K.N: Eski bölümleri yeniden düzenliyoruz. Bu aslında eski bir bölüm. Düzenleyici arkadaşımızın emeği arka planda kalmasın diye güncelle de eklenecek. Yorumlarınızı esirgemeyin :D
Kapıyı açınca karşısında benzer yaşlarda bir adam gördü. Fark edilebilir bir yapısı vardı ve biri ona baktığında, elbiselerinden normal bir kişi olmadığını söyleyebilirdi. Ling Chen’in ortaya çıktığını görünce adam bir adım geri attı. Yüzünde heyecan ve tedirginlik karışımı bir ifadeye sahip olduğu görülüyordu.
‘’Sen de kimsin?’’ Ling Chen onu ölçtü ve sordu. O bu kişiyi görmüş olmalıydı… Shui Ruo ile dönmeden önce bu kişiyi bir kez görmüştü. Ling Shui Ruo 16 yaşında biri olabilirdi ama çoktan çarpıcı bir güzellikti ve nereye giderlerse gitsinler her gözün odak noktası oluyordu. Bu yüzden o an bunu fazla takmamıştı. Ama şimdi bu adam rastgele onların kapılarına gelmişti.
‘’Ling…Ling Chen, Merha-, Merhaba…Senin adının Ling Chen olduğunu biliyorum…’’ Ağzını açtığı an Yun Feng kendine birkaç kez vurmak istemişti. O her türlü önemli kişiyle etkileşime geçmişti. Çin’in en yüksek lideri ile bile görüşmüştü. Bu yüzden tedirgin değildi. Ancak benzer yaşlardaki bu adamın karşısında o kadar değersizdi ki, uygun bir cümle bile düşünemiyordu.
Yun Feng kalbindeki heyecanını olabildiğince hızlı bastırdı ve ciddiyetle konuşmaya devam etti: "Beni tanımadığını biliyorum. Buraya olan ziyaretim benim içinde çok küstahça. Ama dürüst olmak gerekirse çok önemli bir meselem var. Oh doğru. İlk olarak kendimi tanıtmama izin verin. Adım Yun Feng, um… İçeri gelip seninle konuşabilir miyim?’’
Ling Chen onun gözlerine bir saniyeliğine baktı ve yanıtladı: ‘’Evim Isrock virüsü ile kirli. Hala girmek istiyor musun?’’
‘’Önemli değil. Geçen ay aşı oldum.’’ Aceleyle cevap verdi Yun Feng.
‘’Herkes Isrock virüsüne olan aşının hala mükemmel olmadığını biliyor. Bunun gibi, tam bir güvenlik garanti etmiyor… Hala içeri gelmek istiyor musun?’’
‘’Kesinlikle!’’ Yun Feng herhangi bir duraksama olmadan cevap verdi.
Ling Chen ona yeniden baktı, birkaç saniyeliğine sessiz oldu ve oturma odasına geri döndü: ‘’O zaman içeri gel,’’
Yun Feng bir meleğin sesini duyar gibi sevinçle yürüdü. Arkasındaki kapıyı yavaşça kapattı. Kapının kapandığı an kendine gülmeden edemedi: (Görünüşe göre hala çok gencim. Taptığım kişiyle görüştüğümde hala kalbim çok hızlı atıyor. Kontrol edilemez bir şekilde hızlanıyor.)
Oturma odası çok basitti ama son derece temizdi. Yun Feng çok dikkatli bir şekilde ilerledi ve Ling Chen oturduğunda onu takip etti, hemen karşısına oturdu. Ağzını açıp ilk sözlerini söylemeye başladı: ‘’Kendimi tekrar tanıtacağım. Adım Yun Feng, ben…’’
‘’Benden ne istiyorsun?’’ Ling Chen doğrudan sözünü kesti.
Ling Chen’in bakışlarını gördüğünde, Yun Feng’in kalp atışları giderek daha da hızlandı. Ling Chen’in bu kişi olduğundan daha da emin oldu. Çünkü bu bakışlar hayatı boyunca gördüğü en keskin bakışlardı. Yun Feng o ifadesiz bakışların altında hafif bir boğulma duygusu içindeydi. Nefes aldı ve konuştu: ‘’Burada olmamın sebebi seninle bir anlaşma yapmak istememden dolayı… hemen reddetme. Bu anlaşma ile ilgileneceğine oldukça eminim.’’
‘’Anlaşma?’’ Ling Chen kaşlarını hafifçe buruşturdu. Bu kişiyi içeri almasının nedeni ondan hiçbir tehlike veya kötü niyet hissetmemesinden dolayıydı. Bir anlaşmaya gelince, diğer kişilerle kolayca anlaşmalar yapmazdı, çünkü…
‘’Doğru!’’ Yun Feng başını salladı. Daha sonra konuşmaya başlayarak: ‘’Yarından sonraki gün《Shen Yue》’nin açılışı.Bunu bildiğine eminim.İstediğim şey…’’ Yun Feng’in sesi heyecanlı olmaya başladı: ‘’Seni bir oyun stüdyosuna katılmaya davet etmek istiyorum…bu sadece bir oyun loncası, şu anda son derece küçük.’’
‘’İlgimi çekmiyor. O şeyleri oynamak için zaman harcamayı uzun zaman önce bıraktım. Şimdi ayrılabilirsin.’’ Ling Chen tereddüt etmeden onu reddetti. Ona ayrılması için bir göz ifadesi bırakarak konuşmuştu. Zihninde bu kişinin neden özel olarak onu bir oyun loncasına davet ettiğini hala anlamamıştı.
(Sanal dünya oyunu huh, … şuanda benim için tek dünya Shui Ruo. Hiçbir şey onla geçirdiğim zamanı bölmeyi bile düşünemez.)
‘’Bekle… Dur, önce bitirmeme izin ver!’’ Yun Feng aceleyle ellerini salladı. Duygularını sakinleştirdiği gibi devam etti: ‘’Bu bir anlaşa olduğundan, elbette seni memnun edecek koşullar yapacağım. Isrock’a sahip bir kız kardeşin olduğunu biliyorum. Bu geçmiş yıllar onun hastalığını tedavi etmek için koşturuyordun. O zaman senin ilgileneceğin bir eşyaya sahibim.’’ Yun Feng’in ifadesi ciddiyetle doldu. Yavaşça bir isim söyledi: ‘’13223 ilacı!’’
Hu… (Şaşkınlık ifadesi)
Her zaman bir su birikintisi kadar sakin olan Ling Chen koltuktan bir iğne tarafından vurulmuş gibi fırladı ve gözlerini Yun Feng’e kilitledi: ‘’Sen… Bunu tekrar söyle!’’
Yun Feng Ling Chen’in kardeşine olan sevgisini zaten fark etmişti. Onun şu anki tepkisi tamamen tahminleri içindeydi. Ayağa kalktı ve net bir ses kullanarak konuştu: ‘’13223 ilacı! Anlaşma için teklif ettiğim şey bu!’’
‘’O ilaç, dünyada o şişeden sadece 13 tane var!‘’
‘’Hayır, başlangıçta 13 taneydi. 10 şişesi çoktan tüketildi. Şuanda dünyada son 3 şişe kaldı. Onlardan biride benim ellerimde bulunmakta.’’
‘’Sen… Kimsin sen?’’ Ling Chen artık dikkatle bu kişiyi değerlendirmeye başlamıştı. Vücudu biraz titremişti. Dünyada onun dikkatini çekebilecek pek az şey vardı ve ‘’ 13223 ilacı’’ ‘nın adı onlardan birisiydi. Çünkü şu anda bu, Isrock virüsünü 10 yıllığına derin bir uykuya koyan en güçlü etkiye sahip ilaçtı. Isrock’a sahip kişi bu 10 yıl boyunca Isrock virüsünün etkilerinden kurtulacaktı. Onların bağışıklığı ve canlılığı yavaş yavaş yenilenecekti. Vücutlarıda sağlıklı bir duruma geri dönecekti…10 yıl sonra virüs tekrar uyanana kadar böyle olacaktı.
Önemi, birinin yaşamını 10 yıl uzatıyordu. Dünya’nın sürekli gelişen tıp bilimiyle, 10 yıl içinde Isrock virüsünü aşabilecek bir yöntem bulacak kadar ilerlemesi de muhtemeldi. O zaman tekrar enfekte olmuş olsa bile, bu artık çok korkunç ve umutsuz olmayacaktı.
Onlardan sadece 13 tane vardı. Bu ilacı keşfeden profesör 14. Şişeyi üretemeden öldürülmüştü. Ölümüyle birlikte 13223 ilacının formülü bir gizem olmuştu. Çok az kişi bu ilacı biliyordu. Ling Chen bunlardan biriydi. Tüm bu yıllar 13223 ilacını araştırmayı hiç durdurmadı. Fakat ne kadar denese de hiçbir şey bulamamıştı. Ne de olsa dünyada sadece 13 tane vardı.
‘’Yun Feng… Yun ailesi finansal grubunun bir numaralı varisi. Benim konumumun bile 13223 ilacının bir tane şişesine sahip olabilecek niteliklerinin olup olmadığını ben bile bilmiyorum.’’ Yun Feng ciddiyetle söylemişti.
Ling Chen: ‘’…’’
‘’O zamanlar klanım birçok zorluğun üzerinden gelerek 13223 ilacının bir şişesini elde etmeyi başardı. Bu Isrock ile enfekte olmuş büyükbabamı kurtarmak içindi ama bunu aldığımızda büyükbabam çoktan vefat etmişti. Babam acı içinde bunu bana vermişti… şu anda, bu benim ellerimde. İsteğimi kabul edersen 13223 ilacının o şişesi hızlı bir şekilde sana teslim edilecek.’’
‘’Kabul ediyorum!’’ Yun Feng’i anında reddeden Ling Chen şu anda kararlı bir sesle kabul etmişti. Shui Ruo’yu kurtarabildiği sürece her türlü çabayı ortaya koyabilir ve karşılığını kabul edebilirdi.
Ling Chen’in anlaşmasını kabul ettiğini gören Yun Feng çok heyecanlandı ve neredeyse sandalyeden zıplayacaktı. Kükreyen göğsünü okşayarak konuştu: ‘’Hehe, senin bunu kabul etmen, bu o kadar iyi ki, çok iyi… ee bu arada, seninle anlaşma yapmak için buraya kadar gelmemden şaşkınsın değil mi?‘’
Ling Chen başını salladı. Görünüşte sakindi ama kalbinde son derece heyecanlıydı… 13223 ilacı, hayal ettiği bir eşyaydı. Bunun ona kendinin geldiğini düşününce sadece takas koşullarının kolay olup olmayacağından endişelenmişti.
Yun Feng kalktı ve yavaşça aklında asla unutamayacağı sahneyi düşünerek konuştu: ‘’ 3 yıl önce, Yun Tan Dağı (Kara bulut), sen, ben, Xia Wa.’’
Ling Chen bir anlığına durdu ve ardından uzun zaman önce gömdüğü bir anı hafızasına tekrar girdi. Yüzü çok şaşırmış bir ifade sergiledi: ‘’Sen… Sen o zamanki Xia Wa ile benim aramdaki dövüşe tanıklık eden kişisin, Lun Hui Feng Xue (Rüzgar ve Karın Döngüsü)?’’
‘’Evet! Evet! O benim, o benim!! Kim kazandı ve kim kaybetti sonunda tanıklık edemesem de, o dövüşü gördüğümde 3 gün boyunca uyuyamadım… Bu tarihi bir gerçek, efsanevi, en güçlülerin savaşıydı! Ondan önce, Çin’de Xia Wa ile o kadar uzun süre boyunca dövüşüp hala kaybetmeyen biri olduğunu bilmiyorum. Daha da heyecan verici olan konu, masken Xia Wa tarafından çalınmıştı, yüzünü görmüştüm… Ah ,endişelenme, seni durmadan aramaya çalışsam bile hiç kimseye seninle ilgili bir şey söylemedim. Çin’de Xia Wa’ya karşı durabilen birinin ortaya çıktığını arkadaşlarıma söylediğimde… bana bir saniyeliğine bile inanmadılar. O noktada düşününce, eğer buna tanıklık olmayıp buna tanık olan biri bana bunu söyleseydi, buna ben de inanmazdım.’’
Ling Chen koltuğa geri oturdu, aklında iç çekiyordu. Yun Feng’in ona neden aşırı ateşli bakışlarla baktığını sonunda anlamıştı. Kim düşünürdü ki 3 yıl önce Katliam Cenneti’nde Xia Wa ile onun arasındaki savaş sırasında Kara Bulut Dağını bir kılıç ustasının tırmanacağını ve 3 yıl sonra onu tanıyacağını. Hatta kendi kendine onu bulup hayal ettiği eşyayı getireceğini kim bilebilirdi!
Bu kaderin bir ayarlaması mıydı? Tanrı Shui Ruo ve onu ayırmayacak mıydı…
‘’13223 ilacını getirdiğin sürece, Bütün koşullarını kabul edebilirim. Bana ilk olarak söylemen gerek. Ne yapmamı istiyorsun?’’ dedi Ling Chen.
‘’Sakin ol. Sen şimdiye kadar saygı gösterdiğim tek kişisin. Sana korkunç bir şey yapmak için 13223 ilacını asla kullanmam. Aslında, bunu yapmamın nedeni seninle aynı.’’ Yun Feng Ling Chen’e döndü ve soluk bir nefes verdi: ‘’Senin gibi ben de bunu küçük kız kardeşim için yapıyorum.’’
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..