Bölüm 16: Bu Şüphe İnsanı Delirtebilir

avatar
104 0

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 16: Bu Şüphe İnsanı Delirtebilir


Pazar alanı kalabalıktı. Sokağın iki köşesine tezgahlarını açmış esnaf her türden eşyayı satıyordu. Ağırlıklı olarak balık satışı yapılsa da bazı tezgahlarda sebze ve hatta silah satanlar bile vardı.

 

Chris’in rehberliği altında Cain tezgahları ziyaret edip merakını giderdi. Chris ilk defa Cain’i böylesine görüyordu. Üç hafta boyunca acımasızca birilerini öldüren o değilmişçesine çocuksu bir ifadeye sahipti.

 

Sebze pazarının sonuna geldiklerinde çocukları eğlendiren bir adamla karşılaştılar. İki tarafında mavi alev saçan meşaleler vardı. Adamın etrafı Cain ile benzer yaşlara sahip çocuklarca sarılmıştı.

 

Elindeki parayı çocuklar gösterdikten elini çevirdi ve para yok oldu.

 

Cain adamın neredeyse burnunun dibine kadar girdi. Gözlerini kısarak etrafa baktıktan sonra gözleri bir nokta üzerinde durdu, tüm dişlerini gösterecek şekilde genişçe sırıtırken gözleri hilal şeklini aldı.

 

“Nereye bakıyorsun, velet? İzlemek istiyorsan usluca izle ya da toz ol.”

 

Dikkat çeken Cain çocukların gösteriye dikkat edememesine neden oluyordu. Adam sert bir dille uyarsa da Cain adama bakmadan saçlarından kavradı ve suratına dizini geçirdi.

 

Argh!

 

Adam kan donduran bir feryadın ardından yere yığıldı. Chris çoktan harekete geçmişti fakat bir saniye geç kalmıştı.

 

Cain meşaleleri kavrayıp tezgahlara doğru koşmaya başlamıştı.

 

“HAHAHAHAHAHA!”

 

Bir süre önceye kadar huzurla dolu Pazar alanı kısa bir süre içerisinde cehenneme döndü. İnsanlar yükselen alevlerin çılgınlığına kapıldı ve kargaşa her yere yayıldı. Cain tüm kalabalığın ortasında kahkahalar atarken oldukça garip görünüyordu.

 

Whosh! Whosh! Whosh!

 

Chris o esnada Cain’den yirmi metre uzaktaydı. Bir gürlemeyle açığa çıkan korkutucu auraları hissetmesiyle başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Cain’in iki metre çevresinde birbirinden güçlü üç gölge ortaya çıkmıştı.

 

Zaman onlar için yavaşladı.

 

“Genç efendi!”

 

Kılıç Ustası seviyesinin başlarındaki Manası patlayarak vücudundan sıçradı. Normalde iki saniyesini alacak mesafeyi saliseler içerisinde kat etti. Kılıcını kınından çektiğinde çoktan ses hızını aşmıştı, patlak veren rüzgar ve dört bir yana fırlayan sıradan insanların eşliğinde kan yükselti.

 

Gölgeler gelen bu ani darbeye karşı hazırlıklı değillerdi. Chris’in üstün kılıç yeteneği ikisinin anında parçalara ayrılmasına neden oldu.

 

Boom!

 

Son gölge görevin başarısız olduğunu fark ettiği gibi kaçmaya çalıştı fakat Chris ona izin vermedi. Ayağını sertçe yere bastığı gibi gölgenin önünde belirdi, kılıcını çektiğindeyse gölge için karanlık bastırmıştı.

 

Splash!

 

Tazyikli kan çevreyi kızıla boyadı.

 

Bağırışmalar ve feryatlar arasında sarkastik bir kahkaha atan Cain gözyaşlarını silerek öfkeden deliye dönmüş Chris’e baktı.

 

“Gerçekten de harika bir korumasın Chris. Saygımı kazandın…”

 

Chris kılıcını bir kez daha çekti, öldürme niyetini kontrol edemiyordu. Kışkırtıcı bir gülümseme Cain’in yüzünde belirdi. Vücudu kanlar içerisinde olmasına rağmen bundan en ufak bir şekilde tiksinmiyordu.

 

‘Ölmesi gerekiyor…’

 

Chris’in düşünceleri karmaşaya sürüklenmişti. Cain peşinde insan olduğunu kesinlikle biliyordu ve onları açığa çıkmaya zorlamak için bir karmaşa yaratmıştı. Fakat bu saldırı da sadece suikastçılar değil, bir düzineden fazla da sivil hayatını kaybetmişti.  

 

‘Bir genç efendinin yapacağı şeyler değil…’

 

Chris için binlerce haydudu öldürmenin verdiği rahatsızlık bir sivilin ölümünden daha azdı.

 

‘Çok büyümeden ölmesi gerekiyor…’

 

Neyse ki aklındaki düşüncelere hakim olmayı başardı. Bir asker olarak büyümüştü. Görev bilinci vicdanından daha güçlüydü.

 

“Neden bunları yapıyorsunuz? Bunu farklı bir şekilde çözebilirdik.”

 

Cain kafa salladı.

 

“Çok sığ düşünüyorsun Chris, bunu başka bir yolla çözemezdik.”

 

Kafasının içindeki düşünceleri yalnızca o biliyordu. En basit hareketine dahi dikkat ederek geçen sekiz yılın ardından sahneye çıkma zamanı gelmişti. Cain, diğerleri gibi olamazdı. Üstün bir yetenekle doğmuş olsa da bu sadece insanların ona olan öldürme isteklerinin büyümesine neden oluyordu.

 

Bu denli bir dezavantaja sahipken ondan öncekilerin yaptığı gibi pasif kalamazdı. Bir an önce bu meseleyi bitirip gerçek bir varis olmayı hak ettiğini göstermesi gerekiyordu.

 

Kaleden ayrıldıklarından beri birilerinin onları takip edeceğini biliyordu. Onları Pazar gibi kalabalık bir alana çekip ortaya çıkmaları konusunda kışkırtmıştı.

 

Planı başarılı olmuştu.

 

Fakat Chris yeterince güçlü olmasaydı, orada gerçekten de ölebilirdi.

 

“Ne demek istiyorsunuz?”

 

Bir süre susan Cain ağzını açtığında sesi titriyordu.

 

“Koskoca okyanus da seni barındıracak bir liman dahi bulamazken kendinden başka kime güvenebilirsin ki?”

 

“Etraf liman dolu değil mi?”

 

“Tüm limanlar şüpheli. Bu şüphe insanı deli edebilir.” Cain etraftaki cesetlere ve devam eden karmaşaya acı dolu gözlerle baktı, “Bu bir oyun ve oyun çıkarların uyumu değil, çatışması üzerine kurulu. Bu oyunda tek başımayım ve şüphe etmekten başka seçeneğim yok.”

 

Chris yumruklarını sıktı. Duygusal bir adam sayılırdı. Prensipleri ve gerçekleştirmek istediği hayalleri vardı. Cain gibi bir insanı hayatı boyunca hiç anlayamayacaktı. Ona göre sıkıntısı olan insanlar birbirleri arasında halletmeliydi.

 

Olayın dışındakilerin karışmasına gerek olmamalıydı.

 

“Üzerine düşünmene gerek yok. Sen vakti geldiğinde görevini yerine getirmekten çekinme yeter. Sonuçta burada bulunmanın asıl amacı bu değil mi?”

 

Burada daha fazla beklemelerine gerek yoktu. Cain karmaşada ölenlerin başında ağlayanlara son bir kez baktıktan sonra Chris’i beklemeden yoluna devam etti.

 

---

 

Akşama doğru Cain’in pazarda yarattığı kargaşa Ashborne Ailesi ile bağlantısı bulunan herkesin kulağına gitmişti.

 

Bir genç efendi pazarda sorun çıkartarak bir düzine sivilin ölümüne yol açmıştı! Ne büyük skandaldı ama! Cain’in böyle bir yaramazlık yaptıktan sonra basit bir ceza ile kurtulması imkansızdı.

 

Ancak olayın arka planı daha sonra ortaya çıkmıştı.

 

Onu öldürmek için kiralanmış üst düzey Uzman seviyesindeki suikastçıların haberleri duyulduğunda Yedinci Genç Efendi olan Cain’in cezalandırılmasının abartı olacağına karar verilmişti.

 

Patrik Vladimir’in öfkeden tahtını parçaladığı söylentileri dört bir yanda dolaşıyordu.

 

Ertesi gün toplanan senato da yedinci genç efendinin eğitimine bir hafta ara vermesi ve Cheron’un merkezindeki malikaneye gelmesine karar verilmişti. Işınlanma portalları aracılığıyla yola çıkan eskort ekibi öğle vaktinden önce Kara Kılıç Kalesi’ne varmıştı.

 

Kale idarecisi Constantine onları bizzat karşıladığında eskort ekibini görünce şok olmuştu. Doğrudan patriğin emri altında olan Özel Kuvvetler’den bir takım ve onlara önderlik eden mor saçlı yaşlı bir adam.

 

Özel Kuvvetler o kadar şaşırtıcı değildi fakat mor saçlı adamın kimliği bir başkaydı.

 

“Senatör buraya kadar zahmet verdiniz!” Constantine cana yakın bir gülümsemeyle mor saçlı yaşlı adama doğru eğildi.

 

Senatör Phillip Harmony.

 

Harmony ailesinin bir önceki aile reisiydi. Yaşından dolayı güçten düşmüş olsa da ticaret alanındaki tecrübesi sayesinde Ashborne Ailesi’nin ekonomisine yön veren isimlerdendi. Beyaz cübbelere bürünmüş kalbur vücuduna rağmen otoritesi Constantine’in erişemeyeceği noktalara ulaşmıştı.

 

“Bu yaşlı vücuda saygı göstermene gerek yok Albay.”

 

“Öyle demeyin efendim…”

 

Kişi ne kadar güçlü olursa olsun zamana karşı yenik düşüyordu. Sadece yetmiş yaşında olan Phillip yaşayacağı çok zamanı olmadığının farkındaydı.

 

“Genç efendi nerede?”

 

“Geldiğinizin haberini alınca hazırlanmaya başladı. İlk defa ailesini göreceği için çok heyecanlı.”

 

“Nihayetinde sadece sekiz yaşında.”

 

Olayların ciddiyetini anlamadığı için sekiz yaşındaki bir çocuğu suçlayamazlardı. Fakat her eylemin bir sonucu vardı. Kötü sonuçlar doğuran eylemler ise cezalandırılırdı. Cain bir daha böyle bir şeyi yapmayı dahi aklına getiremeyecekti.

 

Phillip gözlerini kısarak etrafa baktı. Kara Kılıç Tugayı en güçlü tugaylardan biri olarak şanına yaraşır bir askeri güce sahipti. Bilhassa Constantine ve tugay lideri Ashborne Ailesi’ne iz bırakacak başarımlarda bulunmuşlardı.

 

“Sen de bizimle geliyorsun, biliyorsun değil mi?”

 

Constantine utanç içinde kafasını salladı.

 

“Bunlar benim ihmalkarlığım yüzünden yaşandı. Cezam neyse onu çekmeye razıyım.”

 

“Hm…”

 

Phillip düşünceli bir şekilde gözlerini kıstı fakat ona fazla odaklanma fırsatı bulamadı. Malikanenin kapıları açıldı, içeriden oldukça sadece kıyafetlere bürünmüş ancak buna rağmen bir hayli sevimli görünen sekiz yaşlarındaki Cain çıktı.

 

Fuuu~

 

Rüzgar esiyordu.

 

“Gidebiliriz.”

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44798 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr