Doktor kısa sürede gelmişti ve dikkatle Su Jian'ı muayene etti. Neyse ki, çorba bir süredir mutfakta durduğundan sıcak olmasına rağmen Su Jian'ı çok yakmamıştı. Su Jian'ın sadece ilaç kullanması gerekiyordu ve birkaç gün içinde iyileşirdi.
Su Jian derin bir nefes aldı. Zaten yarı engelliydi, bu yüzden tamamen engelli olmak istemiyordu. An Yize’ye baktığında, onun da ifadesiz suratı biraz rahatlamıştı.
Bai Ningxue, özellikle Su Jian’ı oldukça mutlu eden ziyaret için yanlarına gelmişti. Ne yazık ki, tanrıça ona (ana karakter) çok fazla bakmamıştı, daha çok özür diler bir ifadeyle An Yize’ye bakıyordu. Bu tedirgin ve kederli ifade, onu gören herkeste acımaya neden olurdu.
Su Jian onun için gerçekten üzülmüştü. An Yize’nin umursamaz ifadesini gören Su Jian, tanrıçayı teselli etme ve yüreğini ferahlatma fırsatını yakalamak istemişti. Fakat, An Yize birdenbire “Jian Jian'ın dinlenmeye ihtiyacı var, dışarı çıkalım” deyip tanrıçayı odadan çıkarmıştı.
Su Jian’ın göğsü sıkışmıştı. Ananı!
Kısa süre sonra An Yize odaya geri gelmişti, ancak Su Jian ona hala kızgındı. An Yize, neden geldin? Ruhsuz suratına bakmanın iyi bir yanı var mı acaba? Çabuk tanrıçamı geri getir!
An Yize birden, “Burada kalıp mı iyileşmek istersin yoksa eve mi gitmek istersin?” diye sorduğunda yatağın yanına oturmuştu.
Su Jian’ın rengi yerine gelmişti. “Şimdi geri dönebilir miyiz?”
An Yize, “Yoksa burada ana binada mı kalmak istersin?” diye cevap verdi.
Siktir! Tabii ki geri dönmeyi tercih ederim! Bir malikane, iyi yemekler ve bir tanrıça olsa bile, sonuçta kendisini hasta hissettiren Elder Rong da vardı! Su Jian aceleyle başını salladı, “Eve gitmek istiyorum!”
An Yize başını salladı, “Anladım.”
Çok geçmeden anne An da odaya gelmişti. Su Jian, oğlunun önünde biriyle tartışmak istememişti, bu yüzden anne An ve An Yize’nin konuşmasını gizlice dinlerken uyuyormuş numarası yapmıştı.
An Yize, Su Jian’ı eve götüreceğini anne An’a söylemişti, ancak anında itiraz edeceğini hayal bile edemezdi.
Anne An’ın sesi oldukça nazikti, “Xiao Ze, annene kızgın mısın?”
Su Jian içten içe sessizleşmişti. Ah! Gerçekten onun oğluydu! Elder Rong da oldukça nazikleşmişti!
An Yize’nin sesi oldukça yakın olduğu biriyle konuşan birinin sesi gibi yumuşamıştı. “Hayır, annecim. Hemen yanlış şeyler düşünme lütfen.”
“Yalancı! Karını buraya getirdiğime kesinlikle kızdın, değil mi?” Anne An somurtarak, “Xiao Ze, gizlice evlendiğinden beri beni bir daha asla dinlemeyeceğini ve artık anneciğini sevmediğini zaten biliyordum…” dedi.
Su Jian’ın tüyleri diken diken olmuştu: Elder Rong hala Elder Rong musun? Şu genç kadın sesiyle amacın ne?
An Yize bu duruma alışıktı. İstifini bozmadığından sesi değişmemişti. “Anne, gerçekten kızgın değilim. Sadece Jian Jian burada yaşamaya alışkın değil ve şimdi de yaralandı. İyileşmek için eve gitmesi daha iyi olur.”
“Burası senin de evin değil mi? Karın yaralandı ve sen normalde işe giden birisin, onunla ilgilenmesi için birine ihtiyacı var. Ona nasıl bakabilirsin? Burada çok sayıda hizmetçi var ve aşçıyla doktora kolayca ulaşılabilir. Burada iyileşmesi daha kolay olmaz mı? Ben de onunla ilgilenebilirim!” Anne An fısıldayarak, “Yoksa gerçekten anneni görmek istemiyor ve artık anneni sevmiyor musun?”
Su Jian: Genç bayan Rong, böyle yapma! An Yize, sağlam durmalısın! Burada yaşamak istemiyorum!
An Yize: “Tamam. O zaman Jian Jian’a birkaç gün burada kalacağımızı söyleyeceğim.”
Su Jian: “……”
……
Annesini gönderdikten sonra An Yize odaya döndü. Su Jian onu görür görmez bağırdı, “Bana eve gideceğimize dair söz vermiştin!”
An Yize, “Annem güzel bir noktaya parmak bastı. Burada daha fazla insan var, bu yüzden seninle ilgilenmek daha kolay olacak.”
Su Jian, “Benimle ilgilenmesi için kimseye ihtiyacım yok! Daha önce tek başıma iyi değil miydim?”
An Yize, “Ama şimdi yanmış bir elin var. İstemsiz olarak endişeleniyorum.”
Su Jian sinirle, “Ben burada kalırsam daha iyi mi hissedeceksin? Unutma, annen daha önce beni aç bırakacaktı!”
An Yize, “Artık sana öyle davranmayacak! Annem yaralandığını görünce gerçekten endişelenmişti ve senden nefret etmiyor. Sadece ona söylemeden aniden evlendik ve bunu kabul etmekte zorlandı. Bu yüzden sana öfkesini belli etti. Ama şimdi öfkesini üzerinden attığı için, artık muhtemelen sana zorbalık etmez.”
Su Jian bunu düşündü, sonra aklına bir sorun geldi: “Ama burada bizi izleyen çok fazla göz var. Sırrımızı açığa çıkarmak çok kolay olabilir. Ya biri evliliğimizin sahte olduğunu fark ederse?”
An Yize durdu, “Yapmam gerekeni yapacağım. Ayrıca, sen de dikkat etmelisin.” dedi.
Su Jian: “Neye dikkat etmeliyim?”
An Yize: “Bana olan sevgini altından daha sağlam ve denizden daha derin göstermeye.”
Su Jian: “……”
……….
Su Jian yatmadan önce büyük bir sorun daha fark etmişti: Amına koyayım! An Yize ile aynı yatakta yatmak zorundayım!
Su Jian, “Eviniz büyük ve çok fazla yatak odası var. Bana herhangi bir odayı verebilirsin, neden aynı odada kalmak zorundayız?”
An Yize, “Biz yeni evlileriz” dedi.
Aşklarını göstermek zorunda olmak çok kötü bir şeydi! Su Jian, “O zaman onlara şu anda yaralandığımı ve seninle yatmanın uygun olmadığını söyle!” dedi.
An Yize sakince, “Yaralandın. Hareket etmen uygun değil, bu yüzden evde yalnız kalamazsın.” diye cevap verdi.
“Dişlerimi gıcırdatıyorum, horluyorum ve battaniyeleri atıyorum!” Su Jian kendi imajını mahvetmişti.
An Yize: “Ha.”
Su Jian’ın başka bir seçeneği yoktu. An Yize aniden, “Korkma. Sana hiçbir şey yapmayacağım.” dedi.
Su Jian ona baktı. Ananı! Ben, baban, büyük erkeksi erkek, senin bana bir şey yapmandan korkar mıyım? Ben, baban, lanet olası aşk rakibimle aynı yatakta yatmak istemiyorum!
Yine de koşullar Su Jian'ı durumu kabullenmeye zorlamıştı.
Diğer yaralanmaların üstüne yine yaralandığı için yıkanmak daha da zordu. Neyse ki, An Yize bunu fark etti ve bir hizmetçiden Su Jian'a yardım etmesini istedi. Su Jian, banyoda nazik ve sevimli bir kadın hizmetçi tarafından hizmet edilmesinden baya memnun olmuştu.
Ne yazık ki, An Yize odaya döndüğünde, Su Jian hizmetçiyi isteksizce gönderip sonra umursamazca kanepeye uzanmıştı.
An Yize, Su Jian’ın uzun saçlarının hala ıslak olduğunu görünce yüzünü buruşturdu. Biran için tereddüt ettikten sonra fön makinesiyle Su Jian'ın yanına gitti.
Su Jian ona baktı.
An Yize göz ucuyla ona baktı. Sonra, tek kelime etmeden Su Jian’ın uzun saçlarını kurutmaya başladı.
İlk başta Su Jian ürpermişti. Ananı! Aşk rakibinin saçlarını kurutması çok garipti! Ama An Yize nazikti ve fön makinesinden çıkan hava çok sıcaktı. Gerçekten çok rahattı! Yavaşça tadını çıkarmaya başlamıştı.
Fön makinesinin sesi kesildiğinde, kendinden geçmişti. Kendine geldiğinde, An Yize’nin kucağına doğru uzandığını fark etti.
Su Jian hemen An Yize'ye baktı. Şaşırtıcı bir şekilde, An Yize de sessizce ona bakıyordu.
Su Jian yalandan bir kahkaha attı ve aceleyle doğruldu. An Yize ona baktı, sonra “Ben duş alacağım” dedi.
“Ha? Ah! Git! Git! Git!” Su Jian gözleriyle An Yize'yi banyoya kadar takip etti. Sonra, yatağa yattı, başı aşağı düştü.
Su Jian Sıkılmıştı, uyumadan önce zaman geçirmek için telefonunu aldı. Yavaşça uyku bastırmaya başladı ve cep telefonunu tutan elleri gevşemeye başladı.
“Ah!”
An Yize, Su Jian’ın bağırdığını duyduğunda banyodan yeni çıkmıştı ve çabucak koştu.
Sonra Su Jian’ın yüzüne cep telefonunun düştüğünü gördü.
Su Jian’ın uyku sersemliği uçup gitmişti. 'Trajedi' sözcüğü zihninde yankılandı. Yatağın önünde duran An Yize'nin gözlerinde kahkahalı bir ima görünce kızmıştı.
O utanç verici ana şahit olduğundan beri sinirlenmeye hakkı yoktu. Su Jian pes edip yüce An’ın onu etkilemesini engellemeliydi.
An Yize’nin dudaklarında imalı bir gülümsemeyle sinirle ona arkasını dönen Su Jian’ı izledi. Bunu neden umursayamayacağını bilmiyordu. Bir süre örtülerin altındaki kambura bakıp üzerinde uzun uzun düşündükten sonra, An Yize bir yığın belge alıp örtüleri kenara çekti ve yatağa girdi.
Su Jian, An Yize’nin yatağa girdiğini fark etmişti, ancak dikkatini ona vermek istememişti. Cep telefonunun düşmesinden dolayı uykusu tamamen açılmıştı, bu yüzden cep telefonuyla oynamaya başladı. Oyunun sesleri odayı hareketlendirmişti.
An Yize kaşlarını çattı, ama onu durdurmadı.
Çok geçmeden An Yize belgelerden başını kaldırmıştı ve oyunun sesinin kapandığını fark etti.
Biran tereddüt ettikten sonra An Yize döndü.
Kız yanında yatıyordu. Telefonu hala elinde tutuyordu, ama çoktan uykuya dalmıştı.
An Yize sessizce, normalde uyanıkken tuhaf olan Su Jian’ın suratında göremeyeceği durgun v uykulu yüze baktı. Sonra yavaşça uzanıp yüzünün yanındaki cep telefonunu aldı. Aniden, 'Cep telefonları radyasyon yayar ve kafa alanının yakınında tutulmaması gerekir' sözlerini hatırlayınca telefonu komodine koymaya karar verdi. Böylece örtüyü kaldırdı, yataktan çıktı ve cep telefonunu odanın uzak tarafındaki masanın üzerine koydu.
…………
Ertesi gün, Su Jian An Yize’nin koynunda uyanmıştı.
Sadece An Yize’ye doğru uzanıp kıvrılmamış, aynı zamanda eli An Yize’nin göğsünde, bacakları da An Yize’nin üstündeydi. Ahtapot gibi An Yize’nin etrafına sarılmıştı.
Yarı uyanık Su Jian birden korkuya kapılmıştı.
Kahretsin! Uyku pozisyonu çok tanrısaldı!
Dün gece bir rüya gördüğünü hatırladı. Rüyasında sonunda uzun zamandır beklediği bir güzelliğin sevgisini kazanıyordu. Böylece, güzellik ve o birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlardı. Şüphesiz olabildiğince çekici ve asildi... Su Jian, onunla inanılmaz derecede çekici ve asil bir olay yaşayan kişinin An Yize olduğunu fark ettiğinde, ölmek istiyormuş gibi hissetti.
Su Jian’ın ilk tepkisi An Yize’yi itmekti ancak bunu yapmadan önce aklına bir şey gelmişti. Şu anda bu lanet olası utanç verici durumun farkında olan tek kişi oydu. An Yize’yi uyandırsaydı, o zaman aşırı mahcup olurdu!
Böylece, bacaklarını ancak An Yize'den uzaklaşmaya azami özen göstererek hareket ettirebiliyordu.
An Yize’nin uyanmak üzereymiş gibi aniden hareket edeceğini kim bilebilirdi?
Vicdan azabı çeken Su Jian’ın ödü kopmuştu. Panikle, gizlice kaçmak için sessizce kaldırdığı bacağının kontrolünü kaybetti. Sadece kaçmayı başaramamış, aynı zamanda ayağı da An Yize’nin vücuduna dokunmuştu!
Su Jian’ın gözleri büyüdü.
An Yize'yi uyandırmaktan korktuğu için değil, aksine… Hassiktir! Neye dokunmuştu??? Bu şekil ve his. Bunun olması mümkün müydü….
Su Jian, ani bir refleksle An Yize’ye baktı.
Sonra umutsuzca bakarken An Yize'nin gözlerini açtığını ve uyuşukluk hali bile olmadan tamamen uyanmış olduğunu fark etti.
Su Jian bacaklarını şimşek hızında geri çekti. Garip atmosferi dağıtmak için, “Imm. Oldukça güçlü birisin, ha?” dedi.
An Yize: “……”
An Yize’nin tepkisizliğinden Su Jian artık suçlu hissetmiyordu. Nedenini bilmiyordu, ama düşünceleri dokunduğu şeye odaklanmaya başlamıştı. Su Jian’ın umudunu kesen göz kamaştırıcı bir dokunuş olsa da An-soyadlı adamın etkileyici şekilde iri olduğunu hissetti.
Kendi horozunun ve kırık cevizlerinin durumunu düşündüğünde, Su Jian üzüntüyle dolmaktan başka bir şey yapamamıştı.
Bu yüzden Su Jian istemsiz olarak An Yize’nin kasıklarına daha fazla baktı.
An Yize: “……”
Su Jian’ın kalbi pişmanlık ile doluydu: Küçük Jian Jian. Üzgünüm. Geçmişte, her gün yanımdaydın, ama senin değerini bilmiyordum. Ama şimdi, beni terk edip gittikten sonra, pişmanlık duymam için çok geç…
Böylece, Su Jian’ın bakışları An Yize’nin kasıklarından gözlerine kaymıştı. Gözlerinde muazzam bir hayranlık, kıskançlık ve eski bir deneyim saklıyordu.
“Genç adam, elindekinin kıymetini bil.”
An Yize: “……”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..