Aktif bir şekilde gelecek nesle eğitim veren Brixton halihazırda pek çok savaşa katılmış bir veterandı. Kılıç Ustası seviyesine ulaşana kadar binlerce barbarın ve canavarın canını almış, bir gölü doldurabilecek kadar kan akıtmıştı.
Görmediği insan kalmamıştı. Gençken de şu anki reisi takip edip ordusunda yer almıştı. Bazı yerlerde bizzat desteğini almıştı. Ailenin nadide ustalarından biri sayılabilirdi. Öğretmek konusundaki üstün yeteneği olmasaydı şu anda barbarlara karşı yapılan savaşta ön saflarda olabilirdi.
Daha öncesinde pek çok dövüş sanatçısı ve savaşçıyla birebir dövüşme fırsatı edinmişti. Her biri farklı bir tarzı benimsemişti. Alanında uzman kişilerdi. Brixton bu kişilerle savaşıp hayatta kalmayı başarmıştı.
Ancak Cain gibi savaşan çok az insan görmüştü.
Son derece atikti, devamlı olarak pozisyonunu değiştirerek adeta dans ediyordu. Ama on hareketinden yedi ya da sekizi aldatmacaydı. Gerçek ve sahteyi mükemmel bir şekilde kombine ederek alçakça tekniklere başvuruyordu.
O kadar büyüleyiciydi ki Brixton karşısında bir çocuk olduğunu unutup savaş alanında kazandığı yeteneklerini konuşturmaya başladı.
Brixton’un savaş teknikleri Cain’in gibi güçten ziyade hız ve çevikliği tercih edenlerle başa çıkmak için biçilmiş kaftandı. Son derece basit ve kurallıydı. Ancak arkasında bir dalganın güç ve esnekliğini barındırıyordu. Kara Şövalye Savunma Sanatı’nın ete kemiğe bürünmüş haliydi bu adam!
Savaş bir süre ortada seyretti.
Cain’in saldırıları arasındaki fark yavaşça açıldı, alnını terler kaplarken yüzünde sıkıntılı bir ifade belirdi. Brixton’un saldırılarını avuç içiyle savuştururken anlık olarak saldırı yapabilse de bu saldırılarının hiçbirisi Brixton’a etki etmiyordu.
Yaptığı her yüz hamlenin doksanı sahteydi. İlk başlarda Brixton’u sıkıntıya sokabilse de birkaç dakika sonra yaptıklarının hiçbiri işe yaramamaya başladı. Brixton onun hamlelerinin arkasındaki mantığı kavramıştı.
Savaş sadece birkaç saniye içerisinde tersine döndü. Brixton ayağını sertçe yere bastırdıktan sonra belini büktü ve avuç içiyle bastırdı.
Cain saldırıyı yediği gibi tüm düşünme kabiliyetini kaybetti. Göğsünün tam ortasına bir balyoz yemişti sanki. Sendeleyerek geriledi ve kalçasının üzerine düştü.
Cain derin bir nefes alarak yerden kalktı.
“Bu kadarı yeterli olur mu?”
“Fazlasıyla,” dedi Brixton yüzünde bir gülümsemeyle. İlk defa kendi neslinden olmayan birine karşı bu denli ciddi olmuştu. İlk başlarda birkaç hamle de bitireceğini düşünmüştü fakat zaman geçtikçe daha fazlasını görmek istemişti.
Aradaki fiziksel güç ve deneyim farkı yüzünden isteseydi on beş saniye içerisinde bitirebilirdi fakat bunun yerine Cain’in sınırlarını görmek istemişti.
“Dövüşmeyi kimden öğrendin?”
“Dadım Anna’dan Kara Şövalye Savunma Sanatı’nı öğrendim,” Cain hiçbir şey saklamadı. İlk adımını attığı günden beri Anna’dan eğitim alıyordu.
“Ancak gösterdiğin hareketler de Kara Şövalye Savunma Sanatı’nın bir izini göremedim.”
Ashborne Ailesi’nin en önemli savaş tekniklerinden biri olan Kara Şövalye Savunma Sanatı inanılmaz kuralcı bir dövüş sanatıydı. Hareketlerin her biri belli bir tempoyu takip eder, en zirve noktasında dominant bir dövüş sanatı olurdu.
Cain’in dövüş sanatı ise fazla biçimsizdi. Belli bir ritmi takip etmiyordu. Anlık olarak karar verip, sahtelerle gerçekleri karıştırmayı gerektiriyordu. Uzmanlaştığı takdirde en ölümcül biçimlerden biri olurdu fakat çok yorucuydu.
Ashborne Ailesi’nin dövüş tekniğinin temelinde askeri tarz yatardı.
Cain bir şey söylemedi.
Fakat sessizliği çok şey anlatıyordu.
“Kendi yorumunu kattığını söyleme bana!”
Nadiren de olsa bir dövüş sanatından başka bir dövüş sanatı türeten kişiler ortaya çıkıyordu. Bu kişiler savaş alanının gerçek katliam makineleriydiler. Bir dövüş sanatını yeterince öğrendikten sonra kendi yorumunu katıp kendine en uygun dövüş sanatını yaratmak mümkündü.
Bunu genelde Kılıç Ustası seviyesine erişmiş kişiler yapardı. Onlar için normal bir olaydı ancak bunu daha sekiz yaşındayken başarmak.
‘Tarihe geçecek değil de tarih yazacak kişi olabilir…’
Geçirdiği her dakika karşısındaki kişinin bir dâhiden çok daha fazlası olduğunu fark ediyordu. Bu kişilere bir verirsen onlar yüz olarak alırdı.
Normalde burada bitirecekti fakat Cain’e istediği kadar yüklenebileceğini fark ettiğinden devam etmeye karar verdi.
“Biraz dinlendikten sonra sana Kara Şövalye Kılıç Ustalığı’nın birinci adımı olan Kılıç Yolu’nu öğreteceğim. Şimdi otur ve beni dikkatlice dinle.”
Cain hızlıca yere oturdu ve nefesini sakinleştirdikten sonra can kulağıyla Brixton’u dinledi.
“İnsan vücudunda binlerce Mana Damarı vardır. Biz bunlara kısaca Vena deriz. Her insanın vücudundaki Vena miktarı ve şekli farklıdır. Ancak herkesin Venası benzeşir. Nesilden nesle aktarılan dövüş sanatlarının temelinde bu mantık yatar.”
“Mananı venalar aracılığıyla dolaştırır ve tekniklerin gizli gücünü ortaya çıkarırsın. Kılıç Yolu ise insan vücudundaki 3 Ana Vena’nın ve altmış üç Alt Vena’nın alışılmadık bir kombinasyonu ile aktive edilir. Bu kombinasyonu aklında tutmak ve bir refleks haline getirmek için aylarca çalışman gerekir. Zira savaş alanında dikkatini Vena üzerine verirsen kesinkes ölürsün, anladın mı?”
Cain kafasını salladı.
“Kılıç Yolu’ndan bahsedelim biraz da.”
Brixton gözlerini kapattı, derin bir nefes alırken sağ elinde bir kılıç belirdi. Bu kılıç daha öncesinde sırtında bulunan devasa kılıç Brock’tı. Kılıcın etrafı siyah bir aurayla kaplanmıştı, Brixton gözlerini açtığındaysa bir anda ortadan kayboldu.
VOOO-VOOO!
Yedi metre ötede aniden ortaya çıkınca bir ses patlaması meydana geldi.
BOOM!
Basit bir savurma olsa da Cain ne kılıcı ne de Brixton’un hareketini görebilmişti. Bu Kılıç Yolu’ydu, Ashborne Ailesi’nin birinci tekniği…
Brixton Cain’in yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce istemsizce gülümsedi. Devasa kılıcını ortadan kaldırdıktan sonra konuşmaya başladı.
“Ölüm getirmek için gerekli olan tek kılıç… Kara Şövalye Kılıç Ustalığı’nda uzmanlaşmış kime sorarsan sor, herkesin vereceği tek bir cevap vardır: ‘Kılıç Yolu, kılıç ustalığının özüdür.’ Sana insanüstü bir algı ve kılıç hissiyatı verir.”
“Kılıç Yolu her şeyin temelidir.”
Ashborne Ailesi Kutsal İttifak’ın en güçlü savaş makinelerinin yetiştiği yerdi. Hangi soydan geldiği fark etmeksizin her biri birer ölüm makinesiydi. Silahlar üzerindeki uzmanlıkları bir kenara oldukça zengin ve güçlü bir orduya sahiplerdi.
Özel kuvvetleri olarak bilinen ve Ashborne Ailesi’ni temsil eden Kara Şövalye Tugayı şüphesiz kıtanın en güçlü birlikleri arasındaydı. İmparatorluk Ailesi’nin Altın Şövalyeleri ve Işık Kilisesi’nin Işık Şövalyeleri ile beraber anılıyordu.
Bunun en büyük sebebi Ashborne Ailesi’nin güçlüye olan saygısıydı. Yeterince başarım elde etmiş birisi ailenin ana tekniklerini elde edebilirdi. Şu anki aile reisinin kullandığı teknik ile çocuklara öğretilen teknik aynıydı.
İşte bu herkese aile reisi kadar güçlü olma fırsatı veriyordu. Ashborne Ailesi’nin bu kadar rekabetçi olmasının ana nedeni de buydu. Rekabette önde olmak istiyorsanız yetenekli ve azimli birisi olmalıydınız.
Kılıç Yolu: Kara Şövalye Kılıç Ustalığı’nın temel tekniğiydi. Diğer tüm teknikler bu tekniğin üzerine inşa edilirdi.
“Gözlerini kapat ve sana aktaracağım Mana’yı reddetmeden yönergelerimi takip et.” Brixton lotus pozisyonunda oturdu ve avuçlarını meditasyona girmeye çalışan Cain’in sırtına yerleştirdi. Mana ile birkaç saat önce tanışmış birisine bunları öğretmek biraz üstüne gitmek olurdu fakat Cain’in bunun üstesinden gelebileceğine dair olan inancı tamdı.
Onun sınırlarını öğrenmek istiyordu.
Cain gözlerini kapattı ve iç dünyasına odaklandı.
O esnada vücuduna soğuk bir şeyin girdiğini hissetti. İçi kıpır kıpır olmuştu, garip bir histi. Bu soğuk şeyin gaza benzeyen bir yapıya sahip olduğunu keşfettiğinde Mana olduğuna emin olmuştu. Vücudu kaldıramayacağından olsa gerekti, Brixton Mana’sının yoğunluğunu düşürmüştü.
Mana vücudunda kör bir şekilde biraz dolaştıktan sonra belli bir yörüngeyi takip etmeye karar verdi. Kalbinin çevresindeki birinci Vena’dan ikinci Vena’ya geçerken ayaklarına ardındansa tekrardan yukarıya doğru akmaya başladı.
‘İnanılmaz! Bir engelle bile karşılaşmadım.’
Daha önceden kullanılmayan Vena’lar tıkanık olurdu. Aynı venayı binlerce kez kullandıktan sonra tüm tıkanıklar açılır ve Mana akışı kusursuzlaşırdı.
‘Eşsiz bir vücudu var.’
Kısa bir süre içerisinde on ana Vena’nın üçünden geçmiş ve onların altındaki sayısız Vena arasından en ıssız yedisinin içinden geçerek başlangıç konumuna geri dönmüştü.
Gözlerini açtı ve sordu, “Ne kadarını hatırlıyorsun?”
Cain meditasyondan uyandığında etrafındaki hava titredi. Gözleri bir yıldız kadar parlak ancak bir mızrak kadar da deliciydi.
“Hepsini…”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..