Ye Lang, son yıllarda filmlerin, dizilerin ve müziklerin popüler hükümdarıydı. Yakışıklıydı, iyi şarkı söylerdi, yüksek dereceli dramalarda ve gişe rekorları kırmış filmlerde rol almıştı. Su Jian ünlü yıldızları takip etmese bile, yıldız Ye Lang’ın ne kadar ünlü biri olduğunu biliyordu.
İkinci kardeş An aslında Ye Lang’di! Su Jian heyecanına engel olamamıştı. Böyle büyük bir yıldızın yanı başında olacağını asla düşünemezdi!
Tabii ki, Su Jian'ın bu kadar etkilenmesinin nedeni yukarıda bahsedilen başarılar değildi. Su Jian’ı en çok etkileyen şey Ye Lang’in birçok dedikoduya neden olmuş kız arkadaşıydı.
Su Jian’ın dedikodu seven yanı alevlenmişti ancak An Yirou’nun üzerinde kötü bir izlenim bırakmadan bu konuyu ona soramazdı. Böylelikle, An Yize, o gece yatarken Su Jian’ın parlayan gözlerle bilgisayara baktığını gördü.
An Yize göz ucuyla bilgisayara baktı ve Ye Lang’in oynadığı bir film izlediğini gördü. Daha sonra Su Jian'a doğru baktı.
Su Jian heyecanla “İkinci ağabeyin Ye Lang mı?” diye sordu.
An Yize “Hıhı” diyerek onayladı, bir süre durakladıktan sonra “Onu beğeniyor musun?” diye sordu.
Su Jian “Tabii ki!” diye karşılık verdi. “Şey! Son zamanlarda Sun Lili ile çıktığını duydum, doğru mu?”
An Yize: “Emin değilim.”
Su Jian bir an için sessizleşmişti ama bu cesaretini kırmamıştı. Tekrar, “Bir süre önce internette, neşeli genç kadın oyuncuyla dizideki kurguyu gerçeğe dönüştürdüğünü söyleyen bir söylenti vardı… Ah! Adı Lin Shimei’ydi! Bu doğru muydu?”
An Yize: “Bilmiyorum.”
“……” Su Jian’ın hevesi kırılmıştı. “İkinci ağabeyini biraz bile umursamıyorsun!”
An Yize ona bakıp: “Neden ikinci ağabeyime karşı bu kadar ilgilisin?”
Su Jian yine suskunlaşmıştı. Sonra kendine geldi ve, “Çü-çünkü o benim idolüm! İdolümle ilgilenmemin nesi yanlış?”
An Yize bilgisayar ekranındaki Ye Lang’e baktı, sonra yavaşça “Idol?” diye sorduğunda bakışlarını Su Jian’a çevirmişti.
“Evet!” Bir bahane bulduktan sonra Su Jian’ın konuşması çok daha yumuşaktı. Genç bir kızın saygılı tonunu kopyalayarak, “Oppa çok havalı ve çok yetenekli! Onu gerçekten beğeniyorum!” [1]
An Yize aniden, “Oppan bana çok benziyor.” diye cevap verdi.
Su Jian: “……”
Su Jian sessizce An Yize'ye baktı ve “Oppamız derin duygularla dolu gibi görünüyor…”
An Yize: “Oppanın üçüncü sınıftan beri Su Lili ve Lin Shimei ya da her neyse o da dahil elliden fazla kız arkadaşı oldu.”
Su Jian’ın öfkesi alevlenmişti, “Hiçbir şey bilmediğini söylememiş miydin?”
“Hatırladım.” An Yize ifadesizce “Hala onu beğeniyor musun?” diye yanıtladı.
Su Jian, “elliden fazla” kelimesi kafasının içinde yankılanırken “Evet!” diye sanki umursamıyormuş gibi cevap verdi. Ananı! Ben, senin baban, üçüncü sınıftan beri başkalarının kızlarıyla evlenmek ve baba olmak için yaşımı bekliyorum! Su Jian kıskançlık, haset ve nefretle doluydu. Hayatta kazanan ikinci kardeş An’ın önünde eğilmekten başka çaresi yoktu.
“Film yıldızı olmak harika!” Su Jian iç çekti. Eğlence sektörüne girmek istiyorum!” Sevimli kızlar ve güzel tanrıçalar! Hemen hemen istediğin her şey orada var!
An Yize ona, “Eğlence sektörüne girdikten sonra kendi oppamı görebiliyorum.” ifadesiyle baktı ve umursamaz bir tonda “Eğlence sektörü için uygun değilsin.” dedi.
Su Jian, An Yize tarafından beklenmedik bir şekilde aklı başına getirildiğinde ekrana bakarak erkek başrol olduğunu ve tanrıça ile aşk nehrine düştüğünü hayal ediyordu. Mutsuz bir şekilde, “Neden böyle diyorsun? Karınmış gibi davranma konusunda ne kadar iyiyim görmüyor musun? Hımm! Eğlence endüstrisine girseydim, muhtemelen… ikinci ağabeyin gibi… Ah… Ji Yan gibi… süperstar seviyesinde olabilirdim… Nn.”
An Yize zaten donuk bir ifadeye sahipti. “İkinci ağabeyin gibi.” sözlerini duyunca kaşlarını çatmıştı. Sonra Su Jian’ın Ji Yan’dan bahsettiğini duyunca yüreğindeki öfke daha da büyümüştü. Su Jian’ın küçük ağzından çıkan kelimeler onu daha da mutsuzlaştırmıştı. Böylece birden başını eğdi ve onu kendi ağzıyla susturdu.
Su Jian’ın gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacakken birden sesi kesilmişti.
Hassssssssiktir! An Yize, bu adam, ne-ne-ne yapıyor?
Su Jian şaşkınlıkla An Yize’nin dudaklarını emmesine izin vermişti. Kendine geldiğinde An Yize çoktan onu öpmüştü. Tüyleri diken diken olmuştu. Sonra tüm gücüyle karşı koymaya çalışmıştı.
Kurtulmak için çabalamasaydı daha iyi olabilirdi. Kıvranmasıyla birlikte, An Yize onu kucağına çekti, ikisini de ters döndürdü ve onu altına aldı.
Su Jian: Birlikte güzelce oynayamaz mıyız? Siktir!
An Yize sadece Su Jian’ı susturmak istemişti. Su Jian’ın yumuşak dudaklarını öptüğünde yüreğinin yerinden çıkacağını kim bilebilirdi ki? Su Jian bir nefes almak için ağzını açtığında, dili ağzının içine girme fırsatı bulmuştu.
Su Jian, yıldırım çarpmış gibi hissetmişti. Her yönden çok kötü hissetmişti!
Tüm gücüyle mücadele etmişti. Maalesef, küçük bir bedendeydi ve zayıftı. An Yize şu anda hipnoz olmuş gibiydi. Zayıf vücuduna bastıran büyük dağı itme şansı yoktu.
Su Jian sessizce: Hayat neden bu kadar zor… diye ağlayıp sızlanıyordu.
Sonunda, An Yize hafifçe üzerinden kalktığında, Su Jian üzüntüsünü ve öfkesini atma fırsatı yakalamıştı. Yatak odasının duvarlarını delen yüksek tonlu bir sesle.
“İmdat! İmdat! Aaaaaaaaah.”
…….
Sonunda An Yize kendine gelebilmişti.
Su Jian’ın sesi yükselmeye devam etti. An Yize refleks olarak kaşlarını çattı. “Kapa çeneni!” diye ona bağırdı.
Su Jian aniden sesini kesmişti. Sanki kendini koruyormuş gibi ağzını elleriyle kapattı ve An Yize’ye ihtiyatlı bir şekilde baktı.
An Yize, gözlerinin kenarlarının kırmızı olduğunu ve gözlerindeki bakışın keder, öfke ve ihanetle dolu olduğunu gördü. Kaşlarını çattı, sonra “Ben…” demek için ağzını açtı.
Aniden kapı çaldığı için konuşmasını bitirememişti. “Üçüncü abim! Üçüncü görümcem!”
Su Jian’ın gözleri parlamıştı! Bu kız kardeş An’dı! An Yize kapıyı açmak için Su Jian’ın üstünden kalktı, uzun bacakları sayesinde tek bir adımda kapıya gitmiş ve açmıştı.
An Yize kapıdaki kız kardeşine suratsız bir ifadeyle baktı: “Ne istiyorsun?”
An Yirou, An Yize’nin arkasındaki odayı gözleriyle dikkatle inceledi: “Hiç. Sadece görümcemin sesini duydum…”
An Yize ifadesiz bir şekilde, “Yanlış duymuşsun.” dedi.
“Öyle mi?” An Yirou hala gizlice içeriye bakmak istiyordu, ama üçüncü ağabeyinin düşmanca bakışlarıyla göz göze gelince sessizce geri çekilmişti. An Yirou tereddütle “Üçüncü abim, şu anda üçüncü görümcemin vücudu iyi durumda değil. Siz ikiniz… * öksürüp* Ona karşı biraz daha nazik olmalısın…” dedi.
An Yize: “……”
An Yirou son birkaç kelimeyi usulca söylemişti. Bu yüzden Su Jian onları tam duyamamıştı. Sadece “Üçüncü görümcemin vücudu şu anda iyi durumda değil.” dediğini duyabilmişti. İçinden: Kız kardeş An bir melek! diye haykırdı. Küçük meleğin abisinin korkunç, çılgın hareketi aklına geldiğinde heyecanlanmıştı ve tam o esnada bağırmıştı, “Kız kardeşim! Bana yardım et! Seninle uyumak istiyorum!”
An Yize: “……”
An Yirou: “……”
An Yize alçak bir sesle, “Xiao Rou, öncelikle geri dönüyorsun” dedi.
An Yirou, surat ifadesi garip bir hale gelen abisine garip bir şekilde baktı. Geri çekildi ve odanın içine doğru, “Görümcem, abimle uyumalısın. Artık sizi rahatsız etmeyeceğim.” Sonra kendiliğinden ortadan kayboldu.
Su Jian, küçük kurtarıcı meleği onu terk ederken çaresizce bakakalmıştı. Küçük melekle aynı yatakta uyuma fırsatını kaybetmişti, üzülmekten başka çaresi yoktu.
Dönüp baktığında An Yize’nin ona bakarak ona doğru yürüdüğünü görmüştü. Ona karşı önlem almaktan başka şansı yoktu. Battaniyeleri aceleyle üstüne örttü ve sadece bir çift yuvarlak, büyük göz açıkta kalmıştı. Öfkeyle “Başka ne yapacaksın?” diye sordu.
An Yize kendini durdurmamıştı. Sadece göz kamaştırıcı büyük gözlerle büyük bir battaniye içine sarınmış kişiye baktı. Ruh hali aniden nazikleşmişti ve gözleri neredeyse ayırt edilemez bir mizah izi taşıyordu.
An Yize, Su Jian’ın tedbirli bakışlarına aldırmadan hemen yanına oturdu. Yumuşak bir şekilde, “Özür dilerim.” dedi.
Olayı büyütmeseydi daha iyi olurdu. Su Jian, An Yize konuştuğu zaman ne kadar haksız olduğunu hatırladı. Battaniyeleri fırlatıp attı ve öfkeyle “Özür dilemenin ne faydası var? Bu benim ilk öpücüğümdü! İlk öpücüğümü bana geri verebilir misin?”
An Yize donmuştu ve bir an için sessizleştikten sonra tekrar “Özür dilerim.” dedi.
Su Jian öfkeyle ona bakmamaya çalıştı; morali baya bozulmuştu: Ben, senin baban, ilk öpücüğümü yirmi dokuz yıl boyunca saklamıştım. Gerçekten kızlara sakladığım ilk öpücüğüm… An Yize gibi bir adam tarafından…düşüncesi bile aşırı derecede sinir bozucu!
Su Jian, üzerini örtmek için battaniyeleri aldı ve sırtını çok uzakta yatan An Yize'ye döndü.
An Yize, çaresiz ama sakin bir ifadeyle örtünün altındaki o kızgın yumruya baktı.
Dipnotlar:
[1] Oppa Korece'de ağabey anlamına gelir. Çin argosuna, genellikle konuşmacı olan ünlü ve daha yaşlı biri olan ateşli bir adama referans vermek için eklenmiştir.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..