Bölüm 26: Uygulama Sınavı

avatar
189 0

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 26: Uygulama Sınavı


Kutsal İttifak’ın doğu bölgesinde gücüyle tanınan Ashborne Dükalığı’nın komşusu olan değişken ve uçsuz bucaksız yaban topraklar vardı. Burası Kutsal İttifak askerlerinin ‘sınır’ diye adlandırdıkları yerdi. Ejder Kuyruğu Sıradağları bu iki bölgeyi bir duvar misali ayırıyordu.

 

Sarp kayalıkları kesen dar ve derin koyakların yüksekliği kimi yerlerde 460 metreyi aşıyordu. Yağış sezonunda şelaleler gümbürtüyle bu uçurumlardan dökülüyordu. Aralarında en ünlüleri iki yüz elli metre yükseklikten dökülen Blue Eyes Şelaleri idi.

 

Blue Eyes Şelaleri döküldükleri noktadan itibaren binlerce kilometrelik bir nehri – Blue Fang’ı oluşturuyordu.

 

Sınav bölgesi sınırın birkaç kilometre uzağındaki bir bölgeydi. Sınav bölgesi içerisinde çok farklı biyomları barındırıyordu. Bir tarafta dayanıklı kayalıklar, bataklık, bir düzlük ve sonsuza kadar uzanan bir orman varken diğer taraf dik uçurumlar, ağaçlar ile otlaklar ve boğazı bölen kayalıklar ile doluydu.

 

Eğitmenler öğrenciler bölgenin farklı noktalarına bıraktıktan sonra ortadan kayboldular. Hiçbir yerde görünmeseler de öğrencileri uzaktan izlediklerini herkes biliyordu.

 

Cain sıkıntılı bir bölgeye bırakılmıştı.

 

Arkasında kaçabileceği bir yer yoktu. Doksan derecelik uçurumun en dip noktasındaydı, kafasını kaldırdığında en tepe noktasını bile göremiyordu.

 

Sınav bir hafta sürecekti. Öldürülen her barbar ve canavar için ekstradan puan kazanacaklardı. En çok puana sahip beş kişi ise bol keseden ödüllendirilecekti. Cain ve diğerleri için bu ödüller hayati öneme sahipti zira genelde bu ödüller Mana hapı ve özel bir teknik seçme hakkı oluyordu.

 

Cain ilk gün boyunca hiç kimseye rastlamadı. Elinde hançeri ve bir günlük erzakla dolu çantasıyla kendine bir yaşam alanı oluşturdu. Böyle bölgelerde böcekler ve zehirli bitkiler büyük sıkıntıydı. O yüzden rastgelen bir yerde yatmak riskliydi.

 

İkinci günün şafağında Cain avlanmak için harekete geçti. Yabani topraklardaki canavarlar medeniyetin olduğu bölgelerdeki canavarlarla kıyaslanamayacak kadar güçlüydü. Sınav da avlamaları gereken canavar ise Yaban Ayısı ve Kristal Boa Yılanı’ydı.

 

Yaban Ayısı üç metreden daha uzun figürüyle düşük seviye Kılıç Uzmanı seviyesindeki en güçlü canavardı. Tam güçteki bir pençe saldırısı savunmaya odaklanmış bir Kılıç Uzmanı’nı ağır yaralamak için yeterliydi.

 

Kristal Boa Yılanı ise bir ağaç gövdesi kalınlığına sahip dört metreden uzun kristal derili yılanlara takılan bir isimdi. Kristal Boa Yılanı orta seviye Kılıç Uzmanı’nın bile delmekte zorlanacağı türden bir deriye sahipti.

 

Cain ormana girdikten bir saat sonra bir Kristal Boa Yılanı ile karşılaştı. Bölge çok büyük olduğundan bu Boa Yılanı’nı bulması bir saatini almıştı. Bir ağacın gövdesine sarılmıştı, kristale benzeyen derisi yeşil renkteydi. Güzel ve zarif gözükmesinin yanında oldukça korkutucuydu.

 

Şu anki hali ile bile Cain’i tek lokma da midesine indirebilirdi.

 

‘Hm? Başkaları da mı var?’

 

Cain bir ağacın dalına konmuş ve çevreyi gözetliyordu. Kılıç Yolu sayesinde gelişmiş hisleri çevredeki canlı varlıkları hissetmesine olanak sağlıyordu.

 

‘Kendilerine çok güveniyorlar. Sessizlik gibi bir kaygıları yok.’

 

Gizlenmek gibi bir korkuları olmadığından Cain onların bir grup olduğunu düşünmüştü. Cain’den on beş metre ötedeki sık ağaçların tepesinde durmuşlardı ve dikkatle Kristal Boa Yılan’nı izliyorlardı.

 

Cain ilk defa bir canavarla karşılaşıyor olsa da diğerleri için durum öyle değildi. A sınıfın da sınavlar dışında geziler ve canavar öldürme alıştırmaları olurdu. Oldukça deneyimli olduklarını söylemek yanlış olmazdı.

 

‘Başlıyor.’

 

On dakikadan daha uzun süre ağaçta beklemiş olan grup artık daha fazla beklemedi ve saldırıya geçti. Toplam üç kişiydiler. İkisi kısa kılıç kullanıyorken birisinde oldukça sağlam bir zincir bulunuyordu.

 

Kılıçlı olanlar ağaçtan atlayıp hiç düşünmeden yılana saldırdı. Zincirli olan ise pozisyonunu değiştirip beklemeyi sürdürdü.

 

Tsss~!

 

Boa yılanı buna hazırlıklı gibiydi. Saldırıya geçen iki kılıçlı kişiye saldırmakta zaman kaybetmedi. Kuyruğu bir kırbaç gibi hareket etti ancak ikili bunu kusursuzca atlatıp yılana yaklaşmayı başardılar.

 

Yılan kafasını geriye çekti ve gövdesini feda ederek geriye çekilmeyi başardı.

 

İki derin yara yılanın gövdesinde belirmişti.

 

Boom!

 

Yılan ağaç gövdesinden geriye doğru fırladı ve ağzından ok misali zehir fışkırttı.

 

Zzzz!

 

Kılıçlı kişiler bunu bekliyormuşçasına zehirden kaçınıp yollarına devam ettiler. Cain ağaçta bekleyen zincirli kişinin canavarın arkasına doğru hareketlendiğini fark etti. Anlaşılan elindeki zincirle yılanı olduğu yere sabitlemeyi planlıyordu.

 

Oldukça esnek bir yapıya sahip olan boa yılanı için uygun bir taktikti. İki kişi onu rahatça kaçamayacağı bir yere doğru çekerken üçüncü kişi onu sabitlemek için fırsat kolluyordu.

 

Bu kişilerin canavar avlamak konusundaki deneyimi aşikardı.

 

Ne yazık ki Cain de oradaydı.

 

En başından beri bu canavarı kendisi için almak istiyordu. Başkaları onun için canavarı böyle bir duruma getirdiğine göre bundan fayda sağlamazsa kendini suçlardı.

 

Sessiz bir şekilde kılıcını kınından çekti. Bulunduğu ağaçtan diğer ağaca doğru zıplarken bir dal parçası kopardı ve tüm gücünü kullanarak zincirli kişiye doğru fırlattı.

 

“Heh?” çok ötedeki bir ağaçtan şaşkınlıkla dolu bir ses geldi.

 

Kılıçlılar tarafından saldırıya uğrayan boa yılanı kaçtığı yönden gelen sese tepki gösterdi. Kuyruğunu havaya vurarak yerden yükseldi ve takla atıp üç metre ötedeki ağaca saldırdı.

 

Boom!

 

Zincirli kişi bu ani saldırıya yeterince hızlı tepki veremedi ve yere yapıştı.

 

“Hassiktir! Maverick ağır yaralandı!”

 

Önde giden kılıçlı figürlerden birisi aniden rotasyon değiştirdi ve kuyruğunu saldırmak üzere kaldıran boa yılanına doğru fırladı. Kristal Boa Yılanı saldırmak için zehrinden çok üstün fiziksel gücünü kullanırdı.

 

Birden fazla kişiye karşı savaşıyorsa kuyruğunu bir kırbaç gibi kullanırdı. Yakaladığı kişileri ya ezerek öldürür ya da sıkarak kemiklerini parçalardı.

 

Derisi sertti ve oldukça kuvvetliydi. En güçlü hayvanlardan birisi olan Yaban Ayısı’nı bile sıkıştırarak öldürebilirdi. Kılıç Uzmanı seviyesindeki bir gence kim bilir neler yapardı?

 

Neyse ki Maverick kırbaç saldırısını yemedi. Arkadaşlarından birisi büyük bir başarı göstererek yılanın kuyruğunu saptırmıştı. Fakat Maverick ağır yaralanmış ve plan açığa çıkmıştı.

 

Üstüne saldırıyı saptıran Nathan’ın bileği zarar görmüştü. Daha fazla savaşmaları hayatlarını tehlikeye atabilirdi.

 

“Arlo! Maverick’i götür buradan! Zaman kazanmaya çalışacağım!”

 

Nathan dişlerini sıkarak elbisesini yırttı ve kısa kılıcını elbise parçasıyla bileğine bağladı. Ardından karşı saldırıya geçti.

 

Arlo denilen arkadaşı ise çoktan Maverick’i sırtlamış ve koşmaya başlamıştı.

 

Klang! Klang! Klang!

 

Pervasızca saldıran Nathan’ın saldırıları boa yılanı tarafından karşılanıyordu. Tüm gücünü kullanmadan yaptığı saldırılar yılanın derisinde küçük izler bırakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

 

Şu ana kadar yaptığı eğitimler olmasaydı bu düşük seviye Kılıç Uzmanı ile eş güce sahip Kristal Boa Yılanı tarafından alt edilirdi.

 

“Seni öldüreceğim!”

 

Nathan vücudunun sınırlarını zorlayarak Derebeyi ve Zorlama’yı kullandı. Birden iki üç kat artan gücü ile Kristal Boa Yılanı’na üstün gelmeye başladı. İlk başta kendisini tüketmek istemediğinden Derebeyi ve Zorlama’yı kullanmıyordu.

 

Fakat artık durum ciddiydi.

 

‘Bunu da öldürürsek sınavı geçmek için minimum yeterlilik olan 3 Kristal Boa Yılanı çekirdeğini karşılayacağız.’

 

Birbirini takip eden kılıç saldırıları artık yılanın vücudunu mahvetmişti. Bu yüzden yılan durumun farkına vardı. Öfkeli bir şekilde tısladıktan sonra güçle dolu bir saldırı yapıp kaçmaya çalıştı.

 

Ne yazık ki Nathan saldırıdan kaçınıp onun kaçmasına izin vermemişti.

 

Kuyruğundan yakaladıktan sonra tüm gücüyle yılanı bir ağaca çarptı ve son bir saldırıyla kafasını deşti.

 

Hah… hah…

 

Nathan yorgunluktan bitmiş bir şekilde yere düştü ve soluklanmaya başladı. Bu birkaç dakika süren mücadele vücudundaki Mana’nın tamamını bitirmişti. Kendi sınırlarını aşarak tek başına bir Kristal Boa Yılanı’nı alt etmişti.

 

Bunun verdiği gururla gözlerini kapattı ve bir süre dinlendi.

 

Ardından zorla da olsa ayağa kalkıp kılıcını aldı ve Kristal Boa Yılanı’nın cesedini parçalamaya başladı.

 

Bir dakikanın ardından kanla ıslanmış vücuduna rağmen mutlu bir yüzle geri çekildi. Elinde bir bilye boyutunda olmasına rağmen devasa miktar da Mana içeren bir nesne vardı. Bu Kristal Boa Yılanı’nın Mana Kalbi idi.

 

“Acaba Maverick ve Arlo ne kadar uzaklaştı?”

 

Tap!

 

Sesli bir şekilde düşünürken arkasından tok bir ses geldi. Yüksek düşen bir şeyin sesiydi bu. Tereddütle arkasını döndüğünde gördüğü şey çenesine doğru hızla gelen bir kındı.

 

Bam!

 

Dünya karardı ve yere yığıldı.

 

Cain kılıç kınını kemerine yerleştirdikten sonra yerdeki Mana Kalbi’ni aldı ve belindeki bir kesenin içine attı. Sol kolundaki siyah zincir ve belindeki kesenin içerisinden belli olan üç Mana Kalbi bugünün kârıydı.

 

Daha fazla burada durmasına gerek yoktu.

 

Baygın halde yatan üç genci umursamadan ormanın içine daldı ve ağaçların arasında kayboldu.

 

O gittikten kısa süre sonra uzun boylu bir figür belirdi. Yeşil gözlere ve kahverengi saçlara sahipti. Genç bir surata sahip olmasına rağmen bakışları birer ok gibiydi. Vücudunu saran basit bez parçaları dışında bir şeye sahip değildi.

 

Soğuk bir şekilde yerde yatan Nathan’a baktı.

 

Yerdeki kısa kılıcı aldıktan sonra Cain’in gittiği bölgeye baktı.

 

“Ꭶ千尺乇乇ᗪㄖ爪”  

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr