Bu tehlikeli soruyu ağzından kaçıran Subaru, konumunun farkına vardı.
Sözler ağzından çıkıp güvenli bir şekilde Garfiel’in kulaklarına varmış―― ve altın saçlı gencin ifadesi değişmişti. Buna şahit olmak, Subaru’nun düşüncelerini bir anlığına dondurdu.
Bu, Subaru’nun etrafında gardını daima aktif tutan, sert görünümünü keskin bakışlarla taçlandıran ve hiçbir zayıflık göstermemeye kararlı gençti.
Ama şu anda ifadesi garip bir şeye çevrilmişti.
En kıymetli sırrı ifşa edildiği için ağlamanın eşiğine gelen bir çocuk gibiydi.
[Garfiel: Sen…… ne bok dedin az önce?]
Ama o ifade gelip geçiciydi ve kısacık bir an içerisinde silinip gitmişti.
Garfiel, zayıflık anını ortadan kaldırmak istermiş gibi gözlerini kıstı, dişlerini sıktı ve son derece soğukkanlı bir erkek edasıyla Subaru’ya bakmaya başladı.
Ormana nüfuz etmiş olan sessizlik ve ıssızlık hali bir anda tersine dönmüş, Garfiel’in bakışları Subaru’nun tenini diken diken etmişti.
Bedeni yaklaşan tehdide tepki veriyordu. Abartılı bir refleksti ――
[Subaru: Birini öldürmek üzereymiş gibi görünüyorsun.]
“O konuya” değinmek Garfiel’in istediği son şey olsa gerekti. Tepkisi Subaru’yu bu konuda emin kılmıştı.
Garfiel, en ufak bir ses çıkarmadan, yoğun bakışlarıyla Subaru’yu ürkütmeyi sürdürüyordu.
O zayıflık anı tamamen gitmiş, yerini bakışlarına yerleştirdiği delici bir öfke almıştı.
Bu bakışlarla vurulmuş olan Subaru’nun bedeni tepki vermeye devam ediyordu. Ama Subaru, bedeninin işaretlerini görmezden gelerek, gözü pek tavrını sürdürmeye kararlıydı.
[Subaru: Yeniden söylememe gerek var mı? Sığınakta dolaşırken tıpatıp Lewes-san’a benzeyen çocuklar gördüm. Ve onların Lewes-san olmadığına bir hayli eminim.]
[Garfiel: ……Ne kast ettiğini bilmiyorum. Nolmuş Nineyi yürürken gördüysen? Gecenin bi yarısı naptığını sorman başka bi mesele ama bu da bişi anlatm…]
[Subaru: ――İki taneydiler.]
[Garfiel: Hah?]
Garfiel durumu toparlamaya çalışırken, Subaru onun başarısız bahanelerini parmaklarıyla iki işareti yaparak kesti.
[Subaru: Lewes-sana çok benzeyen iki çocuğu aynı anda gördüm. Hadi diyelim biri Lewes-san’dı……peki ya diğeri――]
――Cümlesini bitirdiği anda tüm hisleri bulanık bir noktada buluştu.
[Subaru: ――Ghua!]
Sırtını sert bir şekilde çarptığını, ciğerlerindeki havanın sıkıştığını hissetti.
Omurgası büyük ve pürüzsüz bir şeyle çarpışmıştı―― bir ağacın gövdesine yapıştırılmıştı ve yoğun bir güç, onun yanlardan kaçmasını engelliyordu.
Subaru’yu havada yakalayıp elleriyle karnına bastırarak ağaca yapıştırmış olan Garfiel, gözlerini Subaru’nun gözlerine dikti.
[Garfiel: ――Ne cehennemde gördün sen bunu, oy!?]
[Subaru: Garip bir yerde değil…… sadece… ormanda……]
[Garfiel: Yo… mümkün diil. Böyle bi şey yaşanmaması için işin icabına bakalı çok oldu. Yoksa siz gürültücü piçler uzun zaman önce fark etmiş olurdunuz.]
Garfiel’in avcunun bastırışı gittikçe sertleşiyor ve Subaru, mide sıvılarının ağzına doğru yükseldiğini hissediyordu. Ancak Subaru’nun çırpınışları Garfiel’in kolunu azıcık bile kıpırdatamamıştı.
Sergilenmek için çerçevelenen bir böcek gibiyim. Bu düşünceyle silkindi.
[Garfiel: Böyle devam edersek karnın sırtına değcek gibi. Bu olmadan önce bana ‘gerçekleri ötmeye’ ne dersin?]
Dudaklarını sadist bir gülümsemeyle büken Garfiel, Subaru’nun bedenine bastıran kolunu iyice sağlamlaştırmıştı.
Garfiel’in sözleri pek de şakaya benzemiyordu, Subaru kemiklerinin ve organlarının baskıyla ezilişini hissedebiliyordu. Ağır ağır nefes alarak, soluklanarak konuştu.
[Subaru: Bu……senin tavrı……na göre değişir.]
[Garfiel: Ne komiksin sen. Benimle eşitmiş gibi pazarlık yapabilceğini mi sanıyosun? Bu kendini beenmiş tavırlarından seni kurtardıımı sanıyodum.]
[Subaru: Şu anda…… cevap almadan işimi bitirebilirsin ama bu hiçbir şeyi çözmez.]
[Garfiel: …………]
Bu sözleri dile getiren Subaru, Garfiel’in dinlemeye başladığını hissedebiliyordu.
――Subaru Garfiel’den gelecek öfkeli tepkiyi yarı-bekler haldeydi.
Subaru’nun Lewes-kopyalarını gördüğü tek an, bir önceki döngüsünde Cadıyla yüzleştiği andı.
Daha öncesinde böyle bir şeyin varlığını bırakın görmeyi, hayal bile edemezdi. Ama şimdi düşününce, varlıklarını işaret eden birkaç acayiplik var gibiydi.
Esas mevzu, kopyaların Sığınakta ne derece iyi saklandığıydı.
Garfiel’in 20 kopyayı sır olarak tutması pek mümkün görünmüyordu, demek ki bu sığınak halkı tarafından bilinen bir gerçekti.
Eğer kendi taraflarında bunu bilen birileri varsa, bu kişiler Roswaal ve bir ihtimal Ram olmalıydı.
Her halükarda, bu konuyu açmanın bile Garfiel’i bu raddeye getirmiş olması, Subaru’nun beklediği yarıydı.
Beklenmedik yarıya gelince――
[Garfiel: ……Kafayı yemişsin sen.]
Garfiel bu sözler eşliğinde Subaru’nun bedenini serbest bıraktı.
Hiçbir uyarı verilmeden bırakılmış olan Subaru, şaşkın bir [Uwa] sesi eşliğinde yere düştü.
Ağzı çim ve toprak tadıyla dolarken yuvarlandı ve ağzındakileri tükürerek ayağa kalktıktan sonra Garfiel’e döndü.
[Subaru: Ö-öyle bir anda bırakılır mı, korkuttun beni.]
[Garfiel: Kes sesini üşütük. Rol kesmeyi bırak. Beni mi deniyosun sen?]
[Subaru: Ne denemesi?]
Subaru’nun aptalı oynadığını gören Garfiel, dilini şaklattı.
[Garfiel: Onu söylediinde seni öldürürüm sandın, di mi?]
[Subaru: …………]
――Subaru’nun beklemediği yarı, Garfiel’in onu bir anda öldürmeyi seçmemesiydi.
Garfiel, bu şekilde kışkırtılmasına rağmen, Subaru’ya kendisini açıklama fırsatı vermişti.
Subaru’nun bu sözleri öldürülme ihtimalini bile bile sarf ettiğini anlayan Garfiel, ayaklarını sert bir şekilde yere geçirdi.
[Garfiel: Saçmalamayı kes… Canını hiçe sayıp sonra da hiç bişi olmamış gibi davranabilceğini mi sanıyosun? Sıçtığımın kaçığı. Midemi bulandırıyosun.]
[Subaru: Böyle söylemen biraz acıttı doğrusu…… ve canımı umursamıyor falan da değilim.]
Subaru kafasını kaşırken Garfiel’e buruk bir şekilde gülümsedi. Bu arada parmaklarının titremekte olduğunu fark etmişti.
Garfiel Subaru’ya maddi olarak acı vermeyi bırakmış olsa da düşmanlığı azıcık bile azalmışa benzemiyordu.
Ve Subaru’nun bedeni hala bu terörün etkisi altında isyan ediyordu.
Tam önünde duran Garfiel’i kasti olarak kışkırttığında böyle bir sonuç alması çok normaldi.
Subaru, zamanında geceyi yararak gelen ve tüm köylüleri katleden devasa altın rengi kaplanla karşı karşıya olduğunu aşağı yukarı anlayabiliyordu.
Onun parçalayıcı dişleri ve pençelerinin anısı dahi kalbini dehşetle doldurmaya yetmişti.
Ama yine de――
[Subaru: Benim canım her şeyi düzeltmeye yetecekse, o zaman gayet adil bir takas olur.]
Subaru’nun kalbinin parçalanması ödenecek tek bedelse, bu oldukça iyi bir pazarlık olacaktı.
Öyle her gün kolayca MUTLU SON elde edemezdiniz sonuçta.
Subaru’nun kararlılığı her an kırılabilecek olsa da――onu destekleyen temel, sağlam ve sarsılmazdı.
Garfiel de bunu anlamış olmalıydı. Burnunu tiksinmiş bir ifadeyle buruşturarak,
[Garfiel: Gözleri böyle bakan piçlerden pek iyi izlenim almıyorum. Normalde seni burda parçalardım ama……]
[Subaru: Öyle yapsaydın çok canım sıkılırdı… Bu konuya cömertçe yaklaşmanı tercih ederim. Ve gerçekten aynı dili konuşuyormuşuz gibi geliyor……yani…]
[Garfiel: …………]
[Subaru: Sorumu cevaplama ihtimalin var mı?]
Kıyafetindeki tozları silkeleyen Subaru, bir kez daha şansını denedi.
Zorla aynı konuya döndürülen Garfiel ise yüzünü ekşiterek gözlerini kaçırdı.
[Garfiel: İstemiyorum.]
[Subaru: Öyle mi... Oh peki, yapacak bir şey yok.]
İnatçı bir çocuk gibi yanıtlanan Subaru, omuz silkerek konunun peşini öylece bırakmıştı.
Karşılığında, Garfiel’in yüzü tamamen afallamış bir ifadeye büründü.
[Garfiel: Se…… sen üstelemicek misin……]
[Subaru: Ama konuşmak istemiyorsun, değil mi? Ve benim de seni ikna edecek yeteneğim yok. Eh, yani seni anlatman için rahatsız edip durabilirim ama sonunda alacağım ödül, girdiğim riske değmiyor. Belki başka bir zaman tekrar denerim.]
[Garfiel: ……ne?]
[Subaru: Oh öyle şaşkına dönmüş gibi bakma, Garfiel. Sırlarını gizli tutmak için ne kadar uğraşsan da hepsini ortaya çıkaracağım. Buna birazcık mecburum, bilesin.]
Bu sözler, Garfiel’in kafasını döndürerek yeniden Subaru’ya bakmasına yol açtı.
Gözleri buluşmuş olsa da az önceki gerilim mevcut değildi. Subaru kararlılığını sağlamlaştırırken, Garfiel’in gözbebeklerindeki ruh silinmiş gibiydi.
[Subaru: Garfiel. Kesinlikle…… siz sığınak halkının saklamaya çalıştığı tüm sırları öğreneceğim. Başka bir şansım olmadığını biliyorum, yani bunu başaracağımdan emin olacağım.]
[Garfiel: ……Kapa çeneni. Şimdi ağzını tıkarsam bi daha ‘’eminim’’ ya da ‘’kesinlikle’’ gibi şeyler söyleyemiceğinin farkındasın di mi, oy!]
[Subaru: Üzgünüm ama kesinlikle eminim. İsteyerek pes etmediğim sürece çözülmesi gereken her şeyi çözeceğim. Eğer illa birini suçlaman gerekiyorsa, şapşallığın için kendini suçla.]
#Yaşasın 'kararlı' Subaru!
Her şeyi öğrenmeni biz de en az senin kadar istiyoruz emin ol
Bu arada Garfiel her şeye rağmen ılımlı davranıyor. Biraz şaşırtıcı ama öğreniriz bunun da sebebini herhalde.
Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..