Ormanın derinliklerinden yükselen patlama ve savaş seslerine nazaran uçurumun dibinde sessizlik hakimdi. Birbirinden güçlü auralar yayan bir düzine kadar şövalye bölgeyi sarmış, soğuk bir şekilde çevreyi gözetliyorlardı.
Cain bir sandalyeye oturmuştu. Karşısında iki kişi vardı. Bunlardan biri sandalyeye oturmuş oldukça güzel olan orta yaşlı bir kadınken diğeri bir hizmetçi gibi giyinmiş yeşil gözlü başka bir kadındı.
“Uzun zaman oldu Baş İdareci.”
Cain sakin ve kendinden emin bir şekilde konuştu.
“Yalnızca yarım yıl oldu Genç Efendi. Pek de uzun sayılmaz.” diye yanıtladı Evelyn, bacaklarını birbirinin üzerine atmış bir şekilde otururken oldukça zarif görünüyordu. Üzerinde zarafetini bir üst düzeye çıkartan mor renkli bir elbise vardı. Parlak gözleri karanlıkta bir yıldız gibiydi.
“Size Kelebeği tanıtayım. Kendisi benim sağ kolum olur,” dedi Evelyn hemen yanında duran yeşil gözlü kadını gösterirken.
Kılıç Ustası seviyesine erişmiş kişiler genelde genç gösterir ve oldukça güzel olurlardı. Bu konuda takıntılı olan soylu kadınlar Kılıç Ustası seviyesine geldiklerinde özel teknikler yardımı ile gençliklerindeki görünümlerini korurlardı.
Cain yeşil gözlü kadını süzerken kadın nizami bir şekilde selam verdi.
“Sizi selamlıyorum Genç Efendi. Adım Kelebek, Savaş Melekleri Bölüğündenim.”
Savaş Melekleri Bölüğü, ailenin hanımlarını korumak için yetiştirilen genç bakirelerden oluşan özel bir birimdi. Her biri en azından Kılıç Ustası düzeyinde olurdu ve Ashborne Ailesi’nin kadın mensuplarını korumak için hayatlarını bir kenara koymaları beklenirdi.
“Hazırlıklısın.”
Evelyn gülümsedi, “Buraya gelmenizi ben istemedim. Size pek çok fırsat vermiştim kaçmanız için ancak bunları değerlendirmek yerine kibrinize yenik düştünüz. Belki başka bir aile de doğsaydınız sonsuz bir geleceğe sahip olurdunuz…”
“Kes şu saçmalığı!” dedi Cain aniden, sözünün yarıda kesilmesi Evelyn ve yanındaki Kelebek tarafından hoş karşılanmamıştı. Evelyn durdurmasaydı Kelebek çoktan kılıcını çekip saldırmış olurdu.
“Ne demek istiyorsunuz?” dedi Evelyn, “Genç efendi. Bu dünyada prensipler çok az yer kaplar. İyi ve kötü yoktur, yalnızca şartlar vardır. Eğer benim ya da yan ailelerden birinin çocuğu olarak doğsaydınız şu anda farklı şeyler konuşuyor olurduk.”
Evelyn gülümseyerek karşısındaki çocuğa baktı. Sakinlik çabalarını görebiliyordu ancak bu bir şeyi değiştirmezdi. Evelyn aylardır Cain’in yükselen bir yıldız gibi ortalığı kasıp kavurduğu ve tüm Ashborne Ailesi’ne hakim olduğu bir geleceği kabuslarında görüyordu.
“Ne kadar da iğrenç,” Cain tiksinerek güldü, “Erdemli bir şey yapıyormuş gibi davranıyorsun ancak şu anda kendi evladını öldürüyorsun. Her ne kadar öz annem olmasan da babam diğerlerinkinden farklı değil.”
“Daha sekiz yaşındasınız Genç Efendi. Bazı şeyleri tüm çıplaklığıyla görememeniz normal. Anneniz Dolores ilk çocuğu Daniel dışında kimseyle ilgilenmedi. Patrik Vladimir ise çocukları ile ilgilenemeyecek kadar meşgul birisi.” İç çekip devam etti, “Yalnız doğan birisi olarak aradan çıkarılması en kolay kişi sizsiniz. Ancak aynı şekilde en tehlikeli kişi de sizsiniz.”
Cain’in yeteneği tek kelimeyle dehşetengizdi. Sekiz yaşında bir Kılıç Uzmanı’ydı. Korkunç bir hafızası, ileriye dönük düşünebilen üstün bir aklı ve yaşıtlarında bulunması imkansız bir olgunluğa sahipti. Evelyn Cain’i şu anki halinden değil, gelecekteki halinden korkuyordu.
Sekiz yaşında dahi yeteneğinin izlerini göstermiş bir dahi tamamen olgunlaştığında nasıl bir canavara dönüşürdü? Diğer soylu ailelerin dâhileri ile aynı seviyedeydi. Şu anda çok tanınmasa da ileri ki safhalarda Ashborne Ailesi’nin mihenk taşlarından birisi haline gelecekti.
Evelyn bundan korkuyordu.
Korkutucu olan şu anki Cain değil.
Gelecekteki Cain idi.
Henüz bir kıvılcımken onu söndürmek en önemli şeydi!
“Beni öldürmek ailenin geleceğini tehlikeye atmana değecek kadar önemli mi?”
Cain çatışma seslerinin geldiği bölgeye doğru derin derin baktı. Onu öldürmek için gelen genç barbar az kalsın canını alıyordu. Diğer A sınıfı öğrencilerinin de ciddi zararlar gördüğü kesindi. Eğer eğitmenler zamanında tepki vermemişse A sınıfı öğrencilerinin pek çok hayatını kaybetmiş olmalıydı.
Evelyn bu soru karşısında gülümsemesini sürdürdü. “Semavi Kurt Kabilesi yaban topraklarındaki en güçlü beş kabile arasında yer alıyor. Güçleri tam gücündeki bir krallığa eş değer. Bu sınavın burada yapılmasının nedeni onlarla bir anlaşma yapmış olmamdan kaynaklanıyor.”
“Hain.”
“Kurtuluş için küçük bir bedel.”
“İçin çürümüş seni yaşlı karı. İğrenç insanları görmeye alışmamış olsaydım şu anda kusabilirdim.” dedi Cain alaycı bir ifadeyle. Bakışlarındaki korkudan eser yoktu. Aksine aşağılanma ve tiksinme ifadeleri yer edinmişti.
Evelyn’in yerinde bir başkası olsaydı bu hakaretlerden dolayı öfkeden deliye dönmüş olabilirdi. Ancak Evelyn yıllardır siyasetin içindeydi. Binlerce insanı yönetiyordu. Böyle şeylere alışık olmadığını söylemek yanlış olurdu.
“Dur tahmin edeyim.” Cain Evelyn’e konuşma şansı vermedi, “Beni öldürdükten sonra suçu Semavi Kurt Kabilesi’ne atacaksın. Aynı zamanda bu fırsatı Kara Kılıç Tugayı’nı kontrol altına almak için kullanacaksın. Yanlış mıyım?”
Evelyn onu yalanlamadı.
“Daha önceden de söylediğim gibi. Bir iç savaşın ortaya çıkmasındansa sizin ölmeniz herkes için daha iyi olur Genç Efendi.”
Cain’in sakinliği Evelyn’in kaşlarını çatmasına neden oldu.
“Beklediğin her kimse o gelmeyecek.”
“Oh? Kimi beklediğimi biliyor musun?” Cain kaşlarını kaldırdı.
“Lütfen bunu kişisel algılamayın. Sizi buraya çekmek için kaç kişinin kendini feda ettiğini bir düşünün. Hâlâ aşağıda birileri ölüyor, barbarlar ve şövalyeler birbirlerini katlediyor. Usulca ölümünüzü kabullenin.”
Politika sanatında uzmanlaşmış kişiler bu dünyanın entrikalarla çevrili bir saray olduğunu bilirlerdi. Hepsi bu saray da mahsur kalmışlardı. Çıkma şansları yoktu, sonuçta herkes bu oyunun oyuncusuydu. Halk tabakası için ahlak dışı ve günah olarak görülen bu tür entrikalar soylu hanelerin gücünün kaynağıydı.
Evelyn şu anda bir kor halinde olan Cain’in alev aldığında açacağı yıkımın farkındaydı. Amacı kendi amaçları için Cain’i öldürüp daha fazla kâr elde etmek için ölümünü kullanmaktı.
Baş İdareci olarak elindeki güç bir ülkenin başbakanı ile eş değerdi. Ancak herkese açık bir şekilde Cain’i öldüremezdi. Bu yüzden Cain’in ölümünün suçunu barbarlara atacaktı. Böylece kimse Evelyn’i suçlayamayacaktı.
En büyük değişken ortadan kalktığında Evelyn en büyük rakibi olan Valentine ve Lilith’e odaklanabilirdi.
Kelebek yavaşça kılıcını kınından çekti.
Artık zamanı gelmişti.
Bu çocuğu öldürmeden önce Evelyn birazcık konuşmak istemişti.
“Pfft~ Kılıç mı kullanacaksın?”
Cain kıkırdasa da yüzündeki ifade buz gibi soğuktu.
“Neden daha önceden yaptığın gibi bir Kızıl Mamba kullanmıyorsun?”
“Ne demek istiyorsunuz?” diye sordu Kelebek, kaşları çatılmıştı.
“Kılıç Beşiği’ndeki ilk günlerimde beşiğime bıraktığın bir yılan vardı. Hatırlamıyor musun?”
Konuşurken yüzü birazcık değişmeye başlamıştı. Sakinliği yerini vahşi bir gülümsemeye bırakmıştı. Tüm dişlerini aynı şekilde gösterecek kadar büyük bir gülümsemeye…
Ona bakan Kelebek’in yüzü soğuk bir pençe tarafından kavranmış gibi beyazladı. Neden bilmiyordu ancak bir süre önceye kadar kibirli bir veledin tekiymiş gibi duran Cain’in bambaşka birisi olduğunu düşünüyordu.
‘Neler oluyor?’
O bir Savaş Meleği idi. Kara Şövalye gibi özel tekniklerle yetiştirilmiş bir gardiyandı! Her türlü durumda hayatta kalarak bulunduğu konuma yükselmişti. Bu kadar korkması imkansızdı!
‘Neden bu kadar endişeli hissediyorum?’
Kelebek kendini sakinleştirmek için zihninden bir mantra okudu.
“Nereden biliyorsunuz?”
“Hatırlıyorum.”
Dehşet saçan gülümsemesiyle kafasını işaret etti.
“Doğduğum andan itibaren. Her şeyi.”
Kelebek’in ifadesi buz kesti. Evelyn sakinliğini korusa da o da kaşlarını çatmıştı. Sezgileri ona acele etmesi gerektiğini söylüyordu.
‘Doğru kararı vermişim.’
Evelyn soğuk bir ifadeyle Kelebek’in elindeki kılıcı aldı ve Cain’e doğru yürümeye başladı. Cain hâlâ sırıtıyordu.
“Ne kadar bekleseniz de Anna sizi kurtarmaya gelmeyecek.”
Cain’in sakinliği ürkütücüydü ancak Evelyn bunu umursamıyordu. Her nasılsa birkaç saniye içerisinde ölecekti.
“Son bir sözün var mı?”
Cain iç çektikten sonra hayal kırıklığıyla Evelyn’in soğuk gözlerine baktı.
“Sigh… Seni gözümde büyütmüşüm.”
“Anladım.”
Evelyn kılıcını savurmakta tereddüt etmedi.
Her ne kadar antrenman yapmayı uzun zaman önce bıraksa da Evelyn hâlâ orta düzey bir Kılıç Ustası idi. Kılıçta yoğunlaşan Mana çeliği kağıt keser gibi kesebilirdi. Ancak işler düşündüğü gibi gitmedi.
BOOM!
Ortaya çıkan şok dalgaları çevredeki ağaçların yıkılmasına neden oldu.
Swoosh!
Ansızın soğuk bir rüzgar esti. Yükselen tozların dağılırken dehşetengiz miktarda Mana’ya sahip hayaletimsi figürler uçurumun yamacından yukarıya doğru sıçradı. Birincisi, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü… derken sayıları artmaya devam etti.
Tozlar dağıldığında bir çift kırmızı göz herkesin dikkatini çekti.
Cain burnu bile kanamadan ayakta duruyordu.
"Beklediğim kişinin Anna olduğunu da nereden çıkardın?"
Karşısındaki Evelyn’in kireç kesmiş suratında sıkıntılı bir ifade belirdi. Karşısındaki cüsseli adama bakarken gözlerinden adeta öfke fışkırıyordu.
En çılgın hayallerinde bile bu kişilerin böyle bir durumda ortaya çıkacağını düşünmüyordu.
“Brixton…”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..