Her ne kadar böyle söylemiş olsa da birkaç gün geçtikten sonra Su Jian yavaş yavaş çalışmaya alışmıştı.
Her zamanki gibi hala dersler hakkında çok bilgisi yoktu. Ancak diğer dersleri dinleyip öğrenebildiği için diğer öğretmenlerin öğrettiklerini düzenleyerek düzgün bir şekilde öğretebiliyordu. Öğrenciler biraz hareketli olmasına rağmen öğretmen Su bunu daha önce yaşamıştı bu yüzden artık şaşırmıyordu. Buna alıştıktan sonra, Su Jian aslında böyle hareketli derslerin oldukça ilginç olduğunu düşündü.
Su Jian ilk başlarda hala ağırbaşlı görünmek için hala biraz çabalamıştı. Ancak zaman geçtikçe hareketli çocuklardan etkilenen Su Jian kendini kontrol edemeyip gerçek kişiliğini ortaya çıkarmıştı.
Bir keresinde dersi bitirdiğinde hala iki dakika kaldığını görmüştü. Bu yüzden gelişigüzel bir şekilde, “Hala iki dakika var ama anlatacak bir şeyim yok. Bu iki dakikayı havadan sudan konuşarak geçirelim.” dedi. Öğrenciler bunu duyar duymaz memnuniyetle karşıladılar. Su Jian’da ilgileniyordu bu yüzden en yeni haberleri kolayca yorumladı. Öğrenciler büyük bir keyifle dinlediler ve ders bittikten sonra bile daha fazlasını istediler. O zamandan beri öğrenciler her dersten sonra coşkuyla, “Öğretmenim iki dakikayı havadan sudan konuşmak için geçirelim!” dediler.
Su Jian: “……”
Başka bir gün ders sırasında bir erkek aniden elini kaldırıp tuvalete gitmek için izin istedi. İlk önce Su Jian ona izin vermişti ancak kısa bir süre sonra çocuğun ders bitene kadar geri gelmediğini fark etti.
Dersten sonra Su Jian sınıftan çıktı ve çocuğun dersten sonra kahkahalar atarak oynamaya gelen arkadaşının omzuna kolunu attığını gördü.
Su Jian gözlerini kıstı.
Ertesi gün derste çocuk yine tuvalete gitmek istediğini söylemişti. Sağ eli karnındayken sol elinde de mendil vardı. Kaşları çatıktı, acı çekiyor gibiydi ve surat ifadesi oldukça gerçekçi görünüyordu.
Su Jian bir an tereddüt etti. Doğru olsa da olmasa da birinin onu içinde tutmasının kötü olacağını düşündü. Bu yüzden gitmesine izin verdi.
Çocuk hızlıca dışarı çıktı. Doğal olarak bir kez daha geri gelmemişti.
Su Jian: “……”
“Eğer çok nazikseniz zorbalığa uğrarsınız, iyi bir öğretmenseniz öğrencileriniz sizinle dalga geçer.” sözünü iyice anladıktan sonra, çocuk tuvalete gitmek için bir kez daha izin istediğinde Su Jian yine gitmesine izin vermişti. Ancak bir süre sonra sınıfa, “Herkes 5 dakika boyunca kendi kendine çalışsın lütfen.” dedi ve sınıftan çıktı.
Çocuk merdivenlerden inmek istemişti ancak Su Jian’ı gördüğü anda yönünü değiştirdi ve dik bir bakışla Su Jian’a doğru yürüdü.
Su Jian samimi bir şekilde, “Neden bu kadar uzun sürdü?” diye sordu.
Çocuk karnını tutarak, “Midem biraz rahatsız. Bu çok uzun zaman alıyor... Öğretmenim eminim anlıyorsunuzdur.” dedi.
“Oh?” Su Jian yukarı baktı ve yandaki erkekler tuvaletine baktı. Birden çocuğun kolundan tutup tuvalete yöneldi.
Çocuk şok olmuştu. “Öğretmenim, burası erkekler tuvaleti!”
Su Jian kocaman bir şekilde gülümsedi. “Biliyorum.” Konuşmasını bitirdikten sonra “hey” diye bağırdı. Tuvaletten cevap gelmediğini görünce çocuğu çekti ve alışkın bir şekilde içeri girdi.
Çocuk bir an için aptal gibi hissederek, tuvalete çok sakin bir şekilde giren Su Jian’ı durdurmadı. Şaşkın şaşkın Su Jian’ın onu tuvaletin kenarına çekmesine izin verdi.
Öğrenciler tuvaleti daha sadeydi. Her tuvalet için ayrı bir sifon yoktu ama ortak bir sifon vardı. Su Jian tuvaletlere hızlıca baktı ve gülümsedi, “Hangisini kullandın?”
Çocuk çekinerek, “Bu, bunu.” diye gösterdi.
Su Jian bir adım attı ve dibe baktı. Sonra yine gülümsedi ve “Hangi parça... seninki?”
Çocuk: “……”
Öğleden sonra ders bittiğinde öğrenciler kollarını enerjik bir şekilde birbirlerinin omuzlarına attılar. Su Jian da yavaşça kalabalığın içine karıştı ve kantine doğru yöneldi. Ancak tesadüfen kolunu başka bir çocuğun omzuna atmış bir çocuğun söylendiğini duymuştu.
“Hadi lan! O kadının ne kadar cesur olduğu hakkında hiçbir fikrin yok! İstediği anda erkekler tuvaletine girdi ve gözünü bile kırpmadı!”
Yanındaki arkadaşı onların kardeşliklerini umursamadan kahkaha attı, “Hahaha o zaman tamamen görüldün değil mi karpuz? Hala namusun var mı?”
‘Karpuz’ olarak seslenilen çocuk, “Tamamen görülen ne? Benim büyük bir namusum var, birinin beni çıplak görmesine nasıl izin vereyim?”
Su Jian sessizce yanlarından yürüdü. Çocuk şok oldu ve kekeleyerek, “Merhaba öğretmenim.” dedi, Su Jian gülümsedi ve “Merhaba namuslu sınıf arkadaşım ‘karpuz’.” diye karşılık verdi.
Çocuk: “……”
……
Uyumlu ve keyifli öğretmen-öğrenci atmosferi altında göz açıp kapayıncaya kadar Öğretmenler Günü gelmişti.
Su Jian biraz heyecanlanmıştı. Eskiden, “Bekarlar günü” dışında kendine özel günü yoktu. Şimdi yeniden doğduğu için özel bir günü olmuştu. Ne olursa olsun yine de bu onu mutlu etmişti.
Sabah uyandığında mutlu bir şekilde, “Sonunda bana ait bir gün var!” dedi.
An Yize bunu duyunca rahatça, “Kadınlar Günü yok mu? Gelecekte anneler günü de olacak.” dedi.
Su Jian: “……”
Su Jian’ı okula bırakırken, Su Jian arabadan inmeden önce An Yize birden onu çekti ve “Günün kutlu olsun!” diyerek öptü.
İşe geç kalan Su Jian’ın onunla uğraşacak hali yoktu. Ona el sallayarak “görüşürüz” diyerek aceleyle arabadan indi.
Ofise ulaşan Su Jian masasında fazladan bir demet gül olduğunu fark etmişti. Her sapı narin ve taze kırmızıydı. Su Jian tam olarak yirmi sap saydı.
Gerçekte çiçeklere ilgisi olmasa da işten önce bir Öğretmenler Günü hediyesi alabildiği için oldukça mutlu olmuştu. Çiçeklere mutlu bir şekilde hayran olmuştu.
Çiçeklerini görünce ofisteki meslektaşı ilgiyle yanına geldi. “Çiçekler çok güzel!” Bunu söylerken Su Jian’a baktı ve samimi bir şekilde gülümsedi, “Erkek arkadaşının hediyesi mi?”
“Ne?” Su Jian çok şaşırmıştı. “Hayır. Bugün Öğretmenler Günü değil mi? Öğrencilerdendir.”
Meslektaşı kahkaha attı, “Öğrenciler genellikle Öğretmenler Günü’nde zambak veya karanfil gibi çiçekler hediye ederler. Bence çok çok azı kırmızı gül hediye eder. Ne de olsa kırmızı güllerin anlamı çok özel.”
Meslektaşı böyle söyledikten sonra Su Jian’ın istemsiz olarak kafası karışmıştı. Tekrar bakınca hediye öğrencilerden değil gibiydi. Ancak öğrencilerden değilse başka kim böyle bir zamanda bir buket gül hediye ederdi ki?
Su Jian gözlerini devirdi ve bir an için düşündü sonra yavaş yavaş cevabı buldu.
An Yize işten sonra her zamanki gibi okul kapısında Su Jian’ı bekliyordu. Kalabalık geçtikten sonra arabada oturan An Yize Su Jian’ın kendisinden daha küçük olmayan bir oyuncak ayıya sarılmış ona doğru geldiğini gördü.
An Yize Su Jian’ın ayıyı taşımakta zorlandığını gördü ve arabadan inip ayıyı almaya gitti.
Su Jian ayıyı hemen ona attı ve arabaya binip koltuğuna yapıştı.
An Yize ayıyı arka koltuğa oturttu. Sürücü koltuğuna dönünce, “Hediye öğrencilerden mi?” diye sordu.
Su Jian başını salladı. “Evet. Hangi açıdan böyle bir şey istediğime karar verdiler bilmiyorum.”
An Yize, Su Jian’ın neredeyse yarım kişi kadar uzun olan ayıyı ve neredeyse yüzünü kürkün içine gömmüş şekilde taşıdığı görüntüyü hatırladı. Birden öğrencileri anladığını hissetti. “Beğenmedin mi? Kızlar böyle şeyleri çok seviyor gibi.”
Su Jian alaycı bir kahkahayla, “Beğenmiyorum değil, sadece... ayıları sevmiyorum!” dedi.
“O zaman ne seversin?”
“Ben…” Su Jian yol kenarındaki bir dükkanda domuz resmini gördü ve hemen “Domuzları severim!” diye cevap verdi.
An Yize ona bir kez baktı ve bir daha konuşmadı.
Su Jian’ın keyfi bugün fena değildi. Sadece birkaç günlük öğretmen olmasına rağmen oldukça fazla hediye almıştı. Bilinmeyen kişinin gönderdiği güller ve öğrencilerden gelen büyük oyuncak ayı dışında ona kart veren bir sürü öğrenci olmuştu.
Bunun çoğunlukla Su kardeşin çabaları sonucunda olduğunu bilmesine rağmen yine de beklenmedik şekilde iyi hissediyordu. Öğretmen olmanın kötü olmadığını düşünüyordu.
Su Jian yan döndü ve araba süren An Yize’ye baktı. Keyifli bir şekilde, “Oh, şey çiçekler için teşekkür ederim!” dedi.
“Çiçekler mi?” An Yize bir bakış attı. “Ne çiçeği?”
“Güller! Ama bence ileride gül hediye etmemelisin, başka bir şey hediye edebilirsin. Mesela...ah şey en iyisi çiçek hediye etmemek!”
An Yize aniden arabayı durdurdu ve ona dönüp yavaş yavaş, “Birisi sana gül mü hediye etti?” dedi.
“Evet! Neden durdun…” Su Jian homurdanıyordu. Başını kaldırıp An Yize’nin suratını görünce birden anladı ve şaşırdı. “Çiçekleri sen yollamadın mı?”
An Yize bir şey söylemedi ve sessizce arabayı sürmeye devam etti.
Ancak Su Jian artık sakin kalamamıştı. “Senin gönderdiğini sanmıştım!”
Daha önce ofiste iş arkadaşları gülleri görünce, “Bayan Su’nun erkek arkadaşı oldukça düşünceli” diyerek şakalaşıyorlardı. Dışından “haha” diyerek cevap veren Su Jian içinden An Yize’nin son zamanlarda sevgisini gösterme konusunda bu kadar profesyonel olmasından istemsiz olarak şikayet etmişti. Aslında çiçekleri An Yize göndermemiş miydi? O zaman ona bu parlak kırmızı gül buketini hediye eden kimdi?
Yanındaki Su Jian’ın keyifle tahminde bulunduğunu gören An Yize sakince, “Bugün Öğretmenler Günü. Ailelerden ya da öğrencilerden olabilir. Çok fazla düşünmene gerek yok.” dedi.
Su Jian ne kadar denemiş olursa olsun bir cevap bulamamıştı. Sonra belli belirsiz bir şekilde diğer meslektaşının da güle benzer çiçek içeren bir buketi olduğunu hatırladı. Böylece cevap aramayı bıraktı. An Yize’ye dönüp şakayla, “Bak diğerleri bana çiçek, oyuncak ayı ve kart verdi. Biz evli bir çiftiz. Bana bir hediye vermeyecek misin?” dedi.
An Yize ona baktı ve hiçbir şey söylemedi.
Su Jian onun ifadesiz suratını görünce şaşırmamıştı. Ağzını seğirterek bir şey söylemedi. Arabanın camından bakınca eve gitmediklerini fark etti.
“Hımm? Eve gitmiyor muyuz?” diye sordu.
An Yize sakince, “Öğretmenler Günü’nü kutlayacağız. Ne yemek istersin?” dedi.
Su Jian’ın gözleri parlamıştı ve “Kocacım harikasın!” diye bağırdı.
Bu cümleyi rol yaparken defalarca söylemişti. Şimdi şakayla karışık sırıtarak ve gayet doğal bir şekilde söylemişti. Ancak An Yize bunu duyunca istemsiz olarak ona bakmıştı. Surat ifadesi de oldukça nazikti.
Su Jian’ın isteğini dinleyerek Hunan mutfağından bir restorana gittiler. Su Jian mutlu bir şekilde yemek yedi. Sadece kendi yemek çubukları değil ayrıca An Yize’ninkiler de “vınn” diye ağzına giriyordu.
An Yize yavaş ve düzenli bir şekilde yemek yerken, Su Jian’ın mutlu bir şekilde ilginç öğrencilerini anlatışını dinliyordu.
“Bu iki gün, iki sınıftan sorumlu öğretmen Bay Zhang çocukları hasta olduğu için sınıfına bakmak için ona yardım edip etmeyeceğimi sormasın mı? Bugün bir öğrenciyi telefona bakarken yakaladım!”
“Öğrencilerin telefonlarını getirmelerine izin verilmiyor mu?”
“İzin verilmiyor. Aslında ilk başta okulun çok katı olduğunu düşünmüştüm. Ne de olsa çocukların ailelerini aramaları sorun olmamalı. Ancak daha sonra derslerde gizlice internette gezinenleri ve sohbet edenleri fark ettim! Öğretmenler sanki orada yaşamak için şarkı söylüyormuş gibi çok yorgunlar ancak öğrenciler çok mutlu şekilde aşağıda telefonla oynuyorlar. Bu öğretmenlere haksızlık! Bu yüzden telefonlarını getirmeme konusuna katılıyorum!”
“Öğrenci derste telefonuyla oynuyordu, bu yüzden mi sana yakalandı?”
“Olay öyle değildi. Aslında o çocuk şanssızdı. Telefonu çantasındaydı ve hiç kullanmamıştı ama yine de ben onu yakaladım.”
“Nasıl buldun?”
“Bir tahminde bulun! Hahaha bahse varım ki nedenini tahmin bile edemezsin!”
“Tahmin edemiyorum.”
“Hahaha hatırlamak bile beni güldürüyor! Bahse girerim o çocuk annesinin gizlice Bay Zhang’ı aradığını ve Bay Zhang’ın da bana söylediğini tahmin etmemiştir! Annesi her gece saatlerce telefonuyla oynadığını ve ailenin onu kontrol edemediğini söyledi. Bu yüzden gizlice görevli öğretmene söylemiş ve görevli öğretmenin telefonuna el koymasını ummuş. Çantasını işaret edip telefonu çıkarmasını istediğimde çocuğun suratı, hahahah, şok olmuştu, ‘Öğretmenim neden bu kadar harikasınız?’ Ancak o bile annesi tarafından sabote edildiğini bilmiyordu.”
An Yize çok mutlu bir şekilde gülümseyen kişiye baktı ve istemsiz olarak o da gülümsedi. “Çalışırken oldukça mutlu gibisin.”
“Ah,” Su Jian’ın gülümsemesi azalmıştı ancak gülümsediği için gözleri hala kısıktı, “Sıkıntı yok.”
Yemeklerini bitirip eve giderlerken araba yarı yolda birden durdu.
Su Jian An Yize’ye baktı. An Yize, “Bir dakika, bir şey alacağım.” dedi ve arabadan indi.
Su Jian yemekten sonra arabada otururken biraz sersemlemiş gibiydi. An Yize’yi duyunca, “Hıhı.” diye tembelce cevap vermişti.
Bir süre sonra An Yize geri gelmişti. İlk başta Su Jian ona sadece bir bakış atmıştı ancak elinde tuttuğu şeyleri görünce hemen canlanmıştı.
Olağanüstü müdür An'ın sol elinde güzel, parlak kırmızı güllerden oluşan büyük bir buket vardı ve sağ elinde ise büyük ve pembe karikatür domuzcuk buketini tutuyordu. Su Jian'a sakince, “Hediye” dedi.
Su Jian: “……”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..