle olsun istememiştim! Lütfen beni bağışla! Bugün Otto’yla balık tutmaya gidip telafi edeceğim!]

 

Bir tüccar için buralarda yapacak pek bir şey yoktu, o yüzden Otto her gün balık tutmaya gidiyordu. Ne yazık ki tüm müşterileri 5 santim uzunluğundaydı, bu yüzden yemlerini boşu boşuna atıyor gibiydi.

 

Otto’nun adını duyan Garfiel dişlerini sıktı ve homurdandı.

 

[Garfiel: Hah, o küçük herifin sonsuz bi şansı var, hiç anlamıyorum. Kafası aptal falan da değil aslında. Ama  “Denzen'in ne kadar hassas olduğunu gökyüzü bile farkeder”, yeah?]

 

[Subaru: Eh, anı yaşayan EŞSİZ bir KARAKTERİ var diyebilirim, her eve lazım, şakalaşma konusunda da iyi iş görüyor. Ayrıca bir kaç kez götümü kurtardığı da oldu…… ama en çok ortamı canlandırması işe yarıyor.]

 

Otto bu yorumları duymak için burda olsaydı muhtemelen çok acımasız bularak gözyaşlarına boğulurdu.

 

Bu tam-olarak-övücü-olmayan yorumları dinleyen Garfiel bir parmağıyla kulağını kaşıyarak [Ortamı canlandırma ha.....] diye mırıldandı.

 

[Garfiel: O zaman bu ortamı canlandırma senin için nası gidiyo?]

 

[Subaru: Ne demek istiyorsun?]

 

[Garfiel: Aptalı oynama. Katedraldekilerin limitlerini doldurmak üzere oldukları belli. Bunu sana söylememe gerek yok ama sen ve o küçük velet o insanları daha fazla oyalayamazsınız.]

 

[Subaru: Beni nasıl yaralayacağını biliyorsun…bazen gerçekten iyi bir gözlemcisin.]

 

Garfiel Subaru’nun endişelerini kusursuzca anlamıştı. Karşılığında aldığı beklenmedik iltifatla burnunu kırıştırdı.

 

[Garfiel: Katedraldekilerin ne halde olduğunu en iyi ben anlamalıyım. Sonuçta ninem de dahil bizimkiler yüzünü nerdeyse hiç göstermiyor. Doğal olarak iş bana kaldı.]

 

[Subaru: Bizim için yemekleri hazırlayan kişi de sensin. Bunu ilk gördüğümde gözlerimde bir sıkıntı olduğunu düşünmüştüm.]

 

[Garfiel: Yiyeceklerin tadını beğenmiyosan gidip kendin yap. Neyse, bu konuda konuşmayacağım.]

 

Garfiel, bir adım ilerledi ve bir parmağını Subaru’ya doğru kaldırdı.

 

[Garfiel: Rehinelerin sabrı taşmak üzere. ――Onları ne kadar daha bu amaçsız mücadele içinde tutacaksın?]

 

[Subaru: Amaçsız mücadele… Ne demek istediğini bilmiyorum……]

 

[Garfiel: Hah. Bunu söylemek cesaret ister. Buna anlamsız mücadeleden başka ne diyebilirsin ki? ――Sen bile lanet olası 3 gündür burda tıkalı kaldın.]

 

 

#Subaru'nun köy halkının sevilen çocuğu olması hoşuma gidiyor,  zor şartlardalar ve onlara yardım etmesi çok iyi.
Ancak şu aralar hiç kimse iyi bir modda görünmüyor, bakalım bu mücadele daha ne kadar sürebilecek.
Okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr