Cilt 4 Bölüm 61 [ Dört Yüz Yıl Öncesinden Gelen Çığlık ] (3/3)

avatar
3965 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 61 [ Dört Yüz Yıl Öncesinden Gelen Çığlık ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy 

 

Neden. Subaru, boğazında sızlayan bu soruyu dile getirmek için bir nefes aldı.

 


Titreyen ellerin kendisinden uzaklaşışını ve kendi ellerinin artık boşluğu kavrıyor olduğunu fark ederek Beatrice’e döndü, neden diye sormak istiyordu.

 

[Subaru: ――――]

 

Ama ağzından hiçbir kelime dökülemedi, çünkü Beatrice’in gözlerine bakınca bunun için çok, çok, çok ――  geç olduğunu anlayabiliyordu.

 

[Beatrice: Dört yüz yıldır…… Yalnızım, sanırım.]

 

[Subaru: B-Beatri……]

 

[Beatrice: Gelmesi gereken “O kişi” gelmedi ve ben dört yüz yılımı tek başıma geçirdim.]

 

Bakışlarını Beatrice’in gözlerinden ayıramıyordu.
Ve ismini söylemek konusunda bile tereddüt ediyordu.

 

[Beatrice: Burayı ardımda bırakmayı kaç defa düşündüğümü bilmiyorum. Ya da her şeyi unutabilmek için kaç kez dua ettiğimi. Yüzler, binler, on binler, milyonlar diyebilirim ama yine de yeterli olmaz……]

 

Beatrice, bu cansız ve dar odada, bu ıssızlıkta ne kadar vakit geçirmişti?  

 

Dizlerine sarılarak oturduğu merdiven basamağında, ismini ve yüzünü bilmediği birini beklemişti.

 

Her yanını saran bir kitap okyanusundaydı―― bu okyanustaki her kitabı okumuş olsa dahi beklediği kişinin gelişine şahit olamamış, ellerindeki kitapta herhangi bir gelecek görememişti.

 

Bu yalnızlık, kızın kalbini kaç kez öldürmüş olmalıydı?

 

[Beatrice: Kurtarılmak istedim……? Bir çıkış yolu diledim……?]

 

[Subaru: ――a]

 

[Beatrice: Kaç yüz kere….. bu düşünceler Betty’nin aklından  kaç kere geçti biliyor musun? Sence Betty böyle şeyleri hiç düşünmeden vaz mı geçti, sanırım?]

 

Yaralı sözleri giderek daha da yoğunlaşıyordu.

 

Subaru’nun üzerindeki baskı artıyordu. Boğazından hiçbir ses çıkartamıyordu, ruhunu kavuran hırsı söndürülmüştü ve uzuvları olabildiğince ağır geliyordu.   

 

Ne kıza ulaşabilir ne de arkasını dönüp kaçabilirdi, yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

[Beatrice: Karanlıktan uzattığın bir elle Betty’i çekip alabilirsin mi sandın? Betty’e sonu gelmeyen çıkmaz yolunun çözümünü verebileceğini mi sandın, sanırım?]

 

[Subaru: …………]

 

[Beatrice: Eğer…… gerçekten yapabilirsen…… o zaman neden…… neden…]

 

Başını eğdi ve son kelimeleri hıçkırıklarına karıştı.

 

Beatrice’in ifadesini göremeyen Subaru, kalbinin tarif edilemez bir karanlıkla sarmalandığını hissetti. Ayaklarının altındaki zemini hissedemiyordu, elini uzatsa dokunabileceği halde Beatrice’e giden yolunu kaybetmişti.  

 

Korku ve tereddüt tarafından teslim alınmıştı ve Beatrice, bir kez daha yüzünü kaldırdı.
Gözlerini Subaru’nun gözlerine dikti ve sıkılı dişlerinin ardından konuştu.

 

[Beatrice: ――O zaman neden Betty’i dört yüz yıl yalnız bıraktın!?]

 

[Subaru: ――――hg]

 

[Beatrice: Bir başıma! Daima! Daima, daima, daima, Betty yalnızdı, bu anlamsız zamanın geçmesini bekledi! Ben yalnızdım! Ben terkedildim, amacımı gerçekleştiremedim, sözümün arkasında duramadım, zaman geçtikçe çürümeyi bile başaramadım……Sonsuza dek burada kalmak zorundayım, bunun farkındayım!]

 

Gözlerinden iri yaşlar dökülüyordu.

 

Yanaklarından akan damlalar, çenesini aşarak zemine damlıyordu. Yere düşen her damla, Subaru’nun kalbinde acımasız bir şok etkisi yaratıyordu.

 

[Beatrice: Bana yardım etmek mi istiyorsun!? Beni kurtarmak!? O zaman neden daha önce gelmedin!? Betty’i neden terk ettin!? Şimdi bu nazik sözleri söyleyebiliyorsan en başında neden Betty’nin elini tutmadın!? Neden peşini bıraktın!? Neden! Neden! Neden Betty’i bir başına bıraktın!?]

 

Sözleri hançer gibiydi, alev gibiydi, çelik gibiydi, her biri Subaru’nun kalbinde farklı bir yara açıyordu. Her anlamda, her şekilde, taşıdıkları acının her zerresiyle Subaru’yu parçalıyorlardı.

 

Ama Beatrice’in iddiaları çok anlamsızdı.

 

Dört yüz yıl――Subaru bu sürecin çok uzun bir kısmına müdahale edemezdi. Yalnızca iki ay önce tanışmışlardı ve ona bakılırsa ne kadar erken gelmiş olursa olsun geç kalmış sayılacaktı. Subaru itiraz etmek isteseydi bunu kolaylıkla dile getirebilirdi.

 

Ama karşı çıkmanın anlamı yoktu, kim bu konuda yardımcı olabilirdi ki?
Beatrice de Subaru da bu konuda bir şey yapamazdı.

 

Subaru, ancak şimdi Beatrice’in ne kadar zamandır bekletildiğini ve ihmal edildiğini fark edebiliyordu.  

 

Dört yüz yıl. ――Tam dört yüz yıldır.

 

Bu sayı ilk bakışta pek ağır gelmeyebilirdi. Bilim kurgu eserlerinde dört yüz yıl büyük bir süre olarak düşünülmezdi. Saçma sapan süreleri konu alan hikâyeler vardı, hatta dünyanın tüm tarihini ele alanlar bile oluyordu. Bunlara kıyasla dört yüz yıl hiçbir şeydi.

 

Ama Subaru bir aptal mıydı? Gerçekten aptal mıydı? Ne kadar çaresiz bir aptal olabilirdi acaba?

 

Gözlerinin önünde tam dört yüz yıldır tek başına yaşayan, çözülemeyen bir bilmece misali bir amaçla hapis tutulan bir kız vardı. Bunun ne kadarını anlayabilirdi? Ne kadarını hissedebilirdi?

 

Ve Subaru’nun derme çatma kelimeleri kızın dört yüz yıllık yalnızlığının ne kadarını iyileştirebilirdi?

 

[Beatrice: Yardım istemek…… işlerin değişmesini dilemek…… bunlar dört yüz yıl içerisinde çürüyüp gitti, sanırım……]

 

[Subaru: …………]

 

[Beatrice: Betty’i kurtarmak isteyen ilk kişinin sen olduğunu mu sanıyorsun? Betty bir Ulu Ruh. Güç arayışındaki sayısız insan Betty’i buradan çıkartmak istedi.]

 

Subaru ilk kez böyle bir şeyi işitiyordu. Demek ki başka insanlar da Beatrice’i Yasak Kütüphaneden çıkartmak istemişti. Başarılı olup olmadıklarının kanıtı da tam karşısında duruyordu zaten.  

 

Beatrice’in kendisini dermansız bakışlarıyla izlediğini gören Subaru, hızlıca başını salladı.

 

[Subaru: B-beni o insanlarla bir tutma! Benim tek isteğim ……]

 

[Beatrice: Bu kişilerin arasında senin gibileri de vardı, Betty’nin gücünü umursamayan, yalnızca gözlerinin önündeki insanı kurtarmak isteyenler …… olabildiğince naif olanlar, sanırım.]

 

[Subaru: ――――]

 

[Beatrice: Ama hiçbiri Betty’i buradan çıkartamadı. Bu çok doğaldı, sanırım.]

 

“Sonuçta” diyen Beatrice, iç çekerek hafif, gelip geçici bir gülümseme takındı.

 

[Beatrice: Betty’i buraya bağlayan kontrat öyle yarım yamalak bir kararlılıkla yıkılamaz. Betty’i dört yüz yıldır görevine bağlayan kontrat……basit insan iradesiyle sona erdirilemez.]

 

[Subaru: O zaman… ben ne yapmalıyım……]

 

[Beatrice: ――Betty’i her şeyin üstünde tutmalısın.]

 

Kelimeleri son derece sessiz ama keskin bir şekilde dile getirmişti.
Öyle keskindi ki, Subaru’nun kulaklarında iğne batmış etkisi yaratmıştı.

 

[Subaru: N- ne……?]

