Yan Hikâye 3: Yeni Akraba Ziyareti (3)

avatar
895 0

Reborn as My Love Rival’s Wife - Yan Hikâye 3: Yeni Akraba Ziyareti (3)


Çevirmen: Solevra

Düzenleyen: Gandalf

 

Şu anki annesiyle yaptığı rutin aramalardan birinde Su Jian vaftiz annesi olduğundan bahsetmişti. Anne Su (şimdiki) onun eski en iyi arkadaşı olduğunu duyduktan sonra çok mutlu olmuştu. Yalnızca anne Su(gerçek)’yu aramak değil aynı zamanda buluşmak istediğini de söyledi. Su Jian’dan anne Su(gerçek)’ya selam söylemesini istedi. Su Jian bundan daha fazlasını isteyemezdi ve memnuniyetle bunu yaptı.

 

Su Jian geçerli bir bahaneyle ailesini sık sık ziyaret ediyordu. Su ailesi ve Su Jian yakınlaştılar ve Su Jian’a kızları gibi davranıyorlardı.

 

Doğal olarak Su Jian bu sonuçtan memnundu. Memnun olmadığı tek şey kardeşinin davranışıydı. Su Jie ona kötü davranmıyordu. Zaten ne zaman konuşsalar, Su Jie’nin surat ifadesi ya da ses tonu sanki yakın biriyle konuşuyor gibiydi. Ancak, Su Jian kardeşinin sık sık ona garip bir şekilde baktığını fark etmişti. Her zaman düşünceli gibi görünüyordu. Su Jian onun ne düşündüğünü bilmiyordu.

 

Bugün, Su Jian ailesinin mahallesine tekrar gittiğinde, basketbol sahasının yanından geçerken tanıdık bir yüz görmüştü.

 

Su Jian bir şey demedi, sadece ilginç bir şekilde ortaokul çocuklarıyla basketbol oynayan Su Jie’ye baktı. Böyle ilginç bir manzarayı görünce istemsiz olarak onlara katılmak istemişti.

 

Su Jie onu fark etmişti. Terini silerek ona doğru yürüdü. Kaşlarını kaldırdı ve “Basketbol oynamayı biliyor musun? Denemek ister misin?” diye sordu.

 

Su Jian çok tereddüt etmemişti. Ailesi için aldığı hediyeleri kenara koyarak başını kaldırdı ve gülümseyerek, “Tamam!” dedi.

 

Doğumdan sonra Su Jian biraz egzersiz yapmıştı, bu yüzden fiziksel durumu iyiydi. Ancak, uzun süredir basketbol oynamamıştı. Ayrıca, şimdiki vücuduyla eski vücudu arasında uzunluk farkı vardı. Bu yüzden, Su Jian’ın başlangıçtaki hareketleri garipti. Neyse ki, eskiden kardeşiyle sık sık basket oynarlardı, bu yüzden Su Jie’nin hareketlerine alışkındı. Bu yüzden aralarında sözsüz bir anlayış vardı. Ne kadar uzun oynarlarsa o kadar iyi iş birliği yaparlardı. Sonunda zafere ulaşabilmişlerdi.

 

Basketbol sahasından çıktıktan sonra, Su Jian banka oturdu.

 

Su Jie tüm vücudunu açarak sandalyeye oturduğunu, hoş görünmediğini ve istemsiz olarak dudaklarını büktüğünü gördü. “İçecek bir şey alacağım, ne istersin?” diye sordu.

 

Su Jian tembelce elini salladı ve “Kola, teşekkürler!” dedi.

 

“Kola mı?” Su Jie’nin kafası karışmış gibiydi.

 

“Ne oldu?” Su Jian ona garip bir şekilde baktı ve “Basketbol oynadıktan sonra kola içmek normal değil mi?” diye sordu.

 

Su Jie hiçbir şey demedi. Arkasını dönüp markete gitmeden önce Su Jian’a bir kez daha anlamlı anlamlı baktı.

 

İkisi de ellerinde kolayla bankta yan yana oturuyordu.

 

Su Jian kapağı tuttu. Ancak, çok fazla güç uyguladığından ve kapak kapalı olduğundan kapak kırılabilirdi.

 

Su Jian, “……”

 

Su Jie, “Bırak ben yapayım.”

 

Su Jie’den kolayı aldıktan sonra Su Jian utanmış bir şekilde, “Teşekkür ederim.” dedi. Sonra başını eğdi ve içmeye başladı.

 

Çok susamıştı. Ayrıca, Su Jie çok tanıdık biriydi bu yüzden hiç tereddüt etmeden memnun bir şekilde içmişti. Yanındaki Su Jie, Su Jian’ın ağzından akan kolayla başa çıkılmaz ve arsız görüntüsü karşısında suskunlaşmıştı.

 

Su Jie cebini aradı ancak peçete bulamadı. Bir an düşündükten sonra elini uzattı.

 

“Ne?” Su Jian yanaklarını şişirerek ona baktı.

 

“Ağzın kirlenmiş.” Su Jie silmek için elini uzattı ancak Su Jian’ın tavrını gördü. Bununla birlikte, Su Jian’ın yüzünü kaldırmadan önce bir an sersemlediğini gördü. Su Jian çekinmeden ağzındaki lekeyi silmesi için yüzünü uzattı.

 

Onurlu, içe kapanık ve ergen görünümlü genç kızın onu reddedeceğini düşünen Su Jie: “……”

 

Su Jian kolayı bitirdikten sonra alışkanlıkla yakındaki çöp kutusuna basket attı, görünüşü çok ciddiydi. Ancak, kutu ona izin vermedi ve “don” diye kola kutusu yere düştü.

 

Havalı görünmeyi başaramayan Su Jian utanmış bir şekilde ayağa kalktı ve kutuyu ezmekten başka çaresi yoktu. Teneke kutuyu aldı ve çöp kutusuna attı.

 

Banka geri dönen Su Jian, Su Jie’yi hafifçe gülerken gördü. Mutsuz olan Su Jian, “Neden denemiyorsun?” dedi.

 

Su Jie kaşlarını kaldırdı. Rahat bir atış ile tenekeyi çöp kutusuna attı.

 

Su Jian: “……”

 

Su Jie, Su Jian’ın hüzünlü ifadesine bakmanın ilginç olduğunu düşünmüştü. Bir an düşündükten sonra rastgele, “Basketbolda oldukça iyisin! Kızların basketbol oynamayı sevdiği nadir görülür.” dedi.

 

Su Jian bir bahane düşünmeden önce bir an sessiz kalmıştı, “Çünkü hoşlandığım kişi basketbolu seviyor.”

 

Su Jie çok şaşırmıştı. “Hoşlandığın biri mi var?” diye sordu. Daha önce, An Yirou, Su Jian’ı arkadaşı olarak tanıtmıştı ve Su Jian’ın aslında görümcesi olduğundan bahsetmemişti. Daha sonra Su Jian sarhoşken ve An Yize onu almaya geldiğinde, Su Jie’ye bir telefon gelmişti bu yüzden olayı kaçırmıştı. Sonra tekrar karşılaştıklarında, Su Jian evli olduğunu hatta çocuğu olduğunu hiç söylememişti. Bu yüzden, Su Jie ve Su ailesinin gözünde Su Jian üniversiteye giden genç bir kız olmuştu.

 

Su Jian başını salladı ve içinden şöyle düşündü: Evet! Sadece senin değil, benim de hoşlandığım biri var, hatta çocuğum bile var. Hızlıyım değil mi? Hehe!

 

Su Jie, “Nasıl biri... hoşlandığın kişi?”

 

Su Jian şaşırmıştı. Sonra gururla, “Senden daha uzun, daha zengin ve daha yakışıklı!” dedi.

 

Su Jie: “……”

 

Su Jian meraklanmıştı. Omzunu kullanarak Su Jie’ye hafifçe vurdu ve “Hey, hoşlandığın biri var mı?” diye sordu. Tabii ki Su Jie ve An Yirou’nun birlikte olduğunu biliyordu. Ancak, açık olmak iyi bir fikir gibi görünmüyordu. Bu yüzden bilmiyormuş gibi davrandı.

 

Su Jie “Evet.” diye başını salladı.

 

Su Jian’ın gözleri parlamıştı, “Gerçekten mi? Ondan bahset!”

 

Onu heyecanlı görünce Su Jie biraz çaresiz hissetmişti. “O ... çok sevimli bir kız.” dedi.

 

Bu kadar mı? Su Jian hayal kırıklığı içinde Su Jie’nin omzuna vurdu ve “Kardeşim, böyle olamazsın!” dedi.

 

“Nasıl?”

 

“Kendine bir bak, kendi kız arkadaşına iltifat bile edemiyorsun. Bu nasıl olabilir! Kızların tatlı bir şeyler dinlemeyi sevdiğini bilmelisin…”

 

“Sen de seviyor musun?”

 

Su Jian heyecanla rehberlik ediyordu ancak sözü aniden Su Jie tarafından kesilmişti. “Ne?” diye sormadan önce bir an sersemlemişti.

 

Su Jie gülümsedi ve “Kızların tatlı şeyler dinlediğini söylemedin mi? Sen kız değil misin? Sen de sevmez misin?”

 

Su Jian ifadesini düzeltti ve “Ah, evet ben de seviyorum!” dedi.

 

Su Jie, “Hangi türden hoşlanırsın?” diye sordu.

 

Su Jian şaşkınlıkla, “Ne türü?” dedi.

 

Su Jie gülümseyerek, “Ona söylemeden önce bunu öğrenmeliyim.” dedi.

 

Su Jian başını salladı ve “Ah, anlıyorum!” dedi.

 

Su Jie, “Hoşlandığın kişinin seni mutlu eden şeyleri nelerdir?” diye sordu.

 

“Şey…” Su Jian kafasını eğerek düşündü. An Yize’nin daha önce söylediği şeyler aklına geldi.

 

“Jian Jian, sana Üç Küçük Ayı aldım.”

 

“Boş ver. Jian Jian, bebeği bana ver, onu ben susturayım.”

 

“Bu modeli çok beğenmiyor musun? İnternette defalarca bakarken görmüştüm. Gel, kutuyu aç ve bir bak.”

 

Aslında, An Yize çok tatlı şeyler söylememişti. Ancak, yaptığı ve Su Jian’ı mutlu eden yanlışlıkla söylediği şeyler vardı. Su Jian bunu nasıl açıklayacağını bilmiyordu.

 

“Ah,” Su Jian yavaşça, “belki ‘Jian Jian’…” dedi.

 

“Jian Jian mı?” Su Jie şaşırmıştı, “Sadece adını söylemesinden mutlu mu oluyorsun?”

 

Elbette hayır. Birkaç gece önce Su Jian gecenin bir yarısında uyandığında An Yize’nin uyurken “Jian Jian” diye sayıkladığını duyunca ona sıkıca sarılmıştı. Bu sahneyi hatırlayan Su Jian daha da mutlu olmuştu. “Evet, hoşlandığım kişi adımı söylediğinde çok mutlu oluyorum! Aynen öyle!” dedi.

 

Su Jie: “……”

 

Su Jie’nin suskun olduğunu ve sonra kahkaha atmaya başladığını gören Su Jian merakla, “Neden gülüyorsun?” diye sordu.

 

Su Jie gülümsedi ve “Sana ‘Jian Jian’ diyen kişiden gerçekten hoşlandığını düşünüyorum.” dedi.

 

Eğer ondan hoşlanmasaydım çocuk yapar mıydım? Su Jian kendini çok güçlü hissetti ve bunu gizlemedi. Başını sallayarak, “Doğru, ondan çok hoşlanıyorum.” dedi.

 

Su Jie ona baktı ve “Acaba onu ne zaman görebilirim?” diye sordu.

 

Su Jian, An Yize’nin gerçek ailesiyle tanışmasını pek düşünmemişti. Ancak, şu an vaftiz baba ve vaftiz annesi vardı, bir araya gelmeleri sadece bir zaman meselesiydi.

 

Su Jian, “Yakında olabilir.” diye cevapladı.

 

   ……

 

Evde, annesinin hazırladığı doyurucu yemeği yedi. Sonra biraz sohbet ettiler. Geç olduğunu fark edince Su Jian onlara veda etti. Sonra, Su Jie yine ona eşlik etti.

 

Su Jian, doğal olarak eşliği kabul etti ve Su Jie’nin de itirazı yoktu. Ancak, mahalle girişinde taksi beklerken aniden bir otomobil hızlıca geldi. Su Jian, Su Jie ile yoğun bir şekilde konuşuyordu ve arabayı fark etmemişti. Su Jie fark etmişti. Dehşetle gözleri kocaman olan Su Jie, Su Jian’ı kenara çekti.

 

Neyse ki, araba ikisini de geçmişti. Şok olmalarına rağmen iyiydiler.

 

Arabanın hızla geçtiğini duyan Su Jian şok olmuştu. Kendine gelince, Su Jie’nin onu korumak için kucakladığını fark etmişti. Su Jian rahatlamıştı ve aynı zamanda mutlu olmuştu: Kardeşimi boşuna özenle yetiştirmemişim. Bu çabamın sonucu!

 

Su Jian rahatlamıştı ve Su Jie’nin koynuna doğru eğildi, memnuniyetle iç çekti.

 

Su Jie, sarıldığı kişiye bakmak için kafasını eğdi. Onu sakinleştirmek için iki kez sırtını sıvazladı ama kafası karışmış gibi hissetmişti.

 

İki kardeş birbirine sarılırken, bir arabanın yol kenarının yakınlarında durduğunu fark etmemişlerdi.

 

Arabanın içinde oturan An Yize’nin surat ifadesi donuktu.

 

Su Jian, annesinin yakın arkadaşıyla olan tesadüfi karşılaşmasından ve çifti vaftiz anne ve vaftiz baba olarak kabul ettiğinden daha önce bahsetmişti. An Yize, Su Jian’ın sık sık onları ziyaret ettiğini biliyordu. Bugün öğleden sonra, Su Jian onu arayıp buraya geleceğini söylemişti. Biraz fazla mesaiden sonra, An Yize işini bitirdi ve Su Jian’ın hala burada olabileceğini düşündü, bu yüzden dönüşte onu almayı düşünmüştü. Ancak, böyle bir sahneyle karşılaşmayı beklemiyordu.

 

İkilinin konunun aciliyeti nedeniyle sarıldıklarından habersizdi. Ancak tehlike geçtikten sonra bile henüz ayrılmamışlardı. Bu kaçınılmaz olarak ifadesi kötüleşmişti.

 

An Yize arabanın kapısını açtı ve arabadan indi.

 

Su Jie, Su Jian’ı bıraktı ve darmadağınık saçlarını düzeltmesine yardım ederken “Jian Jian.” diyen bir erkek sesi duymuştu.

 

Su Jie döndü. İfadesiz ve sıkıntılı uzun boylu adamı görünce kaşlarını kaldırdı. Su Jie bilinçsizce An Yize’yi süzmüştü.

 

Aniden An Yize’yi gören Su Jian şaşırmış bir şekilde, “Yize? Burada ne işin var?” diye sordu.

 

An Yize sakince Su Jian’a sarıldı ve “Buradan geçerken seni almaya geldim.” dedi. Bunu dedikten sonra Su Jie’ye doğru kafasını salladı ve “Jian Jian’ı kurtardığın için teşekkür ederim.” dedi.

 

“Sadece yapmam gerekeni yaptım.” Su Jie, An Yize’nin heybetli görüntüsü karşısında şaşırmamıştı ve sakindi. Aniden Su Jian’a baktı ve “Bu o mu?” diye sordu.

 

Su Jian, Su Jie’nin daha önce bahsettikleri “hoşlandığım kişi”’yi sorduğunu anlamıştı. Başını sallayarak, “Evet. Kocam An Yize.” dedi.

 

“Kocan mı?” Su Jie şaşırmıştı ve inanmakta güçlük çekiyordu. “Evli misin?” diye sordu.

 

Su Jian kadın olduğu gerçeğini uzun zamandır kabul etse de, kardeşi bir erkekle evli olduğunu sorunca utanmıştı. Tam cevap vermek üzereydi ki An Yize’nin “Merhaba, ben Jian Jian’ın eşiyim.” dediğini duydu.

 

Su Jie bakışlarıyla selamladı. “Merhaba. Ben de kardeşi Su Jie.” dedi.

 

Su Jian her ikisine de baktı. İki ulusal liderin buluşması gibi görünen iki adama bakarken kendini garip hissetmişti.

 

“Ah Jie, Yize beni almaya geldiğine göre, sen geri dönebilirsin.”

 

Su Jie başını salladı, An Yize’nin önünde Su Jian’a, “Bundan sonra daha dikkatli ol.” dedi.

 

   ……

 

Geri dönerken Su Jian An Yize’ye, “Yize, Ah Jie hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.

 

An Yize, “İyi.” demeden önce bir süre sessiz kalmıştı.

 

İyi mi? Su Jian biraz hayal kırıklığına uğramıştı.

Kardeş Su ve kız kardeş An aşık olduğu için o ikisini bir araya getirmek istiyordu. Ancak, An ailesi sıradan bir aile değildi. İkisinin aile geçmişi oldukça farklıydı. An ailesi her ne kadar Su Jian’ın aile geçmişini umursamamış olsa da kız kardeş An için durum böyle olmayabilirdi. An ailesinin birden fazla oğlu vardı. Bu yüzden An Yize’nin sıradan bir aile geçmişi olan biriyle evlenmesi fazla değildi. Ancak, An Yirou An ailesinin tek kızıydı. An ailesi ve abileri onun üzerine titrerdi. Kardeşiyle evlenmek isteyip istemediklerini söylemek zordu.

 

An Yize eşi olduğu için An Yize’nin kendisiyle aynı tarafta olmasını sağlamak zorundaydı! Su Jian, An amcanın kardeşi hakkında iyi şeyleri bilmesini ve iyi bir izlenim kazanmasına yardımcı olmaya karar vermişti. “Sence Ah Jie çok yakışıklı mı?” diye sordu.

 

Araba kullanan An Yize istemsiz olarak Su Jian’a bakmak için kafasını çevirmişti. Sonra önüne baktı ve umursamaz bir şekilde, “Bence değil.” dedi.

 

Sence değil mi? Küçük kardeşine benzeyen Su Jian üzülmüştü. Eğer An Yize kardeşinin yakışıklı olmadığını söylediyse, bu eski hali içinde aynı şeyi söylemek değil miydi?

 

“Oldukça yakışıklı!” Su Jian inatçı bir şekilde, “Mizacı iyi! İyi bir karakteri olduğundan bahsetmiyorum bile. Bir bakışta kendini adamaya değer iyi bir adam olduğunu söyleyebilirsin!” diye devam etti.

 

Araba aniden durmuştu.

 

Enerjik bir şekilde konuşan Su Jian şaşkınlıkla, “Hı? Arabayı neden durdurdun?” diye sordu.

 

An Yize başını çevirdi ve “Gel buraya.” dedi.

 

Su Jian şaşkınca ona uzandı, “Ne?”

 

An Yize birden iki eliyle Su Jian’ın yüzünü tuttu ve dudaklarını sertçe ısırdı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi onu bıraktı ve arabayı sürmeye devam etti.

 

“Ssssss…” Su Jian ağzını tuttu. Şaşkınca bakarak, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

 

An Yize ifadesiz bir şekilde ileri baktı ve “Acıktım.” dedi.

 

“Acıktıysan beni neden ısırdın?” Su Jian şaşkın gözüküyordu. Ancak yavaş yavaş bir şeylerin farkına varmıştı. Yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi ve “Hehe, şimdi anladım!” dedi.

 

An Yize tekrar ileriye bakmadan ona hızlıca baktı. “Ne anladın?” diye sordu.

 

Su Jian biraz heyecanlı bir şekilde, “Dürüst olmak gerekirse ben daha önce hiç arabada denemedim. Deneyelim mi? Hehehe…”

 

Araba bir kez daha durdu. An Yize arkasını döndü ve sakince, “Bu gerçek mi?” diye sordu.

 

Su Jian doğrudan ona bakan karanlık gözlerle bakışınca tükürüğünü yutmuştu ve “Sen, sen bunu şimdi yapmayı düşünüyor olamazsın…” dedi.

 

An Yize emniyet kemerini çıkardı ve onun yanına geçti. Su Jian’a yakından bakarak, derin ve biraz kısık bir sesle, “Evet dersem ister misin?” dedi.

 

Çok yakınlardı ve nefeslerini hissedebiliyorlardı. An Yize’nin sesi sanki nefesinin sesiymiş gibi çok alçak bir şekilde Su Jian’ın yüzüne çarpmıştı. Su Jian vücudunun ısındığını hissetti. Kalbini katılaştıran Su Jian, An Yize’nin boynuna sarıldı ve kendini An Yize’nin kucağına attı. Cesurca, “Saldır bana kahraman!” dedi.

 

An Yize: “……”

 

An Yize’nin ona sarıldığını ancak hareket etmediğini fark eden Su Jian, kararsız hissetmişti. An Yize’nin kucağına bakınca şaşkına dönmüştü.

 

Belli ki çok yoğun bir andı. An Yize ona sarılırken neden bu kadar tatlı gülümsüyordu? Ayrıca bu rahatlamış ve tatmin olmuş bakış da neyin nesi? Henüz başlamadık bile. Bu herif neden tatmin olmuş gibi görünüyor?

 

Su Jian elinde olmadan An Yize’nin alt dudağını hafifçe ısırdı. “Hey, geliyor musun gelmiyor musun?” diye sordu.

 

An Yize başını eğip onu öptü. Gülümseyerek, “Yapmayalım. Bu kadar çabuk bitirebileceğimizi sanmıyorum. Çok uzun sürerse bebek ağlar.” dedi.

 

Su Jian gözlerini kırpıştırdı ve “Çabucak bitirelim mi?” diye sordu.

 

An Yize Su Jian’a sıkıca sarıldı. Başını eğdi ve Su Jian’ın kulağına doğru alçak ve kısık bir sesle, “Bu imkansız.” dedi.

 

Su Jian sıcak nefes kulağına gelince kaskatı kesilmişti. Yüzünün daha da ısındığını hissetti.

 

Yüzünü An Yize’nin koynuna gömdü ve “Hayat neden bu kadar zor!” diye inledi.

 

An Yize: “……”

 

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44705 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr