Bölüm 2: Rahatlık [Cilt 1: Acımasız Topraklara Giriş]

avatar
326 3

Solgun Taht - Bölüm 2: Rahatlık [Cilt 1: Acımasız Topraklara Giriş]


Sabahın köründe rahatsız eden alarm sesleri Daichi’nin gözlerini açmasına neden oldu. Güneş daha ışıklarıyla şehri kutsamamıştı ki alt kattan adım sesleri geldi.


“Ağabey, kahvaltı hazır.”

Toy bir ses kapının arkasından geldi. Daichi yerinden kalktı ve kendine gelmeden önce duvara boş boş baktı.


“Geliyorum.”


Dün gece yaşadıkları zihninde tekrar tekrar oynatılıyordu. Hayatında bir daha sergileyemeyeceği bir acımasızlık sergilemişti.


Kendini tutamamıştı.

 

Hiroyaki ailesini bitirmek için kendini küçüklükten beri eğitiyordu ancak şimdi vicdan azabı mı duyuyordu?

 

Kendini yıllar boyu bu an için hazırlamasına rağmen mi?

 

Kendine gülmeden edemedi. Hiroyaki ailesi, kendisi daha küçük bir çocukken ailesinin ölümüne neden olmuştu. Onları affetmesi mümkün değildi. Onlar yüzünden bir çocuğun görmemesi gereken birçok şey görmüştü.

 

Bir süre dikkatlice düşündükten sonra iç çekti ve üzerini giyindi.

 

Geçmişe takılıp kalırsa geleceğe odaklanamazdı. Her ne olduysa, her şey dün gece ateşler tarafından yutulmuştu.

 

Geleceğin ona ne getireceği meçhuldü.

 

* * *

 

“Afiyet olsun.”

 

Daichi üzerini giyer giymez aşağıya, kardeşi gördüğü kişiyle kahvaltı etmeye inmişti.

 

Tanaka, altı yıldır kendisiyle birlikteydi. Sokakta tanışıp beraber büyümüşlerdi, şimdiyse bir emeklinin yasal çocuklarıydılar.

 

Sokakları üç yıldan uzun süre deneyimleyen Daichi’nin görmediği çok az şey kalmıştı. Çoktan birkaç kez kaçırılmış ve uyuşturucu gibi kirli işlere karışmak zorunda kalmıştı. Ancak daha derine batmadan devlet tarafından bir yetimhaneye gönderilmişti.

 

Orada da çok kalmadan emekli bir albayın üvey evlatları olmuşlardı.

 

“Ah, ağabey, kaligrafi kulübüne bugün de mi gitmeyeceksin? Eğer buna devam edersen kötü dönüşler alabilirsin.”

 

Daichi ekmeğine peynir sürerken gözlerini kaldırdı. Tanaka’nın sorusuna cevap vermeye gerek duymadı.

 

“Sana söylediğim işi hallettin mi?”

 

Tanaka’nın yemek bıçağını elinde çevirdi ve çevik bir hareketle masaya sapladı.

 

“Hepsini Tokyo Körfezi’nin derinliklerine gömdüm. Glenn’in bağlantıları bir hayli işimize yaradı, üç yüz bin yenin hakkını veriyordu.”

 

“Hareketlerinin arkasını sildiğinden emin ol. NPA’nın hareketlerinde tuhaflık var. Hiroyaki ailesini soruşturuyor gibi durmasalar da dikkatli olmanda fayda var.”

 

Daichi’nin sakin ses tonu Tanaka’ya güven verdi. Mavi gözleri yıldızları andırırcasına parladı, heyecanlı bir şekilde yerinden kalktı ve üst kata çıktı.

 

“Yemeye devam etmeyecek misin?”

 

Tanaka’nın sesi üst kattan geldi.

 

“Saat beşe geliyor. Antrenman yapmak için son şansım! Bir saate servis gelecek, sen de hazırlansan iyi olur.”

 

Daichi onun söylediklerini duyduktan sonra tekrardan yemeğe odaklandı. Hareketleri neredeyse şiirseldi. Uzun süredir kaligrafi çalıştığından, hareketleri bir hayli akıcı ve zarifti.

 

Bir süre sonra Tanaka aşağıya indi ve spor takımıyla dışarı çıktı. Daichi yemeğini bitirdikten sonra bulaşıkları yıkamak için masayı topladı ve okul çantasını hazırlamaya başladı.

 

Gittikleri lise, Yamato’da bulunuyordu ve seçkin bir özel okuldu. Birçok siyasinin ve ünlünün çocuğu bu okuldaydı. Bu da onu ilişki geliştirmek adına en önemli adım haline getiriyordu. Bağlantılar hayat kurtarırdı. Daichi’nin sokakta öğrendiği kurallardan birisi de buydu.

 

Bir örnek vermek gerekirse Glenn Cannon, bir yıl önce Daichi onun kızını kurtarmıştı ve adamı kendisine borçlandırmıştı. Glenn genç bir avukattı. Yaşından dolayı birçok insan onu küçümsese de yeraltı dünyasında ona borçlu olan çok kişi vardı.

 

Çantasını hazırlamayı bitirdikten sonra kaligrafi odasına girdi ve temel araç gereçlerini aldı. Kaligrafi odası onları evlat edinen emekli albayın gizli odasıydı. Kendisi büyük bir shodo hayranıydı ve hem ilgili hem de bilgili birisiydi.

 

Duvar da asılı üç kaligrafi bulunuyordu: “Alçakgönüllü”, “Adanmışlık” ve “Sadakat” kelimeleriydi. Her çizgisi kusursuzdu. İnsanın baktıkça bakası geliyordu, saygı duymamak elde değildi.

 

Daichi bir süre baktıktan sonra kapı sesi duymasıyla odadan çıktı. Tanaka panikle merdivenlerden çıktı ve odasına koştu.

 

Hemen ardından korna sesi kulaklarına gelmeye başladı.

 

Servis düşündüklerinden daha erken gelmişti.

 

* * *

 

Noboru Akademisi Japonya’nın önde gelen elit liselerinden birisiydi. Her yıl sadece iki yüz kişilik bir kontenjanı olurdu. Öğretmenleri genç ve yetenekliydi, birçoğu Harvard gibi Cambridge veyahut Tokyo Üniversitesi gibi büyük üniversitelerden mezun olmuş, alanında uzman kişilerdi.

 

Bundan dolayı koşullar çok sert ve ortamı çok acımasızdı. Üstelik yıllık on bir milyon yenlik bir ücreti vardı. Bu yüzden sınavlar geçilse dahi katılamayacak çok fazla kişi vardı. Bazı şirketler burs verse bu burs sınırlıydı ve sadece akademi tam burs verebiliyordu.

 

Sınıf 2-1.

 

Tarih öğretmeni Uegaki Ayame, yirmi altı yaşında genç bir öğretmen olmasına rağmen güzelliği, nezaketi ve ilgisi sayesinde pek çok kişi tarafından sevilirdi.

 

“Savaşan devletler döneminde bir çok zafer kazanılsa da, madolyanın öbür tarafında büyük yenilgiler de yaşanmıştır. Peki aranızdan kim bana ülkelerin yenilme nedenlerini söyleyebilir?”

 

Ayame sınıfa bir göz gezdirdi. Cam kenarından şişman ve bodur bir çocuğun el kaldırdığını görünce söz hakkı verdi.

 

“Akagawa-san.”

 

Şişman çocuk sırasından kalktı.

 

“Aklıma gelen birkaç şey var. İlki birliklerin iyi kumanda edilememesi. İkincisi emirlerin yerine getirilememesi ve birlikler arasında çıkar çatışması yaşanması. Üçüncüsü halkın ordudan nefret etmesi.”

 

Akagawa Kinmochi, şu anki Enerji Bakanı’nın en küçük oğluydu. Noboru Akademisi’nin önde gelen figürlerinden birisiydi ve bedenini ilgilendiren dersler dışında ilk 50’deydi.

 

Ayame memnun bir şekilde kafasını çevirdi ve sınıfa tekrardan baktı. Başka bir parmağın daha kalkması saniyeler aldı, gözlüklü bir kız tedirgin bir şekilde ayağa kalktı.

 

“Korkaklık?”

 

“Açabilir misin?”

 

“Komutanlarının temel özelliklerinden birisinin cesaret olması gerektiğini düşünüyorum. Adım atması gerektiği yerlerde adım atmazsa yenilgiye uğraması kaçınılmazdır.”

 

“Doğru, Yamashina-san, tebrikler.”

 

Gözlüklü kız titrek bir şekilde otururken dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. O oturduktan sonra birkaç kişi daha ayağa kalktı ve doğru cevaplar verdi. Bir süre sonra Ayame farklı sorular sordu, sınıfta ayağa kalkıp rutin soruları cevaplamayan kimse yoktu; bir kişi dışında.

 

Daichi.

 

Dirseğini sıraya, çenesini de avcuna yerleştirmişti. Gözleri kapalıydı ve cama dönüktü. En arkada durduğundan ve ses çıkarmadığından kimse onu fark etmezdi. Hocalarsa onu rahatsız etmekle uğraşmazdı.

 

Ancak Ayame dersine katılmayan öğrenci bulunmaması ile tanınırdı. Herkes istese de istemese de soruları cevaplamak zorundaydı.

 

“Kurusowa-san, dersimde uyumazsanız sevinirim.”

 

Daichi’nin gözleri birden açıldı ve Ayame’nin gözlerine kilitlendi. Kurusowa onun yasal soyadıydı ancak o kendisini Fumihiko olarak tanıtıyordu. Ona yakın olanlar buna çok dikkat ederdi ancak bazı insanlar anlamamakta ısrar ediyordu.

 

“Bugün üzüleceksiniz sanırım, Bayan Uegaki.”

 

Söyledikleri İngilizceydi bu yüzden sınıftaki kimse anlamamıştı. Ayrıca aksanı bok gibiydi, Akame’nin yüzü kızarmasaydı Daichi bile anlaşıldığından emin olamazdı.

 

Ayame kendine hakim oldu ve gülümsedi. Akıcı İngilizcesiyle söyledi:

 

“Müdür Bey’i ziyaret et.”

 

Daichi üzerine bir şey söylemedi. Çantasını aldı ve arkasına bakmadan sınıftan çıktı ancak müdürün odasına gitmek yerine kütüphaneye yöneldi.

 

Zihninde bir kütüphane olsa da insanlar ile anlaşmakta bok gibiydi. Aynı odada bulunduğu birisiyle kavga çıkarması iyi günündeyse bir dakika, kötü günündeyse otuz saniye sürerdi. Özellikle yetişkinler tarafından sevilmezdi çünkü kendini kamufle etmek üzere çizdiği profil fazla irrite ediciydi.

 

Şansın kütüphane de kimse yoktu. Bu zengin bilgi deposuna uğrayan sadece birkaç kişi vardı ve onların da dersi vardı. Daichi hızlıca bir kitap kaptı ve gözden ırak, bir masaya oturdu.

 

Aldığı kitap Paulo Coelho’nun Simyacı romanıydı. Akıcı, kısa ve özdü. Şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şey buydu.

 

Dün gece yaşananlar için yıllardır hazırlanmasına rağmen çok fazla can almıştı. Ve bunların içinde yeni doğmuş iki bebekte vardı. Mutlulukla gülümseyen çocuklar vardı. Ebedi uykuya yatmadan önce delik deşik olan babalarını görmek zorunda kalmışlardı.

 

 Yani orada öldürdüğü tek kişi yetişkinler değildi.

 

İntikamını almıştı ancak çok önemli bir şeyini kaybetmiş gibi hissediyordu. Ancak bunun üzerinde fazla durmadan kitaba odaklandı.

 

Hızlıca kitaba daldı ve kısa sürede uyuya kaldı.

 

“Fumihiko-san, lütfen uyanın. Çıkış zili çoktan çaldı, servisinizi kaçıracaksınız.”

 

Daichi huzurlu bir şekilde uyurken vücudunun sarsılmasıyla gözlerini araladı. Algısı açıldığında ilk hissettiği şey elindeki kitabın ağırlığıydı. Ardından vücuduna bastırılan elin hafifliğini hissetti. Sonrasında ise algısı genişleyerek tüm odayı hissetmesini sağladı.

 

“Fumihiko-san?”

 

Naif ve çekingen bir ses kulağını gıdıkladı. Güzel bir kız nazikçe elini omzuna koymuştu ve onu uyandırmaya çalışıyordu.

 

“Kütüphaneci kız mı?”

 

Kızın yüzündeki ifade değişime uğramadı.

 

“Benim bir ismim var! Artık öğrenmeye zahmet etseniz keşke.”

 

Daichi kendine gelmeden önce gözlerini kapattı ve bir süre böyle bekledi. Onun ne yaptığını gören kız bir şey yapmadan orada bekledi. Daichi’ye aşinaydı, şayet iki yıldır sürekli Daichi uyumaya gelir ve o da zamanı gelince onu kaldırırdı.

 

Daichi gözlerini tekrardan açtıktan sonra kıza teşekkür etti ve çantasını aldı. Kolundaki saate bakınca servisin çoktan gittiğini fark etti. İlk önce biraz endişelendi ancak hemen aklına bugün kulübü olduğu geldi.

 

Kütüphaneden çıktıktan sonra Kaligrafi Kulübü’ne yola koyuldu. Koridorlar siyahlı beyazlı kıyafetlere bürünmüş, bakımlı insanlarla doluydu. Neredeyse herkes zengin kesimden olduğu için şartlar buna göre düzenlenmişti. Okul da pek kısıtlama yoktu ve isteyen derslere girmeyebilirdi. Fakat sınavlarda düşük alır ve dersten kalırsa, acıma olmazdı.

 

Kim olursa olsun kesinlikle atılırdı.

 

Daichi binadan çıktıktan sonra kulüplerin bulunduğu bloğa yürüdü. Bahçe her zamanki gibi kalabalıktı. Akademinin bir pansiyonu olduğundan birçok kişi burada kalıyordu.

 

Sabah sulanmış çimenlerin ferahlığı tepedeki güneşin ışıltılarıyla birlikte insanları rahatlatıyordu. Daichi öğrencilerin rahatlığı ve vurdumduymazlığı yüzünden kaşlarını çattı. Dün Tokyo’nun büyük şirketlerinden birisi yok edilmiş olmasına rağmen insanlarda endişeye dair bir iz yoktu.

 

Bazen ailesinin öldürülmesinin iyi bir şey olduğunu düşünmeden edemiyordu. Her ne kadar bunu düşündüğü için kendini tokatlamak istese de gerçekler ortadaydı.

 

Onlar hayatta olsaydı, kesinlikle bu çocuklar gibi vurdumduymaz ve güçsüz olurdu. Erken yaşta yeraltı dünyasına bir bakış attığı için pişmandı ancak öyle olmasaydı bu çocuklardan bir farkı kalmayacaktı. Aileleri tarafından sürekli korunan, tek dertlerinin nasıl eğlenecekleri ve para harcamak olan bu gençlerden.

 

Daichi iç çekti ve düşünmeyi bırakmaya çalıştı.

 

“Ağabey!”

 

“Tanaka?”

 

Arkasını döndü ve birkaç kişiyle ona doğru gelen Tanaka’yı gördü. Yakışıklı erkek ve güzel kızlardan oluşan bir gruba öncülük ediyordu.

 

“Bir şey mi oldu?”

 

Daichi gözlerini grup üzerinde gezdirdi. Burada gördüğü kişilerin hepsi ya çok zengin bir ailenin çocuğu, ya etkili bir siyasinin ya da bir ünlünün çocuğuydu. Yani güç piramidi üzerindeki en üst tabakaydı.

 

“Shi-chan ve Tiyatro kulübüyle birlikte karaokeye gideceğiz. Sen de gelmek ister misin?”

 

Bu kişilere besin zincirinin en tepesi demek gayet doğaldı. Onlar ile kaynaşmak Daichi’ye büyük bağlantılar oluşturma şansı verebilirdi.

 

Ne var ki bunlar ile ilgilenmekten hoşlanmıyordu.

 

Ancak Tanaka’yı arkadaşlarının önünde doğrudan reddetmek pek hoş bir şey değildi. Tanaka gibi sosyal bir insanın etkiye ihtiyacı vardı. Bu yüzden lafı dolandırmaya ve dolaylı yoldan reddetmeye karar verdi.

 

“Nasıl yani?”

 

Tanaka’nın yüzüne bir gülümseme yerleşti.

 

“Şuraya~ Baksana~”

 

Daichi onun işaret ettiği yere baktı ve ağırlıklı olarak kızlardan oluşan bir grup gördü. Grubun ortasında pembe saçlı uzun bir kız vardı. Sıradan bir kıza göre daha uzundu ve neredeyse Daichi’nin boyuna erişmek üzereydi.

 

İnsanların onun etrafında toplandığına bakılırsa etkili birisiydi.

 

“Yapmam gereken şeyler var.”

 

Daichi gözlerini Tanaka’ya çevirdi.

 

“Hadi ama~ Hem sırf senin için geliyorlar. Eğer gelirsen bazı arkadaşlarım sana borçlu olacak.”

 

Arkasındaki gruptan yakışıklı bir gence göz kırptı. Genç ne ima ettiğini anlayınca kızardı ve kafasını salladı. Daichi kafasını eğdi ve bir süre düşündü.

 

“Zamanımın ne kadar kıymetli olduğunu biliyorsunuz.”

 

“Fiyatını söyle.”

 

Beyaz okul üniforması için de bir kız yaklaşıyordu.

 

Mavi gözleri cam gibi parlak ve kirden uzaktı. Saçları o kadar güzeldi ki rüzgârda savrulduğunda adeta zaman yavaşlıyordu. İnce ve narin belini, ince işlemelere sahip gümüşi bir kemer sarıyordu.

 

Yüzünde ince bir gülümseme vardı. İnsanları büyüleyen hafif bir gülümsemeydi ancak yaramazlıkla kirlenmişti.

 

Daichi bir adım geri attı ve ondan uzaklaştı. Menfur bir ifade suratına yerleşti.

 

“Siktir git, orospu. Demek senin başının altından çıktı.”

 

Tanaka’ya baktığında suçlulukla kafasını eğdiğini fark etti. Hemen kaşlarını çattı ve gelen kişiye baktı. İyi bakımlı ve zengin olduğu her halinden belliydi. Gururlu olmasıyla bilinen bir kişiydi ve Daichi’yi hiç sevmezdi.

 

“Orospu mu? Hm, düşündüğüm gibi, seni her an geçeceğimden korkuyorsun.”

 

“İkinciliğe mahkum birisi için büyük laflar. Her neyse, Tanaka, hemen eve gidiyorsun. Kaligrafi kulübünden sonra seninle konuşacaklarımız var.”

 

Tanaka bir şey söylemeden Daichi’nin arkasına geçti ve yalvarır gözlerle baktı. Hoşlandığı kız ile ilgili bir anlaşma yapmıştı. Kasegawa Shiori, Daichi’yi karaokeye getirmesi karşılığında çöpçatanlık yapacağına söz vermişti.

 

“Tanaka.”

 

Tanaka’nın gözleri bir anda büyüdü ve birkaç adım geri çekildi. En sonunda kafasını eğdi ve kısık sesle ‘Tamam…’ diye bildi. Ardından arkadaşlarına dahi bakmadan koşarak ayrıldı.

 

Zorluklar arasında büyümüş olsa da mutluluğu arayan bir ergendi. Daichi onu anladığından bir şey demedi ancak onu kullanmasına izin vermeyecekti.

 

“Size iyi günler.”

 

Arkasını döndü ve oradan uzaklaştı. Geride afallamış bir kalabalık ve öfkeden kudurmak üzere olan Shiori’yi bırakmıştı.

 

* * *

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44388 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr