Çayını dudaklarına götürüp bir yudum alan Subaru, can kulağıyla Frederica’yı dinliyordu.
[Frederica: Yarı-insan savaşı―― Başlangıç olarak, Subaru-sama bunun nasıl bir anlaşmazlık olduğunu biliyor musun?]
[Subaru: Söylediğim gibi, detayları bilmiyorum. Sadece…… İsmine ve tarihi arka planına bakarak neler olduğunu tahmin edebiliyorum.]
[Frederica: Aman aman, bu ilginç. Nasıl bir tahminde bulunduğunu öğrenebilir miyim?]
Bu yanıtı alan Frederica, eliyle ağzını kapatarak gülümsemesini gizlemişti.
Gülümserken köpek dişleriyle dolu ağzını kapatması onun alıştığı bir refleksiydi. Subaru onu sık sık bunu yaparken görüyordu.
Anlaşılan gülmeyi ne kadar seviyor olsa da, insanların bunu görmesini istemiyordu.
Gözlerini kapatıp yanaklarını kaşıyan Subaru [Tamam] diyerek başladı.
[Subaru: Bu savaşın ne kadar zaman önce olduğunu bilmiyorum, ama Kıskanç Cadıyla bir ilişkisi olmadığını düşünemiyorum. Emilia’ya başkentte, nasıl bir tümör gibi davrandıklarını gördüm ve diğer yarı-elflerin de bu tarz muamele gördüğünü biliyorum.]
Resimli kitaplarda bile Kıskanç Cadı şeytanın ta kendisi olarak ifade ediliyordu. Gümüş saçlı bir yarı-elf olarak Emilia da bu tatsız bakış açısından nasibini alıyordu. Bu yüzden ―― Subaru en önemsiz ayrıntılardan bile çıkabilecek tartışmaların büyüklüğünü tahmin edebiliyordu.
[Subaru: Bir yarı-elf, bir elfle bir insanın çocuğu olmalı, doğru mu? Yarı-elflere duyulan nefretten yola çıkarak…… diğer yarım-kanların da aynı nefretle, insanlara karşı aynı yarış içerisinde büyüdüğünü düşünmek çok zor olmaz.]
[Frederica: ……Lütfen, devam et.]
[Subaru: Bu sadece hayal gücüm olabilir ama, yarı-elflerle yarım-kanların gördüğü zulüm aynıysa, yarım-kanların atası olan yarı-insanlar da aynı nefretle yüzleşiyor olmalı……]
Subaru’nun bilgisine göre bu dünyada en kalabalık ırk insanlardı. Elflerin varlığını, Anastasia’nın üçüzleri gibi canavar-adamların varlığını ve başkentte geçirdiği günde gördüğü yarım-insanların varlığını düşününce bu sonuca varmıştı.
Ve dolayısıyla, yalnızca çoğunluğa bakarak adil olanın kendi tarafları olduğunu düşündüler.
[Subaru: Herkesin böyle düşündüğünü sanmıyorum, ama gürültücü tipler her yerde aynı. Yarım-insanlara olan nefret …… muhtemelen korkuya yakındı. Ve bu hisler de eninde sonunda patladı…]
[Frederica: İnsanlarla yarım-insanlar arasındaki tansiyon yükseldi. İçin için yanan çıralar koca bir yangına dönüştü ve alevler tüm Lugnica’yı sardı.]
Bunları melankolik bir sesle söyleyen Frederica, Subaru’nun sözlerini tamamlamıştı.
Gözlerinin birini kapatan Subaru, derin düşüncelere daldı. Frederica da tek bir kafa sallayışıyla yüzünü çevirdi.
[Frederica: Tahminlerini düzeltmeme neredeyse hiç gerek yok, yanlış anladığın herhangi bir kısım da yok……Gerçekten bu savaşın detaylarını hiç duymadığına emin misin?]
[Subaru: Hayır. Eğer her şey doğruysa bu sadece benim hayal gücümün genişliğinin sonucu. Ya da tecrübemi kullanmak diyebilirim …… Bu tarz şeyler novellerde çok olurdu, ırklar arasında savaşlar falan.]
Ama tabii ki, Subaru, böyle şeylerin gerçek hayatta karşısına çıkmasını beklemiyordu.
