41.Bölüm - Kötü Polis ve Daha Kötü Polis

avatar
837 1

Sahte Adam - 41.Bölüm - Kötü Polis ve Daha Kötü Polis


Doğruları söylemek erdemliliktir. Çıkarların için uygun olanını söylemek ise akıl işidir.

 

 

Arabadaydık.


Hesaplarımıza uymayan bir durum içerisindeydik.


Sivil polis arabası megafondan Hırvatça, muhtemelen, hatta muhtemel ötesi bize çığırıyordu.

 

"Neyi yanlış yaptık?" diye acı içinde söylendi Ivan.

 

"Arabanın ön camı yok,'' diye çemkirdim. ''Geçerli bir sebep sunuyor mu? Ayrıca, otoyola çıkmak da gerzekçe bir seçim.''

 

"Kafan bir hayli güzelken hatırlamak zor gelmiş olabilir fakat başka bir yol yoktu."

 

Ivan'ın ağrısının gittikçe arttığını suratında görebiliyordum.


Sivil polis sirenini öttürüyor, selektör yaparak taciz etmeye devam ediyordu.

 

"Ne yapacağız?" diye sordum.

 

Ivan acı acı inledi. "Hastaneye yetişmeye çalıştığımızı söyleyeceğim. Sorguya aldıklarında bir şeyler uydururum."

 

"Bana da anlatsan ya? Hani tutarlı ifade verebilmemiz için."

 

"Buldum bile," diyen Ivan, sözcükleri acı acı yutuyordu. "Sana uyuşturucu testi yaptıracağız. Pozitif çıktığında satıcılarla aramızda problem çıktığını, bizden alacakları olduğunu söyleriz.''


Ivan arabayı kenara yanaştırdı.

 

Ivan terden sırılsıklam olmuş başını dik tutmakta zorlanırken, göz kapakları baygınlığa koşarcasına düşüyordu.

 

Sivil arabasından iki kişi indi. Gelip arabamıza göz gezdirdiler. Sonrasında dışarı çıkmamızı rica ettiler.


Ivan olayları Hırvatça anlatırken ayakta durmakta güçlük çekiyordu. İki sivil polisin de bu hikaye umurunda gözükmüyordu.


Bir araç daha yaklaştı; bizi durduran sivil polislerle aynı marka, aynı görünümde bir araçtı. O araçtan da iki kişi inip yanımıza geldi.

 

Ivan bana yaslandı. "Önlüklüleri aramanın vakti gelmedi mi?" diye acı çektiği belli bir tınıyla mırıldandı.

 

Duygusuz bir ifadeyle bizi izliyorlardı. Birbirlerine baktılar. İçlerinden biri Hırvatça sözler geveledi. Ardından iki kişi aracımızı aramaya koyuldu.

 

"Arkadaşım kan kaybediyor ve sizin tek derdiniz araba mı?"


Sözlerime tenezzül bile etmediler.

 

Polisler bagajı açtı. Hırvatça konuştular. Ivan'ın arabasının bagajından çıkardığı torbayı önümüze attılar.

 

Ivan çektiği acıya rağmen tebessüm etti. "Yapmayın. Bu numara eskimedi mi?"

 

Polisler Ivan ile beni arabaya yasladı ve bileklerimize kelepçeyi vurdu.


"Ne yapıyorsunuz?!" diye haykırdım.


Ivan'a baktım.


Ivan'ın gözleri kapanmıştı; baygın vaziyette başını arabanın tavanına yaslamıştı.

 

"Durun!" diye haykırdım. "Bayıldı! Baksanıza!"

 

Kollarımı kurtaracak gücü bulamadım. Güç bela döndüm ve beni tutan polise kafa attım. Polis geriye doğru sendeleyince uçarak omzumu çarptım. Sonradan gelen iki polis beni araya alıp yerde tekmelemeye başladı. Kargaşa sırasında Ivan'a göz attım. Bayılıp yere kapaklanmıştı ve onu kelepçeleyen polis, hastaneyi daha yeni aramaya koyulmuştu.


Bir güzel dayak yedim. Ardından beni sivil polis aracının arka koltuğuna fırlattılar. Acımı dindiren şey o koltuğa uzanmaktı. Acının daha katlanılası olması için yerimden kıpırdamadım.

 

Ne kadar süre orada uzandığımı bilmeden yolculuk ettim. Araba durdu. Kapım açıldığı gibi arabadan çıkartıldım.


Şöyle bir etrafıma göz gezdirdim; karşıma baktığımda sürüsüne polis arabası ve geniş girişli, geniş merdivenli bir bina gördüm.


Akıl dolu tahminimde yanılmıyorsam karakola getirilmiştim.


İki polis beni içeri soktu. Sonra kelepçeli kollarımdan tutarak zorla beni yürüttüler. Sorgu odasına soktular. Bileklerimi masaya kelepçeleyip odadan ayrıldılar.


Etrafıma baktım; karşımda sandalye, sağ üst köşede kamera ve sol tarafta karanlık, ardı görülmeyen cam vardı. 

 

Tutuklanmak... Siz, evet siz okuyucular için anlamsız gelecek olsa da, tutuklanmak yüreğime bir huzur serpiştirdi. İlk olarak huzurumun kaynağına bir anlam yükleyemedim. Bir insanı öldürdüğüm için bu tutuklanmayı hak ettiğimi düşünüyordum. Yaptığım şey için tutuklanmamıştım, daha içeri bile atılmamıştım, ama tutuklanmak vicdanımı rahatlatmıştı. Vicdanımın ferahtı... Bir daha kaybetmek istemediğim bir duyguydu. Bir his daha parıldadı, bu sefer başımın en yukarısında; insanoğlunun ne kadar bencil olduğunu fark ettim. Önemli olan adalet değil, vicdanımın rahat olmasıydı.

 

İki polis içeri girdi. Kapıyı kilitlediler. Kameraya baktılar. Ben de baktım. Kameranın ışığı söndü.

 

"Bu hiç iyi değil," dedi Gür Sakallı endişeli bir sesle.

 

Polislerden teki saatine baktı, diğerine kafasını sallayarak işaret verdi.

 

"Uyuşturucuyu kimden aldınız?" dedi polis, berbat ötesi bir İngilizce aksanla.

 

"Size sormak lazım," dedim, "siz kimden alıp bagaja bıraktınız?"

 

Arkamdaki polis başımın arkasından kavrayıp masaya çarptı.


Kafamın zonklamasına rağmen başımı kaldırdım.

 

"Uyuşturucu ticaretini kimle yapıyorsunuz?" dedi soruları soran kötü polis.

 

"Carl Johnson'dan," dedim gerçekleri söylüyormuşumcasına bir ifadeye bürünerek.

 

Daha kötü polis başımı bir daha masaya çarptı. Onların keyfini bozmak adına gülümsedi. Kafamı bir daha masaya çarptı.

 

"Daha fazla vurmaya devam ederseniz aptal olacağım," dedim. "Gerçi size yakalandığıma göre aptalın tekiyim."

 

Kötü polis, "Boris'i uzlaşmaya ikna et,'' dedi. ''Yoksa Ivan'la içeride iki dakika bile hayatta kalamazsınız.''


"Keşke alnım yarılmadan önce bu yasal hakkımı kullanmak aklıma gelseydi.'' Alnımın ortasından akan kan gözümü buğuladı. "Avukatımı istiyorum."

 

Sonunda beni rahat bırakıp odadan çıktılar.


Derin bir iç çektim. Güçlü olmak, umursamıyormuş gibi davranmak beni her seferinde acı içinde bırakıyordu. Yine de yıldırmaya çalışan insanlara asla taviz vermeyeceğim.

 

Kapı açıldı. İçeri giren şey bir fok balığıydı. Fok balığı önümdeki sandalyeye gelip oturdu. Kameranın kayıt ışığı yandı.

 

Kelepçeli ellerimle alkışlarken, "Sonunda tanıdık bir yüz!" diye sahte bir neşeyle haykırdım.

 

"Alnına ne oldu?" diye sordu Eddie.

 

"Benim de mi olaylardan haberim yokmuş gibi rol kesmem gerek? Çünkü bu tutuklanma işlerinde yeniyim.''

 

Eddie ciddiyetini bozmadı.

 

"İstiyorsan sana eşkallerini verebilirim,'' dedim gülümseyerek. "İki kişilerdi. Sivil polis arabasına benzer araba kullanıyorlardı. Bellerinde polis rozetleri vardı. Ve burada, sorgu odasında, polis gibi sorgulayabiliyorlardı. Bir de, en göze çarpıcı özellikleri, hiç de polis gibi dövmüyorlardı."

 

"Satılmış köpekler," dedi Eddie, başını hışımla kenara çevirerek.

 

"Ivan'ın durumu iyi mi?"

 

"İyi. İkiniz de mahkemeye çıkarılacaksınız."

 

"Ve?" dedim.

 

"Çok fazla," dedi Eddie, "arabanızda haddinden fazla mal çıktı."

 

"Oy-"

 

"Evet, oyun, biliyorum," dedi Eddie. "Ivan sokağın kenarında dikilen yeni yetme bir çocuk değil.''

 

"Fazlasını düşünüyorsun.''

 

"Ivan'ı öldürebilecek kadar yanaşamayacaklarını biliyorlardı. Amaç muhtemelen başından beri sizi onlara yakalatmaktı."

 

"Bizi içerde ne bekliyor?" dedim, cevabının göğsüme oturacağından adım gibi emin olarak.

 

Eddie başını iki yana salladı. Bu, bir şey söylemesinden bile daha korkutucuydu. "Hapishane. Hapishaneler Loris'in. O istemedikçe gardiyanlar dahi işten çıkamaz."

 

"Bayağı yeni dostlar edineceğiz," dedim, başımı eğerek çaresiz ifademi gizlemeye çalışırken.

 

"Sana söylemiştim. Onların ideaları uğruna yaşamından olacağını sana söyledim."

 

Başımı kaldırdım. "Kamera kayıttayken konuşabiliyorsun. Fakat onları durdurmuyorsun.''

 

Başını iki yana salladı. "Güçsüzüm. Loris ve Boris gibiler için bir insana hükmetmek kolay. İnsanları satın alıyorlar. Ben sadece adaletin olması gerektiğini iddia ederek, güçlü insanlar için boş laflar savurduğumun farkında olan basit bir polisim."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr