Bölüm 41: Dahiden Deliye (1)

avatar
95 1

Soylu Hanenin Kanlı Yıldızı - Bölüm 41: Dahiden Deliye (1)


Cain’in Yıldız Kulesi’ne girmesinin üzerinden bir ay geçmişti.

 

Yankı uyandıran puanıyla Cain’in Büyü Araştırma Merkezi’ne girmesi Ashborne Ailesi’ndeki rakiplerinin kafasının karışmasına neden olmuştu. Üstelik bu bir ay boyunca Cain’in hiçbir olay çıkarmamış olması da onun trendlerden düşmesine neden olmuştu.

 

Şu anda tüm Arcadia Kıtası yeni jenerasyonun önde gelen dâhilerine odaklanmıştı. Dokuz ailenin Altın Çocukları, Archmeria’nın Snowflake’i ve Şeytan Diyarı’nın Adbeel’i tarihin görmediği başarılara imza atıyordu. Bu, pek çok büyük figürün kalbinde bir korkunun, endişenin ortaya çıkmasına neden olmuştu.

 

Tarih tekerrürden ibarettir derler. Bu zamana kadar yüzbinlerce dahi çıkmıştı. Aralarında büyük dâhilerde vardı. Bir nesle öncülük eden önder, kahramanlar, efsanevi figürler ve hatta tanrısal varlıklar olmuşlardı. Ancak hepsinin bulunduğu çağ büyük felaketlerle dolu kaotik bir çağdı.

 

Ve bir Kaos Çağı’nda kimsenin garantisi yoktu.

 

En yüce figürler, en güçlü imparatorluklar ve en büyük ırklar bile işin sonunda yok olmuştu.

 

---

 

Cain avcunda beliren beş kızıl hançeri garip bir açıyla fırlattıktan sonra parmaklarını büktü. Hançerler beş metre ilerledikten sonra aslan görmüş ceylan sürüsü gibi farklı yönlere doğru doksan derecelik açıyla kırıldı. Cain ufak bir hareket daha yaptığında hançerlerin yörüngesi tekrardan değişti.

 

“Hahahaha!”

 

Cain alnında biriken terleri umursamadan havadaki hançerlerden birini tuttu ve hançer tekniklerini sergilemeye başladı. Hareketleri çok garipti. İki elini de kullanıyor olsa da elleri birbirini hiçbir zaman engellemiyordu, aksine birbirlerini destekliyorlardı.

 

Elindeki iki hançerle bitirici hamlelerden birini yaptığında havadaki hançerler birden yön değiştirerek birer ok edasıyla antrenman odasının zeminine saplandı. Hançerler bir yıl öncesine kıyasla çok daha detaylıydı. Her birinin üzerinde iki siyah mücevher vardı. Bu mücevherler dışında tüm hançerler yakuttan oyulmuşçasına kıpkırmızıydı.

 

 

 Cain terini silip hançerleri ortadan kaldırdı.

 

“Uzun uğraşlar sonucu ilk hançer sanatımı yarattım. Bundan sonra bu tekniğin adı Kan Yıldızı. Samanyolu Sistemi için yaratılmış ilk silah tekniği olacak.”

 

 Antrenman odasından çıktıktan sonra çalışma odasına girdi ve masanın üzerine duran Zindelik İksiri’ni içerken çalışma masasına oturdu. Bir aydır gecesini gündüzüne katarak çalıştığı tekniğin meyvelerini sonunda toplamıştı.

 

İstisnasız tüm teknikler dört seviyeye ayrılıyordu: Sıradan, Elit, Usta ve Efsanevi idi. Bu dört aşama tekniğin gücü ve nadirliği hakkında kısa bir bilgi veriyordu. Örnek olarak vermek gerekirse Kılıç Ustası seviyesine ulaşmış bir Şövalye yalnızca Sıradan ve Elit seviye teknik yaratabilirdi. Bir Kılıç Lordu ise sıkı çalışarak bir Usta seviye teknik yaratabilirdi. Efsanevi tekniklere gelecek olursak yüzlerce Kılıç Lordu bir araya gelse bile bir Efsanevi teknik yaratamayabilirdi.

 

Efsanevi teknikler yalnızca aydınlanmalar sonucu elde edilebilirdi. Sıradan, Elit ve Usta seviyesindeki teknikler gibi araştırma ve deneyler sonucu elde edilemezdi. Çünkü Efsanevi teknikler sıradan tekniklerin ötesinde etkilere sahipti.

 

Bilhassa büyük soylu hanedanlar Efsanevi teknikler üzerine inşa edilmişti.

 

Örnek olarak verilmek gerekirse dokuz ailenin en güçlülerinden biri olarak bilinen Ashborne Ailesi’nde on sekiz tane Efsanevi teknik vardı. Bu tekniklerden yedi tanesi Kara Şövalye Kılıç Ustalığı’nın bir parçası olmuştu ve tüm Ashborne Ailesi’ne açılmıştı. Ashborne Ailesi’nin bu kadar güçlü olmasının en büyük nedeni buydu.

 

Başkalarının ulaşmayı hayal dahi edemeyeceği bir teknik olan Kılıç Yolu’nu sekiz yaşında Mana Yıldızı’nı uyandırmış herhangi biri elde edebilirdi.

 

Kılıç Yolu Efsanevi bir teknikti. Temel özellikleri bir kenara bu yetenekte ustalaşmış bir Kara Şövalye kendi seviyesindeki sıradan bir şövalyeyle kıyaslanamazdı.

 

Büyü Araştırma Merkezi’nin Teknik Araştırma Merkezi’nden çıkan tekniklerin büyük bir kısmı Elit seviyesindeydi. Bu bile çok büyük bir başarıydı. Elit seviyesindeki bir teknik sıradan bir tekniğin sağladığı güç artışından üç kat daha fazla güç artışı sağlıyordu.

 

“Kan Yıldızı’nı tamamladığıma göre artık araştırmaya odaklanabilirim.”

 

Önündeki dosyaları bir kenara atıp altından başka bir şablon çıkardı. Teknik Araştırma Merkezi’ndeki araştırmacılar özünde bir silahşor ya da dövüş sanatçısıydı. Bu yüzden onlar için sıradan teknik yaratmak pek de zor değildi. Sonuçta çoğu yüzlerce teknik görmüş ve onlarcasını öğrenmişti.

 

Bu yüzden yalnızca Elit seviye teknikler gerçekten dikkat çekerdi.

 

Kimse Cain’den bir teknik yaratmasını beklemiyordu, zira Magus Ailesi’nde değillerdi. Cain’in Büyü Araştırma Merkezi’nde bulunmasının nedeninin buradaki üstatların sadakatini kazanmak olduğunu biliyorlardı.

 

Eskizdeki kusursuz bir şekilde çizilmiş insan anatomisinin üzerinde büyüklü küçüklü binlerce çizgi bulunuyordu. Çizgilerin kalınlığı belli noktalarda değişiyorken belli noktalarda enerji akışının yönünü belirten oklar bulunuyordu.

 

Oklar vücudun içerisinde bir burgaç oluşturduktan sonra her yöne doğru yayılıyordu. Vücuttaki ana Venalardan üçü ve alt Venalardan 1,759 tanesi kullanılıyordu. Oldukça zor bir teknik olmasına rağmen etkisinin de yüksek olacağı Venalar arasındaki uyumun kusursuzluğundan belli oluyordu.

 

“Hâlâ çok fazla kusuru var. Mana’nın davranışını gözlemlemek ve hassasiyeti artırmak için onun becerilerine ihtiyacım olacak.”

 

Cain derin bir iç çekerek elindeki eskizleri bir kutuya koyup kitapların arasında dikkat çekmeyen bir yere yerleştirdi. Ardından cüppesini ve simgesini alıp odasından ayrıldı. Geldiğinden beri ilk defa odasından ayrılıyordu.

 

Sabahın körü olduğundan Yıldız Kulesi’nde görevliler dışında hiç kimse salonda değildi. Hoş, zaten Büyü Araştırma Merkezi’ndeki araştırmacıların hemen hemen hepsi asosyaldi. Cain ilk önce ikinci kata indi ve oradaki kafeteryada karnını bir güzel doyurdu. Görevlilerin garip ve ürkek bakışlarını aldırmadan kafeteryadan çıktı ve dördüncü kata doğru yola koyuldu.

 

Yıldız Kulesi’nin toplam on bir katı vardı. Ancak daha bir araştırma görevlisi olan Cain’in dördüncü kattan yukarıya çıkmasına izin yoktu. Genç efendi statüsünün bile sınırları bulunuyordu. Tabii Cain bu sınırlara saygı gösterecek ve haddini aşmayacaktı.

 

Tabii bu olay farklıydı.

 

Constantine’in verdiği listede ortadan kaldırılması gereken kişilerin sayısı yanına çekmesi gerekenlerin sayısından fazlaydı.

 

Cain şu anda bir araştırma görevlisiydi. Planlarında bir sıkıntı çıkmazsa bu seneyi bir doçent olarak bitirecekti ki bu Ashborne tarihinde iki defa gerçekleşmiş bir olaydı. Bir senede bir araştırma görevlisinden doçent olmak imkansıza yakındı. Bunu başarmış sadece iki kişi vardı.

 

Bunlardan birisi Büyü Araştırma Merkezi’nin kurucusu Dominic Osborne’du. Dominic dönemin patriği William la Ashborne’a sadakat yemini etmiş ve Büyü Araştırma Merkezi’ni kurarak şövalyelik tarihinde bir ilke imza atmıştı.

 

Rün formasyonları, düzenler, simya ve savaş becerisi alanlarında devrim niteliğinde çalışmalar yapmış ve Ashborne Ailesi’nin modern çağın gerisinde kalmamasını sağlamıştı. Yarattığı en iyi teknik yalnızca Ashborne ve Osborne Ailesi’nde bulunan Ateş Tanrısı’nın Yemini idi.

 

Fakat Dominic’i bu kadar harika yapan şey William ile yaptığı bir yolculuk esnasında bulduğu bir kadim harabede Efsanevi seviye bir beceri seti elde etmiş olmasıydı. Bu Osborne Ailesi’nin tüm Kutsal İttifak içerisinde en iyi büyü hanedanlarından biri yapmıştı.

 

Buna rağmen bir sıkıntı vardı. Bu efsanevi beceri setinin en önemli becerisi olan Bilge Tanrı’nın Gözleri’ni öğrenmek çok zordu. Tüm Osborne tarihinde sadece birkaç kişi bu beceriyi öğrenme kapasitesine sahipti. Ve o kişiler tespit edildiği gibi düşman aileler tarafından ortadan kaldırılmıştı.

 

Bu birkaç kişiden birisi ise şu anda Osborne Ailesi’nin en büyük dehası olması gereken Ezreal Osborne idi. Ezreal çok genç yaşta profesör seviyesine yükselmiş, sadece on yaşındayken Circle tarafından kabul görmüş bir araştırma tezi yayınlamış ve üstüne üstlük yirmi yaşında Kılıç Ustası seviyesine adım atmış bir dehaydı.

 

Ancak yirmili yaşlarının sonunda delirdi ve bütün bir köyü deney faresi olarak kullanınca Ashborne Ailesi tarafından avlandı. Bir yıl boyunca şans eseri kaçmayı başarsa da en sonunda Osborne Patriği tarafından yakalandı ve Büyü Araştırma Merkezi’ne hapsedildi.

 

Her ne kadar deli de olsa Büyü Araştırma Merkezi’nin gördüğü en büyük dehalardan biriydi ve onda Cain’in en çok ihtiyaç duyduğu şey vardı.

 

Bilge Tanrı’nın Gözlerini ondan bir şekilde almak zorundaydı.

 

Teknik Araştırma Merkezi’nin dördüncü katının bir kısmı hapishane olarak kullanılıyordu. Büyü Araştırma Merkezi’nde her gün onlarca deney yapılırdı. Ve bu deneyleri kendi üzerlerinde yapamazlardı. Bu yüzden onlar yerine teknikleri, büyüleri ve düzenleri test edecek birileri lazımdı. Ashborne Ailesi ağırlıklı olarak düşman ailelerin esirlerini ve köleleri Büyü Araştırma Merkezi’ne gönderirdi. Haliyle bu köleleri tutabilecekleri bir yer olmalıydı. Kaçmalarının imkansız olduğu, sınırlı sayıda insanın girebileceği bir yer.

 

Cain kapıdaki nöbetçilere Yıldız Kulesi’nin simgesini göstererek içeriye girdi ve dar koridorlarda yürümeye başladı. Koridor boyunca birden yüze kadar numaralandırılmış odalar vardı. Ancak hiçbirinde durmadı. Koridorun sonuna gitti ve 101 numaralı odaya vardı.

 

Tüm koridor boyunca hiçbir muhafızla karşılaşmamış olan Cain ilk defa iki muhafızla birden karşılaştı. Üstelik ikisi de üst düzey Kılıç Uzmanı idi.

 

“Hey Çaylak, yanlış yerdesin.”

 

“Efendim buraya giremezsiniz, eğer bir denek arıyorsanız diğer odalara bakın lütfen.”

 

Muhafızlardan biri son derece saygılı iken diğeri fazlasıyla alaycıydı. Cain ikisinin dediklerini de umursamadı. Dostça gülümseyerek ellerini kaldırdı, masumane bir ifadeyle konuştu.

 

“Büyük kardeş Porter ve Jennigs! Nöbet nasıl gidiyor?”

 

İki muhafızda ifadesi bu isimleri duyunca değişti.

 

“Sen de kimsin?” dedi alaycı konuşan, ancak şimdi ifadesi buz kesmişti.

 

Cain gülümsemesini bozmadı. Ezreal planlarında önemli bir yere sahipti. Pek tabii onun kapısını koruyan kişiler hakkında da bilgisi vardı.

 

“Ben sadece meraklı bir araştırma görevlisiyim. Bakın bu da Yıldız işaretim.”

 

Cain göğsündeki yıldız şeklindeki sembolü gösterdi. Muhafızların kaşları iyice çatılmıştı. Porter, alaycı konuşan, dikkatli bir şekilde Cain’e baktı. Kırmızı gözler, hafif uzun saçları ve onlu yaşlarında bir genç.

 

“G-Ge-Genç efendi?”

 

Cain’in gülümsemesi büyüdü.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44791 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr