Adalet, Kobe Bifteği gibidir. Fakirler ulaşamaz.
Kazimir ve Jasenko'yla birlikte Boris'in ufak ticaretlerinden birinin görüşmesine katılmak için yolculuk ediyorduk.
Mesajında yer aldığı konum yer alıyordu ve ''GEÇ KALMAYIN'' yazılı bir de not düşmüştü.
''Büyük ticaret gerçekleşince böyle küçük işlere ihtiyacımızın kalmayacak olması ne kadar da ferahlatıcı,'' dedi Kazimir. ''Bir bok parçası olarak ufak işlerin bizi ne kadar yorduğunu bilemezsin.''
''İlk olarak yorgun, bitkin veya dinç olmanız umurumda değil,'' diye başladım söze. ''İkincisi, ir daha bok parçası diyerek hitap etme, kimse bana öyle hitap edemez.''
Kazimir aynadan 'ne saçmalıyorsun' der gibi bir bakış attı.
''Yani, o kimse değil,'' diye toparladım.
Jasenko arabayı kenarı yanaştırdı. ''Burası olmalı.''
Görünürde kimse yoktu.
Terk edilmiş bir fabrikanın yanındaydık.
Arabadan indik.
Jasenko ve Kazimir fabrikaya girip göz attı. Sonra dönüp tekrardan arabaya atladılar.
Jasenko öfkeli bir ifadeyle bana döndü. ''Sen, geri zekalı, basit bir adresi bile söylemeyi beceremiyor musun?''
''Onun gözleri dışında hiçbir adres doğru değil.''
Jasenko alaycılığıma öfkelendi; elini savurarak elimden telefonu kaptı ve Boris'in mesajına göz attı.
Adres doğruydu. Ben doğru olmayanı, bu üçlünün içerisindeki haini arıyordum.
Arabaya kısa sürede sessizlik ve gerginlik hakim oldu. Sessizliği bozmak için çaba göstermesek de bu sessizliğin bozulması gerektiğinin farkındaydık.
Kazimir ve Jasenko muhtemelen hayatları boyunca gürültü bir yaşam geçirdikleri için sessizliğe alışkın değildi.
Ben ise hiçbir zaman sessizlik nedir bilmedim. Yalnızlığı dibine kadar yaşadım, ama sessizlik nedir bilmedim. Beynimin her metrekaresinde hiç durmadan benimle çatışan iç sesim, sonradan hayatıma dahil olan siktiğimin şizofrenik yanılsamalarım...
Kazimir, Jasenko'yu dürttü. ''Üç pirenin hikayesini anlatsana şuna.''
''Sen yap,'' dedi başını telefondan kaldırmadan.
''Hatırlamıyorum,'' dedi Kazimir. ''Çocuk özgürlüğüne kavuştu, güzel bir hikayeyi hak ediyor.''
Jasenko telefonu cebine koydu. ''Bir gün üç samimi dost pire,'' diye başladı, ''başka bir pire dostlarının yanına uğramışlar ve kan emmek için bir canlıyı ziyaret ettiklerinde başlarına gelen ilginç hikayeyi anlatmışlar. İlk söze başlayan demiş ki: 'Kanı emmek için girdim, binlerce kılla örülü labirente sıkıştım kaldım'. İkincisi devralmış: 'Kör gözlere sahip olan iki dağın arasında kaldım'. Üçüncüsü ise bir şeyi def edercesine, tiksinerek komple baştan aşağı kendini sirkelemiş: 'Mağara benzeri bir yere girdim, ama ibnenin birisi bana durmadan tükürüp kaçıyor, tükürüp kaçıyordu.'''
Kazimir kahkahalara boğuldu, ben ise bu edepsiz fıkraya gülmek istesem de durmak nedir bilmeyen aklım fıkranın açıklarını yakalıyordu. ''Giriş, gelişme kötü, ama sonuç güzeldi.''
Jasenko yüzünü ekşitti, ''Basit bir hikaye,'' dedi, ''nesini kurcalıyorsun?''
''Yani bunlar pire, bit değil. Nasıl görünmeden gezinmişler?''
Kazimir bir anda duraksayıp Jasenko'ya döndü. ''Doğru söylüyor.''
Jasenko'nun bakışları Kazimir ile benim aramda gitti. ''Aptal mısınız?'' diye çığırdı. ''Gerçekten böyle bir şey yaşandığını falan düşünecek kadar aptal mısınız diye soruyorum.''
Omuz silktim. ''Hikayede açıkların olduğunu söylüyordum sadece.''
''Gerçekten pireler kendi aralarında böyle bir şeyde yaşamış olabilir,'' diye atladı Kazimir.
Jasenko'nun ağzı öfkeyle kasılırken başını salladı. ''Haklısın,'' dedi Kazimir'e. ''Gelip bana anlattılar.''
Kazimir aldırış etmedi. ''Bu hikayede merak ettiğim bir şey vardı,'' diye mırıldandı. ''İlk arkadaş hangi bölgedeki kılların arasında kalmış?''
''Aslında,'' diye atladım söze, ''ilk ve ikinci bu fıkrada yardımcı rolde. İkisi de üçüncüyü tamamlamak adına hikayede yer alıyorlar. Onlar, asıl esprinin patlaması için basit bir merdiven basamağı.''
Kazimir takdir edercesine başını salladı. ''Anladım,'' dedi. ''Ama olmasalar olmazdı diyorsun?''
''Yardımcı oyuncuların önemi budur.''
''Basit bir fıkranın kritiğini mi yaptınız az önce?'' diye yakındı Jasenko
''Önemli şeylerin kritiğini yapmak gerekirse hangimiz aç çocukların karnını doyuruyoruz ki?''
Kazimir'in gözleri irileşti. Tebessüm etti. Başını aşağı yukarı salladı. ''Çok fena geçirdi.''
''Sen koyun musun?'' diye hemen atak yaptı Jasenko. ''Başkaları karın doyurunca mı karın doyuruyorsun? İyilik yapmak istiyorsan başkasını bekleme, kendi adına yap.''
Kazimir bana döndü. ''Bak bu da fenaydı.''
''Bir insan tek başına koca bir nüfusa kötülük yayabilir, ama tek başına koca bir nüfusa iyilik yayamazsın. İyilik, birlikten doğar.''
Kazimir başını hafifçe sallarken ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla söylediklerimin tek kelimesini bile anlamamıştı.
''Doğru,'' dedi Jasenko. ''Bunu düzeltebilecek gücün yoksa ahkam kesme.''
Bir cevap vermem gerekli miydi emin değilim, ama cevap veremeden cebimdeki telefon titreşti ve telefonu çıkarıp mesajı okudum. Ardından ekranı Jasenko ve Kazimir'e çevirdim. Jasenko arabayı çalıştırdı ve yarım saate yakın bir sürenin sonunda Boris'in gerçek buluşma noktasına ulaşıp onu oradan aldık.
''Son anda buluşma yeri değişti,'' dedi Boris. ''Vazgeçtim. Size açıklama yapmak zorunda olmadığımı unutmuşum.'' Kibirli bir şekilde kahkaha attı.
Boris bana yan gözle bir bakış attı, usulca kafamı salladım.
Sessizlikle geçen yolculuğun ardından malikaneye vardık.
Boris, Ben ve Kazimir indik, Jasenko arabayı park etmek için bahçenin arka tarafına doğru sürdü. Boris bizden birkaç adım önde yürürken, Kazimir beni durdurdu. Bakışları dalgındı. Gözlerimi bulamıyordu.
''Yanlış bir şey düşünmek istemiyorum ama, bir terslik var,'' dedi Kazimir. ''Patronun mesajında sadece 'ALIN BENİ' yazıyordu... Jasenko adresi nasıl öğrendi?''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..