Bölüm 28: Olayların Arkasındaki Şeytani Beyin

avatar
197 0

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 28: Olayların Arkasındaki Şeytani Beyin


Cain gözlerini açtığında karşısında iki Kara Şövalye vardı. Onlardan nispeten uzun olanı elinden kan damlayan bir kılıcı savuruyorken diğeri çantasından çıkardığı yeşil renkli bir iksirle ona yaklaşıyordu.

 

“Endişelenmeyin Genç Efendi, sizi iyileştireceğim.”

 

Cain’i başında destekleyerek yeşil iksiri içiren Kara Şövalye oldukça tehlikeli bir aura saçıyordu. Cain iksiri içtikten sonra etkisini anında gördü, kırılmış kaburgaları ve yırtılmış damarları korkutucu bir hızla iyileşmeye başladı.

 

Saniyeler içerisinde Cain’in yüzüne renk gelmişti.

 

Cain donuk gözlerle önündeki manzaraya baktı. Uzun Kara Şövalye çoktan genç barbarın dört uzvunu kesmiş başında bekliyordu. Yüzünde garip bir maske vardı. Kim olduğunu bilmiyor olsa da ona minnettardı.

 

“Beni dinle.”

 

Maskeli şövalye barbar dilinde konuşmaya başladı.

 

Yaşam isteğinden yoksun gözlerle yerde yatan genç barbar kafasını kaldırdı. Bir süre önceye kadar kederle kükrüyordu ancak artık bağıracak kadar enerjiye sahip değildi.

 

“Semavi Kurt Kabilesi’nden olduğunu biliyorum.”

 

Genç barbar kafasını kaldırarak Kara Şövalye’ye baktı. Yüzünde korkudan eser yoktu. Bir Barbar’ın ölümden korktuğu görülmemiş şeydi. Onlar başarısız olmaktan korkuyordu. Ve bu genç çoktan başarısız olmuştu.

 

“Ormanın dört bir yanında beliren Semavi Kurt Totemleri sizin işiniz mi?”

 

Barbar boş boş bakmaya devam etti.

 

Maskeli şövalye gülümseyerek genç barbarı boğazından kavradı ve havaya kaldırdı. Maskenin ardındaki gözler donuk ve duygusuzdu.

 

“Azmini takdir ediyorum.”

 

Maskeli adamın elinden yayılmaya başlayan Kara Enerji genç barbarın kesilmiş uzuvlarının yaralarını kapattı ve kanamayı anında durdurdu. Barbarın gözlerinde ilk defa korku belirdi.

 

“Cevap vermezsen onurlu bir şekilde ölmeyeceksin. Seni oldukça aşağılanmayla dolu bir hayat bekliyor. Seni bir zihin kölesi haline getireceğim, kendi dostlarını öldüreceksin. Aileni ve kardeşlerini öldüreceksin.”

 

Konuşurken gözleri parladı.

 

“Genç efendi bakmayın.”

 

Diğer Kara Şövalye Cain’in gözlerini kapattı. O anda Cain hiçbir şey göremiyordu ancak kalbini garip bir endişenin sardığını hissetti. Bir süre sonra barbarın ağzından çıkan kelimeleri duydu.

 

“Öldür beni.”

 

“Hedefinizi ve operasyonu yöneten kişinin ismini söyle.”

 

Barbar daha fazla dayanamıyordu, maskeli adamın gözleri dipsiz bir okyanus gibiydi. O gözlere baktıkça kalbindeki korku büyüyor ve adamın söylediklerini düşünüyordu. Aşağılanmak bir barbarın ölümden bile daha fazla korktuğu tek şeydi.

 

Yalnızca onurlu barbarlar Ruhlar Diyarı’na girebilirdi.

 

 Ancak istediklerini verirse de aynı şey olacaktı.

 

“Sigh…”

 

Bam!

 

Splash!

 

Maskeli şövalye barbarı ağaca vurdu ve kılıcını göğsüne saplayarak oraya astı. Ardından öfkeli bir şekilde nefes aldı ve arkasını döndü.

 

“Genç efendiyi güvenli bir yere götür. Barbarlar bu sefer hadlerini aştılar. Semavi Kurt Kabilesi’nin şu güçlü adamını göreyim bakalım.”

 

Maskeli adam kuzeydoğuya doğru sıçradı ve tek sıçramada yüzlerce metre uzağa gitti. Cain onun nereye gittiğini tahmin bile edemiyordu ancak bir saniye sonra kuzeydoğu bölgesinden gelen patlama sesleri geldi.

 

Maskeli adamın kim olduğuna dair bir fikri yoktu ama hisleri bu adamın en azından orta seviye bir Kılıç Ustası olduğunu söylüyordu.

 

“Beni takip edin Genç Efendi.”

 

Cain dudağındaki kan izlerini de sildikten sonra ağaçtan destek alarak ayağa kalktı. Bu adam ona her ne içirmişse mucizevi etkileri vardı. Ağır yaralı sayılabilecek vücudu birden kendini toparlamıştı.

 

“Adın ne?” diye sordu Cain onu patikada takip ederken. Aynı esnada boynundaki kolyeyi tuttu ve kıyafetinden dışarıya çıkardı.

 

“Adım Phineas,” diye yanıt verdi Kara Şövalye.

 

“Doğu bölgesinden gibi durmuyorsun,” dedi Cain birden. “Güneyli misin?”

 

“Ailem güneydeki derebeylerinin baskısından dolayı doğu bölgesine, Ashborne Dükalığı’na geldi.” dedi Phineas, ardından kaşlarını çattı. “İlginizi mi çekti?”

 

Patlama ve çatışma sesleri yüzlerce metre uzaktan rahatlıkla duyuluyordu. İnsanın içini ürperten güç merkezleri ormanın başka bir bölgesinde savaş halindeydi. Bazı saldırılarının şok dalgası buradan bile hissediliyordu.

 

İkili oldukça uzun bir mesafeyi kat ettiler.

 

“Hayatımı kurtardın.” Cain acı bir gülümsemeyle kafasını kaldırdı, düşündüğünden daha hızlı gelmişlerdi buraya. Ejder Kuyruğu Sıradağları’nın bir parçası olan dik uçurumların girişindeydiler ve şu anda yokuşu çıkıyorlardı.

 

“Ancak şimdi beni öldürmek istiyorsun.”

 

Phineas’ın gözlerinde ciddi bir ifade belirdi. Yüzündeki aptal ifade yerini buz gibi soğuk bir ifadeye bırakmıştı.

 

“Neden kaçmadınız?”

 

“Buna gerek yok.”

 

“Yüzbaşıdan yardım isteseydiniz size yardım edebilirdi.”

 

“O maskeli adam mı?”

 

Cain kafasını yatırdı.

 

“İlgileneceğini sanmıyorum.”

 

İkili muhabbet ederken yokuşun sonuna geldiler. Birkaç seyrek ağacın ve beş yüz metreden daha yüksek uçurumun dibindeydiler.

 

Karşılarında oldukça dikkat çeken bir grup vardı.

 

Cain onların başındaki kişiyi görünce gülümsedi.

 

“Uzun zaman oldu.”

 

---


Kara Kılıç Kalesi.

 

Karanlık koridor titreşen meşalelerin yarattığı gölgelerle kaplıydı. Chris soğuk gözlerle kapıya yaklaştı.

 

Aylardır beklediği öldürme emrini sonunda almıştı.

 

En başından beri Cain’in koruması olarak değil, koruma kılıfı altında bir suikastçı olarak çalışıyordu.

 

‘Genç efendinin lokasyonunu düşmana sızdıran o kadını öldürmeliyim.’

 

Ana karargah genç efendinin yerini düşmana sızdıran casusu bulmak için onu görevlendirmişti. Chris, bugün eline ulaşan raporlar sonucunda öldürmesi gereken kişiyi biliyordu.

 

Kapıyı dikkatle açarken kılıcını kınından çekti.

 

Hedefindeki kişi yatağının üzerinde sessizce meditasyon yapıyordu.

 

Boom!

 

Chris’in odaya girdiği gibi tüm gücüyle kadına saldırdı. Düşük aşama bir Kılıç Ustası’nın gücü yüzlerce metre ötedeki bir canavarı öldürmek için yeterliydi. Haliyle Chris’in tüm gücüyle yaptığı bir saldırının yarattığı şok dalgaları az kalsın binayı başlarına yıkacaktı.

 

Toz dağılınca Chris’in gözleri sonuna kadar açıldı.

 

“Nasıl?”

 

Yatağın üzerindeki kadının etrafını mor renkli saydam bir bariyer sarmıştı. Chris’in bu saldırısı sıradan bir orta kademe Kılıç Ustası’nı parçalara ayırmak için yeterliydi ancak bariyer de en ufak bir iz bile yoktu.

 

“Kim gönderdi seni?”

 

Anna yavaşça gözlerini açtı ve Chris’e baktı.

 

“Genç efendi mi yoksa Evelyn Hanım mı?”

 

“Neden bu kadar güçlüsün?”

 

Chris gördüklerine inanamıyordu. Aldığı istihbarat ve şu ana kadar gördüklerinin hepsi yalandı! Orta kademe Kılıç Uzmanı olması gereken Anna’nın vücudundan sızan güç rahatlıkla üst kademe Kılıç Ustası’nı aşıyordu.

 

“O küçük aklını yorma.” dedi Anna duygusuz bir ses tonuyla, “Senin anlayabileceğin şeyler değil.”

 

“Neden kimliğini gizledin?”

 

“Seni kim gönderdi?”

 

Anna’nın sorusu Chris’in canını sıktı. Bu kadından öyle bir aura yayılıyordu ki Consantine ile kıyaslanabilirdi. Chris bir dadının bu kadar güçlü olamayacağını biliyordu. Bu yüzden aklındaki planları bir köşeye attı.

 

“İlk önce ben cevaplıyorum.”

 

Derin bir nefes aldıktan sonra her şeyi en başından itibaren anlattı.

 

Onu duyan Anna’nın ifadesi değişti.

 

Chris ona hak verdi, anlattıkları olayların arka planını bilmeyen kişileri şaşırtabilirdi.

 

“O kadar şok edici mi?”

 

Anna için zaman durmuş gibiydi. Kendine geldiğindeyse gözleri sonuna kadar açılmıştı. Vücudunu bir ürperti aldı. 

 

“Hepimizi kandırdı!” dedi titrek bir sesle.

 

BOOOM!

 


 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr