Sonunda büyük halayı gönderdikten sonra Su Jian anında tam HP ile dirildi ve öğrencilerini enerjik bir şekilde eğitti.
Su kardeş her öğrencinin her hafta bir günlük teslim etmesine dair bir kural belirlemişti. Bu yüzden, sınıf temsilcisi özenle günlükleri toplar ve Su Jian’a teslim ederdi. Başlangıçta Su Jian, bu kadar çok iş hakkında yorum yapmanın yorucu bir iş olduğunu düşünüyordu. Ancak birkaçını okuduktan sonra bunu yapmayı sevdiğini hissetti.
Su kardeşin onlara karşı abla gibi olup olmadığından emin değildi çünkü o nazik ve cana yakındı, ayrıca öğrenciler küçük sırlarını günlüğe yazmayı seviyorlardı, ona bazı endişelerini anlatıyorlardı. Bu on yedi on sekiz yaşındaki çocukların küçük dünyaları monoton olmasına rağmen aynı zamanda devam eden ilginç şeyler de vardı. Kafaları çok garip şeylerle doluydu.
Su Jian tesadüfen açtığı bir günlükte birkaç büyük kelimenin olduğu başlığı görmüştü: “On Yedi Yaşında Daha Şimdiden Yaşlı Bir Adamım.”
Su Jian içinden lanet okudu: Sadece on yedi yaşındasın ve kendine yaşlı adam diyorsun. O zaman bizim gibi otuzlu yaşlarına ulaşanlara yaşlı kemik diye seslenilsin! Bizi böyle üzmek zorunda mısın?
Aniden aklına bir şey geldi. Su Jian gülümseyerek An Yize’ye mesaj attı.
“An amca bugün bir yazı gördüm ve senin de okuman için uygun olduğunu düşündüm.” Sonra ona genç kızın “yaşlı adam” yazısının bir fotoğrafını gönderdi.
Daha iyi hisseden Su Jian kırmızı kalemini alıp sanki bir önerge okuyup yorumluyormuş gibi çocuğun harika hayatını okumaya devam etti.
Bir diğerine geçtiğinde, matematik derslerinin bir fantezi, matematik sorularının bilim kurgu olduğuna ve matematik öğretmeninin bir sihirbaz olduğuna lanet etmişti.
Tekrar bir başkasına geçtiğinde, bu da kantin gıdalarının daha tatsız olduğuna ama kızarmış biberli ay keklerin tadının iyi olduğu hakkında yas tutmuştu.
Bir başkası annesi ve babasının kavgasıyla alakalıydı. Annesi çok sinirlenmişti ve babasının yanı sıra onun da köpek olduğunu söyleyerek azarlamıştı. Erkek olmak bu kadar zor olduğu için çok üzülmüştü.
Başkasını açtığında bu Ling Si’nin günlüğüydü. Su Jian bir bakış attı ve ilk aşkı hakkında düşünceleri olduğunu fark etti. Günlüğün ana konusu çocuğun bir kızdan hoşlanmasıydı. Kız güzel ve nazikti ve kalbindeki kadın tanrıça yalnızca oydu. Bu yüzden her zaman onun için endişeleniyor, ona daha yakın olmak istiyor hatta onu arzuluyordu. Ancak, kızın bir erkek arkadaşı olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden gencin kalbi kırılmıştı.
“Kalbimdeki yara artık iyileşemez. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyor ve kimse donmuş kalbimi hareket ettiremiyor. Yalnızca onun arkasından bakabilirim, bu acı verici kaderi sessizce kabulleniyorum ve onun ömür boyu mutlu olmasını diliyorum.” Günlüğün sonunda böyle yazmıştı.
Su Jian’ın tüyleri diken diken olmuştu, kollarını hafifçe ovuşturdu. Ling Si’nin son zamanlardaki performanslarının kötü olmadığını ve bir daha neredeyse hiçbir ödevini teslim etmediğini hatırlamıştı. Sonra, karşılıksız aşk yüzünden acı çeken o çocuğa karşı biraz samimi olması gerektiğini düşündü.
Böylece Ling Si’yi övmek için onu buldu: “Bugünlerdeki performansın fena değil!” Biraz düşündü, cesaretini arttırdı: “Hayat uzun ve orman uçsuz bucaksız. Sen bir erkeksin, önüne bakmalısın ve tek bir ağaca bakmamalısın!”
Ling Si ona şaşkınlıkla baktı. Cevap vermek yerine, “Öğretmenim eşinizle aranız iyi mi?” diye sordu.
Su Jian böyle bir soruyu sormasını beklemiyordu ve baya şaşırmıştı. Bir an düşündü, bu çocuğun kalbi kırıldığı için biraz umutlanmak istediğini zannetti. Bu yüzden yavaş yavaş aklına bir şey geldi. Bu çocuk aşktan incinmiş, sevgi ile hayal kırıklığına uğramıştı. Şu anda, ona aşk hakkında biraz güven vermeli ve gelecekte hayatında biri olacağını söylemeliydi. Böylece, Su Jian samimi bir şekilde bakarak, “Güzel! İlişkimiz oldukça iyi! Aslında birbirimizi o kadar uzun zamandır tanımıyorduk. Ancak birbirimizi görür görmez aşık olduk. Daha sonra, her an birbirinden ayrılmak istemeyen, birbirimizi seven tutkal veya boya gibiydik. Bak, deneyimlerime göre hayatta gerçek duygular ve gerçek aşk var! Bu yüzden kendine güvenmelisin!”
Ling Si yumuşak bir şekilde “Hıhı” dedi. Surat ifadesi daha da üzüntülüydü. “Teşekkürler öğretmenim. Ben gidiyorum.”
Su Jian başını salladı ve “Bol şans!” diye cesaretlendirdi.
Ling Si: “……”
……
İşten sonra aniden yağmur yağmaya başlamıştı.
Bugün An Yize fazla mesai yapmak zorunda kalmıştı ve onu almaya gelmemişti. Su Jian şoförden gelip onu almasını da istememişti ve toplu taşımayla eve gitmeyi düşünüyordu. Ancak metro istasyonuna doğru giderken aniden yağmurun yağmasını beklemiyordu.
Yağmur hafif değildi ve Su Jian’ın bir şemsiyesi yoktu. Yapabileceği tek şey yağmurdan geçici bir süre korunabilecek bir yapı bulmaktı. Ancak koşarken yağmur onu sırılsıklam etmişti. Saçları ve kıyafetleri biraz ıslanmıştı.
Su Jian üzerinde aniden bir gölge belirdiğinde su damlacıklarıyla oynuyordu. Sonra, nazik ve tereddütlü bir ses duydu. “Jian Jian?”
Su Jian hemen arkasını döndü.
Arkasında genç bir adam başının üstüne doğru eğilmiş bir şemsiye tutuyordu. Döndüğünü görünce adamın surat ifadesi değişmişti. Gözlerinde tarif edilemez bir şaşkınlık vardı. Tereddütlü ve tedirgin görünüyordu. Aynı zamanda bir o kadar da sevecen ve nazik görünüyordu.
“Jian Jian, gerçekten sen misin?”
Anne Su’dan başka bir tek An Yize ona “Jian Jian” derdi. Bilinmeyen bir adamın böyle seslenmesi Su Jian’ın istemeden garip hissetmesine sebep olmuştu.
Su Jian tereddütle, “Beni tanıyor musunuz?” diye sordu.
Adam irkilmişti, “Jian Jian, sen…”
Su Jian aniden farkına vardı ve “Özür dilerim. Hafızamı kaybettim ve eskiden tanıdığım insanları hatırlayamıyorum. Sizi tanıyor muyum?”
“Hafızanı mı kaybettin?” Adam şaşırmıştı. “Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?”
Su Jian başını salladı, yüzü masum görünüyordu.
Adamın gözlerindeki ifade derindi, surat ifadesi daha da nazikleşmişti. Hatta surat ifadesinde bir hüzün izi bile vardı. “Jian Jian beni hatırlamıyor musun?”
Su Jian, “Siz…”
Adam gözlerinin içine baktı ve yavaşça, “Benim adım Lu Chenghe.” dedi.
(DN: Bu bölümümüz sanırsam serinin en kısa bölümüydü. Yalnız bu adamı benim hiç gözüm tutmadı. Gandalf dediydi dersiniz ilerde.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..