BÖLÜM 18 (GÖZYAŞLARI)

avatar
4560 9

SAHİPKIRAN - BÖLÜM 18 (GÖZYAŞLARI)


BÖLÜM 18

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=-TG4oODqRmY

https://www.youtube.com/watch?v=Vd5btmUxqnA

https://www.youtube.com/watch?v=mXH3Q1Qm_m0

Üç şarkıdan birisi ile birlikte okumanız tavsiye edilir...

 

 

Sonunda ikisi kavga etmeyi bırakınca uyumaya gidemedik, çünkü çoktan sabah olmuştu, yapabileceğim tek şey, Elizabeth’den benden habersiz bir daha evden uzaklaşmayacağına dair söz alıp Shion’la vedalaştıktan sonra Ling Ming ile birlikte malikaneye gizlice dönmekti, ancak malikaneye yaklaşınca önünde ufak bir kalabalık olduğunu fark ettik, birkaç gündür evden uzakta olan amcam eve dönmüştü ancak yanında da tanımadığım birileri vardı. Bu sefer iki genç koruması ile birlikte başak iki genç ve iki orta yaşlı adam daha ona eşlik ediyordu, muhafızların kaptanı Windall ise karnını tutarak tek ayağını üzerinde duruyordu, yüzünden acı çektiği belli olurken gençlerden birine hafif bir öfkeyle bakıyordu.  Genç kibirle bir şeyler daha söyledikten sonra hep beraber içeri girdiler, Windall’ın ise ağzından hafif bir kan çizgisi süzülüyordu. Hepsi içeri girdikten sonra biraz daha bekledik, ardından Windall’ın yanına gittik.

 

‘’Neler oluyor Windall?’’

‘’Genç efendi.’’

 

Bahsetmeme gerek yok sanırım, muhafızların da bana bakışı birazcık değişti.

‘’Neden yerdesin?’’

‘’Önemli değil, benim hatamdı.’’

‘’Neler olduğunu sordum, neyse benimle gel.’’

‘’Genç efendi ben

‘’Fikrini sormadım.’’

 

Ne dediğini dinlemeden onu Malikanenin revirine götürdüm. Ufak bir tedavinin ardından daha iyi. Bunun da ardından onu kendi odama götürdüm. Ling Ming kapıda bekliyor.

‘’Şimdi söyle bana, neler oldu. Merak etme, zannımca sinirleneceğimi filan düşündüğünden söylemiyorsun, ama merak etme, sinirlenmeyeceğim.’’

‘’Genç efendi, emin misiniz?’’

Bütün yaptığım konuşmalar neden sorularla geçiyor?

‘’Evet, sakinim anlat bana.’’

‘’Peki, aile reisinin geldiği haberini alınca onu karşılamak için muhafızlarla beraber kapıya yöneldik, ancak aile reisi yanında tanımadığımız kişiler de getirmişti. Bunu ilk başta önemsemedik  çünkü bunu hep yapar, onun misafirleri de bu eve hürmet görür, bu yüzden onlara saygı göstermemiz gerekliydi ancak o gençlerden birisi aile reisiyle konuşurken önceki aile reisinden konu açıldı, normalde bu beni ilgilendirmez ama o açıkça önceki aile reisine hakaret etti. Babanıza yani, bunu görmezden gelemedim ve lafını geri alması konusunda onu uyarmak istedim. Ancak ben onu uyarırken tekrar hakaret edince buna göz yumamadım, ardından karnıma yumruk yedim, sonuç bu. O kadar genç birisinin bu kadar güçlü olabileceği hiç aklıma gelmemişti.’’

Yani olay bu. Ancak neden durduk yere eski aile reisine hakaret etsin ki? Bu çok mantıksız duruyor.

‘’Peki giderken sana ne söylediler?’’

‘’O genç, istediğine hakaret edebileceğini söyledi, aile reisi ise revire gitmemi söyledi.’’

‘’Şimdi işinin başına dönebilirsin, kendini iyi hissediyorsun değil mi?’’

‘’Evet, genç efendi sayesinde.’’

O odadan çıkınca Ling Ming girdi.

‘’Ne konuştunuz?’’

‘’Sadece gençlerden birisiyle dalaşmış ve yenilmiş.’’

‘’Neden dalaşmışlar ki?’’

‘’Önemsiz bir mesele, asıl merak ettiğim aile reisinin neden buna göz yumduğu. Kendi muhafızlarının aşağılanması küçük düşürücü bir şey. Normalde buna göz yummaması gerekirdi.’’

‘’Muhtemelen yanındaki kişiler çok güçlüdür, ya da arka planları güçlüdür. Her ne kadar ailemiz çok güçlü olsa da bu yaşadığımız şehirde geçerli, başka şehirlerde bizden çok daha güçlü aileler var.’’

‘’Doğru söylüyorsun, muhafızlar bile onları tanıyamamış, onlar bu şehirdeki bütün güçlü ailelerin üyelerini tanıyabilirler. Onlar bile tanımadığına göre demek ki başka bir şehirdenler, ayrıca genç yaşında bu kadar güçlü ise, bu da ailelerinin güç seviyesinin çok yukarıda olduğunu gösterir.’’

‘’Haklısın, sanırım onlara bulaşmamak en doğrusu.’’

Ciddi misin? Sen gerçekten bu hikayede onlara bulaşmadan durabileceğimizi mi düşünüyorsun, eğer hiçbir şeye bulaşmazsam kendi hikayemi nasıl yazabilirim?

‘’Doğru, en iyisi bulaşmayalım.’’

 

‘’Genç efendi demek döndünüz.’’

Kapıyı tıkladıktan sonra Anjou içeri girdi.

‘’Ah, genç efendi Ling Ming de buradaymış, hoş geldiniz.’’

‘’Ben uyumaya gidiyorum İstapha.’’

Ling Ming bunu söyledikten sonra dışarı çıktı ama Anjou’nun bakışları.

‘’Demek bütün gece uyumadınız.’’

‘’Aklına garip garip şeyler gelmesin, bütün gece dışardaydık sadece, ne olduğunu sonra anlatırım, sen şu eve gelenleri gördün mü? Nasıllar, neye benziyorlar?’’

Evet, neye benziyorlar diye sordum, bunu cidden yaptım.

‘’Aslında iki genç ve iki orta yaşlı adam gördüm, genç olanlardan birisi 20’lerinin başında diğeri ise ondan 2-3 yaş büyük gösteriyordu. Orta yaşlı olanlar ise ikiz gibi birbirine benziyordu.’’

‘’Onlarda bir gariplik sezdin mi?’’

‘’Hayır, ne garipliği?’’

‘’Yok bir şey. Sen buraya neden gelmiştin?’’

‘’Sadece geldiğinizi öğrenince bir uğrayayım dedim.’’

‘’Anladım, hadi gel beraber mutfağa gidelim, çok acıktım, yemek yiyip yatacağım.’’

‘’Peki genç efendi.’’

 

Mutfağa inip yemek yedim ancak ne bir ses duydum ne de garip bir şey gördüm. Aile reisi de odasından çıkmadı, içerde ne konuştuklarını merak etsem de yapabileceğim bir şey yok. Anjou işinin başına dönerken ben de kendimi odaya atıp uykunun güzel kollarına bıraktım. Sanırım akşam yemeğine anca uyanırım.

 

‘’Kalk.’’

 

Daha atalı en fazla yarım saat geçmiş olmalı ancak otoriter bir ses duydum. Gözlerimi açınca Marika  yatağın yanında ayakta duruyordu.

‘’Marika, ne yapıyorsun burada?’’

‘’Neredeydin dün gece?’’

‘’Ben, dışarl-

‘’Bana düzgün cevap ver!’’

‘’Ben dışardaydım.’’

‘’O Elizabeth denen kadının yanında mıydın?’’

‘’Evet, Shionu ziyarete gitmiştim.’’

‘’Benden izin aldın mı?’’

‘’İzin almam mı gerekiyor?’’

‘’Evet, ne yaparsan yap bundan sonra benden izin alacaksın!’’

İyi de neden bağırıyorsun ki?

‘’Marika, neden tekrar bağırmaya başladın?’’

‘’Ben bağırmadığımı söyledim değil mi?’’

‘’Evet, ama bağ- her neyse, neden buraya geldin?’’

‘’Canım öyle istedi. Merak ettiğimden değil, dışarda sen gelirken neler oldu?’’

Olayları ona tek tek anlattım, yüzünde ifade olmadan dinledi.

‘’Yani, söyledikleri senin ağırına gitti mi?’’

‘’Biraz, sonuçta onlar beni  evlat alıp büyüttüler, onlara laf gelmesini istemem. Marika, sana bir şey sorabilir miyim? İstemezsen cevaplama tabii.’’

‘’Nedir?’’

‘’Amcamla, aranda nasıl bir ilişki var?’’

‘’Neden sordun? Kıskanıyor musun?

Ağzım açık kaldı, böyle bir soru hiçbir şey yokmuş gibi sorulmaz değil mi? Neden birden bu kadar dobra olmaya karar verdin?

‘’Ben sadece, o kötü birisi, ve senin onun karısı olman bana garip geliyor, senin çok mükemmel olduğuna inanıyorum, çok güzelsin, zekisin ve güçlüsün, sadece senin gibi birisinin onun gibi yaşlı biriyle neden evlenir anlamıyorum?’’

‘’Yaşla ilgili sorunun mu var?’’

 

Bunu gayet düşmanca bir ifadeyle soruyor.

‘’Bu bir sorun mu ki?’’

Alnımda ter damlacıkları varken bunu soruyorum, boğazımdan kelimelerin zorla çıktığını söylememe gerek yok sanırım.

‘’Ben 400 yaşındayım.’’

 

Ne?! Yanlış duydum değil mi? Kesinlikle öyle olmalı.

‘’Marika, kesinlikle güzel şakaydı.’’

‘’Ben şaka yapmıyorum.’’

‘’Yani ciddi ciddi 400 yaşında mısın?’’

‘’Tam olarak 423.’’

Dur bir dakika, o çoktan Ay Aleminde değil mi? Bu yüzden bu yaşlarda olması doğal bir şey, hatta henüz çocuk bile sayılabilir.

‘’Evlilik meselesine gelince, bunu sana anlatamam, şimdilik, ama aramızda bir şey yok, hatta beni sadece 2-3 sefer görmüştür, yanıma da yaklaşamaz.’’

Neden birden bana bunları açıklıyorsun? Bil ki kıskanmıyorum.

‘’Anlıyorum, o zaman ben de daha fazla kurcalamayacağım. Neden bana öyle garip bakıyorsun?’’

‘’Hemen gözünü kapatıp meditasyona başla, yetişim seviyen zirveye ulaştı, seviye atlama zamanın gelmiş.’’

 

O söyleyince fark ettim, içimde garip bir baskı var. Hemen gözlerimi kapayıp meditasyona başladım, ardından Bilge Enerjimi vücudumda döndürmeye başladım, her uzvumun canlanıp güçlendiğini hissediyordum. 15 dakika kadar geçmişti ki  bir rahatlama ifadesi yüzümde oluştu, sonunda seviye atladım, ancak bitmedi, enerji biteceği yerde güçlenmeye devam etti. Ancak bu enerji vücudumdan değil dışardan geliyor, bunun sebebi, Marika. Kendi enerjisi ile vücudumu besliyor, bu bile  hayal edemeyeceğim bir güce sahip olduğunun kanıtı, gerçekten onun gücünü ya da sınırlarını hiç bilmiyorum. 15 dakika daha geçtikten sonra bir seviye daha atladım…

 

2 Saat sonra  8. Seviyenin zirvesinde olarak gözlerimi açtım ancak, bu enerjiyi tam kontrol edebilmem için en azından 2-3 gün geçmesi gerek. Gözlerimi açınca Marikanın da orada durduğunu gördüm.

‘’Yani, tam olarak bir ezikten, tam olarak bir ezik sayılabilire  dönüştün.’’

Bu ağırıma gitti.

‘’Teşekkür ederim Marika.’’

‘’Deme.’’

‘’Ne?’’

‘’Bana Marika deme.’’

‘’Ne diyeyim?’’

‘’Ö-öğretmenim, Marika öğretmenim de.’’

Öğretmenim mi? Bir dakika bunda bir gariplik var. Her ne kadar bu dünyada konuşma sıkıntısı çekmesem de bu İstaphanın anıları sayesinde, ancak bu dünyada ki dil benim eski dünyamdan daha farklı, yine de az önce Marika ‘’öğretmen’’ derken eski dünyamdaki dilim ile söyledi.

‘’Ö-öğretmenim mi dedin?’’

‘’Evet, garip mi?’’

Elbette garip, resmen eski dilim bu, ama bir dakika, ya sadece söylenişi aynı ama anlamı filan farklıysa.

‘’Anlamı ne ki?’’

‘’Öğretmen işte, bir şeyler öğreten kişi.’’

 

Anlamı da aynı gibi.

 

Hemen bir kalem ve kağıt alıp Marika ya verdim.

‘’Nasıl yazıldığını bana gösterebilir misin rica etsem? Merak ettim de.’’

Bana garip bir şekilde baktıktan sonra yazmaya başladı, hiçbir hata yok, bu benim eski dilim. Marika bunu nereden biliyor?

‘’Sen yazdığım şeyi okuyabiliyor musun?’’

Şüpheyle bunu sordu ama, her şeyin mahvolmasına izin veremem.

‘’Ah, hayır, sadece bu yazım şeklini bilmediğimden biraz şaşırdım o kadar. Sen bunu nereden öğrendin ki?’’

Ben bunu sorunca gözlerinde uçsuz bucaksız bir keder belirdi.

‘’Önemi yok, sen gelişimini stabil tutmaya odaklan, ben de gidiyorum, sağda solda sorun çıkarma, benden izin almadan bir daha kimseyi görmeye de gitme.’’

‘’Peki ö-öğretmenim.’’

Ben bunu söyleyince bu sefer gözlerinde bir şaşkınlık belirdi, ardından gözleri hafice dolmaya başladı.

‘’B-b-ben gidiyorum.’’

Sesi titreyerek bunu söyledi, ardından da gözlerimin önünden yok oldu…

Bu Sıralarda Aile Reisinin Odası

 

‘’Coloniel, sana bir iş verdik, onu da yüzüne gözüne bulaştırdın.’’

‘’Ama baba ne yapabilirim ki, onun öldüğünden emindim.’’

‘’O zaman nasıl hayatta?’’

Bu sorunun ardından Windall’a saldıran genç sessizleşti, ona soruyu yönelten babası da bir ‘’tch’’ sesi çıkarıp kafasını çevirdi.

‘’Gerçekten kuzenim, alt tarafı düşük seviyeli bir veledi ortadan kaldırmakta başarısız oldun, babalarımızı utandırıyorsun.’’

‘’Sen kapa çeneni.’’

 

‘’Lütfen genç efendiler, şimdi kavganın zamanı değil, daha önemli meselelerimiz var.’’

İkisi birbirine laf atarken Kiyoharu aralarına girdi.

‘’Kiyoharu  haklı, tartışmanın faydası yok,  Coloniel, sen de daha sonra beceremediğin bu işi halletmelisin, ama bu sefer yüzüne gözüne bulaştırma.’’

Tekrar iki genç kafalarını eğdiler, eline yüzüne bulaştırmak dedikleri bu iş aslında İstapha’yı öldürme işiydi!

Coloniel’e onu öldürüp izlerini yok etme işi verilmişti ve bunu başarmıştı da ancak,  kim Yuuto’nun bu sırada onun bedeninde yeniden hayat bulacağını tahmin edebilirdi ki? Bu sadece şanssızlıktı. Aslında buna şaşırmamak gerek, zamanında İstapha’nın ailesini de, onların babaları olan bu orta yaşlı ikizler katletmişti!

‘’Evet, bunları sonra konuşabiliriz, asıl konumuz kraliçenin mücevherleri, o öldükten sonra kralın varlığından bile haberi olmadığı bir sürü mücevher, kraliçenin odasından çalındı, elbette bu işi beraber ayarladık ancak çalan kişi gelirken bir canavarın saldırısına uğradı, bunu zaten biliyorsunuz. İçinde kraliçenin de mührü olan bu hazineleri o zamandan beri bulamadık, bu konuda ne yapmamız gerektiğini tartışmalıyız bence.’’

Colonielin babası söze girdi, onun adı Gumballdı.

‘’Bence, aile içinde güvenilir bir araştırma ekibi oluşturup hazinenin kaybolduğu yere göndermeliyiz. Bulmanın başka bir yolu da yok zaten.’’

‘’Kardeşime katılıyorum, ancak asıl mesele bu kişileri nasıl seçeceğimiz.’’

Ona eşlik eden ikiz kardeşi de Rumball, oğlunun adı ise Gabriel.

‘’Evet, maalesef benim ailemden kimseye güvenemeyiz bu konuda, bu durumda ekibi oluşturma işi de size kalıyor. Ancak ne olursa olsun hazineyi bulduktan sonra kaçma ya da bir kısmını kendilerine saklama ihtimalleri var. İkincisi sorun değil ama ilkini yaparlarsa bizim için hiç iyi olmaz,  bu sefer tüm şansımızı kaybederiz.’’

‘’Sana katılıyorum Kiyoharu ama başka şansımız olmadığını sen de biliyorsun, yoksa bizim hazineyi bulduktan sonra sana haber vermeyeceğimizi mi düşünüyorsun?’’

‘’Tabii ki de öyle bir şeye cüret edemem, ben sadece sizin de kandırılacağınızdan şüpheliyim.’’

 

Kiyoharu terlerken cevap verdi, karşıdakilerden korkuyordu ve haksız da sayılmazdı, sonuçta onlar abisini ve yengesini bile iz bırakmadan halletmişti, abisinin gücü kendinden biraz daha fazla idi. O halde, ona neler yapmazlardı ki?

‘’Kesinlikle bu konuda hemfikiriz, ekip işini kararlaştırdığımıza göre hadi diğer meselelere geçelim.’’

 

Rundall’ın sözünden sonra ortam yumuşadı ve konuşmaya devam ettiler.

 

BU SIRALARDA MARİKA

 

Büyük pencerenin önünde duruyor ve güneşe bakıyordu, gözlerinde İstapha’nın yanındayken hafice belirmiş olan gözyaşları çoktan sel olmuştu bile.

‘’Ben günahkar bir kadınım, hiçbir şeyi hak etmememe rağmen 400 yıldan fazladır buradayım, ve sen Yuuto, ben  asla affetmeyeceksin değil mi?’’

Bunları mırıldandıktan sonra gözyaşları daha da şiddetlendi…

 

BÖLÜM 18 BİTTİ

 

EVET TELEFONDAN YAZILMIŞ BİR BÖLÜM DAHA, YAZIM HATALARI VARSA AFFOLA, YORUM YAPMAYI( ALTA YORUM YAZMAK YORUM YAPMAK SAYILMIYOR OXFORD MEZUNU ARKADAŞLARIN BİLGİSİNE) SERİYİ BEĞENİP TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN, SERİ 30 BEĞENİYİ GEÇERSE DAHA SIK BÖLÜM GELEBİLİR J

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr