――Vahşi, altın rengi kaplan öne doğru eğildi ve keskin gözleriyle çevresine baktı.
Kaplan yaklaşık 4 metre uzunlukta ve Subaru’un bildiği aslan veya kaplanların en az 2 katı genişlikteydi.
Ağır bacakları ve uzun dişleri yüzünden kapanamayan ağzıyla, kanlı pençelerini öne arkaya sallıyordu.
[Subaru: B- bu……]
……da neydi? Ama bu soruyu tamamlayamadan önce, havalanmış olan vagonlar gürültüyle yere çakıldı. Yıkımın sesi ormanda yankılandı, parçalanan odunlar ve yükselen çığlıklar her yanı sardı.
Etkinin yutmuş olduğu yolcular da yere fırlatılmıştı. Bilinçli olanlar acı içinde feryat ediyor, bilinçsiz olanlar da kan göllerinin içinde yatıyordu.
――O anda Subaru’nun aklında şu düşünce yankılandı: Yaralılara yardım etmeliyim.
Ama bu düşüncesini harekete dökemeden önce, kuvvetli bir hareket Subaru’yu da süpürdü.
Sallanan ve çığlık atan Subaru’yu dikkate almayan Patrasche, ayağını kaydırıp yaratığın darbesinden kaçtı ve ormana doğru yöneldi.
[Subaru: Bek――! Hey, Patrasche!?]
Subaru, sürücüsünü umursamayan ejdere sesleniyor, ama Patrasche, önceden olduğu gibi onu takmamaya devam ediyordu.
Patrasche, sırtındaki hareketsiz Subaru’yla birlikte, Otto ve diğerlerini geride bırakarak hızlandı. Ama,
[Yaratık: ――――WRR!!]
Yaratık gök gürültüsünü andıran bir bağırışla, ormanı delercesine, Subaru’nun izini sürüyordu.
Hayvani bir öfke ve düşmanlık orman yolundan onları takip ederken, Patrasche ne kadar kurtulmaya çalışsa da içgüdüleri donmuş durumdaydı.
Hayatını tehdit eden muazzam varlığın düşmanlığının odak noktası olmak, Subaru’yu taşa dönmüş hissettirdi. Bu hissi daha önce pek çok kez yaşamış olan Subaru’nun omurgası dehşetle titriyordu.
Ve tam da bu yüzden, böylesine önemli bir anda Patrasche’yi adımlarını durdurduğu için suçlayamıyordu. Ama sonuç ortadaydı.
[Subaru: ――a]
Arkasını döndüğünde, bu yıkıcı terörün kaynağı görüş alanına girdi.
Yaratığın pençeleri ejder vagonlarını birer oyuncak gibi havaya fırlatıyor, vagonların içeriği parçalanıyor ve ormandaki ağaçlara çarpıyordu. Biri çıkan sesleri tarif etmek isterse yüzlerce yemek çubuğunun ikiye ayrılması benzetmesini kullanabilirdi. Odunlardan ve insan kemiklerinden çıkan kırılma sesleri birbirine karışıyordu.
Tam anlamıyla bir canavarla karşılaşmalarına ve ölümlerini beklediklerini bilmelerine rağmen kimse yerinden kıpırdamıyordu.
Belki de herhangi bir hareketle devasa yaratığın dikkatini çekip, onun pençelerinin, dişlerinin ve öfkesinin kendilerine dönmesinden korkuyorlardı.
Gerçi içgüdüsel olarak, bunu yapmanın ya da yapmamanın sadece başlarına gelecek felaketin sırasını değiştireceğini biliyorlardı.
[Subaru: Bu şey…… sığınakta kimse kalmamasının sebebi bu mu……?]
Taşlaşmış ejderin üzerinde dişleri zangırdayan Subaru, kesin ölüm sebebi olacak olan katil yaratığa dehşet içinde bakıyordu.
Güzel altın tüylerle çevrili yüzünde zalimlik ve korkusuz bir asalet vardı. Keskin gözleri, düşmanlık ve öfkeyle parlıyordu ve dişleri bıçağa benzetilmek için fazla keskindi. ――Sığınağa saldıran şeyin o olması kuvvetle muhtemeldi.
[Subaru: ――Huh?]
Subaru, tek bir hareketi, ifadeyi veya hareketi kaçırmadan dikkatlice izlerken, yavaş yavaş yaklaşan canavar hakkında bir şey fark etti. Tek gözünü kısarak bu uyuşmazlığı anlamaya çalışırken, şunu fark etti:
――Büyük kaplanın sol arka tarafına bir şey yapışmıştı.
Sınırsız bir fiziksel gücü var gibi görünen devasa yaratık için bu yara sinek ısırığı gibi olmalıydı. Hareketlerine bakılırsa, yaranın farkında bile değil gibiydi, bir çizikten farkı olmamalıydı.
Ama Subaru için büyük bir anlam ifade ediyordu. Yaranın kendisi değil, o yarayı açan tanıdık görünümlü şeydi Subaru’yu etkileyen.
――Ram’ın hala elinde olması gereken favori değneği.
Ram’ın ufak büyüler yapmak için kullandığı değnek. En azından Subaru, onu daha büyük bir şey için kullandığını görmemişti. Şu anda elinde o asayla Garfiel’in karşısına dikilmiş olmalıydı. Bunda bir yanlış anlaşılma yoktu.
Ama o zaman bu değnek nasıl büyük kaplanın sırtında olabilirdi? ――
[Subaru: Soya…çekim……]
Bir anda, Subaru’nun aklında bir sahne canlandı.
Garfiel’in ona soyunun bir parçasını, özel karakterini gösterdiği gündü hatırladığı. O zaman, yarı insan kısmını kanıtlamak için yalnızca kolunu dönüştürmüştü.
[Subaru: Eğer o kaplandıysa, o zaman……]
Eğer bu katil yaratık tamamen dönüşmüş olan Garfiel’se....
…..bu Ram’ın neden geride kalıp ona zaman kazandırmaya çalıştığını ve değneğinin neden kaplanın bedeninde olduğunu açıklardı. Ama bu aynı zamanda şu da demek oluyordu――
――Ram, değneğini kaybetmiş, kaplana-dönüşmüş Garfiel’i durdurmayı başaramamıştı.
[Subaru: Garfiel, sen……. Ram’a ne yaptın?]
[Yaratık: ――――]
[Subaru: CEVAP VER BANA! AY! RAM’A NE YAPTIN!? GARFIEL!!]
Canavarın suratı Subaru’ya bakarken sertleşmişti, ama tepki vermiyordu.
Yalnızca, Subaru’nun sesinden rahatsız olmuş gibi başını salladı ve patilerinin uçlarını gösterdi. Patisinin ucunda, tanıdık-görünümlü siyah bir kumaş vardı. Bunu gören Subaru, pembe saçlı kızın kaderini anladı.
[Subaru: GARFIIEEEELLLLLLLLLL!!!!]
Subaru, öfkeye kapılıp çığlık atarak dizginleri bıraktı ve Patrasche’nin sırtından atladı. Perişan bir şekilde indi, yerde yuvarlandı ve 4 uzvu üstünde durarak ona baktı.
İkisi de dört uzvu üzerinde durmakta olan adam ve yaratık, birbirlerinin yüzlerini izliyordu. Güçleri arasındaki fark ortadaydı, birinin en ufacık kazanma şansı bile olmadığı için pazarlığa ihtiyaç da yoktu.
[Subaru: Beni bu kadar mı küçümsüyorsun……?]
[Yaratık: ――――]
[Subaru: Benden o kadar mı nefret ediyorsun……?]
[Yaratık: ――――]
[Subaru: EĞER GERÇEKTEN! BENİ ÖLDÜRMEK! İSTEDİYSEN! SADECE BENİ HEDEF ALMALIYDIN!!]
[Yaratık: ――――WRRR!!]
Subaru’nun öfkeden kudurmuş çığlıkları karşısında yaratık da gökyüzüne doğru kükredi.
Atmosfer titreşti, orman irkildi, yapraklar ürpererek titredi ve tüm canlılar korku tarafından esir alındı. Ama yalnızca Subaru, etkilenmemiş, cesur bir şekilde dişlerini sıkıyordu.
[Subaru: Sevdiğin kıza bile ellerini sürdün ha…“Sığınağın dişiymiş”, BENİ GÜLDÜRME LANET OLASICA!!]
[Yaratık: ――――WRRRR!!]
Bir an sonra, devasa kaplan Subaru’nun hakaretine tepki olarak harekete geçti.
Aşırı bir ivme kazanan yaratık, kıymık ve kanların arasında ilerledikçe ikilinin arasındaki vagon enkazları yeniden havalanıyordu.
İnanılmaz bir hız ve muazzam bir kütle. Bundan gelecek doğrudan etki, tır çarpması gibi olmalıydı: Nefes bile almadan gelen ani ölüm.
Ölümün eli kulağındaydı. Bunun kaçınılmaz olduğunu hisseden Subaru’nun aklı, eşi benzeri görülmemiş bir hızla çalışmaya başladı. Beyin hücreleri, aşırı öfkenin de etkisiyle iyice ateşlenmişti.
Göğsünde belirgin bir karanlık oluşmuş, kanının akışıyla dışarı çıkmayı bekliyordu. Sıcak, siyah, karanlık, silik, kasvetli, ruhani, korkunç bir şeydi―― kavranabilirdi.
Tek gözü açık olan Subaru, bu ‘’bir şeye’’ sıkı sıkı tutundu.
Önüne doğru baktı. Yaratık, nefesleri birbirine değecek kadar yakınındaydı. Vücudunun fiziksel sınırlarını aşan bir refleks ile, yaratığın ağzının açıldığını, ölümüne giden kırmızı ve siyah yemek borusunu gördüğü anda kolunu yaratığın dişleriyle kendi göğsü arasına sıkıştırdı.
[Yaratık: ――――!?]
Bir anda, bir rüzgar eşliğinde, büyük yaratığın bedeni Subaru’nun gözlerinin önünden kayboldu.
Aslında kaybolmamıştı. Ama 180 derecelik bir açıyla ters dönerek havalanmıştı diyebiliriz. Bu şekilde, sırtı yere değecek şekilde yere çarptı ve o acı içinde bağırırken, muazzam kütlesinin yere devrilişiyle ortalık sarsıldı.
[Subaru: Nne……!?]
Arkasına dönen Subaru, inanamayan gözlerle yerdeki kaplana baktı. Artık hayatını kaybedeceğinden iyice emin olmuştu.
Yaratık da onun kadar şokta görünüyordu. Yerde yatarken suratında karmaşık bir ifade vardı, bu ifadeyle kendini zorlayarak kalkmaya çalıştı, ama girdabımsı etki sayesinde bir kez daha yere çakıldı.
İkisi de ne olduğunu anlayamadan, nefes nefese bir şekilde birbirlerine bakıyordu. Ama büyük kaplan sinirli bir bakışla ayağa kalkarken, Subaru ani bir yorgunluk hissiyle yere devrildi.
Bir kez daha avantajlı taraf kesinleşmişti. Subaru’nun hala ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu, ama――
[Subaru: Eğer benim dalga geçişime bu şekilde karşılık verdiyse…… onun Garfiel olduğuna hiç şüphe yok.]
Titreyen kollarından güç alarak ayağa kalkmaya çalışan Subaru, bir yandan da bilincini açık tutmak için dudaklarını ısırıyordu. Önündeki devasa yaratık, dikkatli bir şekilde vücudunu sağa sola kaydırdı, muhtemelen az önceki açıklanamayan etkinin sebebini anlamaya çalışıyordu.
Yine de, Subaru denese bile o gizemli hissi tekrar ortaya çıkarabileceğinden emin değildi.
Onu bir kere bu şekilde etkilemeyi başarmıştı, ama nasıl olduğunu bilmiyordu, bu olana kendi de inanamıyordu.
Rakibinin bu ihtiyatlı davranışları komik olsa da, kendisi de aynı saçmalıkta olan Subaru’nun gülecek hali yoktu.
Devasa yaratık, dikkatli bir şekilde adım adım yaklaşıyordu. Subaru’nun hareketsizliği karşısında hala yarı-kuşkuluydu. Ama bir anda durdu ve――
[Yaratık: ――――WRRR!!]
[Subaru: a]
Bir kükreme.
Büyük bir fırtınanın ortasındaymış gibi hisseden Subaru, yüzünü kapattı ve vücudu istemsizce kasıldı. Yere sertçe basan ayakların sesleri, donakalmış sinirlerinin boşluklarını kesiyordu adeta.
Yaratığın vücudu zemini sarsarak havaya sıçradı ve kendini doğrudan Subaru’nun üzerine attı.
Kütlesi, pençeleri, ikisinden de kaçınmak imkansızdı. Bu sonum. Sonum geliyor.
Ve,
[Subaru: ――――!!]
[Yaratık: ――――WR!?]
Patrasche, yan taraftan büyük bir güçle sıçrayarak büyük yaratığın karnına vurdu.
#Sizce sığınaktaki herkesin yok olmasının sebebi kaplan mı? Ama Subaru'nun herhangi bir ceset de bulmadığını hatırlatmak isterim.
Ayrıca Garfiel'in gerçekten Ram'ı ve tüm sığınmacıları öylece öldürebileceğine inanmak istemiyorum. Kaplan o olsa bile kontrol edemiyor falan olması lazım bence böyle bir katliam için. Belki de ben fazla iyimserim, bilemiyorum.
Son olarak, Patrasche'ye bayılıyorum. Bu kadar cesur bir yaratığa-arkadaşa sahip olmak isterdim.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..