 

[Beatrice: Betty’i her şeyin üzerinde tutmalısın. Her şeyden önce Betty’i düşünmelisin. Her şey bir yana Betty bir yana olmalı. Ve kontratı yeniden yazmalısın. Yeniden çizmelisin.  Onu mağlup etmelisin. Betty’i buradan çekip almalısın. Elimi tutmalısın. Ve beni sımsıkı sarmalısın.]

 

[Subaru: ――――]

 

[Beatrice: Bu senin asla yapamayacağın bir şey.]

 

Bu, Beatrice’in samimi, çaresiz ve içten talebiydi.  
Fazlasıyla ağır ve kimse tarafından kolaylıkla kabullenilemeyecek bir talepti.

 

[Beatrice: Sen zaten kalbinin bir numarasını seçtin, sanırım. Gümüş saçlı kız ya da mavi saçlı hizmetçi…… her halükarda, asla onları bir kenara bırakıp Betty’e öncelik veremeyeceksin. Bunun olması imkânsız.]

 

[Subaru: Emilia…… Rem……]

 

[Beatrice: Kontrat mutlaktır. Mutlak, sanırım. Şartları yerine getirilmediği takdirde, mühürlenmiş bir kontratı bedelini ödemeden yenilemek imkânsızdır. Betty artık şartların yerine gelebileceğine inanmıyor, sanırım. Ve kontratın şartlarını yerine getiremiyorsam ondan kurtulmamın tek yolu da……!]

 

İki kızın bahsinin geçmesi, Subaru’nun kalbine ağır bir darbe vurmuştu. Onları her düşündüğünde kalp atışları hızlanıyor, çığlıklar atıyordu. Bu, ruhunun derinliklerine kazınmış ve değiştirilemez bir tepkiydi.

 

[Beatrice: Bu yüzden Betty’nin kontratını boz…… ve zamanın akışında anlamsızca sürüklenen bu faydasız bedeni yok et……]

 

[Subaru: Kontratın…… gerçekten senin için o kadar önemli mi? Bu kadar nefret ediyorsan…… iradenle değiştirmen mümkün değil mi……?]

 

Bir yanıt bulamamıştı. Beatrice’e ne diyeceğini bilememişti.
Ve korkakça bir yaklaşımı seçerek başka bir soruyla onun sorusunu geçiştirmişti.

 

O anda Beatrice’in gözbebeklerinde bir hayal kırıklığı belirtisi titreşti. Ve Subaru, ölümcül bir hata yapmış olduğunun farkına vardı.

 

[Beatrice: Bu…… Betty’nin yaşama sebebi.]

 

[Subaru: Kontrat mı……?]

 

[Beatrice: Betty bu kontrat için doğdu ve bu kontrat için yaşıyor. Bu bana doğumumda verilen görevdi, yaşadığım müddetçe tamamlayamayacağım bir kontrat…… ve sen bencil bir şekilde bunu bozmamı mı istiyorsun…… söylediğin şey bu mu, sanırım?]

 

[Subaru: Hiç de bencilce değil! Zaten dört yüz yıl boyunca elinden geleni yapmadın mı!? Bunca zaman sözünü tutmak için dürüst kalmışken seni kim suçlayabilir!? Kimin buna hakkı olabilir? Zaten yeterince şey yaptın……!]

 

[Beatrice: Ve hiçbir şey başaramadım! Varlığımın ve doğumumun amacını bir kenara atarsam yaşayacak neyim kalır!? Beni kim suçlayacakmış!? Betty kendini suçlayacak! Ruh Beatrice böyle korkakça bir yaşamı seçtiği için kendisini hiç affetmeyecek!!]

 

Subaru, titreyen bacaklarının üzerinde ilerleyerek, bağırmakta olan küçük kızı omuzlarından kavradı. Ama kız başını kaldırmış ve daha da kuvvetli bir şekilde bağırmaya başlamıştı. O kırılgan küçük kızın gücü, Subaru’nun bedenini geriye itmişti.  

 

Güçsüzdü. Ne demek istiyordu? Subaru şu anda ne görüyor olduğunu anlayamıyordu.

 

[Beatrice: Ruhlar için kontratlar mutlaktır! Kontrat sahibi ve ruh arasındaki en önemli şey mühürledikleri kontrattır! Aynı şey Nii-cha için de geçerli! Öyle olmasa neden gümüş saçlı kızı her şeyin önüne koysun ki! Onu her şeyden önemli görüyor! Onu her şeyden çok seviyor! Betty ve o kız arasında kalırsa hiç düşünmeden o kızı seçer!  Nii-cha bile ilk sıraya Betty’i koyamıyor!]

 

Bir ruh olarak, Beatrice’e Puck’tan daha yakın biri yoktu.
Dört yüz yıldır birliktelerdi ve bu, insan ömrüne sığdırılamayacak bir birikim demekti.

 

Beatrice Puck hakkında ne düşünüyordu? Ve Puck Beatrice hakkında ne düşünüyordu? Subaru bundan emin değildi.

 

Ama Beatrice bu sorunun yanıtını vermişti.

 

Beatrice bu cevabı vermek için fazlasıyla zamana sahip olmuştu.

 

Soluk soluğaydı, omuzları titriyordu, saçlarının bukleleri bile bozulmuştu. İri, yuvarlak gözlerinden kocaman yaşlar dökülüyordu ve titreyen dudaklarından çaresiz sözler sıralıyordu.

 

Çok küçük, yalnızca bir çocuk diye düşündü Subaru.
Biri böyle küçük bir kızı nasıl bırakabilirdi?

 

[Beatrice: Sen…… kontratta bahsedilen kişi değilsin. Bunu biliyorum, sanırım……]

 

[Subaru: ――――]

 

[Beatrice: Ama benim için “o kişi” olabilir misin? Ya da o kişi olmasan bile, başka bir yolla Betty’i kurtarabilir misin, sanırım?]

 

[Subaru: ――――]

 

Yanıt verememişti. Ona öylece söz veremez ya da hızlıca reddedemezdi.

 

Subaru, burada geçirdiği kısa zaman diliminde, Beatrice’in gizemlerinin yalnızca küçük bir kısmını anlayabilmişti.

 

Ama onun yalnızlığını gerçek manada anlayabilmesi için tek başına dört yüz yıl geçirmesi gerekirdi.

 

Ancak böyle bir şey, bir insan için imkânsızdı. Kızın yalnızlığı, sıkıntısı ve kederi, Subaru’nun tecrübe edebileceğinin çok ötesindeydi.

 

[Beatrice: Betty bunun ne kadar imkânsız olduğunu herkesten iyi biliyor.]

 

[Subaru: Beatrice……]

 

[Beatrice: Bu yüzden lütfen Betty’i öldür. Bunu kendi ellerinle yap. İntihar etmek kontratı ihlal etmek anlamına gelir ve bir ruhun bunu yapması yasaktır, sanırım. Yani tek başıma ölemiyorum bile.]

 

[Subaru: Ama neden… ben……?]

 

Ellerini uzatan Beatrice, ricasını bir kez daha dile getirmişti.
Kendisine uzanan elleri tutarak bu talebe yanıt verebileceğini düşünen Subaru, yüzünü avuçlarıyla kapattı.

 

[Subaru: Senin ölümün, dört yüz yıl sonra gelen ölümün… bunu neden bana bırakıyorsun……?]

 

[Beatrice: Neden…… sanırım…]

 

Ağlayabilirdi, sızlanabilirdi, kaçınabilirdi. Beatrice Subaru’nun sorusu karşısında hepsini yapabilirdi. Ama bunları yapmamayı seçti.

 

Kendisi de cevabını bilmiyormuş gibi bir edayla hafifçe kafasını kaldırdı.
Ve kısa bir sessizlik anından sonra da başını salladı.

 

[Beatrice: ――Evet, galiba biliyorum.]

 

[Subaru: …………]

 

[Beatrice: Betty… ölümünü senin ellerine bırakmak istiyor…… çünkü-]

 

Subaru bu yanıtı dinlerse kaçışı olmayacaktı.
Bundan emindi. Başını kaldırdı. Eğer kulaklarını tıkamaz ve kızın söyleyeceklerini dinlemeyi reddetmezse, eğer elini ağzına götürerek kızın konuşmasını engellemezse――

 

Ama artık çok geçti. Çok geç kaldığını fark etmişti. Bunu durdurmanın yolu yoktu.

 

Beatrice’in dudakları yanıtını açıklamak üzereydi.
Ve o anda――

 

[???: Konuşmanızın ortasında rahatsız ettiğim için üzgünüm.]

 

Duymaması gereken bir sesi işiten Subaru, omurgasının ürperdiğini hissetti ve arkasına döndü.

 

Ve onu gördü.

 

[???: ――Senin için “o kişi” olmama ne dersin, Sanırım?]

 

Kapının eşiğinde, iki kukri-bıçağı tutan, simsiyah giyimli bir katil durmaktaydı.

 

#Ya tam Beatrice'in ağzından bir şey alacağız, çat diye geldi yine baş belası. 
O değil de bu bıçaklı katil kadınımız Yasak Kütüphaneye nasıl girdi ya?
O geldiğinde göre bu döngünün de sonuna geliyoruz demektir. Peki Subaru bundan sonraki döngülerde Beatrice meselesini nasıl halledecek? 
Yine binlerce soru ve cevap için okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr