An Yize gerilmişti ve surat ifadesi değişmişti. En sonunda yalnızca iç çekti. Su Jian’ın yüzünü kaldırdı, eğildi ve onu öptü.
Bu sefer hareketleri daha nazikti. Önceki gibi aceleci değil, daha da duygusaldı. Vücudu giysilerinin altındaki el tarafından okşanırken Su Jian’ı öpüyordu. Kadının ve erkeğin tutkulu inlemelerini dinlerken yavaşça yanmaya başlamıştı.
En ateşli noktadayken, Su Jian aceleyle nefes aldı ve içgüdüsel olarak An Yize’yi altına aldı.
Durmak yerine An Yize’de onunla hareket etti ve Su Jian’ın altına girip onun üstüne oturmasına izin verdi.
Birbirlerine dolanırken yavaşça kıyafetlerini çıkardılar. Su Jian, An Yize’nin beline çıplak ve nefes nefese bir şekilde oturdu. Aniden başını eğip yüzünü An Yize’nin göğsüne gömdü.
Göğüsleri yalanan An Yize istemsiz olarak derin bir nefes aldı. Su Jian’ın göğsüne yayılan uzun saçlarını görünce gözleri kızardı.
Biraz emip yaladıktan sonra Su Jian kendi kendine mırıldanmaya başladı, “Ne kadar küçük…”
An Yize göğsünde bir ağrı hissettiğinde hala nutku tutulmuş gibi hissediyordu. Kafasını kaldırıp bakınca Su Jian’ın aniden onu ısırdığını gördü. Sonra, Su Jian yarayı yalamak için dilini uzatmıştı.
An Yize buna daha fazla dayanamadı. Ani bir dönüşle Su Jian’ı altına aldı.
Oda gittikçe sıcaklaşmıştı. Bu küçük alanda nefes sesleri durmadan devam ediyordu. An Yize komşu yaşlılar tarafından duyulmalarından korkuyordu. Bu yüzden, Su Jian’ın sesini kontrol etmek için onu öpüyordu. Neyse ki, Su Jian yalnızca küçük bir kedi yavrusunun miyavlaması gibi hafifçe inleyerek nefes veriyordu. Ancak, bu ses An Yize’yi daha da tahrik etmişti.
Su Jian’ın sert ısırığı An Yize’nin göğsünde kan akmasına sebep olmuştu ancak o bunu fark etmemişti, yalnızca onun kucağındaki kişiye kızarmış gözlerle bakıyordu.
Birden Ji Mingfei’nin dediklerini hatırladı: “Aslında basit ve kaba bir yöntem var. Sadece onu sikmelisin! Çocuğuna hamile kalınca boşanmak istemeyecek.”
An Yize, Su Jian’ın belini iki eliyle sıkıca tuttu. Sadece bir adım daha ileri gitmeliydi ve altındaki kişi onun olacaktı...
An Yize’nin alnındaki damarlar şişmişti ve yüzündeki ter çenesinden aşağı akıp altındaki kar beyazı tene damlamıştı.
Jian Jian…
Baya terleyen An Yize dişlerini sıkarak Su Jian’ın üzerine gömüldü.
……
Su Jian uyandığında hangi gece olduğunu bilmiyordu.
Bir süre tavana boş boş baktıktan sonra sonunda hatırlayabilmişti. Su kardeşin memleketine An Yize ile gelmişlerdi ve şimdi “memleket” yatağında yatıyordu.
Su Jian biraz başı ağrıdığı için istemsiz olarak hafifçe inlemişti. Kaşlarını çattığında bir el aniden uzanıp başını ovmuştu. Aynı zamanda, alçak ve yumuşak bir ses duymuştu, “Çok mu rahatsız edici?”
“Biraz.” Su Jian, An Yize’nin koynunda uyanmaya alışık olduğu için şu anda garip bir şey fark etmemişti. An Yize’nin yaptıklarından dolayı biraz daha iyi hissettiği için An Yize’nin koynuna yaslanmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Ancak bu yaslanış, yanlış bir şeylerin olduğunu fark etmesini sağlamıştı. Sıcak bir tenin üzerine yaslanmıştı! Bir şokla Su Jian aceleyle baktı ve daha da şok olacağı bir şey gördü. Sanki yıldırım çarpmış gibiydi!
Bu ne lan! Neden An Yize ile çıplak yatıyorlardı?
Su Jian, An Yize’nin vücudundaki çeşitli morluklara baktı. An Yize’nin dün gece bir canavar avlamak için dışarı çıkmış olduğunu düşünerek kendini rahatlatmaya çalışmıştı. Ancak, birkaç sahne aniden aklında canlandı…
Telefonundaki egzersiz videosu…
Elini An Yize’nin kasıkları arasındaki boşluğa doğru uzattı…
An Yize’yi altına alıp bastırdı…
Hatırlamak için elinden geleni yapmıştı ancak sadece olanları parça parça hatırlayabiliyordu. Ancak bu parça parça şeyler onu sersemletmişti.
Çok fazla bilgi var!
Su Jian kendine bakmak için başını eğdi. Vücudunda An Yize’nin morluklarından farklı ısırık izleri vardı. Kalçalarının arasında yapışkan bir şeyler hissedebiliyordu. Ayrıca, kalçalarının arasında itiraf etmekte zorlandığı hafif bir ağrı vardı. Bu, bu, bu…
Su Jian hızlıca An Yize’nin kucağından kalktı. Yanlış bir şeylerin olduğunu hissederek battaniyeyi çabucak alıp ona sarındı.
Yaptığı şeyler An Yize’nin vücuduna sabah ışığının vurmasına sebep olmuştu ve vücudundaki ısırık izleri ortaya çıkmıştı.
Ancak, Su Jian’ın gözleri dehşet içinde yataktaki kırmızı lekelere takılmıştı.
Aklına gelen sahneler, onun ve An Yize’nin vücudundaki izler, ikisinin çıplak bir şekilde birbirlerine sarılmaları ve yataktaki kırmızı lekeler... Tüm bunlar acımasız bir gerçeği işaret ediyor!
Ananı! Gerçekten de An Yize ile sevişmişti! En korkunç kısmı ise bunu başlatan kendisiydi…
Su Jian, üç görüşünün [1] yavaş yavaş çöktüğünü, yavaş yavaş rüzgardaki küllere dönüştüğünü hissedebiliyordu.
Hayat zaten çok zor, neden daha da kötüleşiyor ki? Sarhoş olduktan sonra birini altına alıp etrafında yuvarlanmak, üç görüşüm lütfen geri dönün...
Sanki Su Jian’a yıldırım çarpmış gibiydi. Kalbi solarken yüzü her şeyden habersizdi.
“Biz…” Su Jian, An Yize’ye bakarken titredi, zorla gülümsemeye çalıştı. Ne yazık ki, gülümsemesi ağlayan bir yüzden daha çirkin görünüyordu. “Dün gece hiçbir şey olmadı değil mi?”
An Yize’nin yüreği titremişti. Su Jian’a derin derin baktı ama konuşmadı.
Su Jian’ın neden şok olduğunu biliyordu. Gerçekte, ikisi arasında hiçbir şey olmamıştı. Her ne kadar dün gece kendini kontrol etmek zor olsa da kendini zar zor kontrol etmeyi başarmıştı. Su Jian’la birlikte olmak istese de, Su Jian ayık değilken ilk gecelerini yaşamak istemiyordu. Su Jian’ın “Senden hoşlanmıyorum” demesinin tamamen doğru olmadığını düşünse bile, Su Jian’dan faydalanırsa, Su Jian’ın ondan nefret edebileceğini düşünmüştü. Su Jian’ın gitmesini istemiyordu. Ayrıca, Su Jian’ın bir çocuk yüzünden de isteksiz bir şekilde onunla kalmasını istemiyordu. Birbirlerine karşı olan hisleri yüzünden Su Jian’ın kalmasını istemişti.
Bu yüzden kendini tutmuştu. Yalnızca Su Jian’ın bacak arasına sürtmüştü. Kan lekelerine gelince, Su Jian’ın onu ısırdığı için kolundaki yaradan akan kandı.
Ancak, şu an, Su Jian’ın bunun inanılmaz olduğunu düşündüğünü görünce aklına bir fikir gelmişti. Hemen inkar etmedi.
Suskunluğu, Su Jian tarafından kabulleniş olarak görülmüştü. Su Jian, kanının ağzından çiçekler saçan bir tanrıça gibi fışkırdığını hissetti.
Su Jian’ın cansız yüzünü gören An Yize kaşlarını çattı. “Jian Jian?”
Su Jian ona şaşkınlıkla baktı, hala An Yize ile yattığına inanmıyordu! Her ne kadar daha önce An Yize ile yemiş, yatmış, sarılıp öpüşmüş olsa da ikisini yalnızca müttefik ya da arkadaş olarak düşünmüştü. Kankalarıyla ders çalışırken bu şekilde şakalaşıyorlardı, bu yüzden bu hareketleri içten yapmamıştı. Bu yüzden, An Yize’nin itiraf ettiğinde rol yapmadığını anlamıştı. Ondan sonra, herhangi bir garipliği ve An Yize ile samimi hareketleri önlemek için elinden geleni yapmıştı. Beklenmedik bir şekilde, göz açıp kapayıncaya kadar aralarındaki mesafe, pozitiften negatife dönmüştü...
An Yize’yi daha yeni reddetmişti ve sonra bir anda onu yatağa itip birlikte olmuştu. Söylediklerinin tersine yaptığı hareket, ona birkaç melodramatik romantizm drama başlığı düşündürmüştü… “Şefkatli Adam, Seni Reddeden Kızın Bu Kadar Vahşi Olacağını Nereden Bilebilirdin ki?”, “Tatlım, Söylediklerinden Sonra Nasıl Gidebilirsin”, “Saf Adam Aslında Erkek Olan Saf Bir Kadına Aşık Oldu ve Güçlü Erkek Bedenini Altına Aldı” ve “Fahişe Adam Burada! Kalbini İstemiyorum, Yalnızca Bedenini İstiyorum” !
Su Jian kaşlarını çattı, “Yize dün gece ne olduğunu hatırlamadığımı söylesem bana inanır mıydın?” diye sordu.
“Evet.” An Yize başını salladı ve ona anlamlı bir şekilde baktı. “Sen hatırlamasan bile ben hatırladığım sürece sorun değil.”
Su Jian: “……”
Sessizce giysilerini giydiler ve toparlanmak için tuvalete gittiler. Su Jian, anne Su’dan “An Yize düşmüş” diye bahaneyle merhem istemeden önce biraz tereddüt etti. Sonra onu An Yize’ye verdi.
An Yize Su Jian’a bakmadan önce merhemi gösterip sakince, “Bunu kendi kendime süremem.” dedi. Bunu dedikten sonra omuzlarını açtı ve omuzlarındaki ısırık izlerini gösterdi.
Su Jian sarhoş ve sessizken böyle zevkleri olacağını bilmiyordu. An Yize’nin yanına oturdu, merhemi açtı ve ona sürdü.
An Yize ona anlamlı anlamlı bakmaya devam ediyordu. Birbirlerine nefeslerini hissedecek kadar yakın oturuyorlardı. Su Jian huzursuzca An Yize’nin gözlerine baktı.
Su Jian’ın kalbi yerinden çıkacak gibiydi ve belirsiz bir görüntü aniden zihninde belirdi: An Yize nefes nefeseydi, derin siyah gözleri ona anlamlı bir şekilde bakıyordu. Bir damla ter çenesinde duruyordu, düşmek istiyordu ama düşemiyordu...
Su Jian kendine geldiğinde biraz şok olmuştu. Neden bir adam nefes nefese kaldığı için vücudu garip hissetmişti? Bu çok kötü. Daha sonra tatlı kızların fotoğraflarına bakarak gözlerimi temizlemem gerek!
An Yize’ye merhemi sürdükten sonra sessizce telefonunu çıkardı ve tatlı kızların fotoğraflarına bakmak için kendini hazırladı.
Ancak, telefonunu açar açmaz gözüne gelen şey güzel bir hat ve keskin özelliklere sahip An Yize’nin yüzüydü…
Su Jian kendine geldiğinde, tarifindeki “keskin özellikler” kelimesinin ardından acımasızca “Noodle [2]” sözcüğünü de eklemişti. Sonra duvara doğru eğildi ve kafasını duvara çarptı.
……
Su Jian’ın sabahı şok edici olay yüzünden mahvolduğundan keyfi pek iyi değildi.
Kahvaltıdan sonra anne Su, Su Jian’dan An Yize’ye etrafı gezdirmesini istedi. Halsiz olan Su Jian hareket etmek istemiyordu. Ancak An Yize, “Jian Jian, büyüdüğün yeri görmek istiyorum.” diye annesinin önünde konuştuğundan Su Jian kabul etmek zorunda kalmıştı.
Birlikte dışarı çıktılar. Küçük kasabanın güzel bir manzarası vardı ve her sokak ve ara yolun kendine özgür bir özelliği vardı. Buradaki hayatın yavaşlığı burayı özellikle rahatlatıcı gösteriyordu. Nehir kenarında dolaşırlarken An Yize Su Jian’ın elini tuttu, kalbi nadir bir sakinlik içindeydi.
Ancak dönüp Su Jian’ın halsiz görünümünü görünce istemsiz olarak durdu. Sakince, “Hala kötü mü?” diye sordu.
Akşamdan kalmalığa atıfta bulunmuştu ancak Su Jian soruyu duyunca bunu sevişmeden dolayı olan herhangi bir rahatsızlık olarak düşünmüştü. Vücudu sallandı ve içgüdüsel olarak halsizliğini inkar etmek istedi. “Hayır kendimi çok iyi hissediyorum!”
Ancak Su Jian cümleyi ağzından kaçırdıktan sonra az önce söylediklerini fark etti ve dilini çok fena ısırmak istedi. Anan! “Çok iyi hissediyorum” demekte ne var!
Öte yandan An Yize bunu çok fazla takmamıştı. Sadece başını sallayarak “İyi.” dedi.
Su kardeşin memleketinde güneş parlaktı ama çok güçlü değildi. Bir ağacın gölgesinde dinlenirken nehirden gelen esinti çok rahattı. Rahatlatıcı manzaraya bakarken uzun süre gezindikten sonra Su Jian’ın keyfi giderek düzelmişti.
Bu durumda, rastgele bir video dükkanında aniden bir şarkı çalmaya başlamıştı:
“O gece beni reddetmedin!
O gece seni incittim!
O gece, yüzün gözyaşlarıyla doluydu.
O gece benim yüzümden sarhoştun…”
Su Jian tam rahatlamıştı ki onu darma duman eden bu şarkı ona yine utanç verici anılarını hatırlatmıştı. Su Jian, An Yize’nin ona bakmak için döndüğünü gördü ancak onun yüzüne bakmaya katlanamazdı ve alaycı bir şekilde güldü, “Haha, Yize, birden susadım.”
An Yize etrafa baktı. Küçük bir sokaktaydılar ve dükkanlar ön sokağın girişinde vardı. Su Jian pek iyi görünmediği için An Yize, “Jian Jian burada biraz bekle.” dedi ve sokağın çıkışına doğru yürüdü.
An Yize’nin uzaklaştığını gören Su Jian’ın kafası rahatlamıştı ve uzun bir nefes almıştı.
Tam o anda, orta yaşlı bir adam aniden ona doğru yürüyordu. Adam uzun boylu ve zayıftı, üzerinde büyük bir ceket vardı. İlk başta, Su Jian pek onunla ilgilenmemişti. Yalnızca adamın ayak seslerinin yaklaştığını duyunca başını kaldırmıştı.
Normal görünümlü adam aniden bir hareket yaptı. Adam önüne yürüdü ve vücudunun alt kısmını gösteren ceketini açtı!
Su Jian çok şaşırmıştı. Bu kardeş küçük kuşunu kurutmaya mı çalışıyordu?
Su Jian istemsiz olarak hayranlığını göstermişti. Kış olmamasına rağmen hava soğuktu. Küçük kuşunu soğuk sonbahar rüzgârında sarkıtmak mı, bu adamın ne tür bir gücü var!
Adam, Su Jian’ın sersemlediğini görünce suratında berbat bir gülümseme belirmişti. Sonra, Su Jian aniden telefonunu çıkardı ve samimi bir ifadeyle, “Kardeşim, “termal genişleme ve kasılma” teorisini duymadın mı? Şeyin zaten küçük ve sen hala böyle soğuk bir günde havalandırmak için çıkarıyorsun. Rujunun kürdan olmasından korkmuyor musun?” dedi. Konuşmasını bitirdikten sonra bir fotoğraf çekti.
Orta yaşlı adam yüzü önce yeşile sonra da kırmızıya dönmeden önce sersemlemişti. Sonra bacaklarını kapatarak utanç dolu bir yüz ile kaçmıştı.
Su Jian hala iç çekerken An Yize gelmişti. Çılgınca kaçan adamı gören An Yize kaşlarını çatarak, “O adam…”
Su Jian dürüstçe, “Teşhirci.” diye cevap verdi.
An Yize’nin surat ifadesi değişmişti, “Sana bir şey yaptı mı?”
“Hayır, merak etme.” Su Jian telefonunu kaldırdı ve “Kanıt olarak bir fotoğraf çektim. Beni taciz etmeye kalkışsa polisi arardım.” dedi.
An Yize’nin suratı hala kötü görünüyordu. Alçak bir sesle, “Ne olursa olsun, dikkatli olmalı ve kendini güvende tutmalısın.” dedi.
Su Jian başını salladı. Tuhaf amcanın performansı pek zarif olmasa da bu olay keyfinin biraz daha iyi olmasını sağlamıştı. Böylece kahkaha attı, “Endişelenmene gerek yok. Bence amca biraz teşhirciydi. Ancak ben göstermek istediği şeyin nerede olduğunu anlamadım. En azından gösterilmeye değer olması için senin standardına sahip olmalı…”
Sözlerini aniden kesti. Az önce söylediklerini fark edince Su Jian hemen çenesini kapatmıştı. Eskiden olsa bu sözler kaba olabilirdi ancak bir şaka olarak kabul edilirdi. Ancak, o ve An Yize birbirlerine kendilerini gösterdikten sonra, o bu kelimeleri söylerken yüzünün yanmaya başladığını hissetmişti.
Dün geceden beri Su Jian’ın dizginsiz sözlerine karşı giderek hissizleşen An Yize sessizce içini çekti. Su Jian’ın garip göründüğünü görünce elini kaldırarak hafif kırmızı yüzünü tuttu.
Su Jian yüzündeki sıcak avucu hissedince ürpermişti. An Yize ona ilk kez bu kadar yakından dokunmuyordu. Eskiden bunu çok düşünmüyordu ancak An Yize’nin itirafı yüzünden mi olduğundan emin değildi ama An Yize’nin bu hareketleri garip hissetmesine sebep olmuştu.
An Yize’nin “Senden hoşlanıyorum” demesi yalnızca hayata bakış açısını değiştirmekle kalmamış, dünyaya bakışını bile değiştirmişti. An Yize ile birlikte dünya algısının artık biraz daha farklı olduğunu düşünüp duruyordu.
Bu tarif edilemez gariplik duygusu onu oldukça rahatsız etmişti. Ancak, bu yeni bir keşif yapmasına yol açmıştı.
Etrafı dolaşmaya devam ettiler. An Yize elini tutmak için uzattığında Su Jian biraz tereddüt etmişti ama An Yize ile el ele tutuşmak için elinden geleni yapmıştı. An Yize’nin ellerini sıkmadığını gören Su Jian’da onunla aynı fikirdeydi.
Bir süre sonra bir lisenin önünden geçtiler. Haftasonu olmasına rağmen hala okuldan çıkan öğrenciler vardı. Yukarıya bakan Su Jian güneş gibi parlak bir çocuğun basketbol topuna sarıldığını gördü. Yanında tatlı bir kız alnındaki terleri silmek için parmak ucunda duruyordu. Sonra, çocuk yanındaki bisikleti itti. Basketbol topunu sepete koydu ve kıza el sallayarak “Dikkat et.” dedi. Kız ona bakıp gülümsedi ve arka koltuğa oturdu. İkisi bisiklete binip çocuk pedal çevirmeye başlarken Su Jian onları izliyordu. Uzaklaşırken kaybolan sırtları güzelliğiyle doluydu.
Su Jian birden nostaljik hissetmişti. Her ne kadar “aşk” kelimesinden bahsederken kendini biraz ikiyüzlü hissetse de ve her zaman belli tipteki kızları beğendiğini iddia etse de, kalbinin derinliklerinde sadece böyle basit ve saf bir aşk istiyordu. Bir sevgili konuşurken diğeri öfke nöbeti geçiriyordu. O ona gülümserken öteki ona bakıyordu.
Ancak, hayatta bir arkadaş bulmak zaten zordu. Hala gerçek ya da ruhlarını birbirine bağımlı kılan bir aşkı nasıl umut edebilirdi? Özellikle biri büyüdükçe, başa çıkmak için daha gerçekçi sorunları vardı. Ev, araba, çocuk sahibi olmak… bu tür bir aşkta herhangi bir şans yokuş aşağı olurdu.
Belki de yalnızca gençlik döneminde böyle karmaşık düşünceler olamadan sevilebilirdi.
Su Jian, bisiklete binen gençlerin güzel hayatlarını izlerken kıskanmaya başlamıştı.
An Yize onu uzaklara bakarken görmüştü. Bu yüzden başını eğdi ve “Nereye bakıyorsun?” diye sordu.
Su Jian ona bakmak için döndü ve aniden bilinmeyen bir düşünce aklına geldi: Eğer An Yize bir… kadın olsaydı harika olurdu.
Su Jian düşünceleri karşısında şaşkına dönmüştü. An Yize’nin ona baktığını görünce birden tedirginleşmişti. Aceleyle, “Sanırım baya yürüdük. Geri dönelim. Hava kararıyor gibi görünüyor, yağmur yağabilir.” dedi.
An Yize başını salladı. Su Jian’ın biraz yorgun göründüğünü görünce, “Eve arabayla gidelim.” dedi.
“Tamam.” Su Jian hiç itiraz etmemişti ve taksi çağırdı. Ancak burası biraz uzaktı ve geçen çok taksi yoktu. Geçenler olsa da hepsi doluydu.
Uzun bir süre bekledikten sonra sonunda bir taksi gelmişti. Ancak, onların binmek üzere olduğu taksi okuldan çıkan bir erkek ve kız öğrenci tarafından kapılmıştı. An Yize taksinin işgal edildiğini görünce kaşlarını çatmıştı, ancak Su Jian onu taksiye çekmişti. Böyle küçük yerlerde ortaklaşa arabaya binmenin yaygın olduğunu biliyordu. Bir sonraki taksinin ne zaman geleceğini bilmediğinden bu fırsatı kaçırmak istememişti.
Su Jian iki öğrenci ile arkaya otururken An Yize çaresizce ön yolcu koltuğuna oturmuştu.
Şoför öğrencilere sormadan önce An Yize ve Su Jian’ın nereye gitmek istediğini sordu.
Su Jian istemsiz olarak ikisine bakmıştı. Ancak 17-18 yaşlarındaydılar ve bir otele gidiyorlardı. Bu gerçekten insanların orada ne yapacaklarını hayal etmelerine neden olmuştu.
O anda oğlanla kız konuşmaya başlamıştı. Çocuk, “Zhou Lili az önce beni aradı, otele ulaştığını söyledi.” dedi.
Kız oğlana yaslandı. Dudaklarını ısırarak güldü, “O zaman ilk ben mi yoksa o mu?”
İlk başta, Su Jian “önce ben” ya da “önce sen” in ne anlama geldiğini gerçekten anlayamamıştı. Ancak, onların belirsiz gülümsemelerine bakınca aniden anlamıştı.
Sözde saf ve güzel gençlik…
Sözde saf ve basit aşk…
Arabadan indikten sonra An Yize, Su Jian’ın hayal kırıklığına uğramış bakışlarını gördü ve endişeyle, “Ne oldu?” diye sordu.
Su Jian sessizce iç çekti, “Ah, ne acı bir farkına varış.”
Dipnotlar
[1] Üç görüş- Dünyaya, hayata ve değerlere bakış
[2] Noodle– Önceki cümlede, Su Jian An Yize’nin yüzünü tanımlamak için, keskin yüz hatlarını betimleyen “脸如刀削” kullanıyor. Ancak bu cümlede “面” ya “脸如刀削” ve “脸如刀削面” ekliyor. “脸如刀削面”’nın anlamı An Yize’nin yüzü Dao Xiao Noodlelarına benziyor demek.
(DN: Başta bölümün ismi bizi yanıltıyor olsa da An Yize bir şey yapmadı. Bu bölümün geç gelmesinin tek sebebi benim. Sövebilirsiniz. Yalnız sövün dediysek de abartmadan sövün.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..