Acısı hafifleyen herkes vicdansızlıkla suçlar k e n d i n i !
Beşinci iş günümün akşamında, zor da olsa beni Kadıköy'ün hızlı gecelerine çıkarmayı başarmışlardı.
Bugün sekizinci iş günümdü. Adı reklam olacak barlardan birindeydik.
Yağmur abla ara ara masamızdan kaybolup bir dul olarak erkek avına çıkıyordu. Bazen masamıza geri dönerdi, bazen onunla ertesi sabah karşılaşırdık. Sarıya boyattığı kıvırcık saçları ona pek yakışmasa da dişine göre erkekler bulabiliyordu. Birasını kapıp masamızdan ayrıldı.
Semih yaptığı gevezelikle ortamı diri tutuyor, genellikle Melih ve Selen'le açtığı bir konu üzerinden tartışıyordu. Beni de zorla tartışmalarının içine soktuğu oluyordu. Berna içmeye çıktığımız her gece yanımızda bulunsa da somurtkan suratıyla ortamın havasını düşürüyordu. Ters cevapları ve telefondan başını kaldırmaması can sıkıcı bir durumdu. Pek umurumda olmasa da ortamın havasını özellikle kaçırmak için yaptığı aşikardı.
''Biraz objektif olun ama!'' diye söylendi Semih. ''GoT senaryo ve işleniş olarak LotR'ı döver. Bakın, hepimiz iki kurgunun da kitaplarını okuduk. Kitaba göre analiz yapın.''
Melih birasından yudum aldı. ''O daha kötü, bu tartışmada hiç şansın kalmıyor,'' dedi. ''GoT'u LotR'dan daha iyi bulman tamamıyla popüler kültür köleliği.''
Selen başını aşağı yukarı salladı. ''Melih haklı. GoT fantastik kurgunun en iyi ikinci kitabıdır. Kimse Tolkien'ın yaptığı kurgunun yanına yaklaşamaz.''
''Asıl siz popüler kültür köleliği yapıyorsunuz,'' diye serzenişte bulundu Semih. ''Bir bakın GoT'a: Hikayesi gri, karakterler inanılmaz detaylı ve çok iyi kurgulanmış, senaryo işlenişi desen muhteşem. LotR'da öyle mi, klişe siyah ve beyazın savaşı, her fantastik kurguda olduğu gibi klişe bir macera yolculuğu var.''
''Adam tarihin en yaratıcı romanını nasıl özetledi,'' diye yakındı Melih. ''Tolkien, GoT da olduğu gibi siyaseti işleyemez miydi sanıyorsun? Adam Cücelere, Elflere tarih yazmış.''
''Nolmuş amına koyayım tarih yazmışsa?'' diye çemkirdi Semih. ''Ver elime kalem kağıt, ben de ırk uydurup, tarihlerini yazayım.''
Selen birasının dibini görene kadar kafasına dikledi. ''Bu düşük zekalı maymun hâlâ evrilmemiş. Adam bir Tanrı misali kendi dünyasını sıfırdan kurgulamış. Irklar, diller, Tanrılar yazmış, dünyasının harita çizmiş. Tek işi kafede millete sipariş götürmek olan maymun da gelsin burada Tolkien'a sallasın.''
''İki aptala anlatsam, iki objektif yoksununa anlatmaktan daha kolay olurdu.'' Semih elini alnına götürüp ovaladı. ''Ben şimdi adamın kurguladığı dünyaya laf ettim mi? Senaryo ve işleniş olarak daha iyi diyorum. Ulan onlarca ana karakter var ve hepsi birbirinden farklı, birbirinden güzel. Karakter gelişimlerini söylesen daha iyisi yok. LotR'a baksan Aragorn başından sonuna kadar karakterli bir yiğit. Adamın felsefesinde oynama olmadı lan! Frodo dışında karakter gelişimi yaşayan yok! Bunak Gandalf desen sadece güç olarak seviye atlıyor. O da şans eseri işte.''
''Gerçekten salak bu çocuk,'' dedi Selen iç çekerek. ''GoT zaten baştan sona karakter gelişimlerinin ön planda olduğu bir seri. LotR'ı nerenle okudun sen? Karakter gelişimleri olmadı demek nasıl bir cahillik? Sırf serinin asıl hikayesi ön planda olduğu için konuşuyorsun. GoT da her zaman, en ince detayına kadar karakterleri okuyorsun. Senin o tarzı sevmen bu konuda karşılaştırılabilecekleri anlamına gelmez.''
Masada bilinçli bir sessizlik oluştu.
Üçü birbirine bakıp gülmeye başladı.
''Geek muhabbetinizin sonu hiç gelmeyecek gibiydi,'' dedi Berna, telefondan başını kaldırmadan.
Semih elini dudağının üzerine kapattı. ''Büyük hanım sohbetimize kulak vermiş.''
Berna kafasını telefondan kaldırıp aksi bakışlarını üzerime dikti. ''Karşında oturan arkadaş da pek kulak veriyor gibi değil,'' deyip tekrardan telefonuna gömüldü.
Semih ortamı şenlendirmek adına ufak bir ıslık öttürdü.
Selen masaya iki eliyle vurarak tempo tutmaya başladı.
''Dinliyorum,'' dedim. ''En azından senin gibi sırf ortamın havasını düşürmek ve ilgi çekmek adına kendimi kasmıyorum.''
Melih masanın altından baldırıma hafif bir yumruk atıp tebessüm etti.
''Başlıyoruz,'' diye şakıdı Semih neşeyle.
Berna telefonunu masanın üzerine bıraktı. Kara gözlerini üzerime dikti. ''Gözlerinin içine bakmak mide bulandırıcı, biliyor musun?'' Çenesini yukarı kaldırdı. ''Boş, acı verici bakışlara sahipsin. Güçlü bir masken var ama o yoğun bakışlarla akıllı bir insanı kandırman zor. Buradaki herkesin benimle aynı düşündüğüne eminim. Seni ortama inatla dahil etmek istemelerinin sebebi sana acımaları.''
Selen öfkeyle burnundan soludu. ''Kendini beğenmiş pisliğin tekisin.''
Elimi kaldırıp müsaade istedim. Bakışlarımı Selen'e çevirdim. ''Haklı.'' Berna'ya döndüm. ''Bir insan kendisine niçin iyi davranıldığını bilmiyorsa, o kişi saf ve aptaldır. Bana acıdıkları için iyi davrandıklarının farkındayım. Ama aynı zamanda benimle arkadaş olmak istiyorlar. Senin gibi kendini beğenmiş bir kaltağı bile ortamda tutmaya çalıştıklarına göre insan sevdikleri aşikar.''
Berna'nın bardağındaki birayı suratıma fırlatacağını, tokat atacağını veya bağırıp çağıracağını düşünmüştüm. Ama bunların hiçbirini yapmadı.
''İnsanlar sırf davranışlarım yüzünden bana senin söylediğin iğrenç kelimeleri defalarca kez söylüyor.'' Berna arkasına yaslandı. ''Eğer davranışlarım hoşunuza gitmiyorsa benimle iletişim kurmayın olsun bitsin. Ben topluma göre, insanların isteğine göre davranmak zorunda değilim.'' Bakışlarını üzerimizde gezdirdi. ''Bir kadın olarak spor yaptığım için namussuz damgası yiyorum. Erkekleri etkilemek için yapıyor muşum... Ama kimse de kendisini iyi hissetmek ve sağlıklı olmak için yapıyor, diye bir şey söylemiyor. Herkes güzel görünmek ister. Ben de güzel görünmek istiyorum. Güzel görünmenin edepsizliğe yorulması gerçekten can sıkıcı. Kadınları davranışlarına göre orospu veya iyi biri olarak yargılamayı bırakın. Bir erkek benim davrandığım gibi davransa 'havalı' olur, ama ben yaptığım zaman ağza alınmayacak kelimelerle yaftalanıyorum.''
Masaya çöken sessizlik ben dahil hepimizi ezmişti.
Selen ile Semih şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.
Melih birasını uzunca bir süre ağzında tutmuş, ufak ufak yudumlar alarak bakışlarını barın yoğun kısmına kaçırmıştı.
Ben ise etkilendiğimi gizlemeyen bakışlarımı Berna'ya doğrultmuştum.
Berna masanın üzerinden telefonunu aldı, oturduğu sandalyeye astığı çantasını da alıp masayı kalktı.
Yüreğimde aniden tutuşan alev parıldadı.
''Berna.'' Gözlerimi koca göğüslerinden ayırıp ciddiyetimi toparladım. ''Benimle yarın akşam çıkacaksın. Beraber yemek yiyeceğiz.''
Berna hor gören bir tebessüm etti. ''Buna sen mi karar veriyorsun?'' dedi. "Benimle bu saatten sonra aynı masada bulunamazsın.''
''Bana cevap yetiştiremeyeceğinden mi korkuyorsun? Yoksa bir erkekle daha önce hiç randevun olmadı mı? Özgüven problemlerin varsa söyle. Utanılacak bir şey değil.''
''Sen beni çocuk mu sanıyorsun? Bu çocukça sözlerle beni cesaretlendirip akşam yemeğine çıkarmayı mı hedefliyordun?''
''Tam olarak öyle. Söylediklerimin altında kalacak ego sende yok.''
Çanta askısını omzuna geçirdi. ''İş çıkışından sonra benim arabamla, benim istediğim yere gideceğiz,'' dedi. ''Sana pişmanlık dolu bir gece yaşatacağım.''
Gitti.
Semih dolu dolu kahkaha atarken Selen de eşlik ediyordu.
''Giyotine gönderilmeyi yeğlerdim, diyeceksin,'' dedi Melih keyifle.
Selen kahkahasını zor bela tutabiliyordu. ''Pişmanlık dolu bir gece yaşatacakmış.''
''Günah dolu değil miydi o?'' dedi Semih ve elini yumruk yapıp Selen'le tokuşturdu.
Bastonumu elime alıp ayaklandım.
''Selen,'' dedim, ''Semih senden hoşlanıyor.''
Kahkahaların yükseldiği masaya ani bir sessizlik çöktü. Melih genzine takılan bira yüzünden hönkürüdü, acı acı öksürüğe boğuldu.
Dışarı çıktım.
Bedenimi tekrardan tanıdık bir his sarmalamıştı. Tatlı bir kaygı hissediyordum. Sabırsızlıkla çevrelenmiştim. Bedenim aşk için genç olabilir ama kalbim bu iş için yaşlıydı. Uzun süre sonra bir şeyler hissetmiş olmak, beni canlı hissettirmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..