Yaptığınız bir hatayı değiştirmek istediğiniz zamanlar vardır. Peki o hatayı değiştirme fırsatı verilseydi, değiştirmeye cesaret edebilir miydiniz? Şahsen ben emin değilim. Belki de bizi biz yapan şey, değiştiremediklerimizdir.
"Oldukça nostaljik. Tekrardan, sadece ikimiz, kahvemizle beraber yolculuk ediyoruz."
"Pek güzel bir nostalji değil. En son buna benzer durumdayken arabayla takla atmıştık."
Ivan bana baktı, sonra kafasını yola çevirip sırıttı.
İşin aslı oldukça gerginim. Çünkü bugün, o gün. Bize çarpanları yargılayacağımız gün.
"Gerçekten bunu yapacak mıyız?" diye sordum.
"Yapacağım."
Gözlerinde tedirginlik vardı... Ve aynı zamanda kor gibi saçılan intikamın ateşi.
"Geldik," dedi Ivan.
Terk edilmiş eski bir fabrikanın önünde arabayı durdurdu.
Önümdeki torpidoyu açıp içinden silah aldı.
Gerçekten orada silah olduğunu bilseydim bu kadar rahat oturmazdım muhtemelen amına koyayım.
"Ivan... onunla ne yapacaksın?"
"Gerekeni."
Gereken neydi? Onları korkutmak mı? Yoksa onları öldürmek mi?
Ivan arabadan inip fabrikaya doğru ilerledi.
Ya hapse girersem? Veya bir terslik çıkar da ölürsem?
Dışarı baktım.
Ivan beni bekliyordu.
İstemeye istemeye kapıyı açtım. Ivan'ı takip etmeye koyuldum.
Sikerler. Ne olabilir ki? İşin ucunda ölümden daha büyük bir son olamaz ya?
(Eğer ölürsem ve hâlâ bu seriyi okumaya devam eden arkadaşlar kaldıysa, bir şeyi dile getirmek istiyorum: Ben ve hikayemle beraber devam ettiğiniz için teşekkür ederim... Fazla dramatik oldu.)
İçeri adım attım. Gözlerimin önündeki gerçeğin karşısında afalladım. Evet. Karşılaştığım gerçeği bekliyordum, ama görmek ve düşünmek arasında apaçık bir fark vardı.
İçeride beş tane takım elbiseli iri yarı aygırlar vardı ve ağzı yüzü dağılmış, tanınmayacak hale gelmiş üç küçük tavşan.
"Size ne dediğimi hatırlıyorsunuz değil mi?'' diye sertçe söylendi Ivan, sesi fabrikada yankılanırken. ''Sözüme sadık bir adam olduğumu söylememiş miydim? Niçin bana ve arkadaşıma zarar verdiniz?"
"Özür dileriz! '' dedi içlerinden birisi yalvarır bir sesle. ''Lütfen daha artık canımızı yakmayın! Pişmanız. Kafamız güzeldi. Ne yapacağımızı bilemedik. Çok özür dileriz!''
Ivan çocuğun suratına sert bir tekme savurdu. Sonra torpidodan aldığı silahı çocuğun suratına doğrulttu.
Hayatımda ilk defa böyle bir olaya tanık oluyorum ve siktiğim yerinde bu olaya isteyerek katılmak istedim.
Ivan'ın yüzüne baktım. Ardından silah tutan eline baktım: Eli titremiyor.
Yüzünde o silahı daha önce ateşlemiş biri var mıydı, emin değilim. Lakin o tetiği çekecek cesarete sahip biri duruyordu. Daha da kötüsü: Kendi yanlışını yok edebilecek güce sahip.
İki adım atıp Ivan'a yanaştım. "Fazla ileri gidiyorsun.'' Elimi silahın üzerine koydum.
"Yumuşamanın sırası değil,'' diye çemkirdi Ivan. ''Onları öylece bırakamayız, Beautiful. Bize yaptıklarını unuttun mu? Ve benim hakkımda bildikleri şeyler var."
"Açıkçası benim başıma bir şey gelmediği sürece ne olacağı umurumda değil," dedim. "Fakat bir soru sormama izin ver: Gerçekten çizginin o tarafına geçmek istiyor musun? Yoksa daha önceden geçmiş miydin?"
Ivan tek kelime etmedi. Ancak gözleri... elinde tuttuğu silahtan farksızdı: Kırpmıyor, karşısında onun insafına kalmış üç siyah tavşanı seyrediyor.
"Siz!'' diyerek çaresiz üç zenciye döndüm. ''Neler bildiğinizi bilmiyorum. Ivan hakkında bildiğiniz şeyleri koz olarak kullanmak konusunda emin misiniz?"
Hepsi küçücük bir çocuk gibi korkuyla kafalarını sağa sola salladı.
"Bir sözle çözülecek kadar basit değil, Beautiful," dedi Ivan öfkeyle. "Seni buraya getirmemeliydim."
Ivan'ın tuttuğu silahtan elimi çektim. Son seçimi ona bıraktım. Kendisinin özünde nasıl bir insan olduğuna yine kendisi karar vermeliydi.
"O silahı ateşlediğin zaman bir daha eskisi gibi olmayacaksın, Ivan. Geleceğin parlak. Geleceğini basitçe kenara atacak kadar aptal olamazsın. Alexa, Isabella, Scott... Değiştiğin vakit, onlar da sendeki değişimi fark edecek."
Ivan düşünmeye başlamış olmalıydı ki silah tutan eli titremeye başlamıştı.
"Eğer bu olayı burada kapatırsak, hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliriz."
Ivan bana göz ucuyla baktı. Başını manidar bir şekilde salladı. "Senin hakkında birkaç şey biliyorsam, Beautiful, o da asla unutmayacağındır."
"Her şeyin bir ilki vardır."
Ivan silahı beline tıkıştırdı. Arkasını döndü. Hızlı adımlarla dışarı doğru hareketlendi. "Benimle gel.''
Arabaya bindik. Fabrikadan çıktık. Tek kelime etmeden yolumuza devam ettik.
Şehirden gittikçe uzaklaşmıştık; deniz kıyısına neredeyse sıfır olan bir otobanda yol alıyorduk.
Ivan arabayı otobana sağa çekip park etti. Araçtan indik ve kumsala doğru yürümeye başladık.
"Burada ne yapacağımızı söyleyecek misin?"
Cevap vermedi.
Denize on beş metre kala Ivan durdu.
Ivan bana döndü. "Her şey için teşekkürler, Beautiful," dedi derin bir tebessümle. Elini beline attı. "Sen olmasaydın, onları orada öldürmüş olacaktım. Sana sahip olduğum için çok şanslıyım. Fakat bunu yapmak zorunda olduğum için özür dilerim, Beautiful."
Silahı belinden çıkarıp yüzüme doğrulttu.
Niçin?! Uzun süredir ilk defa birisine içimden geldiği için yardımcı olmak istedim, onda da öldürülecek miyim? Sırf bunlara tanık olduğum için mi? Korkuyorum... Henüz değil. Hazır değilim.
"Be- ne- neden, Ivan? Beni öldürmeni sağlayacak ne yapmış olabilirim sana? Hiçbir alakam olmadığı halde, NEDEN!"
Dizlerim titriyordu.
Ivan adım adım bana yaklaştı.
Ölümüme tanık olmamak için gözlerimi kapattım.
Namlunun alnıma dayandığını hissettim: Soğuk ve sert.
"Son sözün?"
Gerçekten öleceğim. Gerçekten bu oluyor mu, amına koyayım!
"1.10.2009."
İnsan ölümünün filmvari olmasını ister. Çünkü havalı gözükür. Fakat hesaba katılmayan bir şey var: Sonunda ölüyorsun.
Gözlerim kapalıydı. Kalbim daha silah ateşlenmeden duracaktı.
Silahtan, "Tıkk,'' diye bir ses duydum.
Gözlerimi açtım.
Ivan başını arkaya düşürmüş, kahkaha atıyor, sarsılıyordu.
"Taşak mı geçiyorsun benimle!"
Ivan gözlerine biriken yaşı temizledi. "Kusura bakma ama yapmak zorundaydım,'' dedi kesik kesik gülmeye devam ederken. ''Gerçekten altına işeyip işemeyeceğini görmek istedim."
(Keşke yazarımın yerinde ben olsaydım da onun kaderiyle ben oynasaydım.)
Sinirden yumruklarımı sıktığımı fark ettim; tırnaklarım avucumun içine geçmiş, dişlerim gıcır gıcır sağa sola sallanıyordu. Kafamın içinde o kadar yoğun bir sessizlik vardı ki hiçbir şey düşünemiyordum.
Ivan'ın gözüne yumruk attım.
Ivan darbenin etkisiyle yana doğru tökezlerken neredeyse yıkılacak gibi oldu.
Ivan elini gözüne götürdü. "İşte buna kesinlikle hazırdım, Beautiful," dedi acı dolu kahkaha atarak. "Haklısın. Kabul ediyorum. Kötü bir şakaydı."
Nabersiniz? Uzun zamandır görüşmüyoruz. Biliyorum. Umurunuzda değil. Oysa ki ben sizi özlemiştim açıkçası... Ve bir şeye değinmek istiyorum: Artık bunun adı düpedüz lazy writing'dir! Yazarım adam değildir! Beni fantastik evrenlerden kurtulmak için kullandığınızı biliyorum. Ne yazık ki çok mantıklı bir düşünce. Tek taraflı sohbetimiz son bulmuştur. Oldukça sohbet canlısıydınız.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..