Bölüm 11: Ekiple Tanışma

avatar
334 4

Solgun Taht - Bölüm 11: Ekiple Tanışma




Daichi, dojonun arkasındaki binaya Sermest eşliğinde gitti. Sermest yol boyunca hiçbir şey söylemedi. Mavi gözleri bir okyanus kadar durgun ve sakindi. Sarhoşluğundan eser kalmamıştı.

 

Dojonun arkasındaki bina üç katlıydı ve her yönüyle sıradandı. Amerika da herhangi bir yerde görebileceğiniz apartmanlara benziyordu.

 

Sermest öncülük etti. Binaya girdikten sonra merdivenlere çıkmadılar, bunun yerine bodruma inen merdivenlere yürüdüler. Merdivenlere vardıktan sonra toz tutmuş bir duvara üç kere tıklattı. Hemen ardından Sermest arkasını döndü ve merdivenlerden inmeye başladı.

 

Daichi ne olduğunu pek anlamadı ama yine de Sermest’i takip etti.

 

Sermest merdivenlerden indi ve ikinci dönemeçteki duvardan tıkırtılar geldi. Duvarı kaplamış tozlar döküldü ve duvar dönmeye başladı.

 

“Burada gördüğün hiçbir şeyi başkalarına söylemeyeceksin.”

 

Daichi kafa salladı ve açılan duvardan içeri giren Sermest’i yakından takip etti. Karanlık kısa bir koridorda ilerledikten sonra turuncu loş bir aydınlatmayla karşılaştılar, ilerlemeye devam ettiler ve tekrardan döndüler. Bu sefer önlerinde tahta bir kapı vardı.

 

“Altın Karga da ki herkes yüzünü diğerlerine göstermek zorundadır. Aramızdaki güven bağını sağlam oluşturmak için bu oldukça önemli. Ayrıca yaşını, milletini, toplumdaki statünü de açıklamak zorundasın. Anlayışla karşılayacağını umuyorum.”

 

“Karşılıklı olduğu sürece sıkıntı değil.”

 

Daichi’nin reddetmek gibi bir düşüncesi yoktu. Zaten öğretmeni buradaydı ve yalnızca birkaç tıkla tüm geçmişine ulaşma imkanı vardı.

 

“Pekala, içeri gir. Ekibin tüm üyeleri Akira için burada. Bu bizi birçok sıkıntıdan kurtaracak.”

 

Sermest kapıyı açtı ve içeri girdi. Daichi de arkasından girdi.

 

Odanın duvarları koyu yeşille boyanmıştı. Turuncu ampul tavana asılıydı, ampulün hemen altında bir sehpa ve onu dört bir yandan çevreleyen buğday sarısı koltuklar bulunuyordu. Koltukların arkasında, duvara dayanmış tahta kasalar vardı. Hemen üzerlerinde duvar askısı ile asılmış yelekler, kılıçlar ve bıçaklar duruyordu.

 

Üzeri biralarla dolu sehpanın etrafındaki koltuklara yedi yetişkin kurulmuştu. Ortama bir kutlama havası hakimdi.

 

Sermest içeri girince gözler birden ona döndü.

 

“Yeni eleman bu mu?”

 

Bir kolunu Akira’nın omzuna atmış İngiliz adam Daichi’ye baktı. Cam gibi saf ve parlak mavi gözlere ve dağınık kısa sarı saçlara sahipti. İnce ve uzun bir yapısı vardı.

 

“Daichi!”

 

Akira, Sermest’in arkasında duran Daichi’ye baktı ve haykırdı. Mutlu olduğu kıvrılmış dudaklarından ve parlayan gözlerinden anlaşılabilirdi.

 

“Bu sefer oldukça şanslı sayılabiliriz. Diğerlerinin aksine bizim paralı asker grubumuzda iki unvanlı çaylak var. Üstelik ikisi de ilk onda yer edinmiş ve deha dediğimiz sınıfa yakınlar.”

 

Sermest bu sözlerinden sonra koltuğa gitti ve boş bir yere oturdu. Masanın üzerinde duran teneke biralardan bir tanesini açtı ve büyük bir yudum aldı.

 

“Şimdi kendini tanıt.”

 

Daichi kafasını salladı. Sekiz kişinin bakışları altında huzursuz hissediyordu ama bunu dile getirmedi.

 

“Adım Fumihiko Daichi, 16 yaşındayım, Japonya da lise öğrencisiyim.”

 

“Maskeni çıkar ve bize yüzünü göster!”

 

Odada bulunan iki kadından minyon olanı heyecanla söyledi. Akira’dan bazı duyumlar aldığını söylemek yanlış olmazdı.

 

Daichi, bu kadının Akira’nın ‘abla’ dediği kişi olduğunu anladı. Eğer doğruysa bu Michael isimli adamın karısı ve Hayalet unvanlı adamın da kız kardeşi olduğunu gösteriyordu. Kısaca ekipteki en etkili figür oydu.

 

“Pekala, Ayano-san.”

 

Maskesini tuttu ve yavaşça çekti. Derisini söküyormuş gibi acı bir hissiyatın ardından beyaz maske eline geldi ve yüzü ferahladı.

 

“Kya~ Ne kadar da sevimli! Akira’nın küçüklüğüne benziyor.”

 

Ayano, Daichi’nin onu tanımasına şaşırmak yerine yüzüne odaklandı. Daichi ikisi arasında bir benzerlik olduğunu düşünmüyordu. Akira’nın geçmişi hakkında biraz fikri vardı ama nasıl bağdaştırıldığını anlam veremedi.

 

Ayano ayağa kalktı ve Daichi’nin yanına geldi.

 

“Ben Ayano, soy adım McCay. Bir unvanım yok ama ekip dışındakiler beni Doktor McCay olarak çağırır. Amerika da bir doktorum. Yaralandığında bana gelebilirsin. Şimdi sana ekibi tanıtayım.”

 

Neredeyse ikiziymiş gibi gözüken ancak ondan daha uzun olan yakışıklı Japon adamı işaret etti.

 

“Aomine Tomoaki. Kendisi benim küçük kardeşim olur. Kendisi de bizim gibi Japon’dur. Şansına o da Japonya da kendi kafesini işletiyor. Bir sorunun varsa ondan yardım isteyebilirsin. Kardeşim diye söylemiyorum, kendisi savaşmak konusunda bir dehadır. Desem de otuz iki yaşında bir amcadan farksız. Ah, bir de unvanı Hayalet.”

 

Aomine yalnızca el salladı ve birasını yudumlamaya devam etti.

 

Ayano diğerlerini tanıtmaya devam etti. Kocası Michael grubun yöneticisiydi. Görevleri o alırdı ve muhasebe işlerini o hallederdi. Aynı zamanda orta menzilli savaşlarda ustaydı. İkili savaş alanında tanışmıştı. Yedi yıldır evlilerdi. Amerika da boks öğretmenliği yapıyordu. Unvanı yoktu.

 

Akira’nın yanındaki adam Ethan Wood, yirmi beş yaşında ve İtalya’da küçük bir şirketin başındaydı. İz sürmede ustaydı ve insanlar Köpek diye seslenirdi. Unvanı yoktu.

 

Diğerlerini de tanıttı. Ortalama yaşları 30 olan orta yaşlı insanlardı hepsi.

 

İçlerinde yalnızca Patron Sermest unvanıyla öne çıkıyordu. Keskin nişancılık, operasyon yönetme ve taktiksel savaşlarda tam bir profesyoneldi. Yalnızca birkaç önce eşini kaybettiği için kendini alkole vermişti ama savaşmaktan asla vaz geçmemişti. İsmi Aleksander idi. Dünya da İrlandalı profesyonel işsizdi.

 

Daichi, Akira, Aomine ve Aleksander dışında unvanlı yoktu.

 

“Tanışma faslı bittiğine göre bu veledi eğitecek kişiyi seçmeliyiz.”

 

Sermest kendine yeni bir bira açtı ve Daichi’nin oturması için yer açtı. Daichi yanına oturdu ve iç çekti.

 

“Aomine bu iş için en uygun kişi.”

 

Soğuk ve heybetli sesiyle Michael konuşmuştu. Sesi insanı ürküten bir kasvet yayıyordu.

 

“Katılıyorum. Yakın dövüş konusunda en beceriklimiz o.”

 

“Evet, o eğitmeli.”

 

Ayano ve Ethan’da buna katıldı. Aomine karşı çıkacak bir şey söylemeden yalnızca birasını içti.

 

“Tüfek kullanmayı öğrenmek istiyorum.”

 

O sırada Daichi’nin sesi diğerlerinin dikkatini çekti.

 

Aleksander ona döndü.

 

“Yalnızca bir şeyde ustalaşabilirsin. Tüfek kullanmak basit gibi gözükebilir ama oldukça zordur. Zira önemli olan vurmak değil, vurulmamaktır.”

 

“Sadece tek bir kurşuna tahtalı köyü boylayabilecekken neden yakın dövüşte uzmanlaşayım ki? Tüfek kullanmayı tercih ederim. Özellikle keskin nişancı tüfeklerini. Lütfen, beni bu konuda eğitin.”

 

Herkes birden konuşmayı kesti.

 

Herkes her şeyde başarılı olamazdı. Yalnızca tek bir alana odaklanmak ve onda ustalaşmak büyük zaman ve emek isterdi. Bundan kaynaklı olarak herkes her şeyde ustalaşmak gibi bir imkana, lükse veya zamana sahip değildi.

 

Bu dünya da ustalık güçten bile daha önce geliyordu. Solgun Taht yardımı ile fiziksel ve zihinsel gücü yükseltebiliyor olsalar da herkes bir konuda uzmanlaşırdı.

 

“Hm… Neden denemiyoruz?”

 

Akira daha fazla dayanamadı ve konuştu.

 

“Daichi’yi tanırım. İki yıldır benim öğrencim ve açıkçası söylemem gerekirse gördüğüm en yetenekli kişi. Ona birkaç ay Aikido eğitimi verdim ve bu kadar kısa sürede sıfırdan benimle dövüşebilecek seviyeye yükseldi.”

 

“Öyle olsa bile bunun için yeterli adamımız yok. Solgun Taht için olan yarışı biliyorsun. Ayrıca silah elde etmek çok zor. Görevler de malum, hızlı davranmak zorundayız.”

 

“Peki ya yakın dövüşte çoktan belli bir seviyeyi aşmışsa? Eksik olduğu konu yalnızca ateşli silah kullanımı. Bir de dövüş tecrübesi edinmesi gerekiyor.”

 

“Saha görevlerinde ne yapacağız?”

 

“Görevlerde yanımızda bulunur ve ne yapacağını gösteririz.”

 

“Hm…”

 

Aleksander elini çenesine koydu ve gözlerini kapattı. Bir süre düşündükten sonra gözlerini açtı ve Daichi’ye ardından Akira’ya baktı.

 

“Kefil misin?”

 

“Anlamadım?”

 

“Daichi’ye kefil olabilir misin?”

 

“Evet. Kaybedecek çok şeyi var.”

 

Aleksander’ın sorunu Daichi’yi eğitmek değildi. Daichi’nin sadakatiydi. Bu dünya da güven nadiren görülen bir şeydi. Altın Karga gibi profesyonel paralı asker grubu bile sadece sekiz kişiden oluşuyordu. Bunun sebebi yetenekli adam bulamamaları değildi, güvenilir adam bulamamalarıydı.

 

Akira kefil olduğuna ve kaybedecek çok şeyi olduğuna göre güvenilir olduğu söylenebilirdi.

 

Aleksander tekrar gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

 

“Pekala. Akira sen ona tüfek kullanımını öğreteceksin. Michael işaretleri, operasyonlarda ne yaptığımızı ve bilmesi gereken temel şeyleri öğretecek. Keskin nişancı tüfeklerini ona anlatacak kişi benim, Aomine, sen de bıçak ve yakın dövüş eğitiminden sorumlusun.”

 

İki kadından diğerine döndü. Kendisi bir Çinliydi ve Daichi hariç ekipteki en genç kişiydi. İsmiyse…

 

“Luo Yuhan, her gün Daichi ile savaşacaksın ve becerilerinizi geliştireceksiniz. Babanla aramızda bir dostluk olduğu için sana en uygun rakibi veriyorum. Kıymetini bil.”

 

“Anlaşıldı Alexander Amca.”

 

“Patron.”

 

“Anlaşıldı Patron.”

 

“Tamamdır!”

 

Aleksander bir teneke kutu bira daha çıkardı ve kapağını açtı.

 

“Bugün herkes sarhoş oluyor! Akira’nın yıllar sonra aramıza dönmesine ve yeni çaylağın katılışına içiyoruz!”

 

“Şerefe!”

 

---

  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44390 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr