Cain başarısız girişiminden etkilenmemiş bir halde odasına döndü. Üzerindeki kıyafetleri çıkardı ve sıcak suyla duş aldı. Ardından simya odasına girdi ve ileri düzey simya tezgahında kendisi için Mana yenileme iksiri yapmaya başladı.
Mana Yenileme İksiri insanlar tarafından en yaygın kullanılan iksir türüydü. Adı üstünde vücuttaki Mana yenileme oranını artırıyordu.
Cain malzemeleri hazırladıktan sonra simya tezgahının ateşini yakmak için eğildi. Malzemeleri arıtmak için özel bir alev türü kullanılırdı. Bunlar yüksek yoğunlukta ateş elementi içeren Alev Taşları’ndan doğan Basit Mana Alevi’ydi. Oldukça hassas olduklarından Cain büyük bir titizlikle manasını Alev Taşı’na yönlendirdi.
BOOM!
Mananın Alev Taşı ile temas etmesiyle Alev Taşı’nın patlaması bir oldu.
Odanın içerisindeki her şey, sıradan alevlere dayanabilecek simya malzemeleri dahi, anında kül oldu.
Patlamanın etkisi Cain’i karşı duvara çakmıştı. Bu birkaç kaburgasının kırılmasına neden oldu.
“Cough- Cough!”
Üzerindeki tüm kıyafetler yanmıştı. Saçı, derisi ve hatta birkaç organı bile bu ateşten nasibini almıştı. Cain birkaç dakika boyunca hareket edemedi. Eğer zamanında kendini geriye atıp patlamanın etkisiyle ateşin merkezinden uzaklaşmasaydı şu anda birkaç kül parçasından ibaret olacaktı.
Dördüncü dakikanın ilk saniyelerinde Cain’in derisindeki üçüncü dereceden yanıklar kendiliğinden kapanmaya başladı.
Dışarıda her şey normal gibi gözükse de Cain’in Mana Yıldızları’nda garip bir olay gerçekleşiyordu. Dört çekirdeğin uyum içerisinde yaşamasıyla artık bir sistemin izlerini taşımaya başlamıştı. Üç orta boyutlu çekirdek kendi etraflarında saniyede on kere dönerken merkezlerine aldıkları büyük çekirdeğin etrafında da dönüyorlardı. Dönerken hem titreşiyor hem de birbirleriyle tepkimeye giriyorlardı.
Ana çekirdeğin başka bir köşesinde ise küçük bir noktada büyük miktarda Mana yoğunlaşıyordu.
Birbirleriyle etkileşime giren Mana yıldızları atmosferden devasa miktarda Mana çekmeye başladı. Çekilen Mana tek bir noktanın etrafında toplandıktan sonra yoğunlaşmaya başladı.
Bir süre sonra…
Cain’in vücudunun etrafında kan kırmızısı bir hale belirdi. Yedi deliğinden kan akmaya başladı. Harap olmuş derisi yavaşça iyileşiyorken aynı esnada vücudu çöküyor, organları iflas etme tehlikesiyle yüzleşiyordu.
İnsan vücudunun bir limiti vardı. Çok fazla enerjiye sahipse vücut kendi içine çöker ve en sonunda iflas ederdi. Cain’de de yaşanan şey buydu. Enerjiyi kontrol edebilecek bir bilinç olmadığından her şey içgüdüsel yaşanıyordu fakat içgüdüleri çok sığ kararlar veriyordu. Onu hayatta tutmaya çalışıyordu sadece, bu yüzden zorla yeni bir yıldız oluşturup ‘tam yenilenme’ durumu yaratacaktı.
“Sıkıntı büyük,” birden Cain’in vücudunun etrafında siyah bir duman kütlesi süzülmeye başladı. Cain’e soğuk gözlerle bir süre baktıktan sonra çalışma odasından çıkıp başka bir odaya girdi, birkaç saniye sonra elinde çeşitli materyallerle geldi.
Materyalleri Cain’in kucağına bıraktıktan sonra bir süre bekledi. Cain içgüdüsel olarak o materyallerin içerisindeki ham enerjiyi sömürdü ve kendisine katmaya çalıştı. Bu materyaller arasında son derece nadir olan ve Cain’in servetinin 1/3’üne bedel olan Mavi Cennet Tüyü adında bir ilahi madde de bulunuyordu.
Mavi Cennet Tüyü su temelli olup da mistik canavarlar arasında sembolik bir değere sahip olan yalnızca Cennet Kuşu’ndan elde edilebilen son derece değerli bir kaynaktı. Cain bunu sıradaki araştırmasında takviye sağlama amacıyla kullanılacak bir iksir yapmak için kullanacaktı.
Siyah duman kütlesi Cain’in enerjiyi soğurmasını izledikten sonra daha fazla dayanamadı ve bir hamleyle Cain’in vücuduna girdi.
Siyah dumanın Cain’in vücuduna girmesinin ardından kontrolsüz bir şekilde artan enerji emilimi dengelendi ve Cain’in vücudundaki karmaşa stabilize edildi. Durum o kadar hızlı bir şekilde tersine dönmüştü ki dışarıdan birisi bunu görseydi Cain’in vücudunun içinde ilahi bir varlık olduğunu sanırdı.
Cain’in vücudunda yıldız oluşumu devam ediyordu. Sürekli olarak yoğunlaşan ve devasa miktarda enerjiyi kendisine çeken küçük yıldız diğerlerinden birazcık daha farklı bir renge sahipti.
Kan kırmızısı bir renk.
İğrenç bir kan kokusu Cain’in vücudundan sızdı. Kan kırmızısı yıldızın oluşumu devam ederken siyah duman bulutu birden Cain’in vücudundan dışarı atıldı, o kadar sert atılmıştı ki karşı duvara çarpıp sekmişti.
“Bu da ne?” öfkeli bir şekilde Cain’in vücuduna baktı. “Bir insan evladının vücudunda neden böylesine güçlü bir sezgi var? Benim gibi bir varlığı bile dışarıya attı!”
Cain’in vücudundaki yaralar gözle görülür bir hızla iyileşmeye başladı. Saçları eskisinden daha gür bir şekilde uzadı ve derisi beyazlamaya başladı. Boyu uzadı, gelişmekte olan kasları hareket etmeye başladı. Damarlar yırtıldı, yeniden oluştu ve vücudu kızarmaya başladı.
Siyah duman bulutu değişimleri daha iyi anlamak için Cain’in vücuduna girmeyi denedi ancak girişimi hava da beliren beş kan kırmızısı hançer tarafından engellendi. Hançerler titriyordu. Adeta siyah duman bulutunu uyarıyorlardı.
“Phantom Bıçakları mı? İçgüdüsel olarak sahibinizi koruyorsunuz demek.” Siyah duman bulutu iç çekti. “İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Ashborneların yedinci çocuğunun bu kadar kuvvetli yaratılışa sahip olabileceğini düşünmemiştim.”
“Uzaktan olacak iş değil.”
Siyah duman bulutu bu sözleri söyledikten sonra dağıldı. Bir saniye sonra uzay büküldü ve yaşlıca bir adam ortaya çıktı. Saçları ve saçları kadar uzun olan sakalları süt beyazıydı. Aynı şekilde beyaz olan cübbesiyle ulvi bir varlık gibi gözüküyordu.
Dikkatli bir şekilde Cain’e baktı. Sıradan birinin bakış açısından odanın içerisi sadece birazcık rüzgarlı gibi gözükebilirdi ancak yaşlı adam Cain’in vücudunu merkeze alan devasa bir burgaç olduğunu görebiliyordu.
Kan kırmızısı bıçaklar yaşlı adamın odaya girdiğini fark edince onu hedef almaya çalıştılar ancak sanki birisi onları tutuyormuşçasına hareket edemediler. Yaşlı adam ilgili bir şekilde Cain’e yaklaştı ve elini göğsüne koyup vücuduna giren Mana’yı birden kesti. Venaları tek bir dokunuşla kapanmıştı.
Yaşlı adam yerde sakince uyuyan Cain’i kucakladı ve uzay tekrardan büküldü.
İkili birden iyi aydınlatılmış bir laboratuvar da belirdi. Yaşlı adam Cain’i odanın merkezindeki metal platforma yerleştirdi ve uzuvlarını sabitledi.
“Beşinci Mana Yıldızı’nı başarıyla oluşturmuş gibi görünüyor ancak iç yaralanmaları var. Venaları da bu seviyedeki Mana’ya dayanamayıp yaralanmış gibi görünüyor.” dedi yaşlı adam, Cain’e dikkatlice baktıktan sonra arkasındaki simya tezgahına geçti ve bir hap yapmaya başladı.
Bir dakika sonra işlem bitmişti. Yaşlı adam hapı alıp bir şişe de eritti. Ardından Cain’in başını tutup kaldırdı ve dikkatlice içirdi. Cain’in vücudu hapı aldıktan kısa bir süre sonra yumuşamaya başladı.
Yaşlı adam bu esnada deposundan başka bir şişe çıkardı. Şişenin içerisinde açık pembe renginde bir sıvı bulunuyordu. Yaşlı adam şişeyi açtıktan sonra odayı mide bulandıran bir menekşe kokusu yayıldı.
“Öncelikle vücudundaki gereksiz enerjini boşaltılması gerekiyor.”
Elinde onlarca çelik iğne belirdi. İğneleri pembe sıvıya daldırdıktan sonra Cain’in vücudundaki belli noktalara batırmaya başladı. Batırdığı yerlerden, tıpkı bir balonun hava kaçırması gibi, Mana fışkırdı ve atmosfere karıştı.
Yaşlı adam bir saat boyunca oldukça dikkatli bir şekilde iğneleri batırdı. Alnında terler birikmişti. Akupunktur kolay bir iş değildi. İyi bir tıbbi becerinin yanı sıra çokça dayanıklılık ve odaklanma becerisi gerekiyordu.
Yapılacak bir milimetrelik hata yanlış Venaların delinmesi ve kontrolsüz bir enerji patlamasıyla sonuçlanabilirdi.
Cain bir kirpiye dönmüştü. Kafası dışındaki her noktasında ortalama on beş santimetre uzunluğunda sayısız iğne vardı.
Yaşlı adam akupunkturu bitirdikten sonra tekrardan simya tezgahına geçti ve ilaç yapımına döndü.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..