Kendi dünyasında bile ırksal ayrımcılıklar vardı. Ama Subaru’ya göre bunlar çok uzaklarda yaşanıyor gibiydi. Aynı problemler bu paralel dünyada onu bulmuştu işte.
O kendisiydi, diğerleri de diğerleriydi, böyle soğukkanlı bir görüşü vardı. Bu bir bakıma doğru olsa da, olan biteni görmezden geldiği gerçeğini değiştirmezdi.
[Subaru: İşlerin nasıl bu hale geldiğini anlayabilsem de nasıl düzeltileceği hakkında bir fikrim yok. Ama geçmiş-zamandan bahsediyorsun, bu savaşın sona erdiği anlamına gelir, değil mi? ]
[Frederica: Bir bakıma evet. Ama savaşın açtığı yaralar o kadar derin ki, insanlarla yarı insanlar arasındaki önyargı şu an bile devam ediyor.]
Belki de Frederica’nın kendisi de bu önyargının altında ezilenlerden biri olduğu için sözleri o kadar büyük bir ağırlık taşıyordu ki yaşamayan kolayca anlayamazdı.
Subaru sonrasında ne olduğunu sormak istedi ama doğru sözleri bulamayarak tereddüt etti. Onun ne düşündüğünü anlayan Frederica iç çekti ve devam etti.
[Frederica: Seni endişelendirdiğim için özür dilerim. Hadi hikayemize devam edelim.]
[Subaru: Sana “kendini zorlama” demek istiyorum ama bu anlattıkların öğrenmem gerekenlerle doğrudan bağlantılı olduğu için söyleyemiyorum. O yüzden zorla kendini lütfen.]
[Frederica: Aman aman. Gerçekten insanları teşvik etmekte iyisin, Subaru-sama.]
Subaru’nun biraz bencil ifadesine karşılık veren Frederica, çay bardağını kaldırarak bir yudum aldı.
[Frederica: Yarıinsan savaşı yaklaşık olarak 50 yıl önce başladı ve yaklaşık 10 yıl sürdü…… 40 yıl önce sonuçlandığı kaydedildi.]
[Subaru: 10 yıl…… uzun bir süre. Gerçi bizim orda 100 yıl ve 30 yıl savaşları falan vardı.]
Subaru tarihi romanlar okumakta pek iyi değildi, o yüzden bilgisi pek parlak değildi, yalnızca sınavlarda gördüğü kadardı. Ama bu tarz isimlerin savaşların süresiyle alakalı olduğunu düşünüyordu.
30 yıl ve 100 yıl. İnsanların birbirinden bu kadar uzun süre nefret edebildiğini düşünmek çok korkutucu bir düşünceydi.
Subaru bu paralel dünyada yalnızca 2 aydır bulunuyor olmasına rağmen,
[Subaru: Gerçekten çok yorucu, kim böyle Bokosuka savaşlarına 10 yıldan fazla katlanabilir ki? ]
[Frederica: Savaş ilk önce insanlarla yarı insanlar arasındaki bir yerleşim yeri problemi yüzünden çıktı. Başlangıçta, yalnızca küçük bir alanda gerçekleşen yerel bir anlaşmazlıktı …… ama bu olayı diğerleri takip etti ve savaş giderek alevlendi. Ve bu korkunç anlaşmazlıklar sonucunda arazi kana bulandı.]
[Subaru: Bu olayı takip eden olaylar?]
[Frederica: İlk anlaşmazlık patlak verdikten sonra, Lugnica kralı olayın ciddiyetini gördü ve kendisine yakın olan birini barış elçisi olarak gönderdi. Yarı insan tarafı, elçiyi karşılamak ve pazarlık etmeye niyetlendi, ama……]
Frederica’nın sözlerinin tükendiğini gören Subaru sessize başını kaldırdı ve devam etmesini talep etti. Bunu gören Frederica gözlerini kapattı.
[Frederica: Toplantıya katılanlar―― saraydan gelen elçi ve yarı insan şefleri ayrım gözetmeksizin orada katledildi.]
[Subaru: Ayrım gözetmeksizin katledildiler……? Ama kim tarafından ve ne için?]
[Frederica: O günlerde tarikat tanınmıyordu. Ama, o anda, insanlar da yarı insanlar da bu katliamdan öteki tarafın sorumlu olduğuna ikna oldu. Ve sonuç olarak, küçük bir alev, devasa bir yangına dönüştü ve 10 yıl boyunca söndürülemedi …… olanlar bu şekilde işte.]
[Subaru: Ne yapıyorlardı? Eğer doğru düzgün oturup konuşsalardı…… ama bu çok idealist bir düşünce, değil mi?]
O anda insanların hislerini hesaba katınca böyle bir şey yapmaları çok zor olurdu, tanrıvari bir bakış açısı gerektirirdi.
Saraydan gönderilen elçi krala yakın biriymiş. Yani öldürülen elçinin prestijini düşününce karşılık vermemek sarayın saygınlığını düşürürdü. Yarıinsanların bakış açısındansa, tüm şefleri bir araya toplanıp katledilmişti.
Kayıpları sayıyla karşılaştırmak hoş olmasa da yarıinsan tarafı daha büyük kayıplar vermişti.
Buna ek olarak Kıskanç Cadının varlığı da ırklar arasındaki çatışmayı alevlendirmişti.
İlişkilerini tamir etmek için fırsatları olamamış, sonrasında çıkan problemlerin üstesinden gelmeye ise hiç vakitleri kalmamıştı―― peş peşe gelen bir yığın şeyi düzenleme fırsatı olmadan bu trajediyle yüzleşmenin ne kadar zor olduğunu hayal edemiyordu.
[Frederica: Sonunda―― Yarıinsan savaşı yarıinsanların teslim olmasıyla sona erdi. O zaman bile toplantıdaki katliamın sorumluluğunu üzerlerine almadılar, sadece savaşı devam ettirmenin anlamsız olacağını kabul ettiler.]
[Subaru: Ben şahsen, böyle bir durumda ilk geri çekilenin daha zeki olan taraf olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu bir iç savaş gibiymiş, değil mi? Ülkeye de hiçbir faydası yoktu sonuçta.]
[Frederica: Gerçek tam olarak buydu. Lugnica’nın gücü yarıinsan savaşı yüzünden çok azalmıştı. O esnada tüm komşu ülkelerin yakıt ve benzeri problemlerle boğuşması onların kısmeti olmuştu, aksi takdirde Lugnica rahatlıkla başka bir krallık tarafından ele geçirilebilirdi.]
Diğer 3 ulusun kendi sorunlarıyla boğuşuyor olması gerçekten de büyük bir şansmış, bu Lugnica’yı son patlamasından kurtarmış.
Yine de, krallık, şimdi bile o durumdan daha az tehlikeli olmayan bir şeyle karşı karşıyaydı.
[Subaru: Ama, bu kadar uzun süredir devam eden bir savaşı sona erdirebilmiş olmaları gerçekten etkileyici. Çok cesaret gerektirmiş olmalı, olanların üstesinden gelmek kolay değildir.]
[Frederica: ……Bunun sebebi insanların herkese boyun eğdirebilecek birine sahip olmasıydı. Eşsiz bir kılıç ustalığına sahip olan kişi, o zamanların kılıç azizi Thearesia Van Astrea-sama, bütün yarı insanlara boyun eğdiren kişi oydu…… bir sorun mu var?]
[Subaru: Hayır, sadece tanıdığım bir ismi duyduğuma şaşırdım… Dünya küçük.]
#Sahiden de insanların ufacık şeylerle başlayıp yıllara yayılan nefretlerini, yaşanan gereksiz ayrımcılıkları her yerde görmek üzücü oluyor.
#Neyse... Bu büyük savaşı dinlerken tanıdık bir isme denk geldik.
Wilhelm'in karısı, animede de bir müddet izlemiş olduğumuz kılıç azizi. İnanılmaz güçlü olduğunu bir kez daha okumuş olduk. Bu Wilhelm'in yarasının açılma muhabbeti falan da vardı hatırlıyorsanız, acaba bir noktada bağlanır mı çok merak ediyorum. Çözülecek çok mevzu var yaa!
Bu bölüm biraz fazla konuştum pardon Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..