Uçmak için çabalayan, yere çakılmaktan sakınmaz.
''Bana anlatmayı düşünüyor muydun?''
''Doğrusunu söylemek gerekirse,'' dedim, cevabının başından beri zaten ne olacağını biliyordu. ''Hayır.''
''İçerideki günleriniz nasıl geçti?'' diye sordu Boris, Ivan ve benim tam karşımda oturmuş, fiyakalı limuzininde özgürlüğümüzün tadını yüzünü görmem sebebiyle çıkaramazken. ''Yarım akıllı sarı kafalı evladım kendini koruyabilir ama, bu pek güzel kızımızı orada üzmüşlerdir.''
(Evet, zaman atlaması falan filan. Fark et yani, bunları biz mi belirtelim?)
Pekala benimle uğraşmayı ve özellikle beni ezmeyi özlemişken kendisine eşlik etmemek ayıp olabilirdi. ''Sonunda erkeklerin cinsel yöneliminin yadırganmadığı bir ortamda bulunmak aksine beni sevindirdi.''
Boris renkli bir tonda kahkaha attı. ''Sefil bok parçasını bile özlemişim,'' dedi. ''Hayatın güzelliği işte: Ummadığın her şeyi umduğun zaman çıkar, sonra da böyle olacağını biliyordum diye zırvalayıp durursun.''
Ivan'ın tamamıyla odağı dışındaydık; başını ve bakışlarını camın ardına çevirmiş, içerideki kasvetli havayı da kendisiyle beraber getirmiş gibiydi.
Boris, Ivan'ın baldırına yumruğunu indirdi. Ivan sakince başını çevirdi.
Boris kaşlarını çattı. ''Ne o havalar?'' Keyfi kaçmıştı. ''Bir ay içeri girdin diye Zagreb'de buralar benim diye gezmeyeceksin umarım.''
Ivan içten görünmesini çabalayarak sırıttı. ''Öyle gezebilmem için öncelikle senin işini bitirmem lazım.''
Boris yine o tok kahkahasını atıp arkasına yaslandı. Bakışlarını üzerime dikti. ''O itle ne konuştun?''
''Oldukça güzel bir sohbetti.''
''Mesela?''
''Seni öldürmek gibi şeyler.''
''O biraz zor olacak gibi.''
''Ben de öyle düşünüyordum.''
''Haberin vardı ve bana söylemedin,'' dedi Boris, Ivan'a hitaben.
''Beautiful'un ikimizin ölmemesi adına bir güvence vermesi gerekti,'' dedi Ivan ciddiyetle. (Zaman atlamasında bir görüşme daha oldu, doğrudur.) ''Ailesinin adresi.''
Boris gittikçe dikeldi. ''Kardeşimi kafaya almak için daha fazlasını yapmalısınız.''
Ivan, Boris'e ufak bir bakış attıktan sonra gözlerini kaçırdı.
Boris neredeyse Ivan'ın üzerine atılacakmış gibi öne atıldı. ''Onu yapmadın, öyle değil mi?'' dedi. ''Bana ihanet etmedin!''
''İhanet değil baba!'' diye çıkıştı Ivan. ''Biliyorum. Yaptığın şey, anneme yapılanın misillemesiydi. O güvenceyi vermek, onun zihnini bulanıklaştırmadaki tek yoldu.''
''Fikir benden çıktı,'' dedim, olayları daha da kötüleştirerek. ''Ivan bana danıştı, ben de onun zihnini köreltmenin tek yolunun o olduğunu söyledim.''
Boris usulca arkasına yaslandı. ''Anlıyorum,'' dedi. ''Bu fikir sadece senin gibi hayata başkasının yardımıyla tutunmuş bir insandan çıkabilir. İçeriğini bilerek yine de Ivan'ın aklını bulamaya devam ettin.''
Arabada gergin bir hava hakimdi. Araba hız kesmeden ilerlerken kapıyı açıp atlasam, muhtemelen onun bana savuracağı yumruktan daha az zarar görürüm.
''Beni ne zaman öldürmeyi düşünüyorsun?''
Ivan'a döndüm, Ivan tüm açıklamayı bana bırakmıştı. ''Büyük ticaretten önce, öldürmem gerekliymiş.''
''Yani üç gün sonra,'' dedi Boris, beni dikkatle süzerken. ''Peki bok parçası; ihanet etmeyeceğine Loris neden inansın?''
''Ailesi için ne yaptığını anlattım,'' diye lafa karıştı Ivan.
Boris başını hafifçe salladı, ''Seni benden daha çok sever,'' dedi. ''Hikayenin doğruluğuna inanmıştır.''
''Plan ne? Ne yapıyoruz? yakaladığın ilk fırsatta tetiği çek ve şu sarı aygırın yüzünü dağıtalım.''
Gereksiz, pek gerekli şekilde konuşarak haftalardır aklımı Boris'i öldürme planlarıyla dolduruyordu. Gür Sakallı ise tamamen bu konu hakkında sessiz kalmıştı. Kendini göstermiyordu.
''Ivan için. Boris'i tarihe göm, her şey en iyi dostun için.''
Boris gözlerimin önünde parmaklarını şıklattı. ''İçerideki sevgilini düşünmeyi bırak. Ufak beyninden çıkan büyük fikri söyle. Eğer mantıklı bir sebep sunmayı başarırsan, bir şeyler düşünebilirim.''
Dönüp Ivan'a göz attım, Ivan da aynı şekilde bana baktı. Gözlerimizin içine baktık ve içeride geliştirdiğimiz harika telepatik ilişkimizin bir başka örneğini yansıtarak olayı kimin açıklayacağına karar verdik.
''Birisinin yardımına ihtiyacımız var,'' dedi Ivan.
''Nasıl biri,'' dedi Boris.
''Kusursuz haini nasıl yaratırsın?'' diye sordum.
Boris birazcık duraksadı. ''Onun için,'' dedi, ''ihanet edeceğim insan için canımı bile ortaya koyarım.''
''Aramızda bir hain olsaydı kimden, kimlerden şüphelenirdin?'' diye sordu Ivan.
''Onlardan birisi olamaz,'' dedi Boris şaşkınca. ''Fırsatları vardı, hain beni öldürebilirdi.''
''İhanet edeceğim insan için canımı bile ortaya koyarım, demiştin,'' dedim. ''Loris'le olan konuşmalarımdan anladığım kadarıyla içimizde bir hain var. Eminim. Kazimir veya Jasenko, ikisinden birisi hain.''
''Geriye birinin veya ikisini birden hain olduğunu ortaya çıkarmak kaldı,'' dedi Ivan sıkkın, durgun, dalgın şekilde dışarıyı seyrederken.
''İkisi de bana asla öyle bir şey yapmaz,'' dedi Boris öfkeyle. ''İkisine de Ivan'a güvendiğim kadar güveniyorum.''
''Madem güveniyorsun,'' dedim ciddiyetle bakarken, ''senin için endişe verici hiçbir şey olmamalı.''
''Sana güvenmiyorum,'' dedi Boris. ''Sen, düşündüğümden daha zekisin. Eğer aklını şeytanlık için kullanmak istiyorsan yemin ederim seni-''
''Baba,'' diye böldü Ivan. ''Eğer seni öldürmek isteseydi, anlaşmayı ne sana ne bana söylerdi.''
''Belki de öyle düşünmemiz için yaptı.''
''İkileme düşersen ihtimaller olasılığı tükenmez,'' dedim.
Ivan sonunda dalgınlığını ve durgunluğunu defedip bize döndü. Yüzündeki hüzünlü ifade tastamam yerli yerindeydi. ''Haini bulmak istiyorsanız, geriye yaslanın ve dikkatinizi bana verin.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..