Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 3


“Hiç yorulmaz mısın?”

 

Büyü taşlarıyla aydınlatılmış çalışma odasındaki kitapların ve dosyaların sayısı sayılamazdı. Çalışma masasında oturan orta yaşlı kadının bakışları önündeki dosyalardan karşısındaki adama döndü. Adam neredeyse iki metre boyundaydı. Göğsüne uzanana gri sakalları, karanlığı delip geçen siyah gözlere sahipti.

 

“Sen mi geldin ağabey? Fark edemedim.”

 

Kadının ağzından çıkan kelimeler sıradan olmasına rağmen insanı rahatlatan bir tınıya sahipti. Kelimelerin hissettirdiği şeytanca güç insanı intihara sürükleyebilirdi. Bulunduğu konuma yükselmesini sağlayan güçlerden biri de buydu. Ağzından çıkan kelimeler binlerce kılıcın yapamayacağı şeylere kadirdi.

 

“Öyle sıkı çalışıyorsun ki geldiğimi dahi fark edemedin. Bu kadar sıkı çalışmak zorunda mısın?”

 

Yaşlı adam kadına yaklaştı ve çalışma masasının yanındaki koltuklardan birine oturdu. Ashborne Ailesi’nin üç numaralı figürüydü. Ana soydan olmamasına rağmen gücü sayesinde bulunduğu konuma gelmeyi başarmıştı.

 

Senato Lideri, Claude van Ashborne.

 

“Magus ve Huxley Ailesi son zamanlarda sınırlarımıza keşif birliği gönderiyor. Elçileri ile iletişime geçtim ama bir gelişme yok. Keşifler için taşeron kullandıklarından aralarında bağlantı sağlayabileceğimiz bir kanıt da yok.”

 

Huxley ve Magus aileleri Kutsal İttifak’ın en güçlü sekiz ailesinden ikisiydi. Bilhassa Magus Ailesi’nin politik arenadaki gücü Ashborne Ailesi’ni dahi geçmişti. Huxley Ailesi ise İblislere karşı olan savaşta ön saflarda yer alıyordu. Bu yüzden askeri gücü Ashborne’un hemen ardından geliyordu.

 

“Bunlarla aile reisinin ilgilenmesi gerekiyor. Hah, cidden fazla çalışıyorsun.”

 

“Yapacak bir şey yok. Doğru ya, seni buraya getiren nedir?”

 

“Yedinci hakkında konuşmak istiyorum.”

 

Kadının kaşları hafifçe havaya kalktı. Sakin ifadesinin yavaşça bozulduğu görülebilirdi. Her varlığı afallatabilecek yüzünde tarifsiz bir nefret ortaya çıktı.

 

“Cain mi?”

 

“Evet. Teorik derslerde yan ailelerdeki herkesi geride bırakıp A sınıfına yükseldiğini duydum. Kısa bir süre önceye kadar sessizdi. Fakat birden kendini göstermeye karar verdi.”

 

Ashborne Ailesi’nin eğitim enstitüsü olan Kara Kılıç Kalesi dört farklı sınıfa ayrılırdı. ‘D’ sınıfı eğitime yeni başlayan 8-10 yaşları arasındaki öğrencilerin bulunduğu sınıflardı. 10-12 yaşları arasında olan ve Kılıç Acemisi seviyesine erişmiş çocuklar ‘C’ sınıfına erişirdi. 12-16 yaşlarındaki çocuklar ise ‘B’ sınıfına erişirdi. B sınıfındaki herkes Kılıç Uzmanlığı’na hazırlanırdı.

 

Ve son olarak A sınıfı.

 

A sınıfındaki herkes Kılıç Uzmanı seviyesine adım atmış olurdu. Kılıç Uzmanı olan öğrenciler ailenin bir şövalyesiymiş gibi muamele görür ve iki yıllık zorunlu hizmet için görevlendirilirdi. Bu süreçte üstleri tarafından değerlendirilir, mezun olurlardı.

 

Cain daha Mana eğitimine başlamamış bir veletti. Teorik bakımından A sınıfına ulaşmış olması demek görmezden gelinemeyecek bir değişken ortaya çıkmış demekti.

 

Vladimir’in annesi olarak Evelyn böyle bir şeye izin veremezdi.

 

“Bunun ne demek olduğunu biliyorsun değil mi?”

 

Claude ifadesizce kız kardeşine baktı. Ashborne ailesi güçlünün hayatta kaldığı bir savaş alanıydı. Aile reisliği için yapılan taht kavgası her zaman kanlı olmuştu. Kimin ne yapacağı hiçbir zaman belli olmazdı.

 

Bu yüzden alevleri daha başlamadan söndürmek bir kuraldı.

 

Evelyn’den önceki kişilerde kendi çocuklarının geleceği için benzer entrikalar kurmuş, cinayet işlemiş ve her şeyi yapmıştı. Çünkü bunun sonucunda sadece çocuklarının değil kendi hayatları da tehlikedeydi.

 

“Ne yapabilirim ki? Kara Kılıç Kalesi adının hakkını veriyor. İçeriye birini sokup suikast düzenlemek imkansız. Daha önceden yaptığımız zehirleme, öldürme ve psikolojik intihar girişimleri başarısız oldu.”

 

“Birisi tarafından korunuyor olabilir mi?”

 

Evelyn Cain doğduğu andan itibaren defalarca kez suikast girişiminde bulunmuştu. Fakat nasıl olduysa Cain hiçbir zaman zarar görmemişti. Her daim kıl payı kurtuluyor ya da onun yerine bir başkası ölüyordu.

 

Üstelik Kara Kılıç Kalesi’nin girilemez olmasının sebebi de başarısız olan bu suikast denemeleriydi. Son yaptıkları suikast girişiminde bir gardiyanı öldürmüşlerdi. Bu yüzden Kara Kılıç Kalesi’nin güvenliği sıkılaştırılmıştı.

 

“Asıl soru onu kim koruyor?”

 

Evelyn en muhtemel varis olan Vladimir la Ashborne’un annesiydi. Vladimir çoktan yirmi yaşına gelmişti. Zorunlu hizmet görevini bitirdikten sonra aileye dönecekti. O zaman kimse Evelyn’i durduramayacaktı.

 

İkinci genç efendi Valentine dışında ona karşı koyabilecek kimse yoktu. Birinci genç efendiyi çoktan saf dışı etmişti. Diğer varisler ise kontrolündeydi. Endişe edecek bir şey yoktu. Cain gibi bir değişkeni de aradan çıkardıktan sonra önünde hiçbir engel olmayacaktı.

 

“Aile reisi olabilir mi?”

 

“İmkansız. Barbar kabileleri ile olan savaşla meşgul. Odaklanacağı son şey kendi kanından birisi olur.”

 

Evelyn kalemi eline alırken derin bir iç çekti ve abisine bakarak konuşmaya devam etti.

 

“Aklımda bir plan var. Benim için bir şeyler yapman gerekiyor sadece.”

 

---

 

Kara Kılıç Kalesi, Karagül Kütüphanesi’nin 3. Katı.

 

Çocuk esnedi, kitap okumaktan sıkılmıştı artık. Okumayı öğrendiği günden beri bitirdiği kitapların haddi hesabı yoktu. Birinci kat, ikinci kat derken üçüncü kattaki kitapların da hemen hemen hepsini bitirmişti.

 

Ayağa kalktı ve vücudunu biraz esnetti.

 

Güneş çoktan batmıştı. Kılıç ustalığı bakımından D sınıfında olsa da teorik olarak A sınıfında olması ona Kara Kılıç Kalesi’nde geçerli olan birkaç imtiyaz kazandırmıştı. En önemlisi artık kendisine ait bir odası olmasıydı.

 

Kütüphaneden dışarıya çıktığında orta yaşlı dadı yaklaştı, elindeki kürkü dikkatle çocuğun üzerine geçirdikten sonra saygıyla eğildi. Fakat bir gariplik vardı. Kafasını eğmişti, sanki göz göze gelmekten kaçınıyordu.

 

“Bana karşı bu kadar saygılı olmak zorunda değilsin, Anna. Sonuçta maaşını ödeyen kişi ben değilim.”

 

Anna çocuğun sesini duyunca irkildi.

 

“Ö-Öyle söylemeyin G-Genç E-Efendi.”

 

Çocuk Anna’nın yanından geçerken gülümsedi.

 

“Midemi bulandırıyorsun.”

 

 Ay gökyüzündeki yerini almıştı. Cain odasına vardıktan sonra hizmetçilerinin çıkmasını istedi. Yatak odasına giderken durdu ve kapıda bekleyen Anna’yı çağırdı.

 

“İlaçlarımı getir.”

 

Anna çabucak bir bardak su ve koyu mavi renkli hap getirdi. Cain hapı ağzına attı ve kıyafetlerini değiştirip yatağa girdi.

 

“Bugün hava çok soğuk. Nöbet tutmana gerek yok.”

 

Anna’nın adımları durdu, solgun bir yüzle arkasını dönüp korkuyla eğildi. Ardından ışığı kapatıp odadan ayrıldı. Dışarıdaki rüzgar her zamankinden daha keskin ve soğuktu. Ay, ürpertici ışıklarını Kara Kılıç Kalesi’nin üzerine salmıştı.

 

Cain’in gözleri kapandıktan sadece birkaç dakika sonra yağmur yağmaya başladı. Rüzgar cama vuruyordu, başlangıçta sakin olan yağmur giderek hızlandı.

 

O esnada karanlık bir gölge yavaşça yatağa doğru ilerledi. Pencereden sızan ay ışıkları gölgeyi aydınlatmak için yeterli değildi.

 

‘O kadın çoktan uykuya dalmıştır.’

 

Yatağın yanına geldiğinde hiç ses çıkarmadan hançerini yatağa sapladı. İşinde uzman olmasa da Mana eğitimi almamış bir velet için fazlasıyla yeterliydi. Yatağın beyaz örtüsü çok kısa sürede kıpkırmızı kesildi.

 

‘İşim bitti. Şimdi buradan kaçma vakti.’

 

Hançeri kaldırıp hedefi öldürdüğünden emin olmak için örtüyü kaldırdı. Bu tür işler için yıllarca eğitilmişti. Tam olarak kalbini deldiğinden emindi ki vücudu birden ürperdi. Kalbini soğuk bir pençe kavramıştı sanki.

 

Boom!

 

Elinde bir kılıçla ona doğru atılan orta yaşlı dadıyı görmek için aniden arkasını döndü. Dadının gözleri karanlıkta parlayan yıldızlar gibi ona bakıyordu. Yalnızca üst düzey suikast klanlarında bulunan Gizlenme becerisi bu dadının gözleri karşısında bir hiçti.

 

Suikastçının tepkisi hızlıydı, dadının ona ulaşmasını beklemeden cama doğru fırladı. Yüz yüze dövüşte bir suikastçının kılıç ustasına karşı kazanmasının imkanı yoktu. Hedefi öldürdüğüne göre kaçması gerekiyordu.

 

Bam!

 

Camı parçalayarak kendini sokağa attı, havada vücudunu döndürerek karşı binanın duvarına bastı ve kendisini yukarıya fırlattı.

 

Partneri yakınlarda olmalıydı.

 

Çatıya ulaştığında bir gölgenin onu beklediğini fark etti.

 

Suikastçı çatıya ulaştığında gölge onu karşıladı, yolunu kapattı.

 

“Sen de kimsin?”

 

Onun çalıştığı yerde suikastçılar hiçbir zaman kendi başlarına göreve çıkmazlardı. Görevdeki başarıdan emin olmak için her zaman ikinci bir suikastçı onlara eşlik ederdi.

 

Suikastçı yerde yatan bir cesedi görünce kalbini buzdan bir pençenin kavradığını hissetti. Boğazı kurumuştu.

 

Partneri yerde cansız bir şekilde yatıyordu.

 

Böylesine keskin bir şekilde öldürmek.

 

Karşısındaki bir profesyonel olabilir miydi?

 

Suikast başlayalı sadece on beş saniye olmuştu. Dadı tarafından fark edilip çatıya çıkması bir saniyesini almıştı. Ve bu süreçte ortağı çoktan öldürülmüştü.

 

Eğitimli bir suikastçıydı. Kılıç Uzmanı seviyesinde olmasının tek bir nedeni vardı. O da Kara Kılıç Kalesi’nin uzmanlarının gözünden kaçmaktı. Orta düzeye erişmiş Kılıç Uzmanları yüksek düzeyde Mana’ya sahip olurdu. Bu yüzden gizli bir şekilde hareket etmek zordu.

 

Kara Kılıç Kalesi’ndeki eğitmenlerin hepsi Kılıç Ustası seviyesine erişmişti. Ayrıca Kara Kılıç Kalesi’nin kale efendisi de Kara Şövalye seviyesindeydi.

 

Bu akıl almaz bir şeydi.

 

Bu denli kusursuz bir kesiği ancak Kılıç Ustası ve profesyonel katiller becerebilirdi.

 

Ama gölgenin yüzünü görünce tamamen şaşkına döndü.

 

“Sensin! Nasıl burada olabilirsin?!”

 

Suikastçının beti benzi attı.

 

Korkuyla geri adım atsa da soğuk bir demir parçası sırtına dayandı.

 

“Ani bir hareket yapma.” Anna soğuk bir sesle konuştu, “Önünde iki yol var. Kimlerden olduğunu söyle ya da öl.”

 

Suikastçı hançerini bıraktı ve dizlerini üzerine çöktü. Direnmekten vazgeçmişti. Kılıç Uzmanı olan dadı bir kenara çocuk dehşetengiz bir suikastçı çıkmıştı. Bir mücadele hiç şansı yoktu.

 

“Bildiğim her şeyi anlatacağım! Lütfen beni öld-“

 

Fakat cümlesini bitiremeden kafası gövdesinden ayrıldı. Kan bir fıskiye gibi sıçradı ve Anna’da dahil olmak üzere birçok yeri koyu kırmızıya boyadı. Anna’nın kalbi tanıdık manzara yüzünden tekledi.  

 

Cain kılıcındaki kanları savurdu.

 

“Bir daha benim adıma karar verme.”

 

“Neden acele ettiniz? Ondan bilgi edinebilirdik!” Anna korkusuna rağmen içindekileri tutamadı. Bu nadir bir fırsattı. Yıllar süren suikast girişimlerinin arkasındaki kişiyi bulmaları için bir fırsattı! Fakat bu fırsat ellerinden kayıp gitmişti.

 

Cain buz gibi gözlerle Anna’ya baktı.

 

Tanrım, sekiz yaşındaki bir çocuğun gözleri nasıl bu kadar soğuk olabilirdi?

 

Anna dişlerini sıkarak Cain’in gözlerine bakmayı sürdürdü. O günden beri ilk defa bu kadar cesurdu. Fakat Cain beklenmedik bir şekilde gülümsedi.

 

“Sadece sana söylediklerimi yapman gerekiyor Anna. Güvenebileceğim tek kişi sensin…” Cain etrafındaki cesetleri ve Anna’nın kanla kaplı olmasını umursamadan ona sarıldı. Küçük bedeni beklenmedik bir güce sahipti.

 

“Genç efendi! Daha ne kadar hayatınıza kastedecekler?” Anna hüzünlü bir şekilde gözlerini sildi.

 

“Az kaldı, dayan.”

 

Cain yumuşakça konuştu ve Anna’ya bir bakış attıktan sonra birkaç adım uzaklaştı.

 

“Şimdi beni öldür!”

 

Yüzünde ürpertici bir gülümsemeyle kollarını açtı.

 

  

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44799 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr