Gün yavaş yavaş doğarken üstümüzdeki yorgunluk ağır basıyordu. Sanki artık hareket etmek istemiyorduk. Öylece uzanıp oracıkta ya ısırılmayı ya da açlıktan ölmeyi bekleyecektim. Ruhumdaki çöküntüyü ablam da fark etmişti.
"Yavaş olmanın sebebi kolundaki yaralar değil ha? Hadi kıpırda, yiyecek ve su bulmamız gerekiyor." dedi. "Burada ölmeyi hiç istemem."
"Artık bu çok can sıkmaya başladı." dedim. Hareket etmek istemiyordum.
"Öyle bir lüksün yok. Herkesin kendine ait sorumlulukları var. Kıçını kaldır, gidiyoruz."
Sonunda ayağa kalkabilmiştim. O kadar da yorgun olmadığımı fark ettim. Kendimi bankacı gibi hissediyordum. Sanki o kadar çok çalışmıştım ki koltuk altımdaki teri umursamıyordum. Belkide umursamak istemiyordum.
Eşyalarımızı toplayıp dışarı çıktık. Bir yürüyen birkaç metre öteden yediği şeyi bırakıp bize doğru geliyordu. "Ben hallederim." dedim ancak ablam kendinin yapmak isteyeceğini söyledi. Kafasına bıçağı indirdiği gibi yürüyeni yere sermişti. Alışmıştı artık.
O yürüyeni öldürdükten sonra ben hemen tamamen ölü cesedin yanına gidip üstünü aramaya başladım. Ablam şaşkın şaşkın bakıyordu. Nihayetinde konuşmaya başladı;
"Ne yapıyorsun sen?" dedi. Şaşkınlığı sözlerine yansımıştı.
"En ufak bir şey bile, hatta bir gofret bile karnımızı doyurur. Bir daha köpek maması yemek istemiyorum." dedim ablama.
"Haklısın." dedi. Anında üzerindeki çöküntü gitmişti. Tam bu esnada bir yan evden sesler gelmişti. Tıkırtılar, tıkırtılar...
"Hadi, başka yapacak bir şeyimiz yok nasılsa. Ne bekliyorsun, hadi!" dedi. Heyecanlıydı. Fakat ben değildim. Büyük bir ihtimalle hevesi kırılacaktı.
Evin bahçesine yavaş ve sessizce girip kapının yanındaki camdan içeri baktık. İçerisi tertemizdi. Düzenliydi, içeride birileri yaşıyor gibiydi. Kapıyı tıkladım.
Sonra içeriden birisinin ayak sesleri duyuldu. Kapının önündeydi. Kapıyı bir anda açtı ve gördüklerime inanamadım. Karşımda Mia duruyordu. Gözleri dolmuştu. Benim gözlerimde geri kalmamıştı bundan. Ablam daha ne olduğunu anlayamadan birbirimize sarıldık. Bulunduğumuz ortam o kadar sessizdi ki Mia'nın gözünden akan yaşı duyabiliyordum.
Birkaç dakika sonunda sarılmamızı kesebilmiştik. "Seni kaybettiğimi düşünmeye başlamıştım." dedim onun kulağına eğilerek. Mavi gözlerimin ta içine bakıyordu. Ablam birden araya girdi.
"Mia sendin demek." dedi ve o da ona sarıldı.
Tanışma faslı bittikten sonra içeriden benim yaşlarımda bir çocuk gelip konuştu."Burada ne oluyor böyle?"
"Bu Murphy, bu da ablası Jessica. Sana bahsetmiştim." dedi Mia telaşla. "Virüs yayılmadan önce Murphy ile çok takılırdık.
Onun bu sözleri üstüne benim yaşıtım olan kahverengi gözlü, uzun boylu çocuk yanımıza gelip elini uzattı ve "Ben de Aiden." dedi. "Tanıştığımıza memnun oldum."
Mia bizi içeri çağırdıktan sonra dışarıyı kontrol edip kapıyı kapatmıştı.
"Aç mısınız?" dedi Mia. Bizde hiç düşünmeden 'evet' dedik. "Tamam ben birşeyler getireyim." dedi Mia sevinçli bir şekilde. "Yardıma geliyorum." dedi ablam ve Mia'nın yanına koştu.
Oturma odasında bir süre Aiden ve ben bekledikten sonra nihayetinde birimiz sohbet açmalıydık. Bunu Aiden yaptı;
"Ne zamandır bu virüs var, biliyor musun?" diye sordu. "Ne zamandır Dünya böyle?"
"Hayır, bilmiyorum. Belki bir haftadır böyledir." dedim soruya şaşırmış bir şekilde. "Bunların çetelesini tutmadım."
"Birinin bunu yapması güzel olurdu." dedi. Ona katıldığımı kafamla açıkça belirttim. Aslında ona pek güvenmemiştim. O, bana güvendiğini her hareketiyle belli ediyordu ama emin olamıyordum. Albay'a da güvenmiştik.
"Bize güveniyor musunuz?" diye bir soru yönelttim gereksizce.
"Güven görecelidir, bazen gözünle görmediğine daha çok güvenirsin." dedi. Onun bu anlamlı sözü üzerine Jessica ve Mia mutfaktan ellerinde sıcak çorbalarla gelmişti. Sevinçten ağzımız kulaklarımıza vardı. "Teşekkürler Mia, tekrardan teşekkürler." dedi ablam ağzı sulanmış bir şekilde.
Çorba önümüze gelince tek oturuşta bitirmiştik. Bize acıyan gözlerle bakıyorlardı. Görgü kuralları alt-üst olmuştu.
"Teşekkür ederiz." dedim. "Bizi görgüsüz biri olarak görmeyin, neler yaşadığımızı bilemezsiniz."
UZUNCA BİR SOHBETTEN SONRA
"Murphy de cevap olarak demişti ki 'hayır ben öyle birşey yapmadım.' "
Eski anılarımızı anlatıyorduk. Gülerken hatırlıyor, hatırlarken gülüyorduk.
Sonra bir anda ön cam kırıldı. Kafamızı ön cama çevirdiğimizde ne olduğunu şaşırdık. Artık kaçacak yerimizin olmadığını düşünüyordum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..