Bölüm 38: Ayrılık (2)

avatar
176 0

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 38: Ayrılık (2)


Cain ve Constantine sabaha kadar gerçekleştirecekleri planlar hakkında konuşmayı sürdürdü. İlk başta tertemiz olan masanın üzeri bir insan boyunu aşan dosya ve raporlarla dolduğunda güneş çoktan doğmuştu.

 

Sabah doğru ofisin kapısı çalındı ve içeriye bir subay girdi. Cain’e selam verdikten sonra elindeki dosyayı Constantine’e verdi ve odadan çıktı.

 

“Nihayet geldi.” dedi Constantine alnını ovuşturarak, “Bu dosya da Büyü Araştırma Merkezi’ndeki yanınıza çekmeniz gereken ve ortadan kaldırmanız gerekenlerin geçmişleri ve alışkanlıkları hakkında detaylı raporlar bulunuyor. Bu raporu sadece Büyü Araştırma Merkezi için hazırlayabildim. Ordu Karargahı ve Midnight için aynısını yapamayız.”

 

Birkaç düzine kağıt parçası gibi dursa da yıllar süren amansız çalışmaların sonucuydu. Constantine bu araştırma görevinin başına daha önceden Midnight’ta çalışmış olan Graves’i getirmişti ve Midnight’ın gözüne çarpmamak için operasyonu kısa sayılmayacak bir zamana yaymıştı.

 

“Minnettarım,” Cain heyecanlı bir şekilde dosyayı aldı. Constantine ona böyle büyük bir hediye vereceğini düşünmemişti. Bilginin gücünün farkında olan birisi için bu dosyanın önemi çok büyüktü. Cain gülümseyerek dosyaya ufak bir göz attı.

 

Hayatında verdiği en iyi kararlardan bir tanesi de Constantine gibi zeki ve kararlı birini kendi yanına çekmekti.

 

Dosyayı dikkatli bir şekilde ceketinin iç kısmına koyduktan sonra ayağa kalktı.

 

“Kendinize dikkat edin Genç Efendi,” Constatine keskin gözlerle ayağa kalkan Cain’e baktı. Bir büyüğü olarak dışarıya kadar eşlik etmesine gerek yoktu, bu yüzden oturmaya devam ediyordu. Cain hiçbir zaman böyle bir şeyi sorun etmemişti.

 

“Önümüzdeki üç yıl boyunca görüşemeyeceğiz. Size saygı duyuyorum Albay, iyi haberlerimi bekleyin.” Cain, gülümseyerek bunları söyledi.

 

Askeri bir selam durduktan sonra arkasını döndü ve odadan ayrılmaya koyuldu. Ancak birkaç adım atmıştı ki aniden durdu ve tekrardan arkasını döndü. Bir selam daha verdi ancak bu sefer Constantine’e değil de kitaplıkların arasındaki boşluğa doğruydu.

 

Selamını verdikten sonra odadan ayrıldı.

 

Constantine’in yüzünde bir gülümseme belirdi.

 

“Onu anlayamıyorum.”

 

Soğuk ve sert bir ses Cain’in selam verdiği boşluktan yayıldı. Ardından bir şey cisimleşmeye başladı. Parmak uçlarından yayılan mor alev saçlarının ucuna kadar tüm vücudunu gezdi ve en sonunda son derece kaslı bir adamın vücudunun tamamını ortaya çıktı.

 

“Burada olduğumu nasıl anladı?”  

 

Christopher Kara Kılıç Tugayı’nın gerçek efendisi haline geleli yıllar oluyordu. Büyük başarımlara imza atmıştı.

 

“Henüz ustalaşamadın mı?”

 

“Daha önce çalıştığım hiçbir tekniğe benzemiyor.”

 

Christopher kısa bir süre önce yıllardır takıldığı darboğazı aşarak Kılıç Lordu seviyesine ulaşmış ve Ashborne Ailesi’nin sekizinci Kılıç Lordu olmuştu. Bir Kılıç Lordu’nun gücü öylesine büyüktü ki tek bir saldırı da koca bir şehri yok edebilirdi. Bu kişilerden tüm Kutsal İttifak’ta yüz tane bile yoktu.

