An Yize elinde bir torbayla işten dönmüştü.
Oturma odasında kanepede oturan An Yirou torbaya baktıktan sonra dönüp bir daha baktı. Torbanın üzerindeki logoya yakından baktıktan sonra gözleri parlamıştı. Hemen ileri atılıp paketi almak için ellerini uzatıp, “Teşekkürler Üçüncü Abi!” dedi.
An Yize beklenmedik bir şekilde onun eline vurarak, “Xiao Rou, bu senin için değil. Eğer yemek istiyorsan yarın sana da biraz alabilirim.” dedi. An Yirou'nun şaşırdığını görünce, “Şimdi Wang Amca'dan senin için de almasını isteyeceğim.” diye sözlerini değiştirdi.
“Ah, gerek yok! Gerçekten yemek istemiyorum.” An Yirou kardeşine bakarken gülümsedi. “Ama, bu ailede Üç Küçük Ayı yemeyi seven tek kişi olduğumu sanıyordum. Üçüncü Abinin bunu yemeyi sevdiğini kim bilebilirdi ki?”
An Yize An Yirou’nun dedikleri hakkında bir şey dememişti. Sadece, “Keyfine bak, ben yukarı çıkıyorum.” diyerek torbayı taşıyarak yürümeye başlamıştı.
An Yirou arkasından, “Üçüncü Abi, Üçüncü Görümce bahçede.” diye seslendi.
An Yize durmuştu. Ancak sonra “Hm” diye cevap verip yürümeye devam etti.
Birkaç adım attıktan sonra rahatça döndü ve bahçeye doğru ilerledi.
Gerçekten de Su Jian bahçede sırtı An Yize'ye dönük şekilde bahçıvanla konuşuyordu. Bahçıvan bir şey söyledi, ama An Yize anlayamamıştı. Ancak Su Jian'ın yüksek sesle güldüğünü duymuştu, “Zhang Amca, onu övmeyi bırak! Dokuz yaşında bile An Yize’nin hala yatağını ıslattığını duydum; nasıl dediğin kadar zeki olabilir ki ?”
An Yize: “……”
Bahçıvan Zhang Amca, An Yize’yi görmüştü ve ona saygıyla “Üçüncü Küçük Bey.” diye seslenmişti.
Su Jian, An Yize’nin aniden arkasında belirmesini beklemiyordu ve bu da onu şok etmişti. An Yize’ye pas vermemek için hemen başını çevirdi.
An Yize, Zhang Amca'ya, “Zhang Amca, biraz ara verebilirsin” dedi.
“Ai!” Zhang Amca neşeyle cevap verdi, araç gerecini aldı ve gitti.
“Zhang Amca, seninle geleceğim!” Su Jian, sanki o da gitmek istiyormuş gibi tekerlekli sandalyesini ileri itmişti.
“Zhang Amca, sen gidebilirsin, o gitmeyecek.” An Yize Su Jian'ı durdurmuştu.
Su Jian başkalarının önünde An Yize ile kavga etmek istemiyordu. An Yize’nin parasını kabul ettiğinden işinde de profesyonel olmalıydı. Bir patron olarak, genellikle çalışanlarının ondan nefret etmesini sağlayacak hiçbir şey yapmıyordu. Ama nefret nefrettir işte. Yine de çalışmak zorundaydı. Aksi takdirde, An yavşağının sürekli olan cinsel tacizi yüzünden ben, senin baban, yarına kadar onu dövmek zorundayım diye çaresizce düşünmüştü!
Zhang Amca gittikten sonra, An Yize bahçenin ortasındaki tahta sandalyeye gidene kadar bir süre Su Jian'ı itti. Daha sonra tahta sandalyeye oturdu ve Su Jian ile yüz yüze geldi.
Sonra An Yize, Üç Küçük Ayı kek dükkanından satın aldığı kek paketini Su Jian’a verdi.
Su Jian ona şüpheyle bakıp paketi almak için bir girişimde bulunmadı.
An Yize Su Jian’ın eline uzanıp paketi ona verdi ve “Senin için.” dedi.
Su Jian biraz düşündükten sonra “Almazsam israf olur, neden para harcamamasına yardım edeyim?” diyerek paketi almıştı. Paketi açtığında, bir kutunun içinde güzelce paketlenmiş bir lav pastası görmüştü.
Su Jian biraz şaşırmıştı; An Yize'ye bakmak için başını kaldırıp, “Bunu yemeyi sevdiğimi nereden biliyorsun?”
An Yize, “Birkaç gün önce, Xiao Rou ile yemek yerken bunu çok sevdiğini gördüm.” dedi. Su Jian’ın pastayı iştahla bir sincap gibi ısırdığını hatırlatarak yüzünü eğdiğinde An Yize’nin surat ifadesi oldukça tatlı bir hal almıştı.
Su Jian boş boş ona baktı. Bu pastayı yemeyi çok severdi. Eskiden de tatlıları severdi ama genelde bir erkeğin tatlı sevmesi hoş karşılanan bir şey değildi. Bu yüzden her zaman kendini tutardı. Ancak birkaç gün önce An Yirou bu türde bir pasta almıştı ve beraber yemek için onu da çağırmıştı. Tadına baktıktan sonra çok beğenmişti ve zevkle doyana kadar yemişti. Aslında An Yize’nin bu kadar önemsiz bir konuyu hatırlayacağını hiç düşünmemişti.
Su Jian’ın biraz kafası karışmıştı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, An Yize ile yemek yediği, uyuduğu ve birbirlerini seven bir çiftmiş gibi davrandıkları bu süre zarfında aralarında derinden bir dostluk duygusu oluşmuştu. Gerçekte An Yize’yi her zaman “Aşk Rakibi” olarak damgalamış olsa da yavaş yavaş An Yize’ye dostmuş gibi yaklaşmaya başlamıştı. An Yize’nin canını sıktığı zamanlar dışında genel olarak baktığımızda An Yize ona oldukça iyi davranıyordu. Başkalarının yanında rol yaptıkları zamanların yanı sıra An Yize artık etrafta kimse yokken bile onu önemsiyordu. Erkekler arasındaki arkadaşlık hızla gelişir, bir bardak alkol içmek aralarındaki hesaplaşmaları bile çözebilirdi. An Yize ile yaşamaya başladıktan sonra, en ufak bir yakınlığı bile inkar etmek yalan olurdu. An Yize’yi bir kardeş olarak görmese de onu bir arkadaş olarak görüyordu.
Ancak öpüşmek hala moral bozucuydu. Bu, arkadaşlar arasındaki bir şaka olsaydı o kadar da önemsenmezdi. Zaten, erkek öğrenci yurdunda kalırken ilginç videolar izleyip boşalmak için birbirlerine yardım ederlerdi. Yine de bunu An Yize’nin yapmış olması onu üzmüştü! Çünkü An Yize onu her açıdan yenmişti. Su Jian’ın yüreği haset ve kıskançlıkla doluydu. Şimdiyse, An Yize aslında onunla oynaşmak için böyle bir yöntem kullanmış, ancak o karşılık bile verememişti. Bu Su Jian’ın içini karartıyordu. Tam o sırada içinden, Onun kadar uzun değilim, ne onun kadar zenginim, ne de onun kadar muhteşemim. Ayrıca, münakaşa ve öpüşme konusunda onunla kıyaslanamam bile. diye geçirmişti.
An Yize özür dilemiş olsa bile özürü oldukça samimiyetsizdi. Yoksa neden ikinci kez onunla oynaşsındı ki? Şimdiye kadar ikinci öpücük için özür dilememişti! Bir erkeğin iffetinin herhangi bir değeri olmasa bile bir erkeğin gururu olmalıdır değil mi? Erkeğe yakışmadığından “zorba” kelimesini kullanmak istemese de doğrusunu söylemek gerekirse An Yize ona zorbalık yapmamış mıydı? Baba An, An Yize ona zorbalık ederse harekete geçeceğini söylemişti ancak bir baba her zaman oğlunun tarafında olurdu. Ayrıca, baba An böyle bir “zorbalık”la karşılaşmaktan oldukça memnun olacaktı. Bir köpek onu ısırsaydı, o da köpeği ısıramayacağından köpekle yaşamak zorunda kalmazdı. An Yize ona zorbalık etmişti ancak o karşılık bile verememişti. Çünkü hayatı hala Patron An’a bağlıydı.
Kızgın hissediyor olsa da hayat hala devam ediyordu. Bir sandalyeye oturup sinirle “Benden bu kadar.” diyemeyeceği için patronunun kanatları altında incinmiş şekilde yaşamaktan başka çaresi yoktu. Zamanı gelene kadar patronunu yumruklayamasa da öfkesini göstermeye hakkı vardı. Bu yüzden son iki gündür An Yize yokmuş gibi davranmıştı. İki gün boyunca onunla konuşmayınca haliyle öfkesi de azalmıştı. Aslında öfkesi neredeyse yok olmuştu ancak An Yize beklenmedik bir şekilde özür dilemeye gelmişti.
Evet, Su Jian, An Yize'nin özür dilemek için burada olduğuna inanıyordu!
Su Jian: Bu durum şöyle olmalı, sadece özür dilemek işe yaramaz, biraz daha çabalaması gerek! diye düşündü. İlk başta, An Yize’nin, önünde diz çöküp “Kralım lütfen beni affet.” diye saygı ve beş milyonluk bir çekle özür dilemesini hayal etmişti ancak lav keki de iyi sayılırdı, bu yüzden özrü kabul edecekti.
Su Jian pasta kutusunu açtığında umursamıyormuş gibi davranmıştı. Kutudaki minik çatalları aldı ve yemeye başladı, yüzünde “Kekini yemek istemiyorum ama sana insanlık nasıl olurmuş göstereceğim ve sana haysiyet kazandıracağım, sırf bu yüzden yiyorum” gibisinden soğuk bir ifade vardı.
An Yize, “Tadı güzel mi?” diye sordu.
Su Jian cevap vermemişti ancak gururlu bir şekilde “hımmh” diye ses çıkarmıştı.
An Yize hiç sinirlenmemişti. Sadece yemek yemesini izliyordu.
Kekin tadı gerçekten iyiydi. Su Jian memnuniyetle yemişti; kekin tatlılığı Su Jian’ın moralinin yerine gelmesine yardımcı olmuştu ve An Yize kek getirdiği için yıldızlı pekiyi almıştı. Aslında Su Jian An Yize'nin oldukça iyi bir patron olduğunu düşünüyordu. Genelde patronlar sadece çalışanlarını nasıl daha fazla çalıştıracaklarını biliyorlardı. An Yize gibi ısıtıcı işlevi gören ve hatta çalışanı için kek alan bir patron iyi sayılabilirdi. Su Jian, bunu düşünerek, nezaketle, “Biraz almak ister misin?” diye sordu.
Su Jian’ın kekten bir parça böldüğünü gören An Yize ona yaklaşıp çataldaki keki yemişti.
Bu arada keki kendi ağzına atmaya hazırlanan Su Jian sessizleşmişti, “……”
An Yize ona baktı ve sakince “Tadı kötü değilmiş” dedi.
Su Jian “Hıhı” dedi ve kekini yemeye devam etti. Yerken, birden bir el ağzının köşesine uzandı ve hafifçe ovuşturdu.
Afallamış Su Jian başını kaldırdığında An Yize, “Yüzünde de var.” demişti ve sanki çok normal bir şeymiş gibi Su Jian’ın ağzının kenarındaki keki bir kere daha yemişti.
Su Jian üzülmüştü ve onun elini bilinçsizce itmişti. Sinirle, “Kekin benim için olduğunu söylemiştin!” dedi. Ananı! Özür dilemek için verdiği hediyeyi geri almak mı? Samimiyetin nereye kayboldu!
An Yize donmuştu. Sonra yavaşça gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. “Evet, bu senin için.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..