Bölüm 34: Kalpleri Burkan Acı

avatar
191 0

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 34: Kalpleri Burkan Acı


Baharın gelişi hoş bir şekilde karşılanırdı genelde. Festivaller düzenlenir, bayramlar kutlanır ve dünya bir kez daha canlılıkla dolardı. Ashborne Dükalığı da çok farklı değildi. Her bir yanı yeşillik ve güzelliklerle dolu olan bu diyar her bahar zamanı cennetin izlerini taşırdı.

 

Ancak bugün bir istisnaydı.

 

“Göklerdeki anamız, adın kutsal kılınsın!”

 

Binlerce kişinin önünde kutsal kitaptan ayetler okuyan birinci sınıf bir rahip oldukça huzurlu gözüküyordu. Aslında son derece saygın biriydi. Birinci sınıf bir rahip güçlerine sahip olmasının yanında üst düzey bir piskopostu.

 

Bölgeye yoğun bir hüzün dalgası çökmüştü. Rahibin arkasında ellerini bağlayıp kafasını eğmiş orta yaşlı adamın üzüntüsü herkesin kalbinin burkulmasına neden oluyordu. Bu kişi herkesin hayran olduğu, yüce ve yenilmez Kara Dük Vladimir la Ashborne idi.

 

Önceden çiçeği burnunda bir genci andıran görüntüsü yerini orta yaşlı bir adama bırakmıştı. Sadece birkaç gün içerisinde en büyük düşmanlarının bile üzüleceği raddede çökmüştü. Parlak siyah saçları beyazlamış, gözlerindeki ışık sönmüştü. Adeta onlarca yıl yaşlanmıştı.

 

Onun hemen arkasında Claude ıslak gözlerle meydandaki tabuta bakıyordu. Binlerce barbara ve kahramana korku salmış efsanevi bir kılıç ustasıydı. Kılıcını çektiğinde zaman durur, dünya heybetini kaybederdi.

 

Ancak o da Vladimir’den farklı değildi. Hatta daha kötüydü. Kılıç Lordu seviyesinin orta aşamalarındaki gücü şu anda çok dengesiz görünüyordu. Arkasında birbirinden güçlü görünen altı farklı Kılıç Lordu onun aurasını kontrol atlında tutmasaydı, sıradan vatandaşlar çoktan birkaç kez ölmüştü.

 

“Kardeşim! Kardeşim, neden beni yalnız bıraktın..?”

 

Claude’un buruşuk yanakları gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Binlerce insan onları izlemese çoktan diz çöküp haykırıyor olurdu – ki haberleri ilk aldığında kendini zapt edemeyip kan kusmuştu.

 

Hizmetçiler, görevliler ve hatta başka ailelerin hanımları bile gözyaşlarına boğulmuştu. Sıradan halkın içerisinde kendini tutamayıp fenalık geçirenler dahi vardı. Onlar için Ashborne Ailesi’nin ikinci hanımı bir kurtarıcıydı.

 

Bu kadar refah yaşamalarına vesile olan kişiydi!

 

Kılıç Lordları’nın yanında dikkat çeken başka bir figür daha vardı. Kırmızı gözleri ve siyah uzun saçları ile bir kahramanı andırıyordu. Uzundu, gençti ancak bitmek bilmeyen bir ateşle parıldaması gereken o gözleri sonsuz hüzünle kaplıydı.

 

Görünüş olarak Evelyn’i andırıyordu.

 

“Anne… nasıl ölebildin?”

 

Rahibin duaları eşliğinde devam eden törende herkes vardı. Çevredeki soylu hanelerin efendileri, büyük şirket ve organizasyonların liderleri, varisler ve hatta kendini çok nadiren gösteren Kılıç Lordları bile!

 

Ancak birkaç önemli figür ortada yoktu.

 

Bunlardan birisi de Cain idi.

 

---

 

Bambaşka bir yerde iki adam karşılarındaki manzaraya ifadesizce baktılar. Karanlık, loş bir odaydı. Yerde insan ve canavar pisliği vardı. O kadar iğrenç kokuyordu ki burada geçirilen her saniye binlerce kılıcın aynı anda vücuda saplanmasıyla eş değerdi.

 

Adamlardan birinde garip şekilli bir hançer vardı. Hançerin üzerindeki kan ve et izlerini bir bez parçasıyla silerken göz ucuyla duvara zincirlenmiş çocuğa baktı.

 

“Size saygı duyuyorum, genç efendi.”

 

Bir kol kalınlığındaki zincirlerle duvara zincirlenmiş bir çocuk ışığını kaybetmiş gözlerle yere bakıyordu. Gözlerinde hayat izine rastlamak mümkün değildi. Bu normaldi. Zira vücudunda her türlü işkencenin bir izine rastlamak mümkündü.

 

Parmakları defalarca kez kırılmış ve iyileştirilmişti. Derisinin büyük bir kısmı kazınmış ardından dağlanmıştı. Üstelik bulunduğu ortam loş ve pis kokuluydu. Onu en çok yaralayan da buydu. Çünkü bu zihinsel işkence fiziksel işkenceyle karşılaştırılamazdı!

 

“Bu Midnight’ın yüzlerce yılda mükemmelleştirilmiş Beş Duyu İşkencesi’dir. Tatma, koku alma, duyma, hissetme ve görme duyularınızı en üst düzeyde uyuyarak zihinsel ve fiziksel açıdan insanların acı eşiğini aşıyor. Eskiden İblis ve Canavar Lordları’ndan bilgi almak için kullanılırdı. Şimdiyse düşman casusları için son çare olarak kullanılıyor.” dedi hançerli adam nezaketten yoksun bir sesle.

 

“Bu işkencenin neden sizin gibi bir çocuğa uygulandığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Geçtiğimiz günler gösteriyor ki İkinci Hanım’ın ölümüyle en ufak bir bağlantınız yok,” dedikten sonra yanındaki adama döndü. “İlginç değil mi?”

 

Yanındaki adam ifadesizce Cain’e bakmaya devam ediyordu. Onun boş gözlerini görünce kafasını iki yana salladı.

 

“Bu bir ihtimaldi. Madam Evelyn’in odasında sizin hakkınızda detaylı raporlar bulundu. Ancak tek sebebin bu olduğunu düşünmüyorum. Birileri sizin zihinsel olarak yok olmanızı istiyor,” diyen adam Cain’e doğru bir adım attı. “Ancak endişe etmeyin. Suçsuz olduğunuz kanıtlandı. Bu işkenceye dair her şeyi unutacaksınız. Hiçbir şey olmamış gibi olacak.”

 

Mavi bir madde ile dolu bir şırınga çıkardı ve Cain’in koluna sapladı. Cain en başından beri boş boş yere bakıyordu. Ne kadar iradeli olursa olsun böyle bir işkenceye dayanmak yapabileceği bir şey değildi.

 

Cain kafasını kaldırıp boş gözlerle iki adamın yüzüne baktı, “Sizi öldüreceğim!”

 

Sesinde herhangi bir duygu bulunmuyordu ancak bu iki adamı korkutmak yerine güldürmüştü. Boş ve dipsiz karanlık gözler bu hücrelere gelebilen herkesin ortak özellikleriydi. Üstelik bu sözleri her zaman duyuyorlardı.

 

“Tabi tabi…”

 

Adam şırıngayı enjekte ettikten sonra Cain’in kapanan gözlerine baktı.

 

“Bunların hiçbirisini hatırlamayacaksınız.”

 

İkili Cain’in kafası düştüğünde birbirlerine baktı ve Cain’in vücudundaki prangaları çözdü. Çocuğu alıp dışarı çıktıklarındaysa onları birisi karşıladı. Pek de uzun boyu sayılmayan, sıradan yüzlü ve kıvırcık saçlı bir adamdı.

 

Adamı gören ikilinin yüzündeki kan birdenbire çekilmişti.  

 

“Rahatlayın. Ne yaptığınızı umursamıyorum.”

 

Uzun boylu olanın kollarında bilinçsiz bir şekilde yatıyor olan Cain’e derince baktıktan sonra onaylarmışçasına kafasını salladı. Kıvırcık saçlı adamın ufak bir hamlesi bile iki adamın titremesine neden oluyordu.

 

“Bu işin arkasındaki kim? Claude mu?”

 

Ses tonundaki ürpertici sakinlik Cain’i tutan adamın titreyerek kafa sallamasına neden oldu. Herkes tarafından basit bir soylu olarak bilinen ancak arka planda hem Midnight hem de pek çok gayrimeşru işi yöneten kişi, Rancaster Vikontu Alastair’dı bu kişi.

 

Kendisi Ashborne Dükalığı’nın kara eliydi. Elinde bulundurduğu güç yalnızca Evelyn ve patriğin arkasındaydı.

 

“Genç efendinin vücudunda bir iz bile kalmadığından emin olduktan sonra beni görmeye gelin. Sizinle konuşacaklarım var. Anladınız mı beni?”

 

“Anlaşıldı, şef.”

 

Alastair gülümseyerek kafasını salladıktan sonra ikilinin gitmesine izin verdi. İki adam kollarındaki Cain ile beraber karanlık koridorda kayboldular.

 

Gidenlerin arkasından bakarken hayal kırıklığıyla kafasını salladı.

 

“Ne yapmaya çalışıyorsun Vladimir?”

 

Akademiden beri birbirlerini tanıyorlardı. Alastair’ın saygısını kazanan belki de tek kişiydi Vladimir. Alastair’in gözünde Vladimir başarılı olmasının yanında duygularının esiri olmuştu. Çevresindekilere olan düşkünlüğü suyun altındaki fırtınaları görmezden gelmesine neden oluyordu.

 

“Oğlunu öldürmeye çalışıyorlar Vladimir. Kendine gel…”

 

---

 

Cain gözlerini açtığında kendini oldukça büyük bir tapınağın girişinde buluverdi. Karnında, uzuvlarında ve vücudunun geri kalanında soğuk bir his vardı. Bu normal üşümeden farklı bir şeydi; derisinin altında kalıplarca buz vardı sanki. Cain hayatında ilk defa böylesine üşüdüğünü hissetti. Daha şiddetli bir şekilde yüz gösteren baş ağrısından önce bu soğuğa katlanmaya çalıştı.

 

“ARGHHH!”

 

Bir akarsuyun akmasını önleyen barajın benziyordu. Baraj da ilk önce çatlaklar meydana gelmiş, ardından da yıkılması gibiydi. Anıları akarsuyun şiddetli sularının barajı yıkıp geçerek özgürlüğe kavuşması gibi tarifsiz bir kuvvetle zihninde yer edindi.

 

Her şeyi hatırlıyordu!

 

Sınavda birinci olmanın verdiği mutlulukla Kara Kılıç Kalesi’ne dönmesinin ardından birkaç gün geçmemişti ki garip kıyafetlere sahip iki adam onu tutuklamıştı. Sadakatini kazandığı Constantine dahi hiçbir şey yapamamıştı.

 

Günlerce loş ve pis kokulu bir hücre de işkence görmüştü. Derisi defalarca kez soyulmuş, sürekli aynı sorular sorularak itiraf ettirilmeye çalışılmıştı. Zihni defalarca kez kırılmış olsa da sorgulamalara karşı hazırlıklıydı.

 

Ancak o basit sorgulamalara karşı hazırlıklıydı. Midnight’ın Soğuk Okuma Teknikleri’ne karşı bazı ilaçlar hazırlamıştı. Bunlar sayesinde sorgulamalardan kusursuzca geçebilecekti. Sonuçta kimse bir çocuğun buna karşı hazırlıklı olduğunu tahmin edemezdi.

 

Fakat yanılmıştı. Hem de çok yanılmıştı.

 

Karşı tarafın nefretini çok hafife almıştı.


“Neden bunları hatırlıyorum?! NEDEN? NEDEN İŞE YARAMADI?!” diye ıstırap içinde bağırdı. Kafasını tutarak yerde yuvarlandı, tırnakları çoktan derisini delmişti.

 

İşkencenin ardından bunları unutması gerekiyordu. Ancak o hiçbir şeyi unutmamıştı. Derisinin meyve soyulur gibi soyulması, vücudunun delinmesi ve günler süren zihinsel işkencenin her bir saniyesini tüm gerçekliğiyle hissediyordu.

 

“NEDEN? NEDEN BU KADERİ YAŞIYORUM? NEDEN NORMAL BİR AİLE DE DOĞMADIM?!”

 

Varlığının her bir köşesi nefret ve öfke duygularıyla kavruluyordu. Baş ağrısı zihnine dolan anıların ıstırabı kalbindeki son merhamet parçasını da yok etmişti. Her şeyden nefret ediyordu. Onu görmezden gelen ailesinden, onu bunları yapmaya mecbur bırakan düşmanların ve böyle boktan bir aile olduğu için Ashborne’dan!

 

Damarlarında kan değil de lav akıyordu sanki. Cain, ilk defa her şeyi yok edip bu aileden uzaklaşmayı diledi. Planı işe yaramıştı. Kimse ondan şüphelenmeyecekti artık çünkü tüm bu acımasız işkencelere rağmen Cain ağzından tek bir kelime bile kaçırmamıştı.

 

Fakat karşılığında çok şey kaybetmişti.

 

Bu kadar iradeli olduğu için kendisinden nefret ediyordu.

 


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr