Dünya, her birey için kendi etrafında döner.
Ivan ile berber aynadan beni süzüyorlardı. Memnun görünüyorlardı.
"Rus serserilerine benzedin; sokakta kendileri gibi kısa saçlı kızlarla ve erkeklerle takılan, dövmeli, Instagram fotoğraflarında çılgınlarmış gibi havaları olan tipler."
"Sosyal medya kullanmıyorum," dedim. ''Kış uykumdan uyanmadan önce de kullanmıyordum.
"Kullansaydın etrafında kadınlar olurdu," dedi Ivan.
"Sen kullanıyorsun ama etrafında kadın göremiyorum?''
Niçin etrafında hiç kadın yok ki?
Beni sevme nedenini şimdi anlıyorum... Ben makineye bağlıyken kim bilir Ivan bedenime neler yaptı... Gitti gençliğim.
Ivan'ın yansımasına baktım. Dalgın görünüyordu.
"Özel bir nedeni yok."
"Her erkeğin özel nedeni kadınlardır, Ivan. Beni kandıramazsın."
"Kandırılmayacağını biliyorum. Keşke patavatsız olmasan da seni kandırmışım gibi davranmaya özen göstersen.
Ayağa kalktım. Kollarımı yukarı kaldırıp gerindim. Berbere teşekkür mahiyetiyle kafa salladım. Berber gülümsedi. Ayrıca, Ivan'dan tek bir kuruş talep etmedi.
Caddeye çıktık.
Gökyüzü solgundu.
"Şimdi, sırada düzgün kıyafetler almak var,'' dedi Ivan. Hasta kıyafetiyle, kıçında don olmadan babamın karşısına çıkamazsın."
"Sabahtan beri alttan rüzgar vuruyor,'' diye serzenişte bulundum. ''Parlak fikir berbere geldikten sonra mı aklına geldi?" Burnumdan nefes verdim. "Ve karnımın aç olduğunu söylemiştim. Kıyafet denemeye başlarsak açlıktan bayılırım."
"Yakınlarda bir yer var...'' derken Ivan, dikkat kesildiğim yere bakışlarını çevirdi, "burayı ilk defa görüyorum, yeni açılmış olmalı," deyip berbere el etti.
"Şanslısın, Beautiful, açılış gününe denk gelmişiz.'' Ivan omzuma vurdu ve dükkana doğru ilerlemeye koyuldu.
"Kitap almak istediğimi sana kim söyledi ki?"
"Senin narsist felsefen ve özlü sözlerin kitaplardan kaynaklanıyordur. Muhtemelen Dostoyevski ve Nietzsche'den. Gel.''
İkisini de okumadım.
Ivan'ın ardından içeri girdim.
Kasadaki kıza dikkat kesildim.
Güzelliği, bir delikten sızarcasına beni kendine çekmişti. Sarışındı fakat bu öylece basite indirgenmeyecek denli açık renkteydi. Sarışın demek fazlasıyla basit kalır. Güneş gibiydi. Gözleri ise koca bir okyanusu yutacacak denli büyük ve maviydi.
Kız, başını çevirip bana sevecen bir sırıtış attı.
Kız kasanın olduğu taraftan çıkıp yanıma geldi ve nefes kesici güzelliğiyle elini uzattı. "Sonunda tanıştığımıza memnun oldum.'' Gülümsedi. ''Meşhur 'donsuz' Beautiful.''
Elini istemsizce sıktım. Fakat hâlâ saksıyı düşürebilmiş değilim. "Affedersiniz?"
(İngilizce aksanına kesinlikle değinmeliyim. Eğer sonrasında Hırvatça konuşmasaydı kesinlikle Hırvat olduğuna kimse inandıramazdı. Kusursuz bir lisan, hayran bırakacak kadar akıcı bir üslup.)
Ivan'a baktım; muzipçe sırıtıyordu.
Kız, Ivan'a döndü. "Abi. Çok kötüsün! Kardeşin olduğumu söylemedin mi?"
Hiçbir tanıma sığdırılamayacak denli güzellikte olma nedeni şimdi açıklığa kavuştu. Bu güzellik zaten kansız Ivan'ın soyundan çıkar.
Yine moralim bozuldu.
Bizim genler kesin bozuk.
Elini bıraktım.
Ivan yanıma geldi. Elini omzuma attı. "Ne? Şaşırdın mı? Sürpriz yapmak istedim."
"Oyunculuk kariyerini kendime yinelememde fayda var."
Ivan omzuma dostane biçimde vurup gülümsedi.
"Berberi niye çağırdın?"
"Gerçekçilik katmak istedim."
"Güzel bütçe ayırmışsın."
Ivan gururla gülümsedi. "Sana tek kelime etmeden seni içeri nasıl soktuğumu sormayacak mısın?"
"Hayır. Övüneceksin."
Ivan sırıttı. Sonra tanışmamıza müsaade edercesine iki adım çekildi.
"Branka, benim adım, tekrardan memnun oldum.'' Bembeyaz dişlerini yansıtan parlak bir gülümseme yansıttı. "Abim kimliğini göstermeseydi, isminin Beautiful olduğuna seni gördükten sonra inanabilirdim.''
Ivan, özür dilerim, ama kız kardeşin kalbimi söküp götürmek için göğsümü açsa, seni ilk gördüğüm anda zaten başarmıştın diyebilirim.
Ivan'a bakış attım, Ivan sonra anlatırım dercesine göz kırptı.
"Branka,'' dedi Ivan. ''İngilizce romanların olduğu bölüme götür. Seçip alsın. Dükkanının açılışının şerefine bugün fazlaca kitap aldır arkadaşıma."
Branka çiçekler açtıran tebessümüyle başını salladı. Ellerini arkasında birleştirdi. Yürümeye koyuldu. Peşine takıldım.
Branka'nın arkasından sürüklenirken onun ne kadar narin olduğunu düşündüm.
Nefesim yine kesilir gibi oldu.
Bence kalbimde sorun olmalı.
Gördüğüm her güzel kadından hoşlanma huyumdan vazgeçmeliyim.
"Yirmi üç yaşındasın. Senden iki yaş küçüğüm. Yani bana abimin yaptığı gibi, abi gibi davranmasan olur," dedi Branka, önümde yürümeye devam ederken. "Arkadaşım olabilirsin."
"Olur," dedim.
Branka duraksadı. Aniden döndü ve güneş saçları yüzünün etrafında uçuştu.
Alllahhhh...
Yine o beyaz dişlerini saçan tebessümünü gösterdi...
Kalbim... Gidiyorum ben.
"İşte burası.'' Branka rafların önünde durdu. ''İstediğin yazarı, daha doğrusu dünya klasikleri olan tüm yazarları bulabilirsin.''
Heyecanlı olduğu ifadesinden anlaşılıyor. Kitap kurdu olduğu gözle görülüyor.
Branka, "Ne tarz okumayı seversin?" diye sordu, kitaplarda göz gezdirirken.
"Ergen romanları ve romanların insanlara bir şeyler katmayacağını düşünen bir gerzek olduğum için, tarihi kitapları."
Branka kaçamak bir bakış attıktan sonra tebessüm etti. "Etkilendim. İyi bir okuyucu olduğunu ifade etmenin güzel yoluydu bu."
"Etkilemek için yaptım zaten," dedim şaka yollu.
Branka kaşlarını kaldırıp baktı, sonra raflara göz gezdirmeye devam etti.
Sıçtım. Kesin yanlış anladı. Benim bu yersiz samimiyetim ve şakalarım...
Ivan kardeşine yürüdüğümü düşünürse bu sefer kendi elleriyle öldürür. Benim için neler yapıyor, ben bacısına yürüyorum. İtlik köpekliği ameliyatla aldırsalarmış keşke ben ölüyken.
"O anlamda demek istemedim," dedim yanlışı düzeltme korkusuyla.
Branka kafasını iki yana sallayıp güldü. "Telaşlanma, biliyorum. Sadece benim kim olduğunu bilip, korkusuzca, samimi bir şekilde konuşabilen insan sayısı çok az."
"Siz kimsiniz ulan!" falan diye çıkışmalık bir noktaydı, ama bu olayı elbet Ivan'dan öğreneceğim için konunun üstüne varmadım.
O sırada gözüme bir Dostoyevski romanı iliştiği gibi el attım. Kumarbaz kitabıydı.
"Okumadıysan kesinlikle öneririm," dedi.
"Okumadım. Doğrusu hiçbir kitabını okumadım. Fakat Dostoyevski'nin okunmayacak kitabı muhtemelen yoktur.''
İşaret parmağını dudağını ortasına koyup düşünceli bir ifade takındı. "Yani... Bence, Dostoyevski'nin en... Acele kitabı desem daha doğru olur."
"Niçin?" diye sordum.
"Bu kitap hakkındaki hikayeyi bilirsin. Dostoyevski 20-25 gün gibi bir sürede yazmış. Ona rağmen harika. Bu adam tek kelimeyle bir dâhi, ben de hemfikirim. Ama aceleyle yazdığı için tasvirlerden oldukça uzak durmuş. Bir kumarbazın psikolojisini muhteşem işlemiş. Bu adama bu kitabı üç günde yazdırsan, yine de psikolojiyi on yıl bir roman üzerine çalışan romancıdan daha iyi işler. Fakat dediğim gibi, sadece psikoloji."
Başımı hafifçe salladım. "Bunu alıyorum o zaman."
Gülümsedi.
Yine o tebessüm...
(Yazar bile hayal edince benimle aynı kalp sıkışmasını yaşıyor.)
"İyi. Fikrini değiştirmediğime sevindim."
'Benim? Fikrimi? Değiştirmek?' diye ukala ukala konuşmak isterdim ama Ivan'ın kardeşi, ukalalık yapmak uygun olmaz.
Yoksa çirkinmiş, güzelmiş, ayrım yapmam.
Birkaç kitap daha alıp kasaya gittim.
Ivan cüzdanını açıp epey bir kağıt bıraktı. "Al dedik sana, abart demedik.''
"Vurduk mu öldürürüz biz, Ivan."
"Hem sen o kadar kitabı okuyabilecek misin?"
"Sana ne. Sen o kadar parayı harcayabilecek misin, diye soru soruyor muyum?"
"Saçma bir soru olurdu."
"Senin sorun gibi yani."
Branka keyifli bir biçimde sırıtıyordu.
"Neye sırıtıyorsun?" diye çıkıştı Ivan.
Branka kıkırdarken eliyle ağzını kapattı. "Çok tatlı görünüyorsunuz," dedi. "Kırk yıllık çift gibisiniz."
"Merak etme, sarışınlardan pek hoşlanmam," dedim.
Branka duraksadı. "Bunu duyduğuma üzüldüm.''
Umarım yanlış anlamışımdır... Umarım düşündüğüm şeyi kastetmemiştir...
"Sen kıza Unicorn gibi sekerken, kız sana at gibi koşuyor."
Yine damladı.
Aklımıza cin cin fikirler sokacak illa.
Ivan kapıyı açtı. "Gidelim.''
"Abi, Beautiful'un üzerine bir şey almayı unutma,'' diye seslendi Branka. ''Poposu gözüküyor."
Ivan'ın peşinden çıktım.
Bugün bölüm sonu konuşması yok. Dağılın. Gerçi bu da bölüm sonu konuşması sayılabilir...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..