Sonunda Fairplay'e ulaşmıştık. Sokaklarını gezerken havanın yavaş yavaş karardığını gördük. Bu kısa yolculukta Albay'ı daha iyi tanıyabilmiştik. Ben onun ak sakallarına odaklanmışken ablam Jessica bir soru yöneltti;
"Albay, bize doğru gelirken, neyden kaçıyordunuz?"
Albay arabayı kullanırken birden el frenini çekti, gergin bir şekilde konuşmaya başladı;
"Ölülerden."
"Ama ben hiç yürüyen göremedim o tarafı kontrol ettiğimde." dedim kendimden emin bir şekilde.
"Bak çocuk, daha yaşın küçük, öğrenmeye meyillisin. Eğer karanlıkta olursan aydınlıktakileri görebilirsin, ama eğer aydınlıkta olursan karanlıktakileri göremezsin." dedi Albay. Beyaz sakallarının hakkını veriyordu. İkimiz de bu sözü takdir etmiştik. Sokakları dolaşıp ilginç birşeyler bulmayı ümit ediyorduk. Sonra bütün evleri araştıracaktık.
"Hava kararıyor şuradan bir eve girip bu günlük orada kalalım." dedi Jessica.
Arabadan herşeyimizi alıp evin içine girdik. Tek katlıydı. İki oda ve bir salon bulunuyordu. Mutfak amerikan mutfağıydı. İlk odaya baktığımızda boştu. Bomboş.
Beraber ilerliyorduk. Albay önde ben ortada, ablam Jes ise en arkada idi.
İkinci odayı açtığımızda yerde bir sürü para vardı. Albay, paraları almak için eğildi ve büyük çantasına doldurdu. Bunun saçma olduğunu düşünüyordum. "Paraya, böyle bir Dünya'da ihtiyacın olmaz, Albay." dedim. "O paralar artık ne ihtiyaç, ne de isteklerini karşılıyor."
Odada paradan başka bir şey olmadığını düşünüyordum. Ta ki kafamı biraz kaldırana kadar. Kafamı kaldırdığımda üstünde iple asılmış bir tabela olan bir ölü yatıyordu. Ama yürüyen değildi. Diğerlerine gösterip hemen yanına gittim.
Bu ölü bir kadındı. Tamamen çıplak ve her yerinde bıçak ve kurşun izleri vardı. Birisi ona çok sinirlenmişti. Hırkamın kolunu elime doğru uzattıktan sonra kanlı tabelayı silmiştim, yazı artık okunabiliyordu. Şöyle yazıyordu;
"Paragöz."
Birisi çok kızmıştı anlaşılan. Bunu görünce Albay çantadaki bütün parayı boşalmıştı. Hızlı bir şekilde yapmıştı bunu. Sanki para bi anda lanetlenmişti.
Hava zaten sıcak olduğundan hırkamı çıkartıp ölü kadının üstünü örttüm. Başına çok kötü birşey gelmiş olmalıydı. Ablam o anda yüz dolarlık banknotların üzerine kustu. Ardından sessizliği bozdu;
"Bu kadın ne yapmış ola ki, bir adi böyle birşey yapsın?" dedi. Ama onun bu sorusu cevap almak istediği bir soru değildi.
Bütün odaları araştırdıktan sonra mutfakta kalmaya karar verdik. Tek kirlenmeyen yer orasıydı. Mutfağın bütün raflarını araştırdık, çok az şey bulduk. Sadece iki kavanoz köpek maması.
"Bunu yiyecek miyiz?" dedim. Bunları yemek istemiyordum. Aslında Albay ve Jessica da istemiyordu. Ama mecburduk. Eskiden insanlar aç kaldıklarında ot bile yerleşmiş, öyleyse bizde köpek maması yiyebiliriz.
Dağınık sarı saçlarını gözünün önünden çekip eline mamayı tutuşturan Jessica, koklamaya karar vermişti.
Bir anda öksürmeye başladı.
"Off, çok kötü kokuyor." dedi öksürüğün arasından çıkan tiz sesiyle.
"Ne kadar kötü kokarsa koksun, tadının güzel olduğunu duymuştum." dedi Albay. "Sadece burnunuzu kapatıp yiyin, bende öyle yapacağım."
Onun bu sözü üzerine evden çıkarken getirdiğimiz konserve açacağını çıkarttık ve ikisini de açtık. Mutfaktan aldığımız kaşıklarla köpek mamasını yemeye başladık. İlk başta suratımızı ekşitsek de birkaç kaşıktan sonra alışıyorduk.
Surat ekşitmekten konuşmaya vakit bulamayan Albay, sonunda konuşmaya başlamıştı. "O kadar da kötü değilmiş."
"Köpek yemekten iyidir ha?" dedim. Ortamda gülüşmeler oldu. Anında kesildi.
"Yatma vakti." dedi Albay.
"Geçen gece uyumadık. Bugün nöbeti sen tutsan olurmu Albay?" dedi ablam Jessica. Doğruydu, iki gündür aralıksız yoldaydık. Bir sürü yürüyen öldürmüştük. Bitkindik.
Albay hiç düşünmeden kabul etti ve bizde mutfakta bir yere kıvranıp uyuduk.
BİRKAÇ SAAT SONRA
Ani bir panikle uyanmıştım. Ne olduğunu şaşırmıştım. Kapımıza birileri tıklıyordu.
Bir adamın sesi geliyordu; "Kapı çalıyor, birisi açmayacak mı?" dedi. Albay da uyuya kalmıştı. Fakat kapıdaki kalın adam sesini duyduktan sonra ablam da uyanmıştı. Albay'ı uyandırmaya gittiğimde, bizi mutfak camından izleyen bir adam konuştu; "Selam canım n'aber?"
Onun bu sözleri üzerine kapıdaki adam tahta kapıyı tek deneyişte kırmıştı. İçeri girip bize seslendi.
"Kapı çaldığında açmalıydınız!"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..