Cain kendine geldiğinde odasında, patlama sonucu fırlatıldığı duvarın dibindeydi. Vücudu tamamen iyileşmişti. Etrafına bir süre bakındıktan sonra yavaşça yerden kalktı ve vücudunu inceledi.
Gözle görünen herhangi bir iz olmadığını görünce sevindi ancak yaşadıkları aklına gelince vücudu ürperdi. Ölüm korkusu hiçbir şeye benzemiyordu. Vücudunu bir anda saran alevler, kuvvetin etkisiyle duvara çakılmasıyla kırılan kemikleri ve zorla beşinci yıldızını oluşturarak vücut yenilenmesi geçirdiğinde çektiği acı. Hepsini hatırlıyordu.
“Beni kurtaran yaşlı adam kimdi acaba?”
Bilinci kapalı olsa da Gölge ona yaşananları anlatmıştı. Oldukça güçlü bir adamın gelip onu kurtardığını söylemişti. Üstelik Cain’in atılımı sırasında ortaya çıkan Mana fenomeninin diğerleri tarafından fark edilmemesi için Cain’in odasının etrafını bir bariyerle kaplamıştı. Bu sayede Cain diğerlerinin dikkatini çekmemişti.
Cain simya odasındaki her şeyin kül olduğunu görünce iç çekti ve üzerine bir şeyler geçirmek için yatak odasına gitti. Öfkesi yüzüne yansımıyordu ancak kalbi bu öfke ateşiyle kavruluyordu.
Ne kadar becerikli olduğunu biliyordu. O ateş taşının böyle kontrolden çıkması imkansızdı – ki öyle bir şey olsa dahi etkileri bu kadar yıkıcı olamazdı. Bu bir suikast girişimiydi. Birileri ateş taşını değiştirip ayarlarıyla oynanmış yüksek seviye bir ateş taşı koymuştu.
“Yaşlı adam olmasa şu anda bir sakat olabilirdim.” dedi Cain öfkeyle, siyah ve kırmızı renklerden oluşan kıyafetlerini giyerken. “Madem böyle oynamaya karar verdiniz. Yapacak bir şey yok.”
O kadar öfkeliydi ki birilerini parçalara ayırabilirdi.
Suçluları bulup bedelini ödetmesi gerekiyordu.
Ancak bunu tek başına yapamazdı.
Bu yüzden birinin yardımını almalıydı.
---
Birkaç gün sonra.
Gece çökmüştü, yıldızlar tepede eşsiz bir manzara oluşturuyordu. Büyü Araştırma Merkezi’nin Yıldız Kulesi ise her zamanki gibi sessizdi. Görevliler ve hizmetçiler dışında herkes araştırmalarına gömülmüştü.
Yıldız Kulesi’nin altıncı katı doktor seviyesindeki kıdemli araştırma görevlilerine ayrılmıştı. Sayıları çok fazla değildi ancak her biri oldukça değerliydi. İncelikle hazırladıkları teknikler birkaç ordunun oluşumunda ciddi katkılar sağlamıştı.
Tüm Büyü Araştırma Merkezi’nde yalnızca iki yüz elli tane doktor bulunuyordu. Bu kişilerin yalnızca yarısı aktif olarak araştırma yapıyordu. Geri kalanı gelecek nesli eğitmekle görevlendirilmiş Öğretim Görevlisi ya da bazı komplike işleri yapmak için görevlendirilmişlerdi.
Altıncı katın doğu kesimindeki daireler beş yıldızlı otelleri aratmayacak kadar lükstü. Buradaki araştırmacılar üst düzey aletler kullanır, daha fazla ödenek alır ve bazı imtiyazlara sahip olurdu.
Oda 6068.
Doktor Lorelei çok yoğun geçen bir günün ardından odasının kapısını açtı ve içeriye girdi. Bugün üstleri tarafından azarlanmış ve tehdit edilmişti.
“Hayatımı onlar için riske atmama rağmen bana gösterdikleri muamele bak.”
Sadece içmek ve rahatlamak istiyordu. Diğerleri gibi büyük bir arka planı yoktu. Bu yüzden sataşılması kolay biriydi. Sıfırdan buraya kadar gelmişti. Üstelik hâlâ çok gençti. Yalnızca otuz dokuz yaşında bir uzman doktor olmuştu.
Doçent olmak için en azından üst Elit seviye bir teknik yapmalıydı. Ancak elit seviye teknikler çok komplikeydi. Araştırmalarına devam edebilmesi için çok fazla kaynak gerekiyordu.
Doçentler arasında birkaç kişi dışında herkes büyük ailelerden gelmeydi. Bu yüzden para konusunda endişe etmeden istedikleri gibi araştırma yapmış ve doçent olabilmişlerdi. Lorelei gibi alt tabakadan gelmiş birisiyse Personel Bürosu’nda bir yönetici olarak çalışmak zorunda kalmıştı.
Personel Bürosu tüm Ashborne Dükalığı’nda atamaların yapıldığı bir kurumdu. Bu atamalar Büyü Araştırma Merkezi içerisinde de geçerliydi. Tabii Büyü Araştırma Merkezi kendi içerisinde belirlediği yöneticiler sayesinde atama konusunda özerkliğe sahipti.
Başkaları için bu pozisyon bir hayal olabilirdi zira yetkileri küçük değildi. Ancak Lorelei boş işlerle değil, araştırmalarıyla ilgilenmek istiyordu. Başkalarının maşası olmak istemiyordu.
Odanın girişindeki ışık taşına Mana aktarınca tüm oda aydınlandı.
Lorelei duygusaldı, içi içini kemiriyordu ancak bu duygular odanın ortasındaki iki sandalyeyi görünce birden yok oldu. Sandalyelerden birinde bir yetmiş boylarında, kırmızı gözlü bir genç oturuyordu. İkisinin gözleri kesişince genç gülümsedi.
Lorelei’nin kalbi birden buz kesti.
Geriye doğru zıplayıp kapıdan kaçmaya çalıştı ancak suratına bir yumruk yiyince geriye doğru sendeledi. Hemen hemen onun boylarında olan orta yaşlı bir adam kapının girişinde duruyordu.
“Sen!”
“Merhaba Doktor Lorelei.” dedi karşısındaki adam, personel bürosunun yöneticilerinden biri olarak Lorelei’nin yardımcısı olarak çalışıyordu.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu işten kurtulmana izin vermeyeceğim.”
Karşısındaki adam Lorelei’nin tehditlerine aldırış etmeden karnına bir yumruk geçirdi. Lorelei yalnızca orta düzey bir Kılıç Uzmanı’ydı. Seviye bakımından karşısındaki adamdan bir aşama alttaydı.
Lorelei karnını tutarak iki büklüm oldu, gözleri kızarmıştı ve nefes alamıyordu. Karşısındaki adam Lorelei’nin saçlarını kavradı ve zorla sandalyeye oturttu.
Lorelei kızarmış gözlerle karşısındaki gence baktı. Cain buraya ilk geldiği halinden farklıydı. Boyu uzamış, kaslanmıştı. Artık on yaşındaki bir çocuk gibi değil de on yedi yaşındaki bir genç gibi gözüküyordu.
“Nasılsınız doktor?” diye sordu Cain, sesinde en ufak bir düşmanlık bile bulunmuyordu. Bu sanki sıradan bir konuşmaymış gibi davranıyordu ancak bu onu daha da korkunç gösteriyordu.
“BUNU YAPAMAZSIN! BIRAK BENİ! BUNUN SUÇ OLDUĞUNU BİLMİYOR MUSUN?”
Lorelei tüm gücüyle bağırmaya başladı. Dışarıdan birinin onu duyması ve yardırmasını diliyordu.
Cain bir şey söylemeden gülümsemeye devam etti.
“Benim kim olduğumu biliyor musun? Ben Yıldız Kulesi’nin Personel Bürosu’nun büro yöneticisiyim. Bana bir şey olursa İç Güvenlik araştıracaktır!” diyen Lorelei sandalyeden kalkmaya çalıştı.
Ancak arkasındaki adam omuzlarına bastırarak onu tekrardan oturttu.
“Doktor Lorelei, bağırmak en doğal hakkınız.” dedi arkasındaki adam alaycı bir şekilde, belinden bir bıçak çıkartıp Lorelei’nin boğazına dayadı. “Ama birazcık daha sesin çıkarsa sonsuza kadar susmanı sağlayacağım.”
Lorelei öfkeyle arkasındaki adama baktı. “Orospu çocuğu Cooper! Yıllardır pozisyonuma göz dikmiştin zaten!”
Lorelei bir tavuk gibi çırpınıyordu. En çılgın hayallerinde bile Cain’in intikam için onu bulacağını düşünmemişti. Hem bulsa da ne yapacaktı ki? Onu öldüremezdi sonuçta değil mi? Bu sadece bir korkutmaydı. Korkutma.
Lorelei bu düşünceye güveniyordu.
Ta ki boğazında ince bir çizgi belirene kadar.
Keskin acı Lorelei’nin zihnindeki tüm düşünceleri yok etti. Hiç ölüm kalım savaşına girmemiş birisi olarak ölüm korkusu Lorelei için yeniydi. Belki bu tehdit bir asker ya da şövalye de işe yaramazdı fakat Lorelei gibi sadece yetişim yapmış birisi için caydırıcıydı.
Lorelei’nin sesi kesildi.
Kan göğsüne damlayınca kalbi tarifsiz bir korkuyla doldu.
Bu kişiler ciddiydi.
“N-Ne?!”
“Sessizlik iyidir doktor,” Cooper elindeki bıçağı Lorelei’nin şah damarına dayadı. “Yanlış bir şey yaptığında sonsuza kadar düşünme fırsatın olacak. O yüzden kelimelerini iyi seç!”
Lorelei titreyerek kafasını salladı.
“Biri hayatıma kast etti Doktor Lorelei,” diye söze girdi Cain, bacaklarını birbirinin üzerine atıp kendine özgü bakışıyla Lorelei’yi süzdü. “Simya aletlerimle oynamışlar. Bir kaza süsü vermeyi amaçlamışlar. Bunun hakkındaki düşüncelerin nedir?”
“B-Bilmiyorum! Alakam yok! Lütfen beni bırak!” diye yalvardı Lorelei.
“Sigh…”
Cain iç çekip kafasını salladı. Cooper’a baktı ve işaret verdi. Cooper kafasıyla onay verip bıçağı kaldırdı.
“Beni bırakacak mısınız? Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!”
Lorelei minnettar bir şekilde teşekkürlerini iletiyordu ki şakağına bir darbe yedi.
BAM!
Yere yapıştı ve kafasını vurdu, öyle sert vurmuştu ki az kalsın bilincini kaybediyordu.
“Hiçbir şey bilmiyorsan bizim için değerin kalmamış demektir.”
Cain gitmek için ayağa kalkarken Cooper bir halatla Lorelei’nin yanına gitti. Onu bağlamak için eğildiğinde Lorelei’nin gözleri yaşlarla dolmuştu, salya sümük ağlıyordu.
“Yapma, senin gibi bir adama yakışmıyor.”
Cooper önce kollarını bağladı, ardından ayaklarına geçti.
Tam da o esnada Lorelei durakladı. Islak gözlerinden yaş akmayı bıraktı, gözleri büyümüştü. Birden aydınlanma gelmiş gibi dondu.
“Ro-Robinson…”
Kekeleyerek söylese de bu Cain’i durdurmak için yeterliydi.
Cain’in gözleri parladı.
Cooper’a işaret verdi.
“Detayları duyalım bakalım.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..