 

Ashborne Ailesi’ne bir Kılıç Lordu daha katıldığı için ailenin gücü fazlasıyla artmıştı. Tabii bundan kimsenin haberi yoktu. Christopher ıssız bir bölge de tek başına atılım yapmış ve gücünü herkesten gizlemişti.

 

Bir Kılıç Lordu olmak için Ruh Alevi’nin yaşamının kaynağı haline getirmesi gerekiyordu. Bu, onun ölmesinin çok zor olduğu garip bir fiziksel vücuda kavuşmasını sağlıyordu. Tıpkı Drakania Ailesi’nin Ejderha Dönüşümü gibi Ashborne Ailesi’nin de Ruh Alevi Formu vardı.

 

“Gecenin Yüzü’nü kavramak çok zor. Doğa yasalarını anlamalı onunla bir bütün haline gelmeliyim.”

 

Gecenin Yüzü Kara Şövalye Kılıç Ustalığı’nın onuncu tekniğiydi. Kılıç Lordu seviyesindeki kişilerin bile tespit edemeyeceği düzeyde bir gizlilik sağlayan; hayat enerjisini, aura, öldürme niyetini ve teknik yaparken etrafa saçılan Mana’yı bile silen en güçlü gizlenme tekniklerinden biriydi.

 

Devasa figürü olmasa, dışarıdan bakan biri Christopher ile sıradan bir insanı ayırt edemezdi. Tabii Christopher teknikte henüz ustalaşmadığından Cain gibi hassas duyulara sahip biri ufak bir enerji kaçağından yerini tespit edebilmişti.

 

Christopher henüz Kılıç Ustası iken bile kişinin algılarını yanıltarak görünmez olabiliyordu. Gizlenme teknikleriyle görünmez olmak sıkıntı değildi. Ancak bu görünmezlik sadece sabit olduğunda geçerli oluyordu. Gecenin Yüzü’nde ise görünmez bir şekilde saldırı yapmak mümkündü. Ayrıca ay ışığının gücünü aldıklarından geceleri gündüz olduklarından %10 daha güçlü oluyorlardı.

 

“Neden böyle davrandığımı anladın mı şimdi?” diye sordu Constantine, arsız bir gülümseme suratında belirmişti.

 

Cain ile ilk tanıştıklarında Christopher bu çocuğa pek ısınamamıştı. Evelyn’i ortadan kaldırmaya karar verdiklerinde dahi Cain kafasına buyruk davranmış ve Evelyn’i gerçekten öldürmüştü. Normalde Constantine’in hazırladığı bir büyülü sözleşmeyi zorla imzalattırarak Evelyn’i oyun dışı edeceklerdi.

 

Bunu öğrendiğinde Christopher Cain’i neredeyse az kalsın öldürecekti. Constantine bile çıldırmış, birkaç hafta kendine gelememişti. Cain onları sözleriyle sakinleştirmemiş olsaydı şu anda her şeyi Vladimir’e ötmüş olurlardı.

 

“Onunla yola çıkmak çok tehlikeli. Çok fevri ve acımasız davranıyor; bu normal değil. Sadece on yaşında olmasına rağmen yaptığı planlar yıllar sonra sonuçlanacak kadar ileriye dönük. Bu iyi bir şey olsa da uzun vadeye yayılmış planlar başarısız olma ihtimali en fazla olanlardır.”

 

“Endişelerini anlıyorum ancak Genç Efendi Cain’i desteklemekten başka seçeneğimiz yok. Kendimizi bu aileye adadık ve şu anda sürgün edilmiş durumdayız. Ayrıca sorumluluğun tamamını üstlendiğini söyledi. Bacak kadar çocuk bile ölümden korkmuyorken bizim gibi deneyimli askerler mi korkuyor?”

 

“Ah…”

 

Christopher iç çekerek Constantine’e baktı.

 

“Umarım bir sıkıntı çıkmaz.”

 

---

 

Günün geri kalanını D Sınıfı’ndaki Thorne’u ve eğitmenlerini ziyaret ederek geçirdi. A sınıfındaki öğrencilerin büyük bir kısmı mezun olmuştu ve B sınıfının öğrencileri A sınıfına başlamışlardı. Cain Thorne’un babasının Rancaster Vikontu Alastair olduğunu biliyordu. Daha önceden Alastair’ın alalade  bir soylu olduğunu düşünüyordu. Fakat Constantine’ın söylediklerine göre bu adam sıradan olmaktan uzaktı. Tüm Ashborne Ailesi’ndeki en nüfuzlu kişilerden biriydi.

 

Onun oğluyla olan yakınlığı gelecekte işini kolaylaştırabilirdi.

 

Bir kişi dışında görüşmesi gereken herkesle konuştuktan sonra derin bir iç çekti. Güneş tepedeki yerini almıştı, bir saat sonra Kara Kılıç Tugayı tarafından hazırlanmış bir at arabası onu girişten alacaktı ve Büyü Araştırma Merkezi’nin bulunduğu Büyülü Kılıç Adası’na beş saat süren bir yolculuk yapacaktı.

 

“Ziyaret etmem gereken son kişi…”

 

Constantine’in gizli zulasından aşırdığı son derece kaliteli bir şarap ve iki kadehle beraber D sınıfının antrenman sahasına gitti.

 

Çocuklar boylarından büyük ağırlıkların altına girmiş asistan eğitmenlerin gözetimi altında çalışıyorlardı. Bu sıcak hava da dahi yüzlerindeki azimden bir şey eksilmemişti. Her şeye rağmen sınırlarını zorluyor ve daha da ileri gitmek için canla başla çalışıyorlardı.

 

Brixton ellerini arkada bağlamış bir şekilde sahanın girişinde duruyordu. Arkasından birinin yaklaştığını hissedince kafasını çevirdi ve Cain’e baktı.

 

“İki kadeh tokuşturmaya ne dersin?”

 

Cain elindeki kadehleri göstererek gülümsedi.

 

Brixton antrenman sahasındaki nadir kadın asistanlardan birine seslendi, “Cleo! Buraya göz kulak ol!”

 

---

 

Cain dikkatli bir şekilde şarabı kadehlere doldurdu ve nazik bir ifadeyle Brixton’a baktı. İfadesi huzur doluydu. Sert ifadeli Brixton bile bu nezaket karşısında sert ifadesini koruyamadı. Masa da iki kadeh ve yarısına kadar dolu kırmızı şarap şişesinden başka hiçbir şey yoktu.

 

İçmek için güzel bir yer değildi fakat ikisinin de pek zamanı yoktu.

 

“Daha güzel bir zaman da içmek isterdim ancak fırsatım yok. Lütfen beni mazur görün.”

 

Cain araştırmaları dışındaki zamanının tamamını Brixton’un yanında ondan bir şeyler öğrenerek geçirmişti. Brixton hayatı boyunca öğrendiği tüm becerileri hiçbir şey gizlemeden öğretmişti. Rehberlik etmiş ve tüm çabasıyla Cain’i çalıştırmıştı.

 

Bu yüzden Cain ona minnettardı.

 

“Gitmeden önce beni ziyaret etmene sevindim,” dedi Brixton ifadesi gevşemişti ancak sesi biraz titriyordu. Cain’e kimseye öğretmediği şeyleri öğretmişti. Bir usta nasıl öğrencisine sevgi besliyorsa Brixton da aynı şekilde Cain’e önem veriyordu.

 

“Eskiler ‘bıçak, ustaya gider’ derler.” dedi Brixton, kadehindeki şaraptan bir yudum aldı ve melankolik bir şekilde devam etti. “Öğrenci, yalnızca öğrenci olarak kalırsa ustasına kötü geri ödeme yapar.”

 

Cain’in zihni geçen bir yılda vahşet düşüncelerinden bir hayli arınmıştı. Artık kalbi burkulduğunda üzülebiliyor ya da bir kişiye özlem duyabiliyordu. Brixton ona babasının göstermediği sevgiyi göstermişti. Sadece bir Usta değil aynı zamanda bir baba figürüydü onun için.

 

“Bu bir ayrılık değil, Usta. Daha da güçlenmek ve kendi hizbimi kurmak için bir yolculuğa çıkıyorum. Mektuplaşmaya devam edebiliriz. Kim bilir? Tekrar karşılaştığımızda senden daha güçlü olurum,” dedi Cain.

 

Elindeki kadehi kaldırdı.

 

“Şerefe!”


 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr