Yan Hikâye 5: Yeni Akraba Ziyareti (5)

avatar
906 0

Reborn as My Love Rival’s Wife - Yan Hikâye 5: Yeni Akraba Ziyareti (5)


Çevirmen: Solevra

Düzenleyen: Gandalf

 

Bugün, Su Jian anne An tarafından yine melodramatik evlilik dizisi izlemeye zorlanmıştı.

 

Su Jian, anne An ile televizyon izlerken her zaman iyi bir izleyici olmuştu. Her ne kadar içten yarınlar yokmuş gibi küfürler etse de dışında çok ciddi görünüyordu. Onun aksine, anne An kendini kaptırmıştı ve Su Jian’a yorumlarını anlatıyordu.

 

Bugünkü bölümde adi adamın bir metresi vardı ve metres gerçek eşine zorbalık etmek için evlerine gelmişti. Adi adam yardım etmemiş, üstelik metresi karısına hakaret ederken ona yardımcı olmuştu. Bölümün bittiğini gösteren şarkı çaldığında anne An sinirle, “Bu adam neden böyle? Bu çok iğrenç! Han Yan acınacak halde!” demişti.

 

Su Jian, “Aslında güçsüz olan Han Yan…” dedi.

 

“Nasıl Han Yan’ın suçu olabilir ki?” Anne An hemen azarlamıştı, “Han Yan iyi yüreklidir! Kötü olan adam! Han Yan çok iyi bir kız, ancak adam ona nasıl değer vereceğini bilmiyor! O metres o kadar çirkin ve kaba ki, Han Yan’la nasıl kıyaslanabilir!”

 

Aslında, metresi oynayan kadın aktrist gerçek hayatta oldukça çekiciydi. Erkek ve kadının estetik duyguları oldukça farklıdır. Öhö öhö… Su Jian hala sinirli sinirli bakan anne An’a birden, “Anne, eğer Yize dışarıda biriyle olsaydı…” dedi.

 

Anne An hemen kaşlarını çattı ve “Ne diyorsun? Xiao Ze nasıl öyle biri olabilir? Ondan nasıl şüphelenebilirsin!” diye bağırdı.

 

“Hayır. Demek istediğim şey, Yize çok dikkat çekici. Onu baştan çıkarmaya çalışan çok kadın olmaması imkansız. Böyle nazik bir insan olan Yize baştan çıkarıcı biriyle karşılaşırsa kandırılabilir.” Su Jian üstü kapalı bir şekilde, “Eğer Yize bir gün eve başka bir kadın getirirse… Anne bana bakmak zorunda değilsin, sadece şey demek istiyorum eğer… Anne, böyle bir şey olsaydı ne yapardın?” dedi.

 

“Ben mi?”

 

“Evet.” Su Jian’ın hayal gücü canlanmaya başlamıştı. “Mesela, dışarısının soğuk ve rüzgârlı olduğu bir gün, An Yize efendi bir görünüşle eve geliyor. Ancak yanında kusursuz ve etkileyici bir kadın var…”

 

Anne An, “Neden kusursuz ve etkileyici?” diye sözünü kesti.

 

Su Jian boş boş, “Çünkü erkekler bu tip kızlara daha çok düşkündür!” diye cevap verdi.

 

Anne An, “Kendinden mi bahsediyorsun?” dedi.

 

Su Jian: “……”

 

“Sorun ne?”

 

“Hiç…” Su Jian neşelendi ve konuşmaya devam etti, “Bu örnekte, An Yize eve güzel bir kadın getirdi ve nazik ve tatlı eşine başka bir kadına aşık olduğunu bu yüzden boşanmak istediğini söyledi. Bunun üzerine metres gururla öne çıktı ve karısına An Yize’nin karısı olmaya layık olmadığını söyleyerek ona hakaret etti…”

 

Anne An, “Xiao Ze’nin karısı olmaya layık olmadığını söylemene gerek yok!” diyerek yine sözünü kesmişti.

 

“Anne lütfen sözümü kesmez misin?” Su Jian çaresizce, “Kaldığım yerden devam edeceğim. Kadın kibirli bir şekilde omuz omuza durabilen bir kadın olduğunu söylediğinde An Yize yanındaki metrese sarılmıştı. Sadece yardım etmemekle kalmamış aynı zamanda karısına bir yabancıya bakarmış gibi de bakmıştı. Bu yüzden karısı kimsenin yardımı olmadan trajik bir şekilde evi terk etti. Soğuk havada bebeğe sarıldı ve soğuk rüzgara karşı direnerek evi terk etti…” diye devam etti.

 

Anne An sinirlenmişti. “Bu nasıl olabilir?”

 

Su Jian’ın yüreği ısınmıştı: Annem her zaman sert olmasına rağmen bana karşı bazı hisleri var!

 

Anne An sözlerine şöyle devam etti, “Kendin gidebilirsin. Bebek An ailesine ait, onu nasıl götürebilirsin!”

 

Su Jian: “……”

 

Su Jian devam etme ilgisini kaybetmişti. Ancak, anne An’ın ilgisini daha yeni çekmişti. Mutsuz bir şekilde, “Xiao Ze’mizin herkese aşık olacağını mı düşündün? Sana aşık olduğu için zaten kör. İkinci sefer nasıl kör olabilir? İkinci kez kör olsa bile buna ben nasıl izin verebilirim?” dedi.

 

Su Jian yavaş yavaş anlamıştı ve gülümseyen gözlerle, “Anne, ne demek istiyorsun?” diye sordu.

 

Anne An, kibirli bir şekilde küçümseyerek ona baktı, “An ailesine girmenin bu kadar kolay olduğunu mu düşünüyorsun? Ayrıca, metres istediği için gerçekten gider misin? Ne zamandan beri bu kadar itaatkarsın? Gitmeye cesaret edersen bacaklarını kırarım!” dedi.

 

Su Jian kocaman gülümsedi.

 

Anne An mutsuz bir şekilde, “Neden gülümsüyorsun?” diye sordu.

 

Su Jian gülümseyerek, “Anladım. Anne, gitmeme dayanamazsın değil mi?” dedi.

 

“Dayanamaz mıyım? Hıh!” Anne An garip bir şekilde bakarak, “Çok aptalsın. Sonunda düzgün biri olabilesin diye seni özenle eğittim. Eğer gidersen zarar etmez miyim? Ayrıca, Ranran’ın hala erkek ya da kız kardeşi yok. Gitsen de gitmesen de umurumda değil, bunu düşünmeden önce, Ranran’ı erkek veya kız kardeşle bırak!” dedi.

 

Su Jian: “……”

 

   ……

 

Su Jian bebeğin parmaklarıyla oynamasına izin verirken dalgındı.

 

Altı gün olmuştu ancak An Yize onunla iletişime geçmemişti.

 

Aslında, Su Jian, An Yize’yi arayıp neler olduğunu sormak için inisiyatif alıp almaması gerektiğini sorgulamıştı. Ancak, bunu yaparken biraz garip hissetmişti. Ya An Yize meşgulse ve zamanı yoksa? Bunu sorması önemsiz olmaz mıydı? Ayrıca, hüzünlü hissediyordu. Tamam. Benimle konuşmak istemiyorsan konuşmayız. İlk kimin pes edeceğini göreceğiz!

 

Ancak, Su Jian kısa bir süre sonra pes etmişti. An amcayı özlediğini itiraf etti. Her neyse, ikisi karı kocaydı ve bu kadar detaycı olmasına gerek yoktu. Biraz utanç verici olsa da An Yize’yi özlediği bir gerçekti. An Yize, Su Jian onu özlediği için böbürlense de fark etmezdi.

 

Çünkü bu onun Yize’siydi.

 

Düşündükten sonra Su Jian, An Yize’yi aramaya başladı.

 

Arama sırasında bip sesini dinlerken Su Jian gergin hissediyordu. Birden An Yize’nin sesini çok özlemişti.

 

“Merhaba.”

 

Su Jian çok şaşırmıştı. Neden-, neden tanıdık olmayan bir kadının sesiydi?

 

Su Jian boş boş, “An Yize’ye bakmıştım. Affedersiniz, siz kimsiniz?” diye sordu.

 

“Üzgünüm, Yize şu an duşta. Neden daha sonra aramıyorsun?”

 

“Ah, tamam, tamam.” Su Jian kekeledi ve konuştuktan sonra hemen telefonu kapattı.

 

Sonra şaşırmış bir şekilde sessizce kanepeye oturdu…

 

Kadın. Banyo.

 

Şu anda oluyor mu?

 

   ……

 

Su Jian bir daha aramamıştı.

 

Telefonunu tuttu ve uyudu. Ertesi gün uyandığında ilk yaptığı şey telefonu kontrol etmek olmuştu.

 

Ancak son aramalara baktığında An Yize’nin geri aramadığını görmüştü.

 

Su Jian elinin arkasıyla gözlerini kapatırken birden çok yorgun hissetmişti.

 

Bu yüzden, iş arkadaşları bugün onu toplantıya çağırdığında sadece gitmekle kalmamış, aynı zamanda çok fazla içmişti.

 

Sarhoş olduğunu görüp, kocasının iş gezisi için ülke dışında olduğunu hatırlayınca, telefon rehberinden “kardeşim” yazan numarayı aramışlardı.

 

Kısa bir süre sonra Su Jie aceleyle gelmişti.

 

Su Jian boş boş ona baktı ve “Ah Jie?” dedi.

 

“Benim.” Su Jie onu tuttu ve vücuduna dayanmasına izin verdi, “Nasıl hissediyorsun? Kötü mü?” diye sordu.

 

“Sanki kalbim bıçaklanmış ve binlerce okla delinmiş gibi…”

 

“Vücudundan bahsediyorum.”

 

“Fiziksel ve zihinsel olarak yorgunum, hayatın artık bir anlamı yokmuş gibi hissediyorum…”

 

“……”

 

   ……

 

Su Jie, Su Jian’ı An ailesinin evine geri götürmek istiyordu. Ancak, konuyu açar açmaz Su Jian’ın itiraz etmesini beklemiyordu.

 

Su Jie, Su Jian’a sarılarak onu sabitlemişti. “Sorun ne? Eniştemle mi kavga ettiniz?” diye sordu.

 

Su Jian, “Enişten bir metresle evlenecek…” diye mırıldandı.

 

Su Jie’nin gözleri kısıldı, sesi daha da nazikleşti, “Ne metresi?” dedi.

 

“Enişten imparatorluk sınavlarına girmek için şehre gitti ve birinci oldu, bu yüzden imparatorun kızıyla evlenip karısını terk etmek istiyor. Bu doğru bir şey değil, en azından pirinç olmalıyım…” Su Jian kalp kırıklığına acı bir şekilde saldırdığı için sanki müzikal bir cümle söylüyormuş gibi konuştu. [1]

 

Su Jie: “……”

 

Bir an tereddüt ettikten sonra, Su Jie Su Jian’ı Su ailesinin evine götürmeye karar verdi.

 

Anne Su’nun Su Jian’ı temizlemesine izin veren Su Jie, Su Jian’ın telefonunu aldı ve arayacak birini bulmaya karar verdi.

 

İlk başta An Yize’yi aramak istemişti. Ancak, Su Jian’ın An Yize’ye karşı olan tavrını hatırlayınca tereddüt etti.

 

Tereddüt ederken Su Jian’ın telefonu çaldı.

 

Su Jie cevap vermeden önce bir an duraklamıştı.

 

Arayan An ailesinin hizmetçisiydi. Su Jie’nin sesini duyunca kibarca Su Jian’ı sormadan önce sersemlemiş gibiydi.

 

Su Jie, “Sarhoş oldu. Bu gece benim evimde kalacak ve geri dönmeyecek.” diye cevapladı.

 

Hizmetçi, “Üçüncü küçük hanımı alması için birini göndereceğim.” dedi.

 

“Gerek yok.” Su Jie umursamazca devam etti, “Eve gitmek istemediğini söyledi.”

 

Hizmetçi, “Ama…”

 

Su Jie, “Lütfen merak etmeyin, ona iyi bakacağım.” dedikten sonra telefonu kapattı.

 

   ……

 

Diğer tarafta, hizmetçi kapanan telefonu tuttu, sersemlemişti.

 

Bir an tereddüt ettikten sonra An Yize’yi aradı.

 

Telefonda, Su Jian’ın sarhoş olduğunu, Su Jie’de kalacağını ve eve dönmeyeceğini öğrenince bir şey söylememişti.

 

Hizmetçi, “Üçüncü küçük bey?” diye seslendi.

 

An Yize’nin duyguları “Anladım.” derken telefondaki sesinden hissedilemezdi.

 

   ……

 

Anne Su, Su Jian’ın yüzünü sildikten sonra geceliklerini giymesine yardım etti. Tüm süreç boyunca Su Jian itaatkardı ve boş boş anne Su’ya baktı. Her zaman itaatkar bir kız isteyen anne Su, o an kalbinin eridiğini hissetti. Bu yüzden, baba Su’yu odadan kovmaya ve Su Jian’ın onunla yatmasını istemeye karar vermişti.

 

Ancak Su Jian istememişti. Kendiliğinden kendi odasına gitti ve yatağına uzandı.

 

En büyük oğulları çoktan ölmüş olmasına rağmen, anne Su hala her gün odasını temizliyordu. Bu yüzden, Su Jian’ın odası hala çok temiz ve tertipliydi.

 

Anne Su tereddüt etmişti. Su Jian’ın abisinin yatağında uyumak istediğini gören Su Jie, anne Su’yu Su Jian’ın isteğini kabul etmeye ikna etmeden önce bir an düşünmüştü.

 

Anne Su kabul etti. Baba ve anne Su uyumak için oturma odasından odalarına geri döndüklerinde, Su Jie oturma odasından Su Jian’ın odasına açılan kapıyı kapattı.

 

Ancak içeri girdiğinde çok şaşırmıştı.

 

Demin uysal bir şekilde yatağın üzerinde yatan kişi neden birden yatağın altına girmişti?

 

Su Jie alnını tutarak poposunun üstünde sürünen Su Jian’a baktı.

 

Su Jie çömeldi ve “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

 

Su Jian kazdıkça kazdı ve sonunda yatağın altındaki hazine kutusunu çıkarmayı başardı. Sonra, yatağa yaslanarak yere oturdu ve el üstünde tutarak hazine kutusunu açtı.

 

Sapan, oyuncak tren ve bir transformers çıkartması... Kutu parçalanmış birçok öğeyle ağzına kadar doluydu.

 

Su Jian kutuyu aradı ve parçalanmış bir defterle kalem buldu. Kalemi kullanarak, not defterine ciddi bir şekilde birkaç kelime yazdı. An Yize sen.

 

Buna dayanarak, ikisi muhtemelen kavga etmişlerdi. Yoksa sarhoşken bile diğerine sövüp saymayı unutmasın ki? Ancak... Su Jie, yanındaki kaşları titreyen kişiye baktı. Bundan sonra ne yazacağını merak ediyordu. “An Yize sen puştsun”? “An Yize sen kalp kırıcısın”? “An Yize ölmelisin”? Ya da belki de aşağıdaki şişman teyzenin dediği gibi bir şey, “An Yize sen kesilmelisin. Benden mümkün olduğunca uzağa git?”

 

Ancak, Su Jian onu hiç fark etmemişti. Bir ilkokul öğrencisi gibi beceriksiz bir duruş sergileyerek kısa kalemi tuttu ve içtenlikle yazmaya devam etti.

 

“Kötü bir adam mı?”

 

An Yize, sen kötü bir adamsın.

 

“……” Su Jie defterde yazan kelimelere sessizce baktı ve sonra sessizce yanındaki ciddi ve sert bir surat ifadesi olan kişiye baktı.

 

Sonra kahkaha atmaya başladı.

 

Su Jian ciddi bir şekilde yazmaya devam etmeden önce yavaş yavaş ona baktı. Kalemi durmadı ancak yazmaya devam etmedi. Onun yerine kelimelerin yanına şişman bir domuz çizdi. Ayrıca “An Yize” ve domuz kafasının arasına bir ok çizdi.

 

Su Jie: “……”

 

Yazmayı bitirdikten sonra Su Jian tatmin olmuş gibi görünüyordu. Defteri koydu ve kutuyu kapattı. Sonra, yatağın üzerine geri çıkmadan önce değerli bir şeyi saklar gibi kutuyu yatağın altına gömdü.

 

Öte yandan, yatağın yanında oturan Su Jie, “Yatağın altında bir kutu olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu.

 

Su Jian bir süre cevap vermedi. Tam Su Jie uykuya daldığını düşünmüştü ki aniden konuştu.

 

“Onu oraya koyan benim. Tabii ki biliyorum.”


Dipnot:

 

[1]Su Jian burada tarihi şeylerden konuşuyor. Antik Çin’de, bilim adamı olmayı hedefleyen insanların birçok sınavı geçmesi gerekir. Sınavlar her üç yılda bir olur. Sınav ile ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. O zamanlar ulaşım gelişmediğinden seyahat etmek uzun zaman alırdı. Su Jian, An Yize’nin karısını terk ettiğini söyledi. Burada yazan karı kelimesi özeldir çünkü “kocasıyla çok zorluklar çeken eş” anlamına gelir. Aynı zamanda kelime samananlamına da gelir. Sonra, Su Jian, pirinç samandan daha pahalı olduğu için en azından pirinç olması gerektiğini söylemiştir.

 

 

 

(DN: Tam da yerinde bitti bölüm. Ama merak etmeyin, bölüm atmaya devam ediyorum. Bakalım Su Jian ile Su Jie arasında neler geçecek. Ailesine de söyleyecek mi? En önemlisi, bundan An Yize’nin de haberi olacak mı? Hepsini bir sonraki bölümde göreceğiz! Ha bu arada, imparatorluk sınavları deyince aklıma ISSTH geldi.)

 

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr