Tüy kadar narin vicdanlar ağır yükleri taşır.
Uzun koridorda yürürken gördüğüm ilk çöpe yumulup kustum. Tekrardan dikeldim, yoğun baş ağrısı, ter ve bulantı yaşıyordum. Bir yandan mideme ağrılar giriyor, bitkinlik içinde koridoru dönüp bir an evvel hücreme varmak istiyordum. Stresten kaynaklanmıyor... Yoksunluk. Yoksunluk baş gösterdi.
Sikeyim. Ayakta duracak halim yok. Başım sanki tamamıyla çatlamış buz tabakası gibi, sadece üzerine basılıp kırılmasını bekliyor. Koridorun sonunu bile getiremeyecekmişim gibi. Birileri bu siktiğimin lunaparkına uyuşturucu sokuyor olmalı.
Kapıdan geçtiğim gibi Ivan yanımda bitti. ''Ne konuştunuz?"
"Halimi hatırımı sormaya gelmiş.'' Bir an önce hücreme varmak istiyordum. ''Selamı var."
Ivan kolumu sert bir şekilde kavrayıp çekti. "Ciddiyetsizliği bırak Onunla ne konuştun?"
Kolumu kurtardım. "Siktir git!" diye bağırdım.
"Derdin ne senin?" diye çıkıştı Ivan.
"Beni rahat bırak," dedim ve o durumu mu fark etmeden hemen yanından uzaklaştım.
Hücreme döndüğüm gibi Kahel'in selamına aldırış etmeden ranzaya tırmandım ve yorgana gömüldüm.
Ateş gibi terlerken bir yandan nasıl buz gibiydim.
Kahretsin ki benim hatam.
Ivan yine haklı çıktı.
Kendimden kaçıp uyuşturucuya sığınmamalıydım... kimi kandırıyorum ki? Kendimden kaçmasam bile o uyuşturucuları kullanmak bana zevk veriyor.
Elimi yastığın altına sokuyorum, yorganı üzerimden fırlatıp sonra tekrardan örtünüyorum ama bu berbat durumum dinmeyecek. Öleceğim. Kesinlikle öleceğim... Kahel! Bu lunaparkta yılları geçmiş olmalı. O zenci kesinlikle uyuşturucu kullanıyor olmalı. Evet. Müslümanlığın altına sığınarak benden kirli yönlerini gizliyor.
Yataktan atladığım gibi doğru olanı, gerçeğin bu olduğunu kesin olarak bilerek gırtlağına yapıştım.
"Hey! Hey!'' O da benim boğazıma sarıldı. ''Ne yapıyorsun! Bırak beni!"
"Siz zencilerin yapabildiği tek şey polisten kaçabilmek ve uyuşturucu kullanmak! O siktiğimin haplarını ver bana!"
Kullanıyor olmalı. Bundan eminim. Olmalıydı... O haplardan, iğnelerden, otlardan bu koca hapishanede birisi satıyor olmalıydı.
Kahel'in yüzü öfkeyle kasıldı ve yumruk sallayıp beni duvara doğru savurdu.
Çarptığım gibi yere yıkıldım.
Sonrasında kalkıp klozete kustum.
"Sen sadece basit bir kölesin!'' diye haykırdım. ''O şeyleri benimle de paylaşacaksın!"
Ayağa kalktığımda hücremin dışarısına dikkatim kesildi; herkes beni izliyordu.
Ivan'ın koşarak hücreme girdiğini gördüm. "Ne oluyor!"
"Bir anda boğazıma yapışıp bana saldırmaya başladı!" dedi Kahel, boğazını sıvazlarken.
Ivan sakince yanıma yaklaştı, "Beautiful, sorun ne?" diye iyimser bir şekilde sordu. Dikkatini bana daha da çok verince olayların farkına vardığını göz bebeklerinde gördüm. "Yoksunluk çekiyor.''
"O uyuşturucu bağımlısı mı?"
"Benden saklıyor, Ivan. O şeyleri bana vermek istemiyor."
"Sakin ol. Kimsenin senden bir şey gizlediği yok. Sakin ol..."
Kniric hücreye geldi. "Hücreyi terk et!" diye kükredi Ivan'a.
Ivan hemen hücreden çıktı.
Titriyorum, terliyorum ve gözlerimi açık tutmakta zorlanıyorum. Fark ederse bana zindan eder kısa süreli yaşamımı. Belki de!.. Onun belki istediği bilgiler bende olabilir! Ona Boris hakkında bir şeyler anlatmalıyım. Güçlü bilgiler. Bunu yaparsam bana yardımcı olabilir.
"Ne oluyor burada?!"
"Ufak bir tartışma yaşadık,'' dedi Kahel sakince, ''sıkıntı yok.''
Kniric bakışlarını bana dikti. "Doğru mu?"
Ağızımı açmaya mecalimin kalmadığını dolu dolu hissediyordum.
"Sana bir soru sordum!" diyerek kükredi tekrardan.
"Ben de sana si-"
"Kendisi revirden yeni geldi ve çok hasta." Kahel beni bastırdı.
Kniric bir süre üzerimde baskın bakışlarıyla göz gezdirdikten sonra defolup gitti.
Bitkinlik vücudumu ele geçiriyor... daha fazla ayakta duramayacağıma kendi zihnimle çabucak anlaşmaya varıp yere yığılma gereği hissettim.
Ivan tekrardan hücremize geldi. Beni kaldırıp Kahel'in yatağına yatırdılar.
"Ateşin fırlamış dostum,'' dedi Gereksiz, elini alnıma koymuşken. ''Üzerine patates atsak kızarır.''
"Elini çek!" diyerek çığırdım.
Kendimle uğraşamazken bir de ikinci bir benliğimle uğraşmanın ne kadar yoğun verici bir yorgunluk olduğunu anında hissetmek beni korkuttu. Ben ölürken bile o şerefsiz hâlâ hiç neşesini kaybetmeden orama burama dokunup alay ediyor.
Ayaklanırsam ilk işim onu boğmak olacak.
"Sana kimse dokunmuyor," dedi Kahel.
Yoksunluğun şiddeti gittikçe artıyordu.
Ivan'ın şöyle dediğini işitmiştim: "Bir planım var."
Yine yarı baygın haldeyken duyumsadığım başka bir cümlede: "Çok tehlikeli. Ya başarılı olamazsan?"
Duyduğum, ama hayal veya gerçek olduğundan emin olamadığım bir ses kulağımda çınlamıştı: Ivan'ın çığlıkları. Hâlâ o çığlıkların gerçek olup olmadığına emin değilim. Kendi problemlerim yüzünden onunda başını belaya soktum... Başarısızlıktan nefret eden bir insan neden her seferinde daha çok başarısız olur?
Başarılı olduğum tek konu başarısız olmak.
Başımın arkasına bir el ilişti, veya iliştiğini sanıyorum. Sonrasında başımı kaldırdı, veya kaldırdığını sanıyorum.
Uzaktan geliyormuşçasına ses işittim, ama sesi net olarak algılayamıyorum. Gözlerim açık, ama bir kör kadar kapalı. Tükendim. Zorluklara göğüs germek beni yıprattı.
Belki de nefret etmenize sebep olacak bir düşüncemi dile getireceğim: İntihar etmek sanırım başından beri doğru seçimdi. Yaşamaya korkmak, yaşamın baskısı altında ezilmek, sevenlerinin duygularını hiçe saymak, güçsüzlük etmek, basite kaçıp intihara sığınmak; belki de benim gibi güçsüzler için bir kurtuluştur.
Sonunda o sesi duyumsadım. "Ağızını aç ve yut.''
Denileni zihnim algılayamadan bedenim uygulamaya koyuldu.
"Etkisini göstermesi biraz zaman alır," dedi yüreğimdeki panik selinin dinmesine sebep olabilen ses.
''Ona bayağı değer veriyor olmalısın,'' dedi ses.
"O benim tek gerçek arkadaşım. İnsanlık ve onun arasında bana bir seçim sunulsa, ben onu seçerim."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..