Bölüm 9: Buna Değer Misin? (4)

avatar
348 3

Solgun Taht - Bölüm 9: Buna Değer Misin? (4)



Akira zaman kaybetmeden siper aldı ve gözünün kenarıyla karanlık koridora baktı. Bir papatya gibi açan iki kıvılcım kafasını geri çekmesine neden oldu.

 

“Savaş deneyimleri var.”

 

“Ne yapacağız?”

 

Daichi şarjörüne mermi yüklerken derin bir iç çekti.

 

“Yeteneklerimiz sayesinde kolayca geçeceğimizi sanıyordum ama düşündüğümden daha iyiler.”

 

“Pek öyle olmayabilir.”

 

Akira elini uzattı.

 

“Koruma ateşi açacağım. Bu kısa sürede yaklaşıp onları öldüreceksin. Aradaki mesafe yirmi metre, yeteneğin göz önüne alırsa beş saniyeden kısa sürede halledebilmelisin.”

 

Daichi mermilerini yarısını ona verdi ve kemerine asılı hançeri çıkardı. Düşman sadece planlı hareket ediyordu. Bu yüzden plan yapmak işe yaramazdı.

 

“En mantıklısı kaba kuvvet…”

 

Daichi gözlerini karanlığa dikti.

 

***

 

Bang, bang, bang!

 

Kapının ardından kurşunlar yağmaya başladı. Melaine kafasını dahi çıkaramıyordu.

 

Bu denli keskin bir ölüm korkusu on iki yaşındaki bir kız çocuğu için fazlaydı. Her ne kadar deneyimli olsa da.

 

“Bir şeyler planlıyorlar.”

 

Arkasında siper almış, bıçağını silen yaşlı adama döndü.

 

“David, yakın dövüş için hazırlanman en iyisi olacaktır. Uygun zaman…”

 

Cümlesini bitiremeden silah sesleri kesildi.

 

Melaine kafasını çıkardı ve karanlığın içinden fırlayan gölge ile göz göze geldi. Soğuk bir çehreye sahipti. Yeşil gözleri kirden uzak, zümrütvariydi. Normalde bir kızın yüzünü kızartabilecek surat Melaine’nin titremesine neden oldu.

 

‘Aptal mısın?’

 

Silahını çıkardı ve tetiğe asıldı.

 

‘Bu hızda ilerlerken kaçmanın imkanı yok.’

 

Saçma derecede hızlı ve çevik olabilirdi ancak bir mermiden hızlı olabilir miydi? Melaine RPG’yi göğsü ile karşılayan manyaklar görmüştü ancak onlar bile ertesi saniyeyi görecek kadar yaşamamıştı.

 

Bang!

 

Iska.

“Ha?!”

 

Genç üzerine gelen mermiden sola kaçınarak kurtuldu ve hızından bir şey kaybetmeden ilerlemeye devam etti.

 

Bang!

 

Melaine tereddüt etmeden tekrar asılınca tetiğe bu sefer beklenmedik bir şey oldu.

 

Henüz yön değiştirmiş birisi kendini toparlamak için 0,1 saniyelik bir zaman ihtiyaç duyardı. Saniyenin onda biri bile olsa bu ölüm demekti – ki Melaine adamın kaçınamayacağından emindi. Neredeyse kaçacak bir yer yoktu.

 

Melaine’nin nişancılığı ve zamanlamasında kusur bulmak imkansızdı. Sinsi bir yılan gibi en mükemmel anda saldırmıştı.

 

Sakin. Sakin olmalıydı.

 

Genç ani bir manevra ile mermiyi atlatsa dahi aralarında beş metre vardı. Bu yaklaşık bir buçuk saniye süresi var demekti.

 

“Dav…!“

 

Bağıramadan soğuk bir hançer boğazını teğet geçti. Bir maymun kadar çevik bir genç yerde yuvarlandı ve tam kalkacakken yeri tekmeleyip ona atıldı.

 

Bir panter kadar çevik ve acımasızdı.

 

Melaine ölümün soğuk nefesini ensesinde hissedince dehşete düştü.

 

Uzay kadar karanlık ve metruk gözleri Melaine’nin arkasındaki adama kilitlenmişti. Melaine o anda zamanlamanın önemini bir kez daha fark etmişti.

 

Bıçak boğazını tam yaracakken David onu çekmiş ve bıçağın havayı yarmasına neden olmuştu.

 

Minnettar olmamak elde değildi ama şimdi sırası da değildi.

 

Genç elindeki hançeri savurunca Melaine rüzgarın alnını okşadığını hissetti. Sonra ince bir bıçak hançere çarptı ve yörüngesini bozdu. Melaine korkuyla sendelerken boğuk bir kükremeyle atılan adamı gördü.

 

David daha önce Afrika da uzun süre geçirmiş veteran bir paralı askerdi. Yani tam anlamıyla bir profesyoneldi. Bıçak, tabanca, tüfek ve keskin nişancı tüfeği de olmak üzere her şey de uzmandı. Onun gibi birisi orduda bulunsaydı, yüzbaşıların arasında bir yıldız gibi belli olurdu.

 

Fakat…

 

Fakat…

 

Neden bastırılıyordu?

 

İki bıçak ve hançer o kadar hızlı çarpışıyordu ki gözle görmek imkansızdı. Melaine dahi üstün görüş gücüyle silüetlerini görebiliyordu.

 

Yumruk, tekme, saplama, kesme, biçme, yarma, tokatlama, tıklatma, çelme, dirsek, diz ve hatta kafa saldırıları bile. İkili saniyeler içinde onlarca kez çarpıştı.

 

Kirli oyun, David’in asıl uzmanlığı buydu. Afrika’daki hayatı tecrübe ettikten sonra prensiplerini bir kenara fırlatmıştı. Nedeni ise ölüm-kalım arasında prensiplerin ayak bağından farklı olmadığını anlamasıydı.

 

Bu yüzden dövüşürken kazanmasını sağlayacak her şeyi yapardı. O bir savaşçıydı, dövüş sanatçısı değil.

 

Fakat neden kazanamıyordu?

 

‘Bir yapay zeka ile çatışıyorum sanki…’

 

Her hareketi öngörülüyor ve buna uygun cevap veriliyordu. Bu oldukça korkutucu bir şeydi. Zira kırk yılı aşkındır paralı askerlik yapan David sezgilerin bu kadar kuvvetli olamayacağını biliyordu.

 

‘En korkutucu yanıysa yaptığım hareketi tekrar yapamıyorum.’

 

Bir dahi!

 

Rakibi bir dâhiydi.

 

‘O zaman hızla hareket etmem gerekiyor.’

 

Hançer ile bıçak çarpışında kıvılcımlar ve tiz bir ses yükseldi. David’in elindeki bıçak yere düştü ve kalın eli kaplan pençesini andırırcasına büküldü.

 

Tam saldıracaktı ki…

 

Bang!

 

Sağ kanadını keskin bir acı kapladı.

 

Melaine ateş etmişti.

 

Ama neden?

 

Görüşünü kan kırmızı bir manzara kaplayana kadar durumun farkında değildi.

 

Gencin hançer tutan kolunda büyükçe bir delik açıldı. David anlık bir tepkiyle yumruğunu gencin göğsüne geçirince kan kusmasına neden olmuştu.

 

Genç ipi kopmuş bir uçurtma gibi uçtu ve yere düşünce acıyla inledi.

 

Huff~ Huff~

 

David kan akan kanat bölgesine elini bastırdı ve omzuyla gözüne giren ter damlalarını sildi. Melaine de kısık sesle nefes alıyordu. Bacakları ağır bir yükün altındaymış gibi titriyordu.

 

Gerçekten geçirdiği yirmi saniye ölümle doluydu.

 

“Ses çıkarmıyor.”

 

Melaine tekrar ateş etmek üzereydi ki son gördüğü şey ona doğrultulmuş bir namluydu.

 

“Hik!”

 

「Bir kişiyi öldürdünüz.」

「Beş ölüm puanı kazanıldı.」

 

David fal taşı gibi açılmış gözlerle Melaine’nin yıkılan bedenini izledi.

 

O anda savaş alanının en önemli kuralını unuttuğunu fark etti.

 

Bang!

 

Alnında bir delik açılırken hatasını fark etmişti.

 

「Bir kişiyi öldürdünüz.」

「Beş ölüm puanı kazanıldı.」

 

“Düşmanını asla küçümseme…”

 

Vücudu çökmenin eşiğindeydi ancak zaferin tatlı aroması onu uyanık tutmak için yeterliydi.

 

“Planları değiştiriyoruz.”

 

Akira yorgun bir gülümsemeyle yanına geldi.

 

10 saat sonra…

「Bir kişiyi öldürdünüz.」

「5x Ölüm Puanı kazandınız.」

「Bir kişiyi öldürdünüz.」

「5x Ölüm Puanı kazanıldı.」

 

Daichi kanla ıslanmış vücudunu yere bıraktı.

---

 

「Duyuru!」

「Eğitim sona erdi!」

「Başarımlara uygun olarak unvanlar atanıyor.」

「Hayatta kalan yirmi kişiden birinin şartları yerine getirmediği fark edildi.」

「İnfaz edildiler.」

 

Issız tavana bakarken zihninde soğuk bir ses yankılandı.

 

----Sıralama----

Sıra 1: Arima Kageaki (Shinigami)

Öldürme Sayısı: 16

---------

Sıra 2: Surano Rosa (Kara Mamba)

Öldürme Sayısı: 10

---------

Sıra 3: Rüzgâr (Köpek Tanrı)

Öldürme Sayısı: 7

---------

Sıra 4: Fumihiko Daichi (Kımıltısız)

Öldürme Sayısı: 6

----------

Sıra 5: Yıldırım (Muhafız)

Öldürme Sayısı: 5

----------

Sıra 6: Watanabe Akira (Fırtına)

Öldürme Sayısı: 4

                                                                                          -----------

Sıra 7: Yang Chen (Rehber)

Öldürme Sayısı: 3

---------

Sıra 7: Namgung Nam-Joo (Gumiho)

Öldürme Sayısı: 2

----------

Sıra 8: Veronica (Kara Dul)

Öldürme Sayısı: 2

---------

Sıra 9: Lovzansky Mitrofan Semyonovich (Kış Askeri)

Öldürme Sayısı: 2

----------

Sıra 10: Trần Xuân Mai (Bora)

Öldürme Sayısı: 2

-----------

 

「Sıralamaya uygun ödüller veriliyor…」

「60x Ölüm Puanı kazanıldı.」

[Potansiyel tespit ediliyor.]

[Tebrikler!]

[Altın Damga’ya uygun görüldünüz.]

[Unvan: Kımıltısız]

[Unvanlı Altın Damga’ya uygun görüldünüz.]

 

Ayakta kalan on dokuz kişi aynı benzer mesajlar aldı. Her birisi yüz kişi arasında hayatta kalmıştı. Kimileri birçok kez ölümle karşılaşmış, kimi zar zor sona kalmış, kimi de basitçe kazanmıştı. Ancak ortak özellikleri, bundan sonra hiçbiri için huzurlu günler yoktu.

 

Akira ve Daichi birbirlerine baktılar. Melaine ve David ile olan savaştan sonra Daichi yem görevini üstlenmiş, Akira ise avcı görevini üstlenmişti. Nedeniyse Daichi’nin ağır yaralanmasıydı. Sağ kolu artık işlevini yitirmişti, vücudu bıçak yaraları ile kaplıydı.

Hareket etmek bile acı veriyordu ona ama hareket etmezse elenecekti. Bu korkuyla hareket etmişti.

 

Sonunda çatıya çıkmış ve McMillian ile etrafı keserek yerlerini korumuşlardı. Sonrasında ise baskın yemişler, ölümle burun buruna gelmişlerdi.

 

「Eğitim sona erdi!」

「Ölümün kol gezdiği acımasız topraklara gönderiliyorsunuz…」

 

Herkesin gözleri birden karardı.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44390 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr