An Yize, eskiden birisini sevmişti.
Çok fena.
Ji Mingfei bir keresinde ona, “Yize, Ji Yan kaderine yazılmış felaketin.” demişti.
An Yize bunu biliyordu, ama herkesin hayatında gerçeklik karşısında inat ettiği en az bir dönemi olmuştu.
An Yize’nin hayatında gerçeklik karşısında inatçı olduğu bir dönem Ji Yan’dı.
……….
An Yize, Ji Yan ile ilk karşılaştığı anı hala hatırlıyordu.
En büyük erkek kardeşinin doğum günü yemeğindeydi. Yetişkin ve çocuklar dahil olmak üzere birçok konuk yemeğe katılmıştı. Çok eğlenceliydi.
Ama o gün, An Yize hiç mutlu değildi.
Çünkü ikinci abisiyle kavga etmişti. Kelimelerle arası pek iyi olmayan An Yize, ikinci abisi tarafından tamamen bozguna uğramıştı.
On yaşındaki küçük bey An’ın şu anki güçlü mizacı yoktu, bu yüzden kederli bir şekilde bahçenin köşesine koşarak kızarmış gözlerini saklamıştı.
En zayıf anında samimi bir ses duyuldu: “Sorun nedir?”
…….
An Yize şaşkınlıkla başını kaldırdığında, sesi kadar güzel bir surat görmüştü.
Çoktan genç kızlığa adım atmış olan on üç yaşındaki Ji Yan, endişe dolu bir yüzle ona bakıyordu.
An Yize temkinli bir şekilde ona baktı. “Kimsin?”
Ji Yan gülümseyerek çömeldi. Gözleri yıldızlar gibi parıldıyordu.
“Benim adım Ji Yan.”
…….
Sonrasında An Yize, bilgili ikinci abisinden nazik abla hakkında bilgi edindi.
Ji Yan, Ji ailesinin ikinci kızıydı, ama Ji Yan, Ji ailesine yeniden evlenen annesi ile geldiği için Ji ailesinden değildi. Soyadı sonradan Ji olarak değiştirilmişti.
Ji ailesi ve An ailesi iyi anlaşıyordu. Böylece daha sonra An Yize'nin Ji Yan’ı görmek için çok şansı oldu.
Ji Yan güzel ve iyi huyluydu. İlk buluşmalarından sonra An Yize’yle çok ilgilendi. İnsanlarla ilgilenme konusunda o kadar da iyi olmayan iki ağabeyi olan An Yize, doğal olarak bu nazik ablaya aşık olmuştu.
Dahası, ikisi aynı okula gidiyordu.
İlkokulu kızın ortaokulunun yakınındaydı ve sık sık onu görmeye gidiyordu. Kızın bazen haberi oluyor bazen de olmuyordu.
Daha sonra kız liseye başladığında o ortaokuldaydı. Lise ortaokuldan biraz uzaktı, bu yüzden özel olarak bir bisiklet satın aldı ve zamanı olduğunda onu görmeye gitti.
Kızın yakın arkadaşları bile onu tanımaya başlamıştı. Onu her gördüklerinde gülümserlerdi. “Ji Yan, o küçük kardeşin yine burada!”
Ji Yan, yumuşak bir şekilde sitemini ederken çaresizce gülümsedi, “Xiao Ze, her zaman buraya koşarken kendini yoruyorsun. Artık gelme.”
An Yize içten içe mutluydu, ama gençlere özel sahte bir surat ifadesiyle: “Koşmayı seviyorum!”
…….
Daha sonra kız başka bir şehirde üniversiteye gitti.
Lise öğrencisi An Yize gizlice o şehrin üniversitesinin testine girmeyi planlıyordu.
Ara tatilde An Yize onu görmek için o şehre gitti. Kızın ince, solgun ve kederle dolu yüzünü göreceğini asla düşünmemişti.
An Yize’nin sorgulaması altında, erkek arkadaşının onu aldattığını itiraf etti.
An Yize uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Kim o?” diye sordu.
An Yize kızı ağlatan adamı dövmüştü ancak Ji Yan’ın hızla gidip ağlarken o adama sarılacağını ve o adamın da ona sarılacağını hayal etmemişti.
O gün çok yağmur yağıyordu
An Yize yüzünde okunamayan bir ifade ile yağmurun altında bekledi.
…….
An Yize bir daha asla bu kadar aceleci davranmadı.
Gençliğindeki bir kerelik acele onu doğru yola getirmiş, daha soğukkanlı olmasına ve daha ciddi görünmesine sebep olmuştu.
Sadece Ji Yan’la karşılaştığı zaman, ciddi ifadesinin altında belirli bir nezaket olduğu söylenebilirdi.
Her zamanki gibi, Ji Yan ona iyi davranıyordu. O kadar iyiydi ki, An Yize onu sürekli özlüyordu.
Bir keresinde ona “Bana neden bu kadar iyi davranıyorsun?” diye sorma cesaretini bulmuştu.
“Xiao Ze, kalbimde yerinin doldurulamaz olduğunu bilmiyor musun?”
…..
Kızın sözlerinden dolayı, An Yize’nin kalbinde gizlenmiş tüm acılar hafiflemiş gibi görünüyordu.
Kalbinin derinliklerindeki gizli sevgi tekrar büyümeye başlamıştı.
Sonra Ji Yan eğlence camiasına girmeye karar vermişti.
Ji ailesi aynı fikirde değildi, ama Ji Yan inatla ilerlemeye devam etti. Farklı roller oynamak ve farklı hayatlar yaşamak gibi bir hayali olduğunu söylüyordu.
Diğer varlıklı ailelerin kızları, hayatlarının tadını çıkarırken ve evlenirken, istediği hayatı sürdürme konusundaki kararlılığı onun gözlerini karartmıştı.
An Yize, beklendiği gibi “kadınının” farklı olduğunu düşünüyordu.
Bu yüzden, An Yize gizlice abilerine yalvardı.
An ailesinin mal varlığı arasında bir eğlence şirketi vardı. Doğal olarak olanakları çoktu. Ayrıca, abi An Yiheng eğlence sektörüne girdiğinden beri, bazı başarıları vardı.
Beklendiği gibi, An ailesinin gizli yardımı altında, Ji Yan çabucak parlamaya başlamıştı.
Ancak An Yize, Ji Yan’ın tüm bunları bilmesine izin vermemişti.
……
Ji Yan giderek daha da ünlendikçe, An Yize’nin onu görme şansı yavaş yavaş azaldı.
Ekranda, farklı ifadeler sergilediği için biraz asil, biraz havalı ve zarif görünüyordu.
Ama An Yize’nin yüreğinde her zaman en nazik genç kız oydu.
Ancak, bazen nezaket de bir silahtır.
An Yize, Ji Yan’ın daha önce erkek arkadaşıyla bir küsüp bir barıştığını biliyordu, ama asla tamamen ayrılmamışlardı.
Ne zaman kavga ederlerse, Ji Yan yorgun argın bir şekilde, onu bulmaya gelirdi.
“Xiao Ze, bu dünyada zihnimi dinlendiren tek kişi sensin” derdi.
……..
An Yize sahipleniciydi. Ayrıca sevdiği kişinin sadece ona bakmasını istiyordu.
Bu yüzden, Ji Yan onu tekrar görmeye gittiğinde ve koltuğunda uyuyakaldığında, An Yize önünde çömeldi, gözlerinin köşelerinden akan gözyaşlarını yavaşça sildi, sonra uyanınca her şeyi ona itiraf etti.
Ji Yan uzun bir süre sessiz kaldı, daha sonra biraz pişman olsa da önceki nezaketini gösterdi.
“Üzgünüm Xiao Ze. Seni hep küçük kardeşim gibi gördüm.”
“Ama ben sana hiç ablammışsın gibi davranmadım! En başından beri ablammışsın gibi davranmadığımın farkında değil misin?”
“Biliyorum ama…”
“Unut gitsin.”
……
Ama bir şeyleri unutmak nasıl bu kadar kolay olabilirdi?
Hala aklından söküp atamamıştı.
İş dünyasında her zaman en doğru ve en iyi kararları verebildi. Ancak, mizacı ısrarla farklı bir inatçılık içeriyordu.
Çocukken, ne zaman Uluslararası Matematik Olimpiyatı problemleri çözse ve bir problemle karşılaşsa, inatla bir sonrakine geçmeyi reddederdi. Bir sonraki problemi çözerek düşünce çizgisini değiştirmek istemezdi ve mevcut problemi çözene kadar durmazdı.
Sonra Ji Yan, bir kez piyano çaldığını görmüştü. Ji Yan, piyano çalarken küçük bir prens gibi göründüğünü söylerken ona gülümsemişti. Gerçekten piyano çalmayı sevmeyen kişi, pek çok ödül kazandığı noktaya kadar çok sıkı çalışmaya başlamıştı.
Bunun dışında, kız, onun için pratik yapan An Yize’nin piyanoyu çaldığını hiç duymamıştı.
Ortaokulda, Ji Yan okuldaki sokak kedilerini sık sık beslerdi.
İlk başta An Yize sessizce arkasında durup onları beslemesini izledi. Umursamaz görünen genç çocuğun gözleri, güneş ışığının altındaki küçük sokak kedilerinin üzerine titreyen genç kızı izlerken merhamet duygularıyla doluydu.
Fakat zaman geçtikçe, Ji Yan derslerine daha da yoğunlaştı ve kedileri unuttu. Sonra Ji Yan, sokak kedilerini beslemeyi bıraktı, bu yüzden An Yize sık sık kendi başına yiyecek getirdi ve onun için beslemeye devam etti.
Defne ağacının altında, beyaz bir gömlek ve okul üniforması giyen bir genç, pis bir kediyi beslerken ifadesizce çömeldi, hareketleri çok nazikti.
Ji Mingfei de bir zamanlar çok inatçı olduğunu söylemişti.
Bununla birlikte, bazı şeylerle, nasıl inatçı olamazdı ki?
Bu yüzden, kız piyano çalmasını istediğini söylediği için pratik yapmaya devam edebilmişti.
Bu yüzden, kız kedileri beslemeyi bıraktığında o devam etmişti.
Ayrıca, kız onu sevmiyorsa bile, o hala önlenemez bir şekilde onu seviyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..