BÖLÜM 22

avatar
4268 8

SAHİPKIRAN - BÖLÜM 22


BÖLÜM 22

 

 

İstapha gecenin karanlığında bilinçsizce yatarken garip olaylar tekrarlanmaya devam etti. Alnında bilinmeyen bir dilde büyük parlak bir yazı belirdi.

 

 

‘’ਲਕਮਾ’’

 

Bu kelimenin manası gayet açıktı ‘’SAHİP’’.

 

Ardından vücudunu yeniden siyah-kırmızı bir alev kapladı, bir süre sonra vücudu yeniden şekillenmeye başladı, ilkten küçük bir bebeğe dönüştü ardından ise hızla büyümeye başladı, eski görünümüne geri döndükten sonra bile durmadı, boyu 1.88 olana kadar uzarken vücudundaki kas ve kemiklerde irileşip şekil kazandı, kilosu 100’e ulaştı. Yüzü ise eskisinden biraz daha yakışıklı idi. Saçları daha gür ve uzundu, gözlerinin rengi ise gözkapakları kapalı olduğundan belli olmasa da değişip duruyordu. Sonra durgunlaştı, değişim durdu, artık İstapha ergenliğinin zirvesine ulaşmış, uzun boylu, yapılı yakışıklı bir adama dönmüştü, zaten büyük olan bir tarafı ise daha da büyümüştü, kertenkele ejdere dönmüştü. Sonra yavaşça gözlerini açtı, gücü bir anda ancak 1 tona kadar düşmüştü, gücü de vücut gelişimi gibi hızla artmaya başladı, İstapha gücü 10 ton civarına ulaşınca gözlerini açtı ancak gücü artmaya devam ediyordu. Şu an kendisini yetişim yaptığı zamanlardan daha güçlü hissediyorken gücü de artmaya devam ediyordu, tek temennisi bu artma olayının uzun süre devam etmesiydi. Ancak tam bu sırada aklına bir şey takıldı, eskiden kendini kontrol etmek kolaydı ancak ya gücü müthiş şekilde artarsa? Sadece sevmeye çalışırken bile Shion’u öldürmez miydi? Düşüncesi bile korkunçtu bunun. Bütün bunları düşündükten sonra bir karara vardı, bu ormanı güçlenmek değil gücünü kontrol etmek için kullanacaktı.

 

2 saat yürüdükten ve kendisini görünce kaçan 2-3 hayvanla karşılaştıktan sonra gücü 50 tona ulaşmıştı bile.

 

 

1 SAAT SONRA

 

70 TON

 

3 SAAT SONRA

 

130 TON

 

7 SAAT SONRA ( GÜN AĞARINCA)

 

180 TON

 

11 SAAT SONRA

 

230 TON

 

2 GÜN SONRA

 

360 TON

 

4 GÜN SONRA

 

400 TON

 

400 tona ulaşınca güçlenme nihayet durmuştu, İstapha bu süreyi yeni bedenine alışmak için kullanmıştı bile, eskisinden daha uzun olan kolları ve bacaklarına alışmış, erkeksi görünüşünün tadını çıkarmıştı. Ancak yeni gücüne kademe kademe bile olsa alışamamıştı, hatta yanlışlıkla bazı ağaçları yıkıp geçmişti, artık bu güce alışmanın en azından 1 ayını alacağını idrak etmiş ve kendi gücünü kısıtlamaya çalışmıştı, bu yetişim yolunda pek rastlanmayan bir manzara idi, kişi her zaman daha güçlü olmaya uğraşırdı lakin İstapha tam tersi, gücünü zarar vermemek için kısıtlamaya çalışıyordu. Aslında yaşadığı şeyler bununla sınırlı değildi, eskiden kendisi ile konuşmasa bile Velika ile arasında bir bağ hissedersi her zaman, bu bağ sayesinde konuşmasalar bile izlendiğini bilirdi ancak kadınla karşılaştığından beri bu his tamamen yok olmuş ve bütün Velika ile iletişim girişimleri başarısız olmuştu. Bu yüzden kendisini daha da yalnız hissetmişti, ancak eskisi gibi yalnız kalınca savunmasız hissetmek yerine tam tersi daha güvenli hissediyordu, sanki gücü her şeye yetermiş gibi, elbette İstapha çok güçlü olsa da gücünün her şeye yetmeyeceğini ya da onu yenecek bir sürü yetişimcinin olacağını biliyordu ancak tam kontrol edebileceği zaman gücünün hangi seviyeye eşit olacağını bilmiyordu.

 

Wosh!

 

Birden önüne geçenlerde gördüğü sırtlan çıktı, gün ağarmıştı bile, sırtlan maalesef İstapha’dan hiçbir yetişim hissedemediği için ondan artık korkmuyordu bile. İçindeki teknik de hissedilmeyince sırtlan için korkma sebebi kalmamıştı, artık İstapha’ya yemek gözüyle bakıyordu, geçen seferkinden çok daha hızlı bir şekilde insanın yanına sokuldu ve hırlamaya başladı.

-Clopp!

 

 

Sırtlan birden ağzını açıp üzerine atladı, İstapha ise sadece orta parmağını fiske atmak için hazırladı, bu sırtlanı hafiften şaşırtsa da hızını kesmedi ve saldırısına devam etti, tam bu sırada…

 

-Chiuuuvv!

 

İstapha fiskesini vurunca her taraf kana bulandı, sırtlanın vücudunun üstü ve kafası yok olmuş, ayrıca arkasındaki birkaç ağaçta çoktan haşat olmuştu.

 

-Koduğumun haşeresi, feriştahın gelsin.

 

İstapha bir hışımla bağırdı, ancak sesi bütün ormanı inletti.

Biraz daha yürüdükten sonra yürümeyi bıraktı, artık denemek istiyordu, komayı.

 

-Slop!

 

Birden deparı koyup koşmaya başladı, sadece 2 saniye sonra durunca birkaç tane ağacı istemsizce yıkıp geçtiğini gördü.

-Pehhh.

Bu işin kolay olmayacağı anlaşılıyordu. Ancak tam o anda İstaphanın dikkatini bir şey çekti, Marikanın ona verdiği kılıç neredeydi?

 

MARİKANIN VERDİĞİ SÜRE DOLMADAN 2 GÜN ÖNCE

 

Ne kadar araştırsa araştırsın kılıcı bulamamıştı. Ancak geçen uzun sürede gücünü tamamen kontrol edebilecek bir seviyeye gelmişti ve gücünü sınıflandırmaya başlamıştı.

 

Hız konusu: Teknik kullanamadığı için kısa mesafede eskisi kadar hızlı olamamakla beraber uzun mesafede çok daha hızlıydı, bitmek bilmeyen bir nefesi vardı sanki, normalde bu ormandan evine eskiden gitmeye çalışsa muhtemelen 1 haftasını alırdı tabii ki koşarak ve yürüyerek, ancak şimdi durma zorunluluğu olmadığından 3 saat bile yeterliydi, saatte yaklaşık olarak 400 km hızla koştuğu düşünülürse 1100 km uzaktaki kasaba için 3 saat yeterli.

 

Dayanıklılık konusu: Buna girmeye bile gerek var mı? Tam olarak hangi seviyede olduğunu bilmese de eskiden kendisini öldürmeye bile yetecek bir gücün şu an kendisine çizik dahi atamayacağını biliyordu.

 

Güç konusu: 400 tonluk bir güç, 3. Alemin zirvesinde birisi bile 50 tondan biraz fazla güce sahip olur, 4. Alemin zirvesi ise 150 ton civarı, 5. Alemle ilgili bir bilgi sahibi değildi.

 

Belki Marika ona daha iyi bir sınıflandırma verebilirdi. Ek bir bilgi, yemek hala iyi hissettirse de artık ona olan ihtiyacı bayağı azalmıştı, tahminine göre 1 yıl yemek yemezse bile ölmezdi, nefes içinde, 1 gün boyunca nefes almasa bile yaşamaya devam edebilirdi, o artık bir hamamböceği idi.  

 

Sabah güneş ağardıktan birkaç saat sonra tekrar anne ve yavru tilkiyle karşılaştı, anne tilkinin ağzında kendi kılcını görünce sevinçten yüreği hopladı, muhtemelen anne tilki o kılıçta kendisine yardım eden insanın kokusunu almış, zaten onun elide bu kılıçla dövüştüğünü gördüğü için kılıcın ona ait olduğunu bildiği için kokuyu takip edip onu bulmuştu. İstapha ise bir hayvan avlayıp onlara ikram etmek istedi. Birazcık beraber gezindikten sonra önlerine bir Büyük Boynuzlu Gergedan çıktı, normalde bir gergedanlar böyle bir yerde yaşamazdı ancak şu an mesele de bu değildi. Kılıcını eline aldı, Gergedan kendisini ormanın en güçlü hayvanı yapan 3. Alemin 6. Seviyesindeki gücüyle ve 7 tonluk ağırlığıyla saldırıya hazır görünürken ona doğru atıldı, bir anda dibinde bitti ve tek darbeyle onu ikiye kesti, yatay olarak.

Ardından anne ve yavru ziyafet çekti, İstapha ise ateş için enerji yoğunlaştırmaya çalışsa da hiçbir şey yapamadı ve en sonunda ilkel yöntemlerle ateş yakmayı başarıp kendisi de yemeğe dahil oldu…

 

En sonunda beklenen gün geldi. Marika çoktan ormana doğru yola çıkmış, birkaç dakika sonrada ormana vardı. Aşağıda bir adam görünce hemen alçaldı ancak o kişiyi net olarak gördüğünde şaşkına döndü, bu kişi yüz olarak İstapha’ya çok benziyordu ancak vücudu tamamen farklıydı, altta sadece paçaları yırtık bir pantolon giyen ve üstü tamamen çıplak ve kirli idi, yüzü de kirle doluydu, ayrıca çok erkeksi bir vücudu vardı ancak vücudundan hiçbir güç hissedemiyordu.

-Sen kimsin?

-Ah, Marika vakit geldi demek, yani öğretmenim. Benim İstapha.

-Ne oldu sana?

Bir insan sadece 3 ayda bu kadar değişebilir mi? Bu mümkün müydü?

İstapha ona yaşadıklarını anlattı, elbette korkunç kadın hariç.

-Peki neden senden güç hissedemiyorum?

Bu soruyu es geçemezdi, bir şekilde olanları açıklamalıydı.

Elbette kadını korkunç bir yaratıkla değiştirerek hikayeyi anlattı.

-Ne!!! Sen aptal mısın? Neden böyle bir şey kabul ettin? Gerçi başka şansın yoktu ama yine de, lanet olsun gücünü görmeme izin ver.

Bileğini tutmasına rağmen İstapha’dan hiçbir şey hissetmedi.

-Demek gerçekten gücün gitmiş, peki şuan ki gücün ne seviyede?

-400 ton civarı bir ağırlığı kaldırabilirim, dayanıklılığımda buna denk ve hızım da saatte 400 km civarı.

-Ne?

 

Bu Marika’yı şaşırtmıştı, bahsettiği şeyler gerçekse bu gücünün neredeyse 200-300 kat arttığını gösterirdi, ancak teknik kullanamaması, bu şimdilik iyi gibi görünse de yüksek alemdeki insanların önünde muhtemelen hiçbir şansı yoktu.

 

-Peki gücünü göster bana, yumruk at bakalım.

 

Zydryl biraz çekinse de Marikanın ayrı seviyelerde olduğunu bildiği için çekinmeden gücünü kullandı. Kalçasından da destek alarak bütün gücüyle yumruğu Marika’ya doğru savurdu, Marika ise yumruk yaklaşınca sol elini uzatıp yeşil üçgen bir kalkan oluşturdu, bu 7. Seviye bir savunma tekniği olan, Kaplumbağanın Girgahı idi. Yumruk kalkana vurunca etrafta şiddetle bir rüzgar esmeye başladı, 100 metre yarıçap içerisindeki bütün ağaçlar çoktan topraktan ayrılıp havaya uçmaya başlamıştı bile, Marika ise hafif bir şaşkınlıkla saldırıdan hiç etkilenmeden öylece dururken aklından tek bir şey geçiyordu, ya bu çocuk bu haldeyken yetenek kullanabilseydi, mesela yumruğun gücünü 20 katına kadar çıkarabilen 5. Seviye bir yetenek olan Mantis’in Çığlığı, ya o yetenekle saldırı yapabilseydi o zaman ne olurdu? Muhtemelen kalkan bile anında parçalanırdı, elbette bu saldırı da Marikaya hiçbir zarar veremezdi ancak yine de aşırı güçlü bir saldırı olmaz mıydı?

Birkaç saniye sonra her şey eski haline döndü, kalkan üzerinde zor görülür küçük çiziklere sahipken İstapha da geri çekildi, dayanıklılığı sağ olsun hiçbir zarar görmemişti lakin kalkan yüzünden şaşkındı. Bunun 5 ya da 6. Seviye bir teknik olduğunu tahmin etti ve ona çizik atabildiği için gururlu hissetti.

 

-Peki gücünü gördüm, hemen geri dönüyoruz, bu arada bu hayvanlarda nesi?

Onlardan epey uzakta durup onları izleyen tilkileri göstererek bunu sordu. İstapha da ona olaylardan bahsetti.

-Anladım, vedalaş da geri dönelim, öyle ya da böyle ayarladığım okula gideceksin, birkaç gün şehirde kaldıktan sonra yola koyulacaksın, orası güçlenmene yardım edecektir.

İstapha da bunu kabul ederek Marika ile beraber yola koyuldu. Evine gidince herkes şaşkınlıkla ona bakındı, daha 3 ay önce gördükleri genç efendilerinin bu hali hepsini şaşkına çevirmişti, özellikle kadın hizmetçiler kızarmaya bile başlamıştı, Anjou’da yüzünde tebessümle ona bakınıyordu. Hoşbeşten sonra odasına çıktı ve dışarı çıkmak için hazırlıklarını yaptı, ardından Shion ve Elizabeth’i ziyaret edip olanları ve tekrar gideceğini anlattı, ikisi de bundan hoşlanmamıştı.

-Daha yeni geldin ve yine gideceksin üstelik de ne zaman tekrar döneceğin belli değil ha.

-Shion ayrılmak istemiyor, ne zaman döneceksin?

-Bilmiyorum Shion, dediğim gibi ne zaman döneceğim belirsiz ama merak etme Shion’u uzun süre yalnız bırakmam.

 

Hüzünlü bir şekilde birkaç saat geçirdikten sonra ayrıldılar, İstapha ise orada Elizabeth ile ayrıca görüştü, ona sebat etmesini söyledikten sonra Elizabeth birden dudaklarına yapışıp uzun süre ayrılmadı, onun vücudundan hiç güç hissetmese de erkeğinin zaten sıkkın olduğunu ve ona soru sorarak canını daha da sıkmaması gerektiğini biliyordu bu yüzden bir şey söylemedi, sadece gözlerine baktıktan sonra tekrar dudaklarına yapıştı, ardından geri çekildi, ne olursa olsun sorması gereken bir şey vardı.

-Ne oldu vücuduna? Shion bile çok şaşırdı.

-Biliyorsun ergenlik çağındayım yani 3 ay büyümek için yeterli bir süre, boş ver soruları cevapları gitmeden biraz daha tadına bakmak istiyorum.

-Peki.

Tekrar dudaklarına yapışınca İstaphanın bir eli Elizabeth’in belinden aşağı doğru inmeye başladı, Elizabeth hafifçe titrese de bir şey yapmadı, sadece elinin inmesine izin verdi. Ardından eli Elizabeth’in kalçasını sıkıca kavrayıp ellemeye başladı, Elizabethin hafifçe inlemeleri İstaphanın dudakları yüzünden dışarıya bile çıkamıyordu, eğer kendini tutmayı öğrenmemiş olsaydı muhtemelen Elizabeth çığlık atmaya başlardı, neyse ki çoktan bunu öğrenmişti.

Tekrardan Shionun yanına gidip onu da yanaklarından öptü ve döneceğine söz vererek gitti.

 

 

ELİZABETH

 

 

SHİON

 

 

 

 

 

Sıradaki hedefi ise Ling Ming’in eviydi, evine varıp da ona görününce Ling Ming şaşkınlıktan donmuştu, uzun konuşmadan sonra onu birazcık kızdırınca Ling Ming defolmasını söyledi o da karşı koymasına fırsat vermeden dudaklarına yapıştı, Ling Ming’in saçı gibi yüzü de kırmızıya döndü, ardından Elizabeth’e yaptığının aynısını yaptı ama onun aksine bu kızı direnmeye çalışıyordu, lakin bir süre sonra bunu bırakıp kendini İstapha’nın kollarına bıraktı. Edepsizce hareketlerine ses çıkarmadı. Ancak öpmeyi bırakınca yüzüne darbeler indirirken gözyaşlarına boğuldu.

-Pislik herif, zorba, tacizci, aşağılık, tecavüzc-

Ardından susması için tekrar dudaklarına yapışılınca sesini yine kesti.

-Üzgünüm ama gerçekten bunu yapmak istiyordum, ne kadar süre dönmeyeceğimi ben bile bilmiyorum.

-G-gitmek zorunda mısın?

-Maalesef.

-İyi defol, gitmek zorunda olabilirsin ama dönmek zorunda değilsin, bir daha dönme.

-Tekrar yapmamı ister misin? Benimle düzgün konuşmaya başlasan iyi edersin.

-T-tamam.

Ardından kızarık yüzünü indirip hafifçe konuştu.

-Çabucak geri dön.

-Tamam elimden geleni yaparım.

-Gitmeden sormak istedim, güçlerine ne oldu?

-Uzun hikaye, dönünce anlatırım, şimdilik boş ver gitsin. Kendine iyi bak.

 

 

 

LİNG  MİNG

 

Ardından üvey halasının evine gitti.

Ona da olayları anlattıktan sonra…

 

-Yue şu an burada değil o yüzden görüşemeyeceksiniz, sub, gitmeni istemiyorum.

-Ben de gitmek istemiyorum ama gitmek zorundayım, Xiao.

-X-xiao mu? Aptal çocuk neden adımla sesleniyorsun, ben senin halanım.

-Yoo değilsin, aslında sen üvey amcamın üvey kardeşisin, ekstra üvey yani hiç bağımız yok, istersem seninle evlenirim bile.

-N-n-n-ne, gerizekalı kapa çeneni, ah!

Tokadı vurunca İstapha’nın yüzünün sertliğinden dolayı eli incinmişti, İstapha hemen eline baktı, zarar görmediğini fark edince rahatladı.

-Ne var lafımda, o işe yaramaz kocandan daha iyiyim değil mi? Neden içerde yaramazlık yapmıyoruz ki? Boşanırsın olur biter.

Aslında İstapha sadece şaka niyetli bu işe girişmişti ancak bu kadının nasıl pislik bir kocası olduğunu bildiğinden kendini tutamadı, onu şehirde bazı hayat kadınlarıyla da görmüştü, elbette bu onun bu bedene girmeden önceki anılarıydı, eğer kendisi olsa bacaklarını kırmıştı.

-L-lütfen söyleme öyle.

 

Xiao birden kızardı ve yarım adım geri çekildi, ve utançla başını eğdi.

-B-ben kocamın nasıl birisi olduğunu biliyordum ama, Yue için dayanıyorum buna, boşanamam.

-Boşanma o zaman, sadece yaramazlık yap.

-B-ben ucuz kadınlardan değilim, yapamam , bakma bana öyle. Ben seni her ne kadar öyle olmasan da kendi yeğenim gibi görüyorum, hem annen seni bana emanet etmişken nasıl böyle bir şey yaparım? Bu dediğin olmaz.

-Seni zorlasam senin hatan olmaz yani?

-H-hayır lütfen, lütfen yapma.

-Neden? Kocanın uzun süredir sana, hastalık taşıyor olma ihtimalinden dolayı dokunmasına izin vermiyorsun değil mi? Şu an oldukça kötü bir halde olmalısın.

İstapha kendine hakim olamadan yapmaması gereken bir şey yapıp onu da avuçladı.

-D-dur, yapma, ben hazır değilim, evet, eğer, eğer aile reisinden daha güçlü olursan o zaman izin verir- yani demek istediğim kes şunu.

-İzin vermek filan diyordun.

İstapha çoktan geri çekilmişti bile.

-Öyle bir şey demedim.

-Hayır, dedin, eğer aile reisini geçersem filan diyordun.

-Yok öyle bir şey.

-Peki karar verildi, onu geçeceğim ve seni de alacağım.

-Kafana göre karar verme!

-Ehehhe, şimdilik hoşça kal, yakında benim olacaksın, tabii kimse bilmeyecek.

Ardından Xiao İstapha’nın kafasına bir vazo fırlattı ve evden kovdu, ancak kapıyı kapatıp sırtını kapalı kapıya yaslayınca yüzünde utangaç bir tebessüm belirdi, ardından titreyip kendine geldi ve mutfağa doğru gitti.

 

 

ÜVEY HALA

 

 

 

Bundan da sonra tekrar malikaneye dönüp Anjou ile vedalaştı ve Marika’ya okula hemen gitmek istediğini söyledi, vedalaşma tamamlandığına göre burada kalmanın artık bir manası da yoktu, aile reisi de ortalarda görünmüyordu, hizmetçiler iş görüşmesi için gittiğini söyledi, evdekilerle son kez vedalaştıktan sonra beraber yol koyuldular.

-Peki, Yeşil Bahar okulunun baş müdiresini tanıyorum, orada eğitim göreceksin, okulun yalnızca %10’unu kızlar oluştursa da yönetici kadronun ve öğretmenlerin birkaçı hariç hepsi kadın. Bu yüzden öğrencilere karşı çok sertler, senin için iyi bir eğitim yeri olmakla beraber kadınlara da sarkamazsın, okul bu konuda çok hassas, zaten az miktarda kabul ettikleri kızı öğrencileri çok iyi korurlar. Sana uzattığım şu zarfı okulun müdiresine göstereceksin o da seni kabul edecek, normalde okul dönemi çoktan başladığı için kayıt yapılmaz ama sana ayrıcalık tanınacak, herkesle iyi geçindiğine ve düzgünce eğitim gördüğüne emin ol, bu yaşa kadar temelleri bile tam öğrenmediğinden haberdarlar bu yüzden onları da öğretecekler ancak bu sebepten insanlar senle dalga geçerse alınganlık yapma. Ayrıca oradaki garip öğretmenler seni şaşırtmasın, sürekli olarak seninle ilgili haber alacağım bu yüzden adamakıllı güçlen, ayrıca özel durumundan da haberdarlar seninle ilgilenecekler. Ben seni okulun önüne bırakacağım.

 

Bunun gibi çeşitli açıklamalar yaptıktan sonra yola devam ettiler, ardından uçamadığı için Marika elinden tutup onu da kendiyle beraber uçmaya zorladı, sadece 2 saat sonra evlerinden yaklaşık 60000 kilometre uzaktaki Yeşil Bahar okulunun önüne geldiler, son birkaç tavsiyeden sonra nihayet İstapha okula doğru yol aldı.

 

-BÖLÜM 22 BİTTİ-

YORUM ATMAYI, SERİYİ BEĞENİP TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

SERİ ÖNERİSİ: MUJANG

NOT:BUNDAN SONRA ELİMDEN GELDİĞİNCE MANGA ÖNERİSİ YAPACAĞIM

MUJANG KONUSU

KÖLE OLARAK HAYATINA DEVAM EDEN ERGEN BAŞ KARAKTERİMİZ ABİSİNİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ GÜNÜ ASLA UNUTMAMIŞ VE GÜNDEN GÜNE GÜÇLENMEYE VE İNTİKAM HIRSINI ATEŞLEMEYE DEVAM ETMİŞTİR. BELKİ DE ZİNCİRLERİNDEN KURTULACAĞI  VE İNTİKAMINI ALACAĞI GÜN, GELMİŞTİR?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47018 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr