Cilt 4 Bölüm 41 [ Kaplan ] (3/3)

avatar
3490 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 41 [ Kaplan ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy 

 

Subaru ve Patrasche hızla ormana daldıktan sonra, diğer ikili, aralarında hiçbir şey kalmadan birbirleriyle yüzleşmekteydi.

 

Ram’ın asasını hazır bir şekilde tuttuğunu gören Garfiel, bir parmağını ormanda Subaru’nun kaybolduğu yöne doğru çevirdi.

 

[Garfiel: Bu gereksiz şeyleri söylemek zorundaydın di mi. Şimdi bi de onu kovalama belası çıktı başıma.]

 

[Ram: Gitmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?]

 

[Garfiel: Asıl sen beni durdurabilceğini mi sanıyosun? Aramızdaki dengenin eski günlerdeki gibi olduğunu sanman büyük bi hata olur. Senden hoşlandığım için kibar davrancağımı falan da sanma.]

 

Eklemlerini çatırdatan Garfiel, bir kez daha onu tehdit etmişti. Ama karşısındakinin kolayca korkutulacak bir kız olmadığını biliyordu. Ram gerçekten de hiç etkilenmemişti.

 

[Garfiel: Ram, napıyosun? Amacın ne? Bi amacın varsa da duymadım. Roswaal’ın emriyle mi yapıyosun?]

 

[Ram: ……Üzgünüm, Garf. Bu Ram’ın şahsi isteği. Roswaal-sama’nın emirleriyle alakası yok. En azından bu konuda onun talimatlarını alma gereği duymadım.]

 

Subaru’nun duyduğu şüpheleri duymaya başlayan Garfiel, Ram’ın bu kararlı tavrı karşısında yine Subaru’yla aynı şaşkınlığa erişti.

 

Giderek acılaşan bir ifadeyle kıza baktı.

 

[Garfiel: Anlamıyorum, Eğer Roswaal’ın emri diilse burda olman için tek bi sebep bile bulamıyorum Ram.]

 

[Ram: Gerçekten mi?]

 

[Garfiel: Uh――?]

 

[Ram: Gerçekten…… Ram’ın neden bunu yaptığını anlamıyor musun, Garf?]

 

Sakince bu soruyu soran Ram’ın ifadesi her zamankinden farklı değildi.

 

Ama onu dinleyen Garfiel’in ifadesi farklıydı. Kafası karışmıştı, Şüpheliydi. Şok içinde ve öfkeliydi.

 

[Garfiel: Sen……]

 

Bir adım attığında topuklarının altındaki toprak harap oldu. İnanılmaz bir öfkeyle dişlerini gösterip Ram’a baktı.

 

[Garfiel: İnanmıyorum. Sen böyle bi şey yapmazsın……]

 

[Ram: ――Frederica için ve senin için, Garf.]

 

[Garfiel: O HAİNİN ADINI AĞZINA ALAYIM DEME!!]

 

Kükreyerek ayaklarını bir kez daha yere geçirdi ve vuruşunun etkisiyle topraklar havalandı. Çevredeki ağaçlardan tozlar yükseldi.

 

Orman korkmuştu. Hava onun öfkesi karşısında durgunlaşmıştı. 

 

Ama bu öfkeyle yüzleşen Ram’ın ifadesi hala son derece sakindi.

 

[Ram: İnatçı bir çocuk gibi sinir krizleri geçirirsen kimse sana katılır mı sanıyorsun? Garf, bu ormanda daha ne kadar dönüp duracaksın? ]

 

[Garfiel: Her şeyi biliyomuş gibi konuşma! Sen…… ve sığınağı terk eden Frederica ne bilebilirsiniz haa!?]

 

Ram’ın sanki küçük bir çocuğu azarlar gibi çıkan sözleri Garfiel’i sakinleştirmedi. Ama bu sefer yeri tekmelemek yerine yalnızca güç kullanmadan bacağını savurdu.

 

[Garfiel: Benim için? Benim için mi? Sen…… buna inanmam. Bu noktada bunu söylemeye nasıl cesaret edebilirsin……? ]

 

[Ram: Garf……]

 

[Garfiel: Senin sempatini istedim mi? Bana öyle yukardan bakma. Ben, nine ve diğerleri sizin acımanızı hiç bi zaman istemedik.]

 

Garfiel, yüzünü avuçlarıyla kapatarak bu sözleri söylüyordu. 

 

Bu trajik görünüşü ve kambur duruşuyla olduğundan da küçük görünüyordu.

 

Art arda derin nefesler aldıktan sonra ellerini yüzünden çekti ve,

 

[Garfiel: Yeter. Daha fazla dinlemiycem. Hemen sığınağa dön. Bunu yap ve boşvereyim. Hala o piçi kovalamam gerekiyor. ]

 

[Ram: Reddediyorum, Garf. Biri teslim olacaksa o da sensin. Ben geri dönsem bile yaklaşan faciadan kaçamayız. Sen de benim kadar farkındasın, değil mi? ]

 

[Garfiel: Geri dön işte. Bi daha sormiycam. Geri dön ve yargılamalar bitene kadar bekle.]

 

[Ram: Hayır, geri dönmeyeceğim, beklemeyeceğim de. Boş durmaktan fayda gelmez. Bu durumda elinde kalan sadece küller olacak. Bu kadar zayıf ve belirsiz bir şey için neden……]

 

[Garfiel: Olsun! Elimde hiçbir şey kalmamasından iyidir!]

 

Ram’ın sözünü kesen Garfiel kafasını kaldırıp bağırmıştı. İfadesinde öfke, kıskançlık ve keder vardı.

 

[Garfiel: Ne olmuş? Burda olduğum sürece icabına bakıcam. Bu sefer hepsinin, hepsinin icabına bakıcam……]

 

[Ram: Garf, sana söylemedim mi? ――Bu telafi edici davranışlarının devamı olmayacak.]

 

İki taraf da inadından vazgeçmiyor, geri çekilmiyordu. Bunu fark eden Garfiel, bakışlarını indirdi ve gözlerini kapattı.

 

[Garfiel: Geri dön, Ram. Bu… benim son arzum. Sana beslediğim tüm hislerin hatrına, lütfen……]

 

[Ram: O zaman, Garf. ―― Ram dışında her şeyi terk edecek misin?]

 

[Garfiel: ――――]

 

Garfiel’in son, acı-dolu ricası karşısında Ram’ın yanıtı kısa ve canlıydı. Ne kadar bastırılmış olsa da içinde acılı bir şeyler vardı.

 

Karşısındaki Garfiel’in ifadesi sertleşti, dudakları titredi.

 

Bunu gören Ram, gözlerini kapattı.

 

[Ram: Ram’ı bu dünyada her şeyin üstünde tutmak, yalnız Ram’ı görmek, yalnız Ram’ı sevmek, yalnız Ram tarafından sevilmek, Ram için her şeyi yapmak, sadece Ram’ı affetmek, tüm varlığını Ram’a adamak ―― bunu yapabilir misin?]

 

[Garfiel: Ben- ben……]

 

[Ram: Ram, bunu yapabilir.]

 

Bir elini göğsüne koyan Ram, kekeleyen Garfiel’e bu sözleri söyledi. Sessiz ve sarsılmaz bir ifadeyle, başını kaldırarak sözlerini yeniledi.

 

[Ram: ――Ram, bunu yapabilir.]

 

Ve bu, Ram’ın Garfiel’e son ültimatomuydu.

 

Belki de bunun farkına varan Garfiel’in yüzündeki güç bir anlığına kayboldu. Bu anlık değişime yalnızca Ram şahit olmuştu. 

 

Ardından hızlıca başını salladı, içindeki tüm zayıflığı yok etti ve dişlerini gösterdi.

 

[Garfiel: Ne kadar inatçı olduğunu… daima biliyordum. ]

 

[Ram: Ben de aynısını senin için söyleyebilirim. ――Eğer senin için en önemli şey olmayacaksam, Ram sana teslim olmayacak Garf. Ram kimseye ait olmayacak. ]

 

[Garfiel: Öyle olsun.]

 

Bakışları buluştu. Sonuca varılmıştı. İkisi de birbirinin geri çekilmeyeceğini biliyordu.

 

Aynı anda ikisi de, kısık seslerle konuştu.

 

[Ram: Hoşçakal, Garf.]

 

[Garfiel: Elveda, Ram.]

 

Birbirlerine, duygu dolu bu son sözleri sarf ettiler.

 

 ――Orman titredi.

 

Ve bir kükreme yankılandı.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

[Subaru: Patrasche! Dur! Sana dur diyorum! ]

 

Çaresizce dizginlere asılıyor ve çığlık atıyordu.

 

Ama yer ejderinin onu dinlemeye hiç niyeti yoktu, arkalarındaki tehlikeden uzaklaşmak için dört nala ilerliyordu.

 

Subaru daha önce paniklemiş atların sahiplerinin emirlerini dinlemediğini duymuş olsa da, Patrasche için durum böyle değil gibiydi.

 

Yer ejderinin tavrında hiçbir farklılık yoktu, emirlerini de bilinçli olarak dinlemiyordu. 

 

Başka bir deyişle, Subaru’nun emirlerinin itaat etmeye değmeyeceğine karar vermiş olmalıydı.

 

[Subaru: Beni yok sayıyorsun… ama kendi iyiliğim için, değil mi?]

 

[Patrasche: ――――]

 

Emirlerini dinlememesine rağmen, sinirlenmiş gibi efendisini üzerinden de atmıyordu. Her hareketinin altında Subaru için duyduğu endişe yatıyordu ve Subaru da minnettarlık ve utançla ağlamak üzereydi. 

 

Bunun sebebi yer ejderinin ona itaat etmemesi değildi, yer ejderi bile onun için endişelenirken kendisinin yaptığı aptallıktı. Ayrıca hala aklını meşgul eden bir şey vardı.

 

[Subaru: Ama Ram tehlikede! Garfiel’in ona zarar vereceğini düşünmek istemiyorum…… ama…!]

 

Garfiel Subaru’yu öldürmeyi aklına koymuştu. Eğer hesaplarının önüne Ram çıkarsa, onu da bu aradan çıkarmış olabilirdi ―― bunu düşünmek çok ürkütücüydü.

 

Köşktekileri kurtarmayı başaramayan Subaru, çoktan bu döngüdeki kayıplarıyla yüzleşmişti. Ama Ram’ın da bunlardan biri olmasını beklemiyordu. Bu beklenmedik kayıp, kalbini parçalara ayırıyordu.

 

[Subaru: Yaralanmaktan ben de……nefret ediyorum, ama telafi edebilirim.……!]

 

Sesi neredeyse ağlayacak gibiydi. Ama Patrasche hala onu yok sayıyordu.

 


Rüzgar gibi bir hızla ilerleyen ejder, yavaşlamıyordu. Ram ve Garfiel oldukça geride kalmış olmalıydı. Trajedi arkasında kalmıştı.

 

Subaru’nun kalbinde bu düşünce vardı. Neden bu kadar zayıftı, neden asla güçlü olamıyordu?

 

 

――Ardı ardına hatalar yapıyor, aynı başarısızlıkları tekrarlıyordu.

 

[Subaru: ――Eh?]

 

Patrasche ormandan çıkar çıkmaz, görüş alanı aydınlandı. Gördüğü sahne karşısında Subaru’nun ağzı açıldı.

 

[Otto: N-ne oldu, Natsuki-san? Neden aceleyle dönüyorsun?]

 

Bunu soran Otto da aynı şaşkınlıkla Subaru’ya bakıyordu.

 

Uzaklaşmış olması gereken vagonlar buradaydı. Subaru, bir şekilde onların yoluna çıkmıştı. Patrasche beklentilerinin de üzerinde ilerlemişti demek ki.

 

[Otto: Ayrılmana izin olmadığını sanıyordum? Garfiel’e ne oldu?]

 

[Subaru: B- ben de bilmiyorum…… ama Ram ve Patrasche……]

 

Otto’yla konuşurken nefesini kontrol etmeye çalışan Subaru, kaşlarına dökülen teri elinin tersiyle sildi.

 

――Bir saniye sonra kulaklarına ormanın içerisinden yayılan korkunç bir kükreme sesi ulaştı.

 

[Subaru: Nn――!?]

 

[Otto: Huh!?]

 

Boğazlar donmuştu, gözler şok içinde açılmıştı. Subaru ve Otto seslerinin kontrolünü kaybetmişti. 

 

Devasa kükreme erkeklerin kalbini sarstığı gibi yer ejderlerini de panikletmişti.

 

Ortamda sarsılmayan tek bir karakter varsa, o da Patrasche’ydi.

 

Bu yüzden durumu anlayıp ilk harekete geçen de o oldu.

 

[Otto: Ah, Natsuki-san!?]

 

[Subaru: Hey, Patrasche!]

 

Bir anda kafasını çevirmiş ve koşmaya başlamıştı. Öndeki vagonları geçti―― ve daha da ileri giderek hiç tereddüt etmeden yolun sonuna, sığınağın çıkışına ilerledi.

 

Otto’nun çağrısı geride kalırken, Subaru bir kez daha ilahi korumanın etkisini hissetti. Bu hareketin sebebini bilmiyordu, ama tam onu durdurmak için seslenecekken,

 

[――――!!]

 

Bir etki yeri sarstı ve Subaru arkasından gelen çığlıkları duydu. Gönülsüzce nefesini tutarak arkasına, Otto ve diğerlerinin olduğu yöne baktı.

 

Sol gözüyle görebildiği kadarıyla, ormanın karanlığındaki sahneye odaklandı.

 

Vagonlar havalanmıştı. Yer ejderleri de darbenin etkisiyle, içindeki yolcularla birlikte yutulmuştu. Çığlıklar ve kanlar ortalığa yayılıyordu.

 

[Subaru: ――a]

 

Bu yıkıma şahit olan Subaru, havalanan ejder vagonlarının altında bir yaratık gördü.

 

――Tüm vücudu altın tüylerle kaplı, devasa bir kaplandı.

 

#İlk yarı çok etkileyici geldi bana. Ram Roswaal'a aşık değil miymiş ki? Senin için tek ve en önemli kişi olmadığım sürece senin olamam, kimsenin olamam gibi bir cümle kurdu. Bir de vedaları var tabii...
Ve her şeyi tamamen kendi talebine göre yaptığını bir kez daha vurguladı.
Ayrıca ikisi baş başa kalınca kendimi evin cahili gibi hissettim. Her şeyi bilen iki kişi konuşuyor, biz de öylece 'acaba neden bahsediyorlar ki yaa' diye bakıyoruz. 
Son olarak bölüm başlığı sayesinde bekliyor olduğumuz 'kaplan' da bizimkilere ulaştı.
Hadi bakalım neler olacak, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr