Cilt 4 Bölüm 35 [ Küçük kızın incili ]

avatar
4730 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 35 [ Küçük kızın incili ]


Çevirmen : Clumsy 

 

 

Oda her yandan gelen eski kitap kokusuyla dolmuştu.

 

Açık kapıdan içeri adımını atıp bu koku ve manzarayla karşılaşan Subaru’nun ağzı sonuna kadar açıldı, yarım saniye geç kalarak, umduğundan çok daha farklı bir odaya girmişti ―

 

――ve bu gecikmenin dehşetini içine çekti.

 

[Subaru: Yasak Kütüphane!?]

 

Tüm köşkü arayıp ulaşamadığı yere gelmişti. İstenmeyen zamanlama ve öngörülmeyen fırsat onu yakalar ve kalbinde bir boşluk yaratırken kapı da arkasından kapandı.

 

[Subaru: ――!]

 

Sanki dışardan gelen bir rüzgarın etkisiyle vücudu kütüphaneye çekilmişti. 

 

Arkasını döndüğünde odanın koridorla bağlantısını yitirdiğini görünce olup biteni anladı.

 

 

Yasak kütüphanenin neden onu çektiğini ve neden kapının ardından kapandığını anlamıştı.

 

[Subaru: A-aç şunu――!!]

 

Kapı koluna eksik sağ eliyle ulaşmaya çalıştı, ardından durumunu anımsayarak sol elini de kullandı. Kana bulanmış parmakları tüm gücüyle kapı kolunu çeviriyor, binbir gürültüyle oradan çıkmaya çalışıyordu. Kolun öylece boşa dönüp durması Subaru’nun acısını daha da çok arttırıyordu.

 

[Beatrice: ――Ne kadar uğraşırsan uğraş faydası olmayacak, biliyorsun.]

 

Subaru çaresizce kapıyla uğraşırken arkasından gelen bir ses kulaklarına erişti.

 

Dönerek ve sırtını kapıya doğru yaslayarak ――kütüphanenin derinliklerinde, umursamaz ve soğuk bakışlarla kendisini izleyen kızı gördü.

 

Uzun, krem rengi bukleli saçlar ve abartılı bir elbise. Küçük bir vücut ve sevimli ama hırçın bir ifade. Subaru’nun her detayıyla tanıdığı bir kızdı.

 

[Subaru: Beatrice……]

 

[Beatrice: Oldukça berbat görünüyorsun, sanırım. Kütüphanenin zeminini pisleteceksin, o yüzden fazla kıpırdama……]

 

[Subaru: Kapıyı aç! ŞİMDİ! BENİ DIŞARI ÇIKAR, HEMEN!!]

 

Onun soğuk bir ifadeyle yaralarına baktığını gören Subaru Beatrice’in söylediklerini yok saydı. ‘’Ortalığı kanatıp durma‘’ laflarını umursamıyordu.

 

[Subaru: Neden, neden şimdi ortaya çıktın!? Neden! NEDEN ŞİMDİ!? BENİ DIŞARI ÇIKAR! ÇABUK! ŞİMDİ! HEMEN ŞİMDİ!!]

 

[Beatrice: ……Peki geri dönünce ne yapacaksın, sanırım? Bu yaralarla seni dışarı çıkarsam bile ne yapacağını Betty hiç tahmin edemiyor.]

 

[Subaru: Hiçbir şey yapamayacağımı herkesten iyi biliyorum!! Ama bunun önemi yok!!]

 

Geri dönmek isteme sebebi Elsa’yla yüzleşmek değildi, esas niyetlendiği, az önce giremediği odaya girip uyuyan kızın yanına gitmek ve ――

 

[Subaru: Eğer ben kütüphanedeysem ve kapı geçişi kapandıysa……o zaman katil o odada……]

 

O manyak, Subaru’nun ortadan kaybolduğunu görünce köşkü arayacak ve uyuyan kızı bulacaktı. O savunmasız, uykusundaki kıza ne yapacağını―― düşünmek istemiyordu.

 

[Subaru: BU YÜZDEN――!]

 

[Beatrice: Artık çok geç, bilirsin.]

 

Subaru, içinde büyüyen endişeyi bastırmak istercesine ciğeri yettiğince bağırırken Beatrice’in ani ve keskin cevabıyla sarsıldı.

 

Gözlerini indirdiğini ve başını salladığını gören Subaru, bir anlığına donakaldı. Beyni bu cümlenin anlamını sindirmeye çalışıyordu.

 

――Ne dedi bu kız az önce?

 

[Subaru: Çok geç…… ne demek…… istiyorsun?]

 

[Beatrice: O odaya geri dönmek isteme sebebin … çoktan gitti, sanırım.]

 

[Subaru: ――――]

 

Subaru’nun darmadağın halde sorduğu bu soruya Beatrice, oldukça sakin bir cevap vermişti.

 

Boğazı tıkandı, gözleri kocaman oldu, farkına bile varamadan dizlerinin üzerine düştü. Omuzları düştü, yüzü eğildi, kafatasında korkunç bir ağrı başladı.

 

Acı, acı, unutulan acı, bir gürültü olarak Subaru’nun bilincini kemirmeye başladı. Her şeyi bu gürültüye bırakıp boğulabilirim diye düşündü. Hiçbir şey anlamak istemiyordu. Yine de, 

 

[Beatrice: Yaraların, onları göster bana sanırım. Çok acınasılar, sana bakmaya katlanamıyorum.]

 

Yere yığılan Subaru’ya doğru yürüyüp dizlerini kırarak eğildi ve Subaru’nun sağ kolundaki, belindeki, omzundaki yaralara baktı. Ellerinden zayıf bir ışık çıktı ve bu ışığı en ağır yaralı olan sağ kola yerleştirdi. ――Subaru acısıyla sıcaklık yer değiştirirken kolunda bir kaşınma hissetti. Ve su sıçraması gibi bir ses eşliğinde eti iyileşmeye başladı.

 

Kanama durdu ve ışığın yardımıyla, yavaşça, ağır ağır açık yaralardaki hücreler yenilenmeye ve iyileşmeye başladı.

 

[Beatrice: Eski sağlamlığına kavuşması zaman alacak, kaybolan parmakların da yerine gelmeyecek, sanırım. Kalçandaki ve omzundaki yaralar―]

 

[Subaru: ……sen ne bok yapıyorsun?]

 

Subaru’nun dudaklarından duygudan yoksun bir ses çıktı.

 

Avuç içlerindeki iyileştirici enerjiyle Subaru’nun yaralarıyla ilgilenmekte olan Beatrice, kaşlarını kaldırdı.

 

[Beatrice: Ben de bundan hoşnut değilim. Ama başka şansım yok, bu yüzden yaralarınla ilgileniyorum. Bu köşkte bu kadar ağır yaraları iyileştirebilecek tek kişi Betty, sanırım. Bana teşekkür etmelisin bilesin.]

 

[Subaru: yaralarımı…… iyileştiriyorsun……? Ne için……?]

 

[Beatrice: İlgilenilmezse ölümcül olabilirler sanırım. Senin yaşayıp ölmeni pek umursamasam da, burda ölmeni tercih etmem.]

 

Beatrice tek gözü kapalı bir şekilde bu soğuk cevabı verip iyileştirme işine devam etmeye niyetlendi. Ama,

 

[Subaru: ――――gh]

 

[Beatrice: Ah]

 

İyileştirici dalgaların yaralarını kapattığını hisseden Subaru yaralı kolunu salladı ve Beatrice’ten şaşkın bir ses çıktı.

 

Titreyen dizlerini zorlayarak ve çevresinde geniş kan öbekleri bırakarak kızdan uzaklaşmaya çalıştı, tüm bu süreçte bakışları ona dönüktü.

 

Nefes nefese yaptığı hareketlerle kalçasındaki dartları yerinden çıkardı. Rahatsız edici bir sesle yere düştüler ve ardından yaralardan akan kanlar da onları izledi.

 

Beatrice bu kan gölü karşısında nefes almayı dahi bırakmıştı.

 

[Subaru: İyileştirilmeye ihtiyacım yok……! EĞER YAŞAMAMI VEYA ÖLMEMİ UMURSAMIYORSAN…… NEDEN BENİ KURTARMAYA ZAHMET EDİYORSUN!?]

 

[Beatrice: Çünkü…… çok berbat görünüyordun. Bakmaya tahammül edemiyorum……]

 

[Subaru: Neden…… neden ben? Eğer birini kurtarmak istiyorsan Petra’yı kurtarabilirdin….. ya da Frederica’yı !? Eğer bize yardım etseydin savaşmamıza gerek olmadan kaçabilirdik……her şey daha iyi olabilirdi……!]

 

Eğer Kapı Geçişi’yle dış dünyadan ayrılsalardı Elsa’nın acımasız takibinden kurtulabilirlerdi.

 

Eğer doğru bir şekilde kullanılsaydı bundan daha uygun bir kaçış yeteneği olmazdı. Çok geç olana kadar kaçmayan Petra da, geride kalıp onları koruyan Frederica da, yatağında uyuyan Rem de ――!

 

[Subaru: Hepsini kurtarabilirdin……! Ben güçsüzüm, ben aptalım…… ama sen bunu yapabilirdin…… neden yapmadın……?]

 

[Beatrice: Betty neden yapsın ki…… Betty’nin bu bahsettiğin insanlara yardım etmesi için bir neden yok, sanırım. Bildiğim kadarıyla yok. Beni hiç ilgilendirmez.]

 

[Subaru: Bu durumda……! Beni kurtarmak için de bir sebebin yoktu, değil mi !?]

 

Beatrice’in itirazlarına hafifçe kafa sallayarak karşılık verdiğini gören Subaru, hala iyileşmekte olan sağ koluyla yere vurdu.

 

[Subaru: Neden bana yardım ettin!? Beni neden kurtardın!? Hepsi geçici bir heves miydi? Benim onlardan ne farkım vardı!? Rem daima iyi bir kız oldu, Frederica’nın hala yapmak istediği şeyler vardı…… ve Petra daha çok küçüktü…… Hepsi kurtulmayı benden daha çok hak ediyordu! Onların hayatlarının hiçbir anlamı yok muydu…… değeri yok muydu!?]

 

[Beatrice: Değer? Anlam ? Betty neden böyle şeylere saygı duysun ki sanırım ? Küstahlığın dayanılmaz boyutta, İnsan! ]

 

[Subaru: Mantık bunun neresinde!? İlk önce ben seni ararken bulmama izin vermedin, sonra bu kadar kritik bir zamanda ortaya çıkmayı seçtin! Eğer benim veya kızların hiçbir değeri yoktuysa…… kendi işine bakmaya devam edip bu odada kapalı kalmalıydın!!]

 

Neden her şey için çok geç olduktan sonra ortaya çıkmak zorundaydı ki?

 

Elsa onu göremeyeceği için saklı kalabilirdi, ama şimdi, Elsa Subaru’nun kaybolduğunu fark ettiği için Beatrice’in varlığı da ifşa olmuştu.

 

Bu durumda bu kızın katilin bıçaklarından kaçması mümkün olmayacaktı. O zaman neden yarı-ölü Subaru’yu içeri alarak bu riski göze almıştı ?

 

Neden tüm yaşama isteğini kaybettikten, tek arzusu ölümün ta kendisi olduktan sonra onu kurtarmayı seçmişti ?

 

[Subaru: Bunu bir anlık hevesle yapmanı umursamıyorum, ama…… eğer beni kurtarmak istiyorsan…… bana yardım etmek için en ufak bir arzun varsa…… öldür beni… şimdi……]

 

[Beatrice: Ne…… söylüyorsun sen, sanırım……]

 

[Subaru: ŞİMDİ! BENİ! ŞİMDİ ÖLDÜR BENİ! Her şey yazılmadan, geri döndürme imkanı silinmeden! ÖLDÜR BENİ! ÖLDÜR! ÖLDÜR BENİ!]

 

Kanla karışık tükürükler saçarak yaralı sağ eli ve sağlam sol eliyle yerleri tırmalayarak bağırıyordu.

 

Yaşama sebebi tamamen kaybolmadan, düzeltemeyeceği bir geleceğe uyanmadan.

 

Bu faydasız, güçsüz, işe yaramaz kütlenin dünyadan yok edilmesi için yırtınıyordu.

 

Ama Beatrice, onun ruhunun derinliklerinden gelen bu isyanı kabul etmedi.

 

Kafası karışmış ve memnun olmamış bir görüntüyle kafasını salladı.

 

[Beatrice: Anlamıyorum, hiç anlamıyorum. Siz insanları anlamıyorum, sanırım. Sen neden…… hala yaşıyorken neden şu an böyle bir şey söylüyorsun? ]

 

[Subaru: Hayatımı kurtararak beni kurtarmış olmuyorsun! Şu an bu hayat ızdıraptan başka bir şey değil! Burda olmamalıydı, burda olmamalıydım…… Eğer beni kurtarmayacağını söylüyorsan……]

 

Eğer başkalarına bel bağlayamıyorsa, o acınası varlığını kendisi sonlandıracaktı――

 

Subaru’nun nefes alışının bu kararlılıkla durakladığını gören Beatrice’in ağzından hafif bir ses çıktı.

 

[Beatrice: ah]

 

Ve Subaru, bu ses kulaklarına girdiği anda, hiçbir tereddüt etmeden dilini ısırmaya başladı.

 

[Subaru: ――――!]

 

Dilini tüm gücüyle ısırıyor, kendini öldürmeye çalışıyordu.

 

Dayanılmaz bir acı. Sağ kolunun verdiğinden tamamen farklı bir acı. Ne kadar çok tecrübe etmiş olursa olsun buna tolerans geliştiremiyordu. Acısı ne boyutta olursa olsun, neresinde olursa olsun, her seferinde yeni hissettiriyordu, dayanılmazdı, tolere edilemezdi, alışılamazdı. Nerede ve ne zaman olduğundan bağımsız olarak tüm acılar aynı şeyi yaşatıyordu.

 

Ağzından kanlar fışkıran Subaru, gözlerinin beyazı dönerek yere yığıldı.

 

Spazm geçirmeye başlamıştı. Izdırap doluydu. Nefes alamıyordu. Neredeyse kopmuş olan dili boğazını tıkamıştı.

 

[Beatrice: ――ne yapıyorsun sen!?]

 

Ani ölüm getirecek türden bir yaralanma değildi. Keskin, donuk bir acı beynini uyuşturuyordu. Uzuvları kontrolsüzce titriyor, gözlerinden kanlı gözyaşları akıyordu. Dilinin yarı-kopmuş ucu dudaklarının kenarından görünüyordu, Subaru’nun hayatına son verme hamlesinin yetersizliğini kanıtlar gibiydi.

 

Bu, Subaru’nun paralel dünyaya geldiğinden beri intihara 3. teşebbüsüydü.

 

İlk seferinde köşkteki döngüsündeydi, geri alamayacağı şeyler yaşadığı için ölümü seçmişti.

 

İkincisi başkentte başlayan döngüsüydü. Rem’in varlığının dünyadan silindiğini öğrendiği zaman intihar etmişti. Kendisini boğazından bıçaklamış ama hiçbir şeyi değiştirememişti.

 

Ve kendini 3. öldürüşü―― gerçi döneceğinin garantisi olmasa da, bu dünyada yaşamaya daha fazla dayanamayacağı içindi. Çok ağırdı, inanılmaz bir yüktü. En ufak bir umut kırıntısı olmadan kaybettiklerine odaklanmıştı ――

 

[Beatrice: ……hayır.. beni böyle yapayalnız bırakma……]

 

Dünyadan uzaklaşırken titreyen bir ses duydu.

 

Ses uzaklaştı, uzaklaştı ve sonunda ulaşılamaz hale geldi――

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

――Uyandığında burun deliklerine gelen ilk şey toz kokusuydu.

 

[Subaru: huh……?]

 

Bilincinin yerine gelmesini beklerken, gözleri hala kapalı bir şekilde kafasını döndürdü.

 

Yattığı zeminin soğukluğunu hissediyordu, kayıt noktasının hala mezarın içi olduğunu söyleyebilirdi.

 

Ardından oturur pozisyona geçti, gözlerini açarak çevresindeki karanlığa baktı. Gözyaşlarıyla dolu görüşü hala bulanıktı, neler olduğunu seçemiyordu.

 

Ne olursa olsun, bir kez daha ölümden dönebildiği için rahatlamıştı. Eğer mezarda uyandıysa, kayıt noktası da değişmedi demekti.

 

Mezarın içinde, ilk yargılamadan çıktığı anda olmalıydı. Emilia da yakınlarında yatıyor olmalıydı, artık onu uyandırma zamanı gelmişti.

 

[Subaru: başım, acıyor……]

 

Kaşlarının arasını ovarak hafifçe başını salladı ve Subaru’nun zihni, mevcut şartları değerlendirmeye başladı.

 

Önceki döngüsünden beri yaşadığı bir sürü şey olmuştu, ama hala bir çözüme ulaşamamıştı.

 

Sanki bir çukurdan kaçarak başka bir çukura düşmüş gibiydi.

 

[Subaru: Sanki Kenzan’daki şüpheli yoldaşlardan beleş bir hediye almışsın gibi……]

 

“Ölümcül” bunun için uygun bir kelime seçimi olurdu.

 

Sığınak ve yargılamalar. Garfiel’le ilişkisi. Köşke yapılan saldırı. Elsa’dan alması gereken intikam―― Rem ve diğerlerini nasıl kurtaracağı.

 

Tüm bunlar beynini yakan problemlerdi, ama onlarla en baştan ilgilenebilme şansını elde etmişti.

 

Başka türlü her şey sona ermiş olurdu, bu olasılıkla başbaşa kalmadığı için bir çeşit rahatlama hissediyordu. Elinden geldiğinde tekrar deneyerek her şeyi düzeltmeye çalışacaktı ――

 

[Subaru: Emilia’nın önünde hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmak zor olacak, ama――]

 

Subaru bunları mırıldanırken görüşü yavaşça netleşmeye başladı. Toz solumaya devam ederek önce Emilia’ya bir göz atmaya karar verdi.

 

Bu düşünceyle sağ elini havaya kaldırdı ve sonunda olan biteni fark etti.

 

――Sağ elinde 3 parmak eksikti.

 

[Subaru: N――!? Aah!?]

 

Orda olmaması gereken, şu anda taşımaması gereken yarayı gören Subaru’nun boğazından şaşkınlıkla karışık bir feryat çıktı. Ne kadar iyimser düşünmüş olduğunu yeni anlıyordu.

 

Soğuk zemin, taş duvarlar. Küf kokusu. Subaru bunların mezara ait olduğuna inanmıştı. Ama gerçekte kitaplarla dolu kütüphanenin zemininde yatıyordu, koku da uzun zamandır orada olan sayısız kitaptan geliyordu.

 

[Subaru: Yasak kütüphane…… nasıl, o..….]

 

Çoktan vedalaşmış olması gereken fiziksel hali hala aynı şekildeydi. En kötüsünü düşünerek tüm bedenini incelemeye başladı.

 

En kötü olasılık―― Yasak kütüphaneye adım attığı anın yeni kayıt noktası olmasıydı.

 

Bu endişeyi gizleyemeyerek sağ kolunu yüzünün önünde tutup inceledi. 3 parmak kayıptı. Ama kesiklerin olduğu yer mühürlenmiş ve etinin rengi yenilenmeye başlamıştı.

 

Dartlarla yaralanmış olan beli ve sağ omzunda da herhangi bir yaralanma belirtisi yoktu, teninde ise yalnızca aralıklı bir rahatsızlık hissediyordu.

 

Sonuç olarak, Yasak Kütüphaneye adım attığı anda olamazdı. Bu olasılık elendiğine göre geriye tek bir olasılık kalmıştı.

 

[Beatrice: ――Sonunda uyandın, sanırım.]

 

Bu, gerçeği idrak etmekte olan Subaru’nun en az duymak istediği sesti.

 

Bu umursamaz tavır, dünyadan-çok-sıkıldım tonlaması, endişe duyduğu çok belli olmasına rağmen gizlemeye çalışması, o soprano ses.

 

Subaru yerinden kalkmadan odanın öteki tarafındaki kıza baktı.

 

Şimdi bile, gümüş saçlı kızı göreceğine dair inancını tamamen terk etmemişti. Ama onun yerine, ahşap merdiveninde oturan, elbiseli küçük kızı gördü.

 

Bilincini kaybetmeden önceki görünüşünden hiçbir farkı yoktu, Beatrice’ti, elindeki kitabı tutarak Subaru’ya bakıyordu.

 

Subaru’nun iç çektiğini gören Beatrice, kucağındaki kitabı sertçe kapattı ve yavaşça merdivenden inmeye başladı.

 

[Beatrice: Senin saçma sapan hareketlerin yüzünden gerçekten mücadele etmem gerekti bilesin. Kolundaki, omzundaki, kalçandaki, dilindeki tüm yaralar iyileşti. Herhangi bir sıkıntın olmamalı.]

 

[Subaru: …………]

 

[Beatrice: Hayatını geri aldın ve söyleyecek hiçbir şeyin yok, öyle mi? Neyse, umarım bir daha böyle bir şey yapmamak konusunda dersini almışsındır……]

 

[Subaru: senin…… ne yaptığın hakkında herhangi bir fikrin var mı?]

 

[Beatrice: n……?]

 

Teşekkür bekler gibi bu sözleri dile getiren Beatrice’in yüzü Subaru’nun son sorusuyla gerildi.

 

[Subaru: ――――!]

 

Subaru bir anda yerden kalktı, sol eliyle Beatrice’i abartılı elbisesinden yakaladı. Subaru onu çekip yüzünü yüzüne yaklaştırırken, kızın ağzı şokla açıldı ve [Ah!] dedi.

 

[Subaru: ――SENDEN BENİ KURTARMANI İSTEYEN OLDU MU!!??]

 

[Beatrice:――――a]

 

[Subaru: Ne yaptığının farkında mısın!? Senin yüzünden her şey boşa gitti! Her şey, düzeltebileceğim her şey senin yüzünden riske girdi! Neden ölmeme izin vermedin ki!? Hala canlı olmamın nesi iyi…… NESİ İYİ BUNUN!? NESİ !?]

 

Subaru kendi hayatına son vermeye çalışarak, sıfırdan başlama hakkını kazanmış olmalıydı.

 

Ama önündeki kız tarafından engellenmiş ve bu isteği yerine gelmemişti. Ve şimdi Subaru'ya kalanlar, tarif edilemez bir kayıp hissi ve Beatrice'e yönelen sonsuz bir öfkeydi.

 

[Subaru: Bir anlık hevesle beni kurtardın, yaralarımı iyileştirdin…… tatmin oldun mu şimdi? Sana teşekkür etmemi mi bekliyorsun? Ah, yeah, teşekkürler! Hayatımı kurtardığın için sağol! Çoktan her şeyi kaybetmiş olsam da, en azından HAYATIM KURTARILDI!]

 

[Beatrice: B-Betty sadece…… sadece……]

 

[Subaru: Benim için son anda ortaya çıktın, nasıl sana yeterince teşekkür edebilirim!? Tabii ki, her zamanki gibi hiçbir şeyin acelesi yokmuşçasına umursamaz bir şekilde bakıyorsun yine bana. Bu işte iyisin, değil mi? Bunu seviyorsun, değil mi? Küçük insancıklara aşağıdan bakıp küçümsemeyi ve ―― a]

 

Nefretin aşırı sınırlarına ulaşan ve yüzü gülünç bir gülümsemeyle çarpılan Subaru, Beatrice’i iyice yakınına çekip onu aşağılamaya devam ediyordu.

 

Bu kalpsiz tavırla içindeki tüm kayıpları, hayal kırıklıklarını gömmeye çalışıyordu. Ama bir anda sözleri sona erdi ――

 

[Beatrice: ――kh]

 

[Subaru: Ah……]

 

――Çok yakınında tuttuğu kızın gözlerinden dökülen iri gözyaşlarını görmüştü.

 

Bunu görünce, beynine sıçramış kan geri çekildi, daha fazla taşıyamayacağı hale gelen çirkin kincilik de kendisini terk etti.

 

Parmakları Beatrice’in vücudunu serbest bıraktı.

 

Onu kavrayan parmaklardan bir anda kurtulan kızın bedeni geriye çekildi ve dizlerinin üzerine düştü.

 

Subaru, şiddetli bir mide bulantısı hissetti. Az önce ne yaptığının farkına varmıştı, kalbindeki iğrençlikle baş edemiyordu.

 

Çirkin. Çarpık. Saldırmak dışında neydi ki bu yaptığı? ‘’Ölümden dönüş’’ hakkında hiçbir şey bilmeyen Beatrice, ölüm döşeğindeki birinin yaralarını iyileştirmişti. Hayatını kurtardığı kişiyse, teşekkür etmek yerine ona bu şekilde yükleniyordu.

 

Bunun mantığını anlamıştı. Ama hisleri bunu kabullenemiyordu. Kalbinde iki zıt kutup yaşıyor, söyleyecek bir şeyler arayıp yerdeki Beatrice’e bakıyordu.

 

[Subaru: Hayır.......Be-ben üzgünüm. Bunu istemedim…… senin hatan… değildi……]

 

Eğer birinin hatasıysa, bu kişi kesinlikle Subaru’ydu.

 

Neler olacağını bile bile hiçbir koruması olmadan doğrudan kaplanın inine girmiş ve kuyruğuna basmıştı. Bir kez daha bunun bedelini çevresindekiler ödemişti. Ve şimdi kendisinden başka herkesi suçlamak――gurur sınırlarının çok ötesindeydi.

 

İçinden gelen şey, olan biten hakkında bilgisi olmayan bu kıza tüm suçu yıkmaktı. Ve hala son ana kadar ortaya çıkmadığı için ona olan öfkesini tam olarak yutamıyordu.

 

Yine de ona az önceki yaklaşımının haklı bir yanı yoktu.

 

[Subaru: Üzgünüm. Yaralarım… onları iyileştirdiğin için teşekkür ederim. Ama şimdi yapmam gereken……]

 

En azından ondan uzak, farklı bir yere gidip kendisini öldürmeliydi.

 

Artık Subaru’nun bu dünyayı sürdürmesi için bir sebep yoktu.

 

Çok fazla kayıp vermişti. Ve Subaru kaybetmeye katlanamadıklarının yokluğuyla bir ömür geçirecek kadar güçlü değildi.

 

O yüzden minnettar sözlerini dile getirip gözlerini kaçırdı ve Yasak Kütüphane’den çıkmaya hazırlandı――

 

[Subaru: ――――]

 

――Tam karar verdiği anda, yere yığılmış olan Beatrice’in yanında tamamen siyah kaplı bir kitap fark etti.

 

Sade kapak. Kalın cilt. Büyük bir sözlük ebatında ve oldukça ağır görünümlü. Subaru’nun gözlerini kaçıramayacağı kadar tanıdıktı.

 

Neden burda, neden şimdi burda?

 

[Subaru: İncil… ejder vagonundaydı…… olmamalı…. burda kütüphanede olmamalı……]

 

Cadı tarikatının bir zamanlar Betelgeuse’e ait olan incilini, o öldükten sonra Subaru almıştı. Ama bunun kütüphaneye ait bir kitap olmadığını fark edip ekstra önlemler alarak elinde tutmuştu. Peki nasıl burda olabilirdi ki?

 

Bunu anlayamayarak kafasını salladı ve elini yerdeki incile uzattı, içeriği kontrol etmenin bu karışıklığı çözecek olmasını umuyordu. Ama,

 

[Beatrice: ――Hayır!]

 

Subaru’nun eli değemeden incil oradan uzaklaştırıldı.

 

Nefes nefese kalmış olan Beatrice ani bir hamleyle incili kaptı ve Subaru’dan uzaklaştırdı. Aralarındaki mesafeyi koruyarak incilin kapağı üzerinde parmaklarını gezdirdi ve rahat bir nefes aldı.

 

Kızın sanki kıymetli bir şeyini sever gibi tavrını gören Subaru’nun kalbinde, uğursuz bir dehşet belirdi.

 

[Subaru: Sen neden… bu senin için önemli bir şeymiş gibi davranıyorsun?]

 

[Beatrice: .………]

 

[Subaru: Bu cadı tarikatına ait olan kitap……mı? Öyle değil, değil mi? Çok benziyor ama tamamen farklı bir şey, doğru mu? Yanlış anlamamı istemediğin için kitabı benden aldın, haksız mıyım? Yeah, hemen sonuca atlamak gibi kötü bir alışkanlığım var, kafama soktuğum bir fikir konusunda çok inatçı olabiliyorum ve sana kaba şeyler söyledim, gözlerim de korkutucu, karakterim de bayağı bi sarpa sarmış ama ……]

 

[Beatrice: …………]

 

[Subaru: Hey―― bunları reddedeceksin, değil mi?]

 

Subaru kendisine giydirip dururken Beatrice sessizliğini korudu. Ta ki, Subaru reddetmesini dileyene kadar.

 

Onun bu halini gören Beatrice, hafifçe iç çekti ve elindeki kitabı Subaru’nun görebileceği şekilde uzattı.

 

[Beatrice: Tam olarak tahmin ettiğin gibi.……Bu bir İncil. Cadı tarikatının tuttuklarıyla aynı. Mutluluk rehberi. Yaşam kaynağı. Ve tek, yalın gerçek, sanırım.]

 

[Subaru: Ne-neden…… buna sahipsin? Bunu bir yerlerde satıyorlar mı? İnsana geleceğini söyleyen ŞA-ŞANSLI BİR NESNE falan mı? Oyunun dengesini tam olarak boşa çıkaran bir çeşit çözüm yolu falan ya da……ahh, hadi ama!]

 

[Beatrice: ……Betty… bu soruyu cevaplama talimatı almadı, sanırım. ]

 

Subaru’nun titreyen sesi karşısında, Beatrice kitabın sayfalarına göz gezdirmiş ve bu soğuk cevabı vermişti. Kızın gözlerinin kitabın içeriğine odaklanmış olduğunu gören Subaru,

 

[Subaru: Kitap sana yapmanı söylemedikçe… hiçbir şey yapmayacak mısın?]

 

[Beatrice: Bu soru kitapta yazılı değil.]

 

[Subaru: Peki beni iyileştirmen? Öldürülmek üzereyken beni Yasak Kütüphane’ye saklaman?]

 

[Beatrice: Bu sorular da kitapta yazmıyor sanırım.]

 

[Subaru: Peki şu anda benimle konuşuyor olman? Ve ben ölmeye çalışırken… beni kurtarman……?]

 

[Beatrice: ――Bilmiyorum.]

 

Gözlerini deviren Beatrice, yalnızca bu duygusuz cevabı verdi.

 

Onun bir oyuncak bebek gibi histen yoksun olduğunu gören Subaru’nun ciğerleri korkuyla sarsıldı. Nefes almayı unutarak çıkabileceği maksimum sesle bağırdı.

 

[Subaru: YANİ KİTAP SANA SÖYLEMEDİKÇE TEK BİR ŞEY  BİLE YAPAMIYOR MUSUN!?]

 

[Beatrice: ……Evet sanırım. Öyle. Her şey İncil’in rehberliğine göre ilerliyor. Betty’nin hayatının anlamı ve varlığının sebebi bu.]

 

[Subaru: Yani……bana yardım etmen de kitapta yazıyordu o zaman!? Ormanda canavarlar tarafından öldürülürken beni kurtarman! Kalbim bitap düştüğünde beni kurtarman! Şakalarımız, kavgalarımız, aptallar gibi eğlendiğimiz zamanlar …… hiçbiri özgür iradenle olmadı…… BUNU MU SÖYLEMEYE ÇALIŞIYORSUN?]

 

[Beatrice: Bu…… SANA BUNU SÖYLEMEYE ÇALIŞIYORUM SANIRIM!!]

 

Yüzü sinirle gerilen Beatrice de Subaru gibi bağırarak devam ettirdi sözlerini. Bir adım ilerledi ve tek bir parmağını Subaru’nun yüzüne doğru kaldırdı.

 

[Beatrice: Betty’nin şu ana dek yaptığı, gördüğü, söylediği her şey burada yazılı, sanırım. Sen…… senin gibi bir şey asla Betty’nin kalbini taşıyamaz. Kibrinin de bir sınırı olmalı sanırım, İnsan!]

 

[Subaru: ――――]

 

[Beatrice: Betty, Betty’den bekleneni yapacak ve varlığının anlamını yerine getirecek. Bu hayat, bu zaman dilimi, bu amaç uğruna feda ettiklerim…… BUNLARI SENİN GİBİLER İÇİN REDDETMEYECEĞİM……!!]

 

[Subaru: Bea……]

 

Kırık bir baraj gibi Beatrice’ten birbiri ardına duygular dökülüyordu. Subaru anında cevap vermek istese de ezici baskı karşısında bir süre sessiz kaldı.

 

Bir rüzgar tarafından zorlanıyor gibiydi, karşı koyamayarak kapıya doğru itilmeye başladı.

 

――Ve böylece ayakları havalandı.

 

[Subaru: Dur…… Beatrice!]

 

[Beatrice: Betty’nin her şeyi annesi için! Ve annesi Betty’nin ihtiyacı olan tek şey ! Seni umursamıyorum…… Umursamıyorum……]

 

[Subaru: ――――]

 

[Beatrice: Umursamıyorum. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum ――SENDEN NEFRET EDİYORUM!]

 

Kafasını sallayıp yanaklarına dökülen gözyaşlarını gizlemeye çalışan kız Subaru’yu havaya uçururken çığlık çığlığa bağırıyordu.

 

Kapı açıldı. Yasak Kütüphane Subaru’yu dışarı atıyordu. Kapıdan geçemeden önce sağ eliyle kapı koluna tutunmaya çalıştı. Ama 3 parmağının eksikliğiyle bunu yapmaya yaklaşamadı bile.

 

Yüzünü kaldırarak ağlayan kıza bağırmaya çalıştı――

 

[Subaru: Beatri――!]

 

[Beatrice: ……u-sama]

 

Onun sessiz fısıltısıyla boğulurken kendi bağırışını ulaştıramadı.

 

Uçuruldu. Silindi. Bedeni o ortamdaki varlığını daha fazla sürdüremedi.

 

[Beatrice:――――]

 

Kapı gürültüyle kapandı ve Kütüphane bir kez daha ortadan kalktı.

 

Yalnız kalan kız, hıçkıra hıçkıra ağlamamak için direnerek odanın derinliklerine doğru yavaşça yürüdü ―― merdiveninin her zamanki basamağına sessizce oturdu, dizlerine sarıldı ve titreyen parmaklarıyla incilini açtı.

 

[Beatrice: Neden…… Betty… hiçbir zaman……]

 

Sözsüz, boş sayfaların eşliğinde, hıçkırıkları odanın içinde yankılandı.

 

#İlginç bir bölümün daha sonuna geldik. Bu da bayağıca uzun ve heyecanlıydı. Tam izlenilecek kısımlar, Subaru'nun pörtlek gözlü sinir krizlerini falan kafamda canlandırabiliyorum.
Beatrice'se bugüne kadar yaptığı her şeyi elindeki incilin emriyle yaptığını açıkladı ve lafı yine annesine bağladı. Bu olayın çözülmesini çok istiyorum.
Bir de tavırlarının karmaşıklığı var tabi. Hiç umursamıyormuş gibi yapıyor, ama umursadığı da ortada. Bir yandan insan diye küçümsüyor bir yandan da yalnız kaldığı için hoşnutsuz.
Kafalar yine karıştı. Neyse hadi bakalım, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr