[???: ……Uyanma vaktin geldi, sanırım.]
Yanağına atılan hafif tokadın sesi, Subaru’nun bilincini gerçekliğe döndürdü.
Gözlerini kırpıştırdı ve geri dönen görüşündeki aydınlığın karşısında homurdandı. Bu homurdanışın karşılığı yanaklarına atılan iki tokat oldu. Biri sol yanağınaydı, diğeri de sağa.
[Subaru: Hey, bana tekrar vurmana gerek yoktu!]
[Beatrice: Uyandığından emin olmak istemiştim. İkincisini neden attım bilmiyorum ama refleks olabilir, sanırım.]
Beatrice’in alaylı yanıtını alan Subaru, yerde yatmakta olduğunu fark etti.
Oturur pozisyona geçti ve bir hasarı olup olmadığını görmek için bedenini kontrol etti. Sağ omzunda keskin bir acı mevcuttu. Acının kaynağına baktığında, kan izleriyle kendini belli eden taze yarasıyla yüzleşti.
[Subaru: Aaghh, acıyor…… benim için biraz daha Shamac kullanamaz mısın?]
[Beatrice: Kullanamam diyemem. Ama bunu kullanmak yalnızca yaranın varlığını unutmanı sağlar, yarayı yok etmez. Eğer doğru düzgün iyileştirilmeden ortalıkta dolanırsan kan kaybından ölebilirsin, sanırım.]
Beatrice’in tüyler ürpertici bir olasılıktan bahsedişini dinleyen Subaru, bir elini yarasının üzerine koyup gözlerini kısarak, [Daha önemlisi……] dedi, bir şeyler hatırlamış gibiydi.
[Subaru: Elsa’ya ne oldu? Bu kadar rahat göründüğüne göre… geri çekilmesini sağladın herhalde?]
[Beatrice: Neden bahsediyorsun sen, sanırım?]
[Subaru: Ne demek neden bahsediyorum? Hala buradaysa bu şekilde oyalanamayız. Yani, tabii senin Shamac’ın benimkinden çok daha güçlü ama sadece bununla……]
[Beatrice: Algıda bu kadar zayıf olduğun için senin adına biraz üzülüyorum.]
Subaru, bu cümle karşısında kaşlarını çattı.
Beatrice iyimser görünüyor olabilirdi ama bunun sebebi Elsa’yı ondan korkacak kadar iyi tanımayışıydı. Eğer o katilin günahlarından haberdar olsaydı, o da Subaru kadar temkinli olabilirdi.
Subaru’nun yüzünden düşüncelerini okuyabilen Beatrice, gerçekten hayretler içerisinde kalmış bir şekilde iç çekti.
Ve Subaru’nun kafasının daha da karıştığını görünce bir adım yana çekildi.
[Beatrice: Hala anlamadıysan en iyisi kendi gözlerinle gör, sanırım.]
[Subaru: ――u, oah?]
Beatrice’in kapatmış olduğu manzarayla yüzleşen Subaru, bilinçsizce homurdandı.
[Beatrice: Korkunç rakibimize ne olduğunu soruyordun, değil mi?]
Beatrice’in böbürlenişini dinleyen Subaru, hiçbir yanıt veremedi.
Çünkü Beatrice’in arkasında―― uzuvları mızraklar aracılığıyla koridor duvarına asılan ve kalbine bir vampir gibi çubuk saplanan Elsa’nın cesedi durmaktaydı.
Ceset――evet, hiç şüphe yoktu. Bu bir cesetti.
[Subaru: O…… öldü mü?]
[Beatrice: Göğsünde bir delik olmasına ve bunca yara taşımasına rağmen hayattaysa…… insandan başka bir şey olması gerekir.]
Kafasını sallayan ve bitkinliğinin ağırlığını taşıyan Subaru, ayağa kalktı.
Ve kalktığı anda da yoğun bir baş dönmesiyle karşılaştı, neyse ki bir elin yardımı sayesinde düşmekten kurtulmuştu.
[Subaru: P-pardon……]
[Beatrice: Sorun değil……]
Beatrice arkasını döndü ve Subaru’ya bakmak yerine, onun ağırlığını avcunda taşıyarak Elsa’nın bedenine yaklaştı.
Elsa’nın başı gevşek bir şekilde yana düşmüştü ve örgüsünün yarısı bir mızrak tarafından kesilmişti. Dirsekleri ve dizleri duvara yapıştırılmıştı. Bu manzaranın zalimliği, Subaru’nun gözlerini kaçırmak istemesine yol açıyordu. Ama bu isteği göz ardı ederek iyice yaklaştı, o canavarın son nefesini vermiş olduğundan emin olmalıydı.
Nefes almıyordu. Subaru, elini uzatarak Elsa’nın hareketsiz bedenini yokladı. Hala ılıktı ama bir canlının eşsiz varlığını taşımıyordu. Subaru’nun dokunduğu boyunda en ufak bir nabız bile yoktu.
Ve daha da önemlisi, savunmasız Subaru’ya bu kadar yakın olmasına rağmen saldırma girişiminde bulunmuyordu.
[Subaru: Y-yani o … gerçekten öldü, öyle mi……?]
[Beatrice: Kaç kere daha aynı şeyi soracaksın, sanırım?]
[Subaru: Onun nelere kadir olduğunu bilince… Öyle kolayca kabullenemiyorum, bilesin…… Bunu gerçekten başardığımıza… inanmak zor……]
Elsa’nın cansız bedeninin önünde duran Subaru, keyif alamadığı bu galibiyet karşısında aptallaşmıştı.
Elsa’yı icabına bakılması gereken bir düşman olarak görüyordu ama Beatrice’in onu tek başına öldürebileceğini hiç düşünmemişti. Bu işi Garfiel’in yardımı olmadan başarmayı imkânsız görüyordu.
[Subaru: Puck ve Emilia birlikte yenememişti…]
[Beatrice: ……Nii-cha ciddi olsaydı bu kız ona asla rakip olamazdı. Ve Betty de mükemmel bir haldeyken hiçbir İnsana yenilmez, sanırım.]
Eğer Puck ciddi olsaydıdan kastı――onun şu devasa aslana dönüşmesi olmalıydı. Sahiden de o şeyle birlikte tüm dünyayı dondurabildiyse Elsa’nın hiç şansı olmazdı. Beatrice de benzer güçlere sahip bir ruh olsa gerekti.
[Subaru: Doğru ya. Rem!]
Elsa’nın ölümünü kesinleştiren Subaru, hızlıca yatak odasına yöneldi. Frederica’nın bedeni hala kapıda asılıydı.
Onun katılaşan bedenini nazik bir şekilde indirdi ve bir elini kanlı kapı koluna uzattı. Derin bir nefes aldı ve içeri bakmak için cesaretini topladı.
Ve sonra,
[Subaru: ――Rem]
Kız çağrısına yanıt vermemişti.
Ama yatağında uyuyor olduğu ve dışarıdaki katliamdan nasibini almadan ritmik bir şekilde nefes aldığı görülüyordu.
Elsa bu odaya adımını atmamıştı.
Yani bu kapıyı canı pahasına koruyan Frederica’nın ısrarcılığının, o katilin ahlaksızlığından büyük olduğuna şüphe yoktu.
[Subaru: ……Senden şüphelendiğim için üzgünüm… Frederica…]
Uykudaki sevimli kızın alnını okşayan Subaru, koridora yatırdığı kızdan özür diliyordu.
Tabii Frederica’nın ruhu bu dünyayı çoktan terk etmişti ve Subaru’nun sözleri ona asla ulaşmayacaktı.
[Beatrice: Ee, şimdi ne olacak, sanırım?]
[Subaru: Rem’i burada bırakamayız. Frederica’yı ve Petra’yı da…… Arlam köylülerinden onlarla ilgilenmelerini isteyebiliriz.]
[Beatrice: Sen yapamaz mısın? Bu o kızı daha mutlu ederdi, sanırım.]
[Subaru: Eğer Rem’i tek başıma koruyabilecek olsaydım bunu yapardım. Ama yapamam. Ben…… seni Sığınağa götürmek zorundayım.]
Rem’in yatağının ucundaki Subaru, bakışlarını kapıdaki Beatrice’e çevirdi. Ve hız, hafifçe homurdanarak karşılık verdi.
[Beatrice: Bu fikre nerden ulaştın acaba? Konuşmamız bölünmüş olabilir ama hala aramızda halledilmeyi bekleyen bir mesele var.]
[Subaru: Biliyorum. Ve cevabım da şu: ――Seni öldürmeyi asla kabul etmeyeceğim ve gerekirse bu Köşkten sürükleyerek çıkartacağım. Karar verilmiştir.]
[Beatrice: Ne kibir ama. Betty’nin sözlerini hiçe sayıp kendi istediğini yapacaksın. ――Sen kim olduğunu sanıyorsun da bu kadar komik kararlar alabiliyorsun, sanırım?]
[Subaru: Eğer benden istediğin şeyde gerçekten samimi olsaydın… o zaman talebini değerlendirebilirdim.]
[Beatrice: ――O da ne demek oluyor?]
Beatrice’in sesi kısıktı ama bu konuşma esnasında göz korkutucu bir aura yaymaya başlamıştı. Tüylerinin diken diken olmaya başladığını hisseden Subaru, hızlıca başını salladı.
[Subaru: Tam olarak ben de bilmiyorum. Ama senin hakkında öğrenmem gereken çok şey olduğunu hissediyorum.]
[Beatrice: ――Yapma, sanırım.]
[Subaru: Hala Sığınakla ilişkini öğrenemedim. Echidna’nın deney sahasının seninle ne ilgisi var?……Açıkçası, bu konuda yalnızca kötü hislere sahibim.]
[Beatrice: Sorgulamayı bırakır mısın artık?]
[Subaru: Bırakmayacağım. ……Hem ben olmasam kim seni anlamaya çalışacak? Tek yaptığın o odaya kapanıp kalmak…]
Beatrice, boğazlanmışçasına sessiz kaldı.
Bunu gören Subaru ise Rem’i yataktan kaldırmaya girişti. Onu Arlam Köylülerine teslim ettikten ve oraya yerleştirdikten sonra Beatrice ile birlikte Sığınağa gidebilirdi.
Eğer Beatrice Kapı Geçişini kullanmayı kabul ederse zamandan bir hayli tasarruf ederlerdi. Ama onu buna zorlayamazdı. Aksi takdirde Patrasche ile birlikte yarım günlük bir yolculuk yapmaları gerekecekti.
[Subaru: Benimle Sığınağa gelmesen bile Roswaal ve Lewes-san’la senin hakkında konuşacağım. Eğer mümkün olursa daha ‘kıdemli’ birine de sormak isterim.]
Subaru içten bir şekilde ‘’bilme’’ arzusu duyarsa, Açgözlülük Cadısı onun çağrılarına yanıt verirdi.
Bu kez bir öncekine kıyasla çok daha fazla bilgiye ve birkaç yeni teoriye sahipti. Tüm bu yeni bilgiler/sorular sayesinde Rüya Kalesine kabul edileceğine dair hiç şüphesi yoktu.
Ve vakit geldiğinde, herkesin dudaklarını mühürlemiş olduğu Sığınak sırlarını ortaya dökecekti.
[Subaru: Er ya da geç bu bilgileri alacağım. Gerçi neden geciktirmeye çalıştığını da anlayabiliyorum.]
[Beatrice: Daha ne kadar insanlarla oynamaya devam etmeyi düşünüyorsun, sanırım……!]
[Subaru: İnsanlarla oynamak mı? Ben öyle bir şey……]
[Beatrice: İnsanların dokunulmasını istemediği noktalara dokunuyorsun ve kendi bencil saçmalıkların yüzünden onları kargaşaya sürüklüyorsun. Tolere edebileceklerimin de bir limiti var, sanırım. İki kişi öldü ve sen hiçbir şey olmamış gibi burayı terk mi edeceksin?]
[Subaru: ――――I]
Beatrice’in azarı, Subaru’nun yüzünde katlanılmaz bir acının izlerini doğurdu.
Bunu gören Beatrice ise acaba çok mu ileri gittim diye tereddüt etti. Ancak bu tereddüdün sahte bir kayıtsızlıkla yer değiştirmesi çok sürmemişti.
[Subaru: Petra ve Frederica…… Rem’i köylülere teslim ettikten sonra onların düzgün bir şekilde gömüldüğünden emin olacağım. Ayrıca Petra ve ben… bu sessiz kalabileceğim bir mesele değil.]
Sözlerinin sığ bahanelerden ibaret olduğunun farkındaydı ama başka şansı yoktu ve Beatrice’in yüz ifadesini görmemesi için arkasını dönerek yürümeye başladı.
Beatrice’in sözleri kalbini delip geçmişti.
Petra ve Frederica’nın ölümlerinin tek etkisi Subaru’nun bu dünyayı sıfırlama konusundaki kararlılığını güçlendirmek olmuştu. Elsa’nın ölümü bile çok ağır bir bedel gerektirmişti. Bu dünyayı sürdürmek fazla acı vericiydi.
İşte buradaydı, Beatrice’e ‘’Ölmemesini’’ söylüyordu, bunu yapmaya ne hakkı vardı ki? Sen yapamazsın ama ben yapabilirim―― bu gerçekten de tarifsiz bir bencillikti.
[Subaru: Sığınağa benimle gelecek olsan da olmasan da önce Köşkteki işleri ayarlamamız gerekiyor. Gerisini sonra konuşuruz.]
Beatrice’i geçen Subaru, koridorda yürümeye devam etti. Bir süre ardından bakan Beatrice de sessiz bir şekilde yürümeye başlayarak onu takip edeceğini belli etti.
Kendi canını alması yasak olduğuna göre, bu işi kendisi için yapacak birine ihtiyacı vardı. Subaru'yu bu konuda zorlayamazdı ve Subaru da niyetini belli ettiğine göre tek çaresi onu takip etmekti.
Ne zalim bir adamım, bile bile bu şekilde davranıyorum, diye düşünen Subaru suçluluk doluydu.
[Subaru: ――oa?]
Kendisini azarlayarak yürümekle meşgulken, bir anda garip bir hırıltı çıkardı.
Sebebi yemiş olduğu hafif bir darbeydi. Sanki arkasındaki bir el tarafından itilmiş gibi, kollarındaki Rem’le birlikte öne doğru sendelemişti.
Birkaç adım sonra dengesini kazandı ve arkasını dönerek kendisini iten elin Beatrice’e ait olduğunu gördü. Az önceki sözlerinin intikamını falan mı almıştı acaba? Ama tam bu düşünceyle kaşlarını çatıp isyan edecekken――
[Beatrice: ――a]
Kızın göğsünden çıkan metalin parıltısını fark etti.
#Yok artık, Elsa ölmemiş mi ki?! Eğer gerçekten o 'metalin' sahibi Elsa ise karşımızda bir insan yok gibi görünüyor.
Elsa değilse başka kim olabilir? Ve Beatrice az önce Subaru için kendisini feda mı etti?
Tabii ki cevapları almak için, okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..