BÖLÜM 16 (TİPİM DEĞİLSİN)

avatar
4300 11

SAHİPKIRAN - BÖLÜM 16 (TİPİM DEĞİLSİN)


BÖLÜM 16

 

‘’Neden suyumu biraz daha hızlı getirmiyorsun?’’

‘’P-peki.’’

Evet, şu an Ling Ming’e emir yağdırıyorum çünkü kölelik vakti başladı. Şu an basit emirlerle başlıyorum, tabii ki alışması için, gün geçtikçe arttıracağım.

‘’Bu su yeterince soğuk değil, başka bir tane getir.’’

‘’Peki efendim.’’

‘’Bir de konuşurken öldürecekmiş gibi bakma bana.’’

‘’Bakmıyorum efendim.’’

‘’Hayır bakıyorsun.’’

‘’Öyle diyorsanız öyledir efendim.’’

 

Evet, şu an sinirden patlıyor ama yapabileceği bir şey yok değil mi?

‘’Bu su iyi mi efendim?’’

‘’Hiç fena değil, öğreniyorsun.’’

‘’S-sayenizde efendim.’’

‘’Ling Ming, bugün senden isteyeceğim bir şey vardı ama, nasıl söylesem bilmiyorum.’’

‘’Garip şeyler istemeyeceksiniz değil mi?’’,

‘’Merak etme, aslında konuşmak istediğim şey yetenekler hakkında.’’

‘’Yetenekler mi?’’

‘’Evet, daha doğrusu Atlasın Alevi, onu öğrenmeye çalışıyorum ama bir türlü beceremiyorum , aslında %80 kavramayı başardım ama gerisini kavrayamıyorum bir türlü.’’

‘’Sen , aile reisi sana bunu yasaklamadı mı? Ne yaptığını sanıyorsun aptal? Seni gerçekten öldürebilir biliyorsun değil mi? Oğluna yaptığın şeyden sonra fırsat kolluyor sürekli.’’

‘’O konuda endişelenmene hiç gerek yok.’’

‘’Üzgünüm ama bu konuda yardım edemem, dediğim gibi seni gerçekten öldürür, buna  sebep olmak istemiyorum.’’

‘’Endişelenmene gerek yok demedim mi?’’

‘’Sırf öyle dedin diye endişelenmeyeceğimi mi sanıyorsun? Ne bu sitcom mu?

‘’Anlıyorum yani bana başka çare bırakmadın, peki o zaman, sana emrediyorum, bana yardım et.’’

‘’S-en, sen, peki, ölürsen öl.’’

‘’Evet aynen böyle cana gel. Hadi benim odama gidelim, şimdilik başkalarının görmesini istemiyorum.’’

Ardından odama geçtik.

‘’Bak şimdi, otur ve izle sana gelebildiğim kısam kadar göstereceğim.’’

Bütün yapabildiklerimi gösterdim, her ne kadar alevin özünü oluşturabilsem bile maddeleştiremiyorum.

‘’Bu gördüğüm…’’

‘’Ne olduğunu biliyor musun?’’

‘’Bak şimdi, benim yeteneğim ve bu yetenek aynı element gücüne sahip olsa da tamamen farklı kanunlara ve yapılara sahipler. Bu yüzden bu yeteneğe bakınca direk ne eksiğin olduğunu elbette söyleyemem ama bir şeyler görebiliyorum sanırsam. Öncelikle elementsel yetenekleri daha rahat öğrenebilmek için o elemente yatkınlığın olması gerekir, bizim Ming ailemizin ateş elementine büyük yatkınlığı vardır mesela. Ancak bu yatkınlığa sahip olmaman yeteneği öğrenemeyeceğin anlamına gelmiyor, sadece sahip olandan çok daha fazla efor sarf etmen gerek ancak bu dediğim düşük seviye yetenekler için geçerlidir, belli bir seviyeden sonra yatkınlık olmadan öğrenme gerçeklemez. Ve şu anda öğrenmeye çalıştığın yetenek kesinlikle yüksek sınıf değil, yani normalde bolca efor sarf ederek onu iyi bir şekilde öğrenmen mümkün olmalıydı ancak, belli ki cahilliğinden bazı şeyleri göz ardı etmişsin.’’

‘’Ne gibi?’’

Merakla sordum, galiba bana yardımcı olabilir.

‘’Yetenekler her zaman dediğim gibi birbirinden farklı olurlar ama ortak noktaları da vardır. Tıpkı senin ve benim yeteneğim gibi, onları zihnimizle kavramaya başlarız ama sana bir şey sormama izin ver, vücutlarımız, ruhlarımız, zihnimiz, bizler sadece küçük canlılar olmamıza rağmen, nasıl bu kadar güce sahip olabiliyorlar, hatta bazıları dağları bile dümdüz edebilecek güce sahipler, bunun sebebi yetişim dediğimiz şey değil mi?

‘’Bu doğru, dur bir dakika yani demek istediğin şey. Bizi bu kadar güçlü yapan şeyi asla anlayamamamız, bu  yetişim kanunlarıyla  var olan yetenekleri de, kavrayamayız mı demek oluyor?’’

‘’Aynen öyle, bunu ben kendi başıma yetenekleri geliştirmeye çalışırken fark ettim, madem o kanunları sadece zihnimizle kavrayamıyoruz o zaman tamamen o kanunlarla şekillenen şeyleri de kavrayamayız.’’

‘’O zaman yetenekleri nasıl öğreneceğiz, hem bu yeteneği kavrayamadığım doğru ama, daha düşük seviyedeki bazı yetenekleri kavrayabildim.’’
‘’Bu da çok basit, onlar yetenek olarak bile çağrılabilir mi? Onların sadece yetişim kanunlarından ufak bir şekilde nasibini almış totemler olmadığına emin misin?’’

‘’Totem?’’

‘’Mesele basit, kanunlardan çok ufak bir kısma sahip odlukları için onları kavrayabildin ama tam olarak değil, eğer senin yerine daha yüksek seviye bir yetişimci onları kullanırsa çok daha mükemmel şekilde yapacaktır. Sen ise sadece temelleriyle birlikte kullanabilirsin. Benim yeteneği nasıl kavradığım, ve diğerlerinin nasıl kavradığına gelince, aslında bu söylemekle olmaz, tamamen kendin kavraman gerek ancak şunu söyleyebilirim, bunun kendi aklımızla bir alakası yok, onu ruhunla kavramalısın, zihninin uçup gitmesine izin ver, sen yeteneği kendi kafansa sıkıştırmaya çalışma, onu kendi parçan yapmaya çalışma, onun bir parçası ol, ona teslim ol.’’

‘’Ling Ming.’’

‘’Evet?’’

‘’Daha önce kimse sana harika göğüslerin odluğunu söyledi mi?’’

Bir dakika, ben sadece çok zekisin diyecektim.

‘’S-sen sapık, aklında başka bir şey yok, eminim yeteneği öğrenmeye çalışırken de aklını çıplak kızlar kurcalıyor değil mi?’’

‘’N-nereden bildin?’’

Telaşlı bir ifadeyle bunu söyledim.

‘’Sen umutsuz vakasın, benden başak isteğin yoksa gidiyorum.’’

‘’Üzgünüm ama bir yere gidemezsin. 1 hafta boyunca yanımda kalman gerek.’’

‘’Yanımda derken, beni hep yanında tutmayı düşünmüyorsun değil mi?’’

‘’Eğer  tutmazsam sana nasıl emir yağdıracağım?’’

‘’Sen beni bu odada mı tutmak istiyorsun be? Senin kokuşmuş odanda durmaya hiç niyetim yok.’’

‘’Evet kesinlikle yok ama duracaksın.’’
‘’S-seni var ya, bir gün elime geçeceksin İstapha.’’

‘’O zaman da ben sabaha kadar odanda dururum ödeşiriz.’’

‘’Senden bunu isteyeceğimi mi, hayır buna izin vereceğimi mi düşünüyorsun? ‘’

‘’Elbette, yarın gece senin odandayız zaten.’’

‘’Lanet pislik.’’

‘’Bana karşı gelebilirsin.’’
‘’Ben de isterdim ama  yapamam, eğer sözümden dönersem yetişimci olarak namusum lekelenir.’’

‘’Merak etme, namusuna da el atacağız.’’

Baş parmağımla onaylama işareti yaparken böyle söylüyorum ama.

‘’Eğer denersen ölürsün.’’

Öldürücü bakışlar atarken böyle söylüyor.

‘’Tamam başka gün yaparız o zaman.’’

‘’O zaman da başka gün ölürsün.’’
‘’Bir gün ölmeyecek miyiz zaten? Ölümü senin elinden olsun.’’

Ardından kafasını çevirdi, neden bütün  kadınlar aynı şeyi yapıyor?

Tekrar yeteneğimle uğraşmaya başladım. Aklıma onun sözleri düştü, yeteneği zihninle kısıtlama.

Hep aklımın içinde güçlü alevler hayal ettim, ama bu sefer..

Kendimi kocaman bir alev kuyusuna düşerken hayal ediyorum, canım çok yanıyor, sanki gerçek gibi, her ne kadar bedenim etkilenmese de ruhum cayır cayır yanıyor, çok şiddetli.

‘’Buna dayanmam gerek.’’

Böyle söyleyip dişlerimi sıktım, ben böyle bir acıya nasıl dayanabiliyorum hiçbir fikrim yok. Şu an alevlerin bile kaçmak isteyeceği Atlasın Alevlerinin içindeyim, iliklerime kadar yanıyorum ama dur bir dakika,, ben acı hissetmiyorum. Bu yeteri kadar iyi düşünemediğimden mi? Hayır daha az öncesine kadar hissedebiliyordum. Şimdi ise hiç acı hissetmiyorum.

‘’Sen. Adın ne?’’

‘’Kim konuşuyor?’’

‘’Ben Atlasın ruhu, ruhunun parçası, parçasının gölgesi.’’

‘’Hangisi? Bir dakika , benimle konuşan şey alev mi?’’

‘’Ben alev değilim, cehennemin yoldaşı, kendimin düşmanıyım. Ben i kendimi bile yakıp duruyorum, artık istemiyorum ama , benim işim bu.’’

‘’Ne garip bir konuşma şekli, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum, az önceye kadar cayır cayır yanarken şimdi yanmama sebebim sen misin?’’

‘’Nasıl olabilir, ben sadece ruhun bir parçası, sen gerçek ruha sahip.’’

‘’Yani yanmama sebebim ben miyim? Ama hiçbir şey yapmadım ki.’’

‘’Yapmamak, bu özel değil mi fiziksel bedene?’’

Bir dakika, yani demek istediği, bir şeyler yapmamak sadece fiziksel bedene mi özgü? Dediklerini tam kavrayamıyorum. Dur bir dakika ben asıl konuyu kaçırdım.

‘’Bekle bekle, ben sadece düşük seviye bir yetenek çalışıyordum, nasıl içinde bir ruh parçası barındırabilir ki?’’

‘’Sen de düşüksün ama var ruhun.’’

Bu biraz ağır oldu, bekle.

‘’Bu durumda , bütün kitapların ruhu olması gerekmez mi?’’

‘’Duvar da düşük, senin gibi, ama yok ruhu.’’

Beni duvarla mı kıyasladın lan sen? Ama duvar insan yapımı , ben değilim. O zaman.

‘’Sen, bu kitabı yazan insanın yaptığı bir şey değilsin değil mi?’’

‘’Nihayet, anladı insan, ben kitabın yazarının yaptığı değil, kitabı yazan yazarken yardım ettim.’’

‘’Yani demek istediğin zaten vardın ve kitabı yazmasında ona yardım ettin, değil mi?’’
‘’Doğru, yaptı ben.’’

‘’Peki, bana görünmende ki amacın ne? Tahminimce kitabı her öğrenene görünmüyorsun değil mi?’’

‘’Doğru,  görünmedim hiç, sana göründüm, senin yetenek yok, yatkınlık zayıf, zeka güzel ama ruhun , başka.’’

‘’Başka? Ne demek bu?’’

‘’Ruhun , hem eski hem yeni, yeni, uyum sağlamaya çalışıyor, kurtulmaya çalışıyor, ama eski, önceki acıları var, tecrübeleri var. Ruhun, çok güçlü.’’

Yani önceki hayatımdan mı bahsediyor?

‘’Saklamanın gereği yok, buraya gelmeden önce başka dünyadaydım, ve orada büyük bir acı yaşadım, yani bunlar normal değil mi?’’

‘’İnsan yanlış, insan biliyor, insan, ruhu çok üzgün, önceki hayat, daha fazla.’’

‘’Ne demeye     çalışıyorsun? ‘’

‘’Bilmiyor insan, fazlası, çok daha fazlası, insan bilememek.’’
Bilmediğim ne var? Neden bahsediyor bu?

‘’Ben, dediklerinden bir şey anlamıyorum, bilmediğim şey ne?’’

‘’İnsan bilmesin, daha iyi bilmesin, insan bilmemeli.’’

‘’Neden bilmemeliyim?’’

‘’Ben söylemeyecek, insan başka şeye odaklansın?’’

Bana mı öyle geliyor yoksa konuşma tarzı mı değişiyor? Söyledikleri gitgide daha az anlaşılır oluyor.

‘’Ben verecek sana ruhumdan, sen kavramak yetenek, ben istemek senden , güçlenmek, gerçek beni bulmak, ben söyleyecek sana gerçek beni, sen güçlenince.’’

‘’Bekle-

Bir şey söylememe kalmadan gözlerim karardı, vücudumu , hayır ruhumu dayanamayacağım bir acı sardı, çığlıklar atmaya başladım ancak bu sadece birkaç saniye sürdü. Ardından kendime gelmeye başladım.

‘’İSTAPHA , HEY İSTAPHA KENDİNE GEL!’’

Ling Ming başımdan aşağı bağırıyor.

‘’Ne oldu, neden bağırıyorsun?’’
‘’Asıl bağıran sensin, birden çığlık atmaya başladın.’’

Yani çekiğim acı gerçekti ha.

‘’Bir şeyim yok, kendimi fazla kaptırınca               kabus gördüm sadece.’’

‘’Kesinlikle iyisin değil mi?’’

‘’Evet, ah, fark etmedim, çoktan gece olmuş, kaç saattir buradayım ben?’’

‘’Yaklaşık 10 saattir.’’

‘’Sen başımda mı bekliyordun?’’

‘’Saçmalama, bana gitmememi söyledin bu yüzden beklemek zorundaydım.’’

‘’Anladım, teşekkür ederim Ling Ming, beni koruduğun için ve odana gidebilirsin.’’

‘’Odama mı?’’
‘’İstemiyor musun?’’
‘’Neden istemeyeyim? Sadece senin gibi bir sapığın  bunu söylemesine şaşırdım hepsi bu.’’

Ardından ayağa kalkıp sağ elimle Ling Ming’in yanağına dokundum.

‘’Bana sapık ya da her ne istersen diyebilirsin ama, asla genç bir kızın zaafından ya da çaresizliğinden faydalanmam.’’

Ben bunu söyleyince bir adım geri çekildi ve yüzü kıpkırmızı oldu, onu ilk defa bu kadar kızarık gördüm.

‘’Sen kesinlikle söylediğin gibi birisi değilsin.’’

‘’Peki, o zaman , 1 hafta kölem olmana gerek yok dersen bana inanır mısın?’’

‘’Sen, ciddi misin?’’

‘’Sence?’’

Evet ciddi bir yüz ifadesiyle bunu söylüyorum.

‘’Dediğim gibi ben, asla genç kızların zayıflıklarından faydalanmam ben. Çünkü.’’

‘’Çünkü?’’

‘’Çünkü ben, olgun kadınlardan hoşlan-

Lafımı tamamlayamadan yüzüme yumruğu yedim ve Ling Ming de koşarak odadan çıktı.

‘’Genç efendi iyi misiniz? Sesinizi duydum.’’

Ardından Anjou telaşla içeri girdi, yerde uzandığımı gördü, Ling Ming’inde hışımla dışarı çıkmasından yola çıkarak..

‘’Yoksa onu taciz ettiniz ve dayak mı yediniz?’’

‘’Dokunmadım bile.’’

‘’O zaman?’’
‘’Sadece tipim değilsin dedim, o kadar.’’

Anjou kahkahayı bastı.

‘’Gerçekten tipiniz değil mi?’’

‘’Elbette tipim, bilmiyor musun? Bütün kadınlar benim tipim. Nefes alsın yeter?’’

‘’Genç efendi gördüğüm en büyük sapık.’’

‘’Kaç tane sapık gördün zaten?’’

‘’Bu arada genç efendi, bir süredir dışardayım, gizlice yetenek öğrendiğiniz doğru mu?’’

‘’Anjou.’’

‘’Evet.’’

‘’Bu 10 saat önce konuşuldu, tam olarak ne kadardır kapıdasın sen?’’

‘’Yaklaşık , 10 saattir.’’

Yani bir süredir dediğin 10 saat.

‘’Şimdi acıktığımı fark ettim Anjou, akşam yemeğini yediniz mi?’’

‘’Hayır genç efendi, daha yarım saat var.’’
‘’Peki, sen gidebilirsin, ben de hazırlanıp geleceğim.’’

‘’Anlaşıldı.’’

5 DAKİKA ÖNCE MALİKANENİN ÇATISINDA

Marika çatıda ayakta durup ayı izliyordu, gözleri bedeni burada olsa da ruhunun ay kadar uzakta olduğunu gösteriyordu. Tam uzaklara dalıp giderken hissettiği bir şeyle şiddetlice irkildi.

‘’B-bu da ne?

Birden İstapha’nın bulunduğu yere baktı, gözleri şiddetle titredi, ardından gözlerinden yaş süzüldü ancak bu his sadece birkaç saniye sürmüştü.

‘’Bu hissettiğim, bu şey. O mu?’’

Sesi titriyordu, sanki İstapha’nın konuştuğu Marika değil de başka birisiydi, ardından dizleri titredi ve gözleri sulandı, gözyaşları sel olup akmaya başladı, ancak kendisi ağlamıyordu, sadece gözyaşları kontrolsüzce akıyordu. Hissettiği şey kaybolunca yavaşça kendine geldi.

‘’Hayır, bu sadece hayal olmalı, kendimi kandırmamalıyım, o artık yok, benim yüzümden.’’

Sessizce bunları mırıldandıktan sonra aniden ortadan kayboldu…

 

O SIRALARDA İSTAPHA’YI BU DÜNYAYA GÖNDEREN ADAM

 

‘’Bu gerçekten garip, Tanrım neler planlıyorsun kim bilir, bu kadar şeyi bir araya sokman, ve insan, bir an gerçekleri öğrenmesinden korkmuştum ama boşa endişelenmişim. Galiba uzak olmayan bir gelecekte yeni bir SahipKıran’ın doğuşuna tüm Alem şahit olacak. Hahahaha.’’

 

İSTAPHANIN DURUMU

 

Çoktan hazırlıklarını bitirmiş bir şekilde yemeğe iniyordu, ne kaderin ona oynadığı oyunlardan, ne onu neyin beklediğinden ne de bileğinde belirmiş olan ufak bir kırmızı dövmeden haberi yoktu…

 

BÖLÜM 16 BİTTİ

Yeah, sınavlar bitmeyince bir türlü dayanamayıp sizin için  telden yazdım bölümü, insafsızla , yorum atın artık.

BURADAN YORUM ATMAYAN ARKADAŞLARA TEMENNİM, İNŞALLAH YENİ TANIŞTIĞINIZ KARŞI CİNSTEN BİRİSİYLE KONUŞURKEN SÜMÜĞÜNÜZ ŞLOP DİYE BURNUNUZDAN ÇIKAR, DAHA DA BİR ŞEY DEMİYORUM. HADİ EYVALLAH






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr