Güneş batmak üzereydi.
Cain sabahtan akşama kadar birden fazla boa yılanı ve Yaban Ayısı ile karşılaşmış olsa da zorunda olmadıkça mücadeleye girmemişti. Gücünü mümkün olduğunca muhafaza etmiş ve gereksiz çatışmalardan kaçınmıştı.
İkinci günün sonunda kesesinde beş tane Mana Kalbi vardı. İkisini Maverick ve Arlo’dan, birini ise Nathan’dan almıştı. Diğer ikisini ise girdiği mücadeleler sonucunda öldürdüğü Kristal Boa Yılanı’ndan almıştı.
Cain bir saatte kayalık bölgeye varmayı başarmıştı. Pusu kurmanın imkansız olduğu bir bölgeydi. Cain dikkatli bir şekilde kayaların üzerine kurulmadan önce ateş için malzeme topladı. Ateşi birkaç dakika içerisinde kolayca yakmasının ardından daha önceden saklamış olduğu Kristal Boa Yılanı etini çıkardı.
Normalde zehirli olan bu eti özel yöntemlerle temizleyerek tüketmek mümkündü. A sınıfının en önemli derslerinden birisi olan Hayatta Kalma dersinde bu tür eğitimler veriliyordu.
…
Ertesi gün Cain erkenden kalktı ve ormana girdi. Her ne kadar beş tane Mana Kalbi olsa da bu sıralamaya girmek için yetersizdi. Olivia ve diğerlerinin gücüyle zekası onunkinden aşağı değildi. Onlarla yarışmak için daha fazla çabalaması gerekiyordu.
Ormanın derinliklerine doğru inmeye devam ederken aniden zıpladı ve yakınlardaki büyük bir ağacın tepesine çıktı.
‘Biri mi geliyor?’
Hisleri ona doğru gelen oldukça kuvvetli bir auranın izlerini yakalamıştı. Bu aura ondan bile daha güçlü birine aitti. Bu orta seviye Kılıç Uzmanı olan birine aitti!
‘Garip!’
Aradaki mesafe elli metreydi. Cain ağaçlar yüzünden gelen kişinin kim olduğunu ya da neden koştuğunu bilmiyordu. Ancak o kadar hızlı koşuyordu ki bunu biraz garip bulmuştu.
‘Adımları çok dengesiz. Bir şeyden mi kaçıyor?’
Sorusunun cevabını alması saliseler sürmüştü.
Ağaçların arasından bir figür fırladı. Telaşlı bir ifadeye sahipti, çok koşmaktan dolayı yüzü kıpkırmızı olmuş – elbisesi terden sırılsıklam olmuştu. Gözlerindeki korkuyu metrelerce ötedeki Cain bile görmüştü.
Cain o kişinin Winston olduğunu anladığında kaşlarını kaldırdı.
Winston ondan bir kademe daha yüksekti. Yani çoktan Aşılama’yı kullanabiliyor olmalıydı. Bu teknik aralarındaki farkı yirmi kat artırıyordu. Cain’in kazanma ihtimaline sahip olması için hayatını ortaya koyması ve hatta uzuvlarından birini feda etmesi gerekiyordu.
Ancak bu şekilde kazanma şansı olabilirdi.
Maverick, Nathan ve Arlo düşük kademe Kılıç Uzmanı seviyesindelerdi. Bu yüzden Cain onları gafil avlayarak fırsatlarını çalmıştı.
‘Neyden kaçıyor böyle?’
Winston bütün gayretini göstererek kaçmaya devam ediyordu, ayaklarının altında hafif yeşil bir ışık parlamaktaydı. O hafif yeşil ışık Seyyahın Adımları isimli bir hız tekniğinin işaretleriydi. Seyyahın Adımları bilindik bir hız tekniği olsa da Büyü Araştırma Enstitüsü’nün yüzlerce yıllık emeklerinin sonucunda Görkemli Seyyahın Adımları adını alarak sıradan Seyyahın Adımları’nı geride bırakmıştı.
Cain Görkemli Seyyahın Adımları’nı öğrenmek istiyordu ancak bunun için ilk önce aurasını kullanmayı öğrenmeliydi.
‘Bu kadar çaba göstermesini gerektirecek kadar…’
Görkemli Seyyahın Adımları kişinin hızını üç katına kadar çıkartabiliyordu. Ashborne Ailesi’nin en iyi üç hareket tekniğinden birisiydi. Ondan daha iyi olan sadece iki teknik vardı ve onlar da kıta tarihine adını yazdırmış olan Gökyüzü Adımları ve İblis Tanrısının Adımları idi.
Görkemli Seyyahın Adımları sadakat yemini etmiş herkese öğretiliyor olsa da Gökyüzü Adımları ve İblis Tanrısının Adımları yalnızca aile reisi ve onun emri altındakilere öğretiliyordu. Senato lideri bile bu iki tekniği bilmiyordu.
Winston bu tekniği kullanarak birisinden kaçma gereksinimi duyuyorsa o zaman kaçtığı şey en azından üst seviye Kılıç Uzmanı olmalıydı.
Whoosh!
Bang! Bang! Bang!
“Ahhh!”
O anda ağaçların arasından fırlayan bir balta dönerek Winston’un omzuna saplandı. Winston çığlık atarak yere yığıldı.
“Hah… hah…”
Winston’un gözleri sonuna kadar açılmıştı. Omzundan akan kan otları kızıla boyuyordu, dehşet dolu gözleri titreyerek ağaçların arasından çıkan kişiye döndü.
Ağaçların arasından çıkan kişi oldukça kaslı bir gençti. Vücudu kırmızı ve siyah renkli dövmelerle doluydu. Göğsünde ve vücudunun çeşitli yerlerinde oldukça derin yaralar bulunuyordu ancak buna rağmen yüzü ifadesizdi.
Yeşil gözleri bir yılanı andırıyordu.
Cinsel organını ve birkaç kritik noktasını kapatan bez parçaları dışında hiçbir şey bulunmuyordu üzerinde.
‘Barbar mı?’
Cain daha önce hiç barbar görmemişti ancak bu herifin bir barbar olduğuna emindi.
‘Vücudundaki dövmelerde Totem olmalı.’
Barbar soğuk bir şekilde dehşetle ona bakan Winston’u izledi. Çaresizce ayağa kalkma çabaları onu görmesiyle sona ermiş gibiydi.
“Dilimizi anladığını biliyorum! Lütfen beni affet, söz veriyorum kabilene dönmen için elimden geleni yapacağım.”
Winston feryat figan yalvarmaya başladı. Vücudundaki Mana dibini çekmişti, omzundaki ve vücudunun başka bölgelerindeki derin yaralar hareket etmesini engelliyordu. En çılgın hayallerinde bile böyle bir duruma düşmeyi beklemiyordu.
Barbar hiçbir şey söylemedi.
Soğuk bakışları Winston’dansa başka bir bölgeye odaklandı.
‘Bana mı bakıyor o?’
Cain’in ifadesi değişti.
Barbar doğrudan onun olduğu yere bakıyordu. Bakışları öyle ağırdı ki bu hissiyat bile kalbinin ritmini değiştirmişti.
Bir an sonra koşmaya başladı.
‘Hay sikeyim, harbiden bana bakıyormuş.’
Barbarın ona doğru koşmaya başladığını gören Cain tereddüt etmeden kaçmaya başladı. Ciddi bir şekilde koşmaya başladığındaki hızı Winston’dan aşağı değildi.
Whoosh!
Barbar bir adım attığında arkasında devasa bir kurdun imgesi belirdi. Üst seviye bir Kılıç Uzmanı’na ait olan o dehşetengiz aura her yere yayılmıştı. Korkudan bayılmak üzere olan Winston daha fazla dayanamadı ve kan kusmaya başladı.
Baskı yüzünden Mana’sı tersine doğru akmaya başlamıştı.
Cain’in arkasında bir gölge belirdi.
Bu gölge barbarın ta kendisiydi.
Yüz metrelik mesafeyi aşması sadece yarım saniyesini almıştı ve aurası önceki ile karşılaştırılamazdı!
“Sikeyim!”
Cain panikle bir ağacın gövdesine bastı ve kendisini yukarıya doğru fırlattı. Bu adamdan kaçması imkansızdı. Barbar onu öldürmeden önce eğitmenlere haber vermeliydi.
“Yardım edin!”
Cain tüm gücüyle bağırsa da hemen arkasındaki barbardan kaçamadı. Büyük ve güçlü eller bacağından yakaladı ve onu yere çarptı.
BOOM!
Cain’in gözleri fal taşı gibi açıldı, ağzına gelen demirimsi tadın ardından burnundan kanlar akmaya başladı. Gözleri ıslanmıştı! Eğer vücudu birazcık daha zayıf olsa tüm kemikleri kırılır ve oracıkta hayatını kaybederdi.
Barbar yere indiğinde kaşları çatılmış bir şekilde Cain’e bakıyordu. Elini kaldırdı ve bir darbe indirmek için savurdu.
“GEBER!”
Havada beliren beş kızıl bıçak barbarın yumruğuyla çarpıştı ve ortaya çıkan şok dalgaları Cain’i on metre ötedeki bir ağacın gövdesine fırlattı.
Ölümün soğuk nefesini ilk defa bu kadar net hissediyordu Cain. Winston’un yüzündeki dehşeti görünce şaşırdığı zamanı hatırladı. Kesinlikle haklıydı. Kalbi göğsünü delip geçecekmiş gibi atıyordu, ağzından akan salya-kan karışımı madde ve tüm dünyanın yavaşlaması… Demek ölüm böyle bir şeydi ha?
Algıları hiç olmadığı kadar açıktı ancak vücudunu hareket ettirmek bir yana hissetmiyordu bile.
‘Buraya kadarmış demek ki.’
Bugün için kurduğu planlar aklına geldi.
‘O’nu küçümsedim mi?’
Bunun geleceğini biliyordu fakat zaman konusunda yanılmıştı.
Barbar şaşkın bir şekilde Cain’e baktı ancak zaman kaybetmedi. Bir çocuğu öldürmenin bu kadar zor olacağını hiç düşünmemişti.
Cain barbarın elini kaldırmasını ağır çekimde izledi. Parlayan dövmeleri ve her Mana kullandığında vücudunun arkasında beliren kurt simgesi net bir şekilde görülebiliyordu.
‘Çok güzel.’
Cain her şeyin bittiğine inandığından gözlerini kapattı.
O anda kan donduran bir çığlık duydu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..