BÖLÜM 21

avatar
4011 9

SAHİPKIRAN - BÖLÜM 21


Ormana girdiğinden beri birkaç saat geçmişti, hava kararmaya başlayınca ormanın gerçek yüzü yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Her taraftan korkunç hayvan sesleri geliyor, garip ve ürpertici bir rüzgarda buna eşlik ediyordu. İstapha birazcık ürktüğünü hissetti, bir süre yaşaması gereken ormanın böyle bir yer olması neşesini kaçırmıştı bile ancak elinden de bir şey gelmezdi. Tek yapması gereken sebat ile sabretmekti.

Wosh!

Ormanda yürürken arkasından bir şeyin geçtiğini hissetti ancak döndüğünde bir şey göremedi. Sonra bu sefer arkasını döndüğü taraftan aynı sesin geldiğini duyunca hayal olmadığına emin oldu, etrafında bir şey vardı. Hemen koşup bir ağaca tırmandı, yaklaşık 4 metre çıkınca duraksadı ve aşağı doğru baktı. Ancak o zaman garip, yeşil bir tilkinin ona baktığını gördü, bu tilki ufacıktı, muhtemelen bir yavruydu ancak bu İstapha’yı rahatlatmadı, ormandaki canavarları bilmediği için bu garip görünüşlü şirin hayvanın göründüğünün aksine çok tehlikeli olabileceğine dair bir hisse kapılmıştı çünkü.

-Phoow.

Hayvan ona doğru garip bir inilti çıkardı, biraz daha dikkatli bakınca hayvanın gözlerinde parlak bir şeyler gördü, gözyaşları, yeşil tilki inlerken ağlıyordu.

Bu onu daha da gerdi, neden durduk yere bir hayvan ağlasındı? Herkes yetişim yapabilen canavarların yani kutsal canavarların ( bundan sonra böyle diyeceğim) normal canavarlardan çok daha zeki, hatta bazılarının bir çok insandan bile daha zeki olduğunu biliyordu. Ya bu bir tuzaksa? Bu riski göze alıp ne olduğunu görmek için aşağı gitmenin pek akıllıca olmadığını hissetse de sonsuza dek ağaçta da kalamazdı ya? Öyle de böyle de inecekti, bu yüzden biraz bekleyip hayvan gidecek mi diye görmek istedi ancak inlemelerde geçen 20 dakikadan sonra hayvan gitmedi, yalvarırcasına bir ifadeyle İstapha'ya  doğru inlemeye devam ediyordu. En sonunda dikkati de elden bırakmayarak inmeye karar verdi, inerken bir an bile göz temasını kesmemişti ve eli de ağaca çıkarken ağzında tuttuğu kılıcı sıkıca tutuyordu. Tilki onun indiğini görünce daha şiddetle inlemeye başladı. Ardından yavaşça ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı, bunu yaparken de İstapha’ya sürekli olarak bakıyor ve onu takip etmesini istiyor gibi görünüyordu, İstapha hemen bu tilkinin onu sürünün geri kalanının yanına götürdüğünü hissetti ancak sonra bunun doğru olmadığına inandı, bu hayvan eğer çok zekiyse böyle şeyler düşünmez zaten rakibinin ondan güçlü olduğunu anlardı ve kendi canını ona yaklaşıp sürüye birazcık et getirme maksadıyla tehlikeye atmazdı zira İstapha 70 kilo civarındaki ağırlığıyla bir besin kaynağı olarak çok da ideal sayılmazdı, en azından canını tehlikeye atacak kadar , İstapha ondan güçlü olduğu varsayımını tilkiden hiçbir yetişim gücü hissedemediği için yapmıştı, zira yakında bakınca onun gerçekten yavru olduğunu anlamış ve bundan dolayı henüz yetişim yapamadığını düşünmüştü. Ve eğer tam tersi olarak bu bir kutsal canavar değilse ve çok zeki değilse o zaman da henüz bu kadar küçükken birini sürüye çekme gibi bir düşünceye sahip olamadı, eğer yetişkin bir hayvan olsa bunu yapabilirdi ancak bir yavru elbette üşünemezdi, tek yapacağı ona doğru hırlamak ve eğer korkarsa kaçmak kormazsa da saldırmak olurdu. Bu yüzden onu takip etmeye karar verdi. Yaklaşık 15 dakika kadar ıssız ormanda yürüdükten ve koştuktan sonra İstapha’nın burnuna kan kokusu geldi, acaba bu hayvan onu gerçekten sürünün yanına mı getirmişti, bunu yapacak kadar açlıktan gözü dönmüş olabilir miydi?  Sonuçta insanlar bile aç kalınca neler yapıyor, eğer bir hayvanı düşünürsek İstapha’nın tahminlerinin dışında hareket etmesi gayet doğaldı. Lakin az sonra kan kokusunun yerde yatan kocaman bir Yeşil Tilkiden geldiği anlaşıldı. Yavru tilki onun yanına gidip garip sesler çıkarmaya başaldı, mevzu anlaşılmıştı, bu hayvan yaralanmış ve yavrusu da yardım istemek için keskin burnuyla İstapha’nın insan kokusunu takip etmişti.

 

‘’Peki tamam yardım etmeye çalışacağım ama elimden ne gelebilir ki?’’ (Bundan sonra iç düşünceler kırmızı renle olacak, bu yazı da benim iç düşüncem o yüzden kırm-)

 

İstapha hemen tilkinin yanına gelince onu gören anne tilki yaklaşık 200 kiloluk vücuduyla çırpınıp ona karşı onu hoş görmediğini gösteren hırıltılar çıkardı, muhtemelen yavrusu için bunu yapmıştı, anne olduğu için ölüm döşeğince bile yavrusunu düşünmek, İstapha bazı insanların nasıl can derdine düştüğünü ve çocuklarını bile tehlikeli durumda terk ettiğini hatırlayınca insanlığından utandı, lakin ortada bir durum vardı, yavrusunun aksine anne tilkiden yoğun bir güç geliyordu, en azından 3. Alemin gücü. Fakat yavru tilki inleyip annesini yalamaya başladı, bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş gibiydi. Birkaç saniye sonra anne tilki sakinleşip tekrar yere uzandı ve inlemeye başladı, İstapha’nın yavrusuna zarar verme niyeti olmadığını anlamış gibiydi. Tam bu sırada İstapha arkadan gelen bir hırlama sesi duydu, arkasını dönünce sırtlan benzeri bir hayvanın ona baktığını gördü, bu eski dünyasındaki sırtlanlardan neredeyse 2 kat büyüktü ve beyaz deriye ve turuncu beneklere sahipti, bu onu geceleri daha da görünür hale getiriyordu, sinsice onlara yaklaşırken 2. Alemin 2. Seviyesine ait bir güç yaymaya başladı, normalde Yeşil Tilkinin rakibi olamazdı ancak şu an ağır yaralı olan tilki elbette ona bir şey yapamazdı, muhtemelen bu hayvan kan kokusuna gelmişti, anne tilkinin vücudunda ki yaraları gören İstapha zaten bunun sırtlandan çok daha büyük bir hayvan tarafından yapıldığını anlamıştı ve anne tilkinin dişindeki kana bakılırsa o da zarar vermeyi başarmış ancak elbette zararlı çıkmıştı, diğer hayvanın cesedi burada olmamakla beraber ona ait olduğu belli olan kanlar da pek fazla sayılmazdı, muhtemelen yavrusunu korumak için hayatını hiçe sayan anne tilkinin önünde korkmuş ve kaçmıştı. Hemen kılıcını çıkarıp Sırtlana karşı doğrulttu, sırtlanda avını süzer gibi ufak hareketlerle ona yaklaşıyorken ufak hırıltılar çıkarıyordu. Normalde onu yenmek 2. Alemin en azından 3. Seviyesindeki bir insana denk güce sahip olmasından dolayı çok kolay olmasa da İstapha’yı çok zorlamayacak bir şeydi ancak Limit Kırıcıyı kullanamayacağı gerçeği işin rengini değiştiriyordu, anne tilki hırıltıyla tekrar ayağa kalktı, yavrusunu korumak istediği belli oluyordu.  Sırtlan ise ağır yaralı bir tilkiden daha tehlikeli gördüğü insana daha fazla dikkat ediyordu. Kutsal hayvanlar belli bir seviyeye ulaşamadığı sürece karşıdakinin seviyesini ya da alemini göremez sadece onlardan gelen güç yoğunluğu hissederlerdi, elbette bu yoğunluğun içerisinde eğer kutsal hayvan güçlü hislere ve duyulara sahipse rakibinin güçlü teknikleri de dahil olabilirdi, ancak rakip bunu saklarsa o zaman durum değişirdi, İstapha ise gücünü saklamadığından ve tabii ki saklamasını bilmediğinden onun gücünün bir problem olmayacağını hissediyor ancak içindeki Limit Kırıcı tekniğinin yoğun baskısı onu geri tutuyordu, yani gerçekte çekindiği şey İstapha değil de onun tekniğiydi, elbette sırtlan şu an onu kullanmasının yasak olduğunu bilemezdi, bu yüzden biraz daha bakındıktan sonra değmeyeceğini anlayıp hızla uzaklaştı, zaten tilki ölü vaziyetteydi, insan onu iyileştiremez ya da yanına götüremezdi bu yüzden onun cesedi öyle ya da böyle ona kalacaktı zaten, bundan dolayı böyle tehlikeli bir dövüşe hiç gerek yoktu. Çok fazla olmamak kaydıyla buradan uzaklaşmayı tercih etmişti.

İstapha ise o gidince hemen yaralı anne tilkinin yanına dönüp içindeki gücü onu iyileştirmek için şifa enerjisine çevirmeye çalıştı, birkaç kez denedikten sonra başarılı oldu ve yavaşça anne tilkiyi iyileştirmeye başladı, yaraları hafifçe kapanmaya başlayan anne tilki hafifçe gevşedi ve rahatladı, artık insanın düşman olmadığına emin olmuştu. 1 saat kadar sonra ise anne tilki tamamen iyileşmiş ve ayağa kalkmıştı, İstapha ise büyük bir güç harcamış ve hafifçe yorgun düşmüştü, bunu için biraz mutsuz hissetse de onun yaptığı gibi enerjisine şekil verme olayının en azından 7-8 aylık çalışma gerektirdiğini bilseydi muhtemelen sevinçten kafayı yerdi.

 

Yavru tilki artık çok mutlu görünüyordu, küçücük bedeniyle hoplayıp zıplıyor ve insana teşekkürlerini sunuyor gibi görünüyordu. Artık sırtlan tehlikesi de kalmadığı için İstapha yavru tilkiyi sevdikten sonra onlardan ayrıldı, anne tilki de ona doğru ufak bir minnet sesi çıkardı ve onun yüzünü yaladı, ardından ayrıldılar ancak İstapha  yürümeye başladıktan sadece biraz daha sonra iliklerine kadar korku hissetti, his yine arkadan geliyordu ancak bu sefer farklıydı, sanki birisi boğazını sıkıyor gibiydi ve arkasından gitmiyordu, bu his kesinlikle bir hayvandan gelmiyordu.  Çok bilgi sahibi olmasa da bu ormanda çok güçlü canavarlar olmadığını biliyordu, eğer öyle olmasa sadece bakışıyla bile onu titretecek bir canavarın olduğu bir ormana Marika onu atmazdı, yani öyle tahmin ediyordu.  Korkuyla titrerken yavaşça kafasını ve bedenini çevirdi, korkudan kapattığı gözlerini hafifçe açınca insana benzeyen bir varlık gördü, kırmızı gözleri beyaz uzun saçları vardı, derisi soluk beyaz renkteydi, kulakları tıpkı elf kulakları gibi uzundu. Boğazında yatay bir kesik vardı, biraz açık giyinmiş bu çekici ve korkunç varlık sol eliyle mor bir alev yayarken sağ eliyle de zaten kısa olan elbiselerini yukarı kaldırıyordu, az sonra iki elini de bırakıp gel işareti yaptı. İstapha ne kadar denerse denesin vücudunu kontrol edemedi, kadında doğru, yani varlığa doğru yürümeye başladı. Alnından terler akarken yürümeye devam etti, aniden kadının arkasında bir kapı çerçevesi göründü, ancak kapı olmadığı için için görülüyordu, içinde sadece yoğun bir karanlık vardı, kadın yürüyüp içine girdi, İstapha dibine girince ise birden içerde elini sokup İstaphanın boğazından tutup onu içeri çekti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

-Burası neresi, ahh, başım.

 

Kendine gelen İstapha gözlerini açınca etrafında yoğun bir karanlık gördü sadece.

-Takas için seni uygun gördüm, 50000 yıldır beklediğim kişi değilsin ancak öyle birisini bulamayacağımı anladım.

-S-sen kimsin, neden beni buraya getirdin?

-Adım Zacharael, gücün kuvvetin ve hiddetin tanrıçasıyım. Seni buraya takas için getirdim.

-Ne takası?

Şu an aklı bir sürü soruyla dolu olsa da  hiçbirini soracak cesareti yoktu, zar zor nefes alıyordu zaten. Tek sorabileceği en çok dikkatini çeken takas olayı idi.

-Bütün yetişim gücünü ve yetişim yeteneğini istiyorum!

Ne! Bu kadın aklını yemiş olmalıydı, onlar olmazsa İstapha ne yapardı ki, geriye ne kalırdı? Belki ona karşı gelecek gücü olmayabilirdi ancak yine de öylece kabul edemezdi, ancak şu an sinirlerine hakim olamamak için doğru bir zaman olmadığından kendini toparladı ve sordu.

-Karşılığında ne alacağım?

-Güç.

Ondan gücünü alıyor ve karşılığında güç vereceğini mi söylüyordu? Bu kadın kesinlikle deliydi.

-Nasıl yan? Benden gücümü almak istiyorsun ya zaten.

-Hayır gücünü değil, ufacık ve değersiz yetişimini, sadece temelini istiyorum, takastan sonra artık yetişim yapamayacaksın zaten ancak onun yerine başka bir şeye sahip olacaksın.

-Nedir o?

-Fiziksel güç, ben fiziksel gücün tanrıçasıyım, sana ‘’χύς אַכט’’ adında bir kristal vereceğim, bunu yuttuktan sonra gücün tamamen fiziksel forma dönüşecek, artık hiçbir şekilde yetişim yapamayacak ve kolay kolay hiçbir tekniği kullanamayacaksın ki buna en basit tekniklerde dahil ancak bunun karşılığında giderek arttırabileceğin bir fiziksel güç elde edeceksin, rakamla konuşursak şu anki gücün sadece 1-2 ton ağırlığı kaldırmaya yeter, Limit Kırıcı ile bunu maksimum olarak ölmeden 50 kat civarı arttırabilirsin ve bu da çok pahalıya mal olur ancak benim vereceğim güç ile şu anda 30 tondan fazla bir güce ve buna denk dayanıklılık, sağlamlık, kondisyon ve iyileşme hızına sahip olacaksın. Sen dövüştükçe de bu güç artacak ve onu arttırmanın bir yolu daha var, bunu da sana eğer teklifimi kabul edersen söyleyebilirim.

-Bu bana fayda sağlayacak mı? Sonuçta bütün her şeyimi riske atıyorum, benim için en önemli şey sevdiklerimi korumaktır. Bunu yapamayacaksam her şeyi reddederim, ama eğer bu konuda bana daha fazla faydası olacaksa da seve seve kabul ederim, peki bunu kabul etme zorunluluğum var mı?

-Hayır, kutsal lütuf eşliğinde takas yapacağız, iki tarafında rızası olmazsa geçersiz olur.

-Yani reddedebilirim, ve gidebilirim.

-Elbette kabul etmezsen seni zorlayamam. Yetişimini senden alamam.

-Ancak?

-Seni direk öldürebilirim, o zaman kim koruyacak sevdiklerini?

‘’Elbette ben ölsem bile Marika onları korumaya devam edebilir ancak mümkünse ölmekten kaçınmak isterim.  Ayrıca ölümüm onları üzer ve gerçekten doğruları söylüyorsa teklifi fena sayılmaz, teknik meseleleri içinse Verica yada Marika dan bilgi alabilirim. Yardım edeceklerdir.’’

Bunları düşündükten sonra devam etti.

-Güç konusunda doğru söylediğini nereden bileceğim?

-Aynı dilden şimdi konuşmaya başladık, elbette sözleşmeye eklenecek ve gücünü arttırmanın yolunu da söyleyeceğim.

-Peki kabul ediyorum!

 

Normalde asla böyle bir şeyi kabul etmezdi ancak bu durumdan kurtulmasının tek yolu da buydu, ayrıca bu kadar güçlü olduğu için ona yalan söylemesinin bir sebebi de yoktu zaten.

Kadın biraz şaşırdıktan sonra konuşmaya devam etti.

-Peki yapalım o halde.

Ardından avucunu yukarı kaldırdı, ışıklar yayan yarı açık altın renkte bir parşömen ortaya çıktı.

-Ben, gücün tanrıçası Zacharael, az önce konuştuğumuz bütün şartları yerine getireceğime, ona yeni yetişim yolunu göstereceğime Yüce Kadara üzerine yemin ederim, eğer şartları yerine getirmezsem bütün güçlerimden sonsuza dek feragat edip insan olarak bu kişinin yanında ve onun istediği rolde yaşamaya devam edeceğime yemin ediyorum!

-Bende aynısından.

Bunu söyledim ama nedense bir tarafım şartları yerine getirmemesini istiyor, şimdi zamanı değil de bu şey, yani kadın gerçekten güzelmiş.

 

Böylece kendimi dipsiz uçurumlarda buldum, ardından gözümü açınca bir kapı ve önünde dikilen birisini gördüm, gayet normal ve biraz çekik gözlü bir insana benziyordu.

-Hoş geldin insan, ben bilemeceler ustası Buldon, takasın şartı için sana soracağım bilmeceyi bilmen gerek.

Biraz soru cevaptan sonra nihayet soruyu sordu.

-Arttıkça daha da görülmez olan şey nedir?

Bunun cevabı, neydi, neydi? Ha.

-Tabii ki karanlık.

-Bildin, geçebilirsin.

‘’Bunu söyleyip kapının önünden çekildi ama nedense hoşuma gitmedi bu, neden bu kadar kolay bir soru sordu ki?  Neyse düşünmenin faydası yok.’’

Ardından tekrar karanlık yere döndü, bütün güç vücudunu terk etti, tıpkı eski hayatındaki gibi hissetti.

-Bu bahsettiğim kristal, kalan yetişim kırıntıları da yok olmadan yut bunu.

Küçük ve aşırı parlak bir kan kırmızısı elmas benzeri bir maddeydi İstapha’ya verdi. İstapha bunu yutunca bütün vücudunda anlık bir acı hissetti ardından ise bütün vücudu güçle dolmaya başladı, 20 dakika kadar sonra ise vücudunda hayal bile edemeyeceği kadar fazla güç vardı, sanki her şeyi yapmaya gücü yetermiş gibi hissediyordu. Ancak aynı zamanda en ufak bir yetişim kırıntısı bile hissetmiyordu.

-Pekala, artık söyleyebilirim dövüş haricindeki diğer güç yetişim metodun Parlak Yıldız otudur, bu ot direk olarak yetişimini arttırsa da çok nadir ve pahalıdır ancak bir şekilde bulabileceğini düşünüyorum. Aslında bir yol daha var ama söylesem mi emin değilim.

-Lütfen söyle.

İstaphanın kararlılığını görünce pes etti.

-Yin enerjisi.

‘’Yin mi?’’ Şu Kore ile özdeşleşen şey değil mi o? Yin-Yang yani.

-Anlamamış görünüyorsun, her maddede Yin ve Yang enerjisi bulunur ve bunlar her zaman birbirine ters şeylerin içinde bulunur mesela Yang, yaşamın ateşin ve erkeğin Yin ise ölümün buzun ve kadının, senin ihtiyacınsa Yin yani kadın enerjisi bunu ise ancak kadınlardan elde edebilirsin, elbette zayıf ve güçsüz olanların enerjisi çok az olacağından sana bir mana ifade edemezler. Güçlü kadınlarla birlikte olursan ancak o zaman güçlenirsin, bu ayrıca en kolay ve zevkli yoldur.

-Bunu senden de elde edebilir miyim?

‘’Niye sordum ki ? Kesin beni öldürecek.’’

-Elbette ama birlikte olmaya çalışırken muhtemelen sakatlanırsın, yok başarılı bir şekilde birlikte olsak bile benim enerjim tanrısal seviyede olduğu için seni birkaç saniyede yeryüzünden silecektir, denemek ister misin?

‘’Bunu yüzünde tebessümle sorma.’’

Ardından vücudumdan kırmızı-siyah ışıklar çıkıp yükselmeye başladı.

-Ne oluyor bana?

-Bilmiyorum bu olmamalıydı yoks- aptal enden bana vücudunda ‘’Titanın Kristali olduğunu söylemedin.

-Öyle bir şey yok zaten.

-Hayır var açıkça görüyorum kısa bir süre önce harici bir yolla alınmış

‘’Verica’nın verdiği şey ama onun adı farklı değil miydi, sanırım birden fazla adı var.’’

 

 

-Peki ne olac- ahh.

Vücudu kontrolden çıktıktan sonra İstapha tekrar bilincini kaybedip geri aldı ancak bu sefer vücudunda  garip bir dövme belirdi. Yerde baygın şekilde yatarken kadın onu seyrediyordu.

‘’Uğruna tanrıların tam 4 milyon yıl savaştığı bu kristali ona kim verdi ki? Nereden buldu onu ve şansa bak, yok olacağını düşünürken güç ve kristal birleşti, ben 30 bin civarı tahmin ederken sanırım şu an 400 tondan fazla GÜCÜ OLMALI. Elbette dayanıklılık ve iyileşmesi de bir o kadar artmıştır, veletteki şansa bak, neyse ki kristal ondan alınamaz bu yüzden tanrılar bilse bile harekete geçmeyecektir. Şimdi bakalım onu bu dünyaya kim gönderdi, ah, demek Velica veledi imiş, tahmin etmeliydim, bir ara onu azarlasam iyi olacak. Neyse çocuğu geri yollama vakti.’’

Böylece İstapha’yı ormanın derinliklerine geri bıraktı, soğuk ve ıssız, karanlık ormana.

 

 

BÖLÜM BİTTİ

 

EVET ARKADAŞLAR BİLİYORSUNUZ OKULLAR AÇILDI BENDE SİZE SÜRPRİZ YAPMAK İSTEDİM ANCAK OKULLAR DOLAYISI İLE MAALESEF SERİYE YOĞUNLAŞAMIYORUM, YİNE DE ELİMDEN GELENİ YAPACAĞIM  UMARIM BÖLÜM YETERİ KADAR UZUNDUR İYİ OKUMALAR.

 

YORUM ATMAYI, SERİYİ BEĞENİP TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr