Madem uzun adımlar kısa ama öz adımlardan daha değerli, bırakın değersizliğinizin değerini j ü r i l e r belirlesin.
Gözlerimi açtığımda ertesi güne uyanmıştım. Kahel'in yatağındaydım. Kahel hücrede yoktu.
Başım hâlâ ağrıyor. Bu kadarına da yakınırsam karma denilen şu saçma şeyi bu sefer gerçekten kızdırabilirim.
Ayaklanıp hücrenin dışına göz gezdirdim; kimseler yoktu denemez, ama var gibi de değildi.
Bu görüntü kamera tarafından yansıtılsa şüphesiz, "Bir hapishaneye göre çok sakin, kesin çocuğun başına bir şey gelecek," denilebilir.
Şimdi şöyle bir bakınca, ben de diyebilirim. Umarım gelmez...
Bu ürkütücü sakinliği aşıp avluya çıktım.
Kahel ve Ivan bir bankta oturmuş, beni seyrediyordu. Yanlarına vardığımda Kahel uzaklaştı.
"Alınmadığını söyledi ama özür dilemelisin," dedi Ivan.
"Alınmadıysa sorun yok demektir.''
Başımı kaldırıp sağ yanımızda, biraz uzağımızda duran diğer banka göz attım. İlk defa gördüğümü düşündüğüm dört kişilik gergin grubun gözü hep bizim üzerimizdeydi. Veya Ivan'ın. Yani Ivan'ın üzerinde olduğuna göre listeye ben de dahilim. Tabii amaçlarına göre değişir. Aslında amaçları o yöndeyse, birazcık kıskanç olabilirim. Tabii kıskanç olmam, yönelimimi sorgulamanıza sebep olabilir.
"Ne iş?" diye sordum, neyi kast ettiğimi anlayacağını bilerek.
"Onlar," dedi Ivan, "babamın göndereceğini söylediği kuyruk bozuntuları. Rahatsız etmeden bizi kollayacaklarını söylediler. Açıkçası rahatsız etselerdi bu kadar rahatsız olmazdım."
"Bu kadar çabuk mu?"
"İki gündür ölü gibi yatıyorsun."
''İyiymiş,'' dedim. "Kadınlar nasıl kıskanç değilse, ben de o denli açım."
Yavaştan yükselen fiyakalı bir ıslık öttürdü Ivan. "Bizi de es geçme."
"Erkekler nasıl halı-sahada takımın defansa dönmesini istediğinde döneceklerine inanıyorsa, o denli açım."
"Bak bunu anlamadım.''
''Boş ver,'' dedim yanına otururken.
Avluya göz gezdirdim.
Kısa sürede oldukça popüler olmuş gibiydik.
''Kaşların her zaman çatık olsun ve insanlara öfkeli bak,'' dedi Ivan. ''Sakalın uzayana kadar alışkanlık haline getir. Bir erkeğe göre kadınlardan hoşlanan bir erkeği şüpheye düşürecek kadar güzelsin. Bu durum başımıza bela açabilir.''
Açıkçası sözlerinin nereye vardığını anladığım için ürkmüştüm. ''Senin inancına göre bana bu yüzü Tanrı verdi, öyle değil mi? Başıma bu yüzden istemediğim bir şey gelecek olursa, bu Tanrı'nın suçu olur.''
Ivan küçümsercesine başını iki yana sallayarak sırıttı.
''Umarım cevabın da ifaden kadar seni tatmin eder,'' dedim.
''Zekisin, Beauty. O kadar zekisin ki, senin ne kadar zeki olduğunu bildiğim kadar zeki olduğunun farkında değilsin, bu yüzden kendini sınırlayıp küçük düşünüyorsun. Eğer Tanrı müdahale etseydi, bu sefer de özgür değiliz diye yakınır dururdun.''
''Kader özgürlük müdür?''
Sohbet yavaşça alevleniyordu.
''Kaderimizde ne olacağını bilir Tanrı, neler yapacağımıza o karar vermez.''
''Peki,'' dedim bir boksör gibi darbe indirmeye hazırlanırken. ''Tanrı, kötülüğün olacağını biliyorsa ve buna izin veriyorsa, o zaman Tanrı kötüdür, yanılıyor muyum?''
''Tanrı, yargısızdır,'' dedi Ivan. ''Onun için kavram yoktur.''
''O zaman insanlar için de kavram olmamalı. Neden kendisi her istediğini yapabiliyor ve cezalandırılmıyorken biz onun yapmamızı istemediği şeyleri yapınca cezalandırılıyoruz? Bir daha bana özgürlük yaftalarıyla gelme. En büyük kumarcı senin şu çok sevdiğin Tanrı'nın ta kendisidir. Eğer kendisi varsa, ki senin inancına göre var; evren süregeldiğinden beri şeytanla arasındaki iddia devam ediyor.''
Ivan dönüp bir bakış attı. Başını çevirdi ve derin bir iç çekti. ''Potansiyelini, aklını, derinliğini sadece birisi seni köşeye sıkıştırmaya çalıştığı zaman çıkarmasan...'' gözlerini ovaladı, ''topluma büyük, çok büyük faydan dokunurdu... Ama toplumu önemsemiyorsun, o da başka bir mesele. Belki de düşüncelerin doğru olabilir, ama ben senin kadar derin değilim, B. Eğer aradığın cevaplara ulaşmak istiyorsan sen kadar derin birisiyle konuşman lazım. Muhtemelen o da yaşamıyordur.''
Son cümlesine kadar sözleri bir kulağımdan girip, ötekinden çıkıyordu, ki güzel bir plot twist bölümüyle dikkatimi çekmeyi ve aklımda bir numaralı hashtag olmayı başardı. (Görüyorsunuz; sırf havalı olmak için İngilizce kelimeler kullanıyorum. Çünkü ben still asimile olmuş bir göt verenin en önde gideniyim.)
''Ne ima etmek istiyorsun?''
''En son zihninin derinliklerine indiğinde ne oldu, hatırlamıyor musun? O derinliğe inmek beş yılına mal oldu.''
''Cahil kalmam gerektiğini mi söylüyorsun?''
''Bilginin sınırı yoktur diyorum,'' dedi. ''Bilgeleştikçe mutsuzlaşıyorsun. Eğer bilge olmak seni benden ayıracaksa evet, cahil kalmanı yeğlerim.''
''Sen iyice saçmal-'' derken Ivan bir çocuğu sustururcasına beni bastırıp ayaklandı. Etrafına baktı, ardından bana baktı. Boris'in bize eskortluk yapması için yolladığı adamları aradı gözlerim.
''Kesinlikle bir şeyler ters gidiyor,'' dedi Ivan.
Gözlerinin dibine kadar dövmeli bir adam kurşun gibi yönünü sapmadan, kaygısızca bize doğru yanaştı. ''Takip edin.''
Bir şeyler kesinlikle ters gitmiyordu. Her şey hiçbir zaman doğru gitmiyordu, doğru olan tanım bu.
İçgüdülerimin onu takip etmememiz adına bana haykırdığını ve gidersem neler olabileceği hakkında korkunç hikayeler anlatışını zihnimde işitiyordum. İçgüdümün diğer bir iddiası ise gitmeyi reddettiğimde başıma daha beterinin geleceğini ve onları hayal dahi edemediğini söylemeseydi.
Ivan ve ben isteksizce adamın peşine düştük. Koca avludan uzaklaşıp avlunun arka tarafında yer alan ve pek de tekin durmayan bahçe aletlerinin olduğu depoya geldik. Deponun önünde gardiyan duruyordu. Önümüzdeki kibar elemanı görünce soru sormadan yolumuzdan çekildi.
Bahçe aletlerinin, çiçeğin, otun, çimenin neden böyle bir depoda bulunduğunu açıklamak gerekirse hapishane için düzen yasalarından biriydi. Zagreb hapishanelerinde güzel, iç açıcı, çiçeklerin olduğu, çimenin ve otun bulunması yasa olarak gerekliymiş. Psikoloji bilimine ve sahiden kanıtlanmasına göre, çiçekler huzur verici şeylermiş. Tabii ki de bir yeşillikle katillerin, hırsızların, mafya liderlerinin Kırmızı Başlıklı Kız'a dönüşmesini beklemek hata olur.
Dövmeli adam, Ivan ve benim duraksamamıza sebep olan vitrini döndü, biz dehşet içinde kalakalmıştık.
Deponun sonunda Thiric ve ekibi yer alıyordu. Önümüze kan seli yayılmıştı. Ayaklarım gitmemek için diretti. Yerime mıhlandım. Ivan da duraksamıştı.
Bir adım attım, ardından Ivan, köşeyi döndük ve üst üste dizilmiş ceset yığınıyla karşılaştık. Dövmeli adam arkadan sarıldı ve Ivan'ın boynuna bıçağı dayadı.
Bir adım geri attım, gardiyan gelip sırtıma copu indirdi, dizlerimin üstüne kapaklandım.
Sırtım sevdiğini arzulayan bir genç gibi yanıp tutuşuyordu.
Acıyı hiçe sayıp başımı kaldırdım ve dikkatimi izlemekten sakınmak istediğim duruşmaya verdim.
Thiric gülümseyerek, ''Merhaba, sarışın,'' diye seslendi. ''Tatlı kız arkadaşına da merhaba